Okumakta olduğunuz makale bundan yaklaşık üç yıl önce Jeopolitikçi ve Stratejist Dr. Nejat TARAKÇI tarafından kaleme alınmış ve TASAM internet sitesinde Aralık 2019 tarihinde yayımlanmıştı.
Jeopolitikçi ve Stratejist Dr. Nejat TARAKÇI’nın yaklaşık üç yıl yıl önce kaleme aldığı “NATO’nun Baltık Planı Hangi Şartlarda Devreye Girebilir?“ başlıklı yazı, bu konuda nelerin değiştiği/değişmediği hususuna, geçmişin vizöründen yeniden bakmak maksadıyla yeniden yayımlanmayı hak ediyor. İyi okumalar diliyoruz.
NATO’nun 2-4 Aralık 2019 Londra toplantısında onaylanan Baltık Savunma Planı Polonya ve Baltık ülkelerini rahatlatmış gözüküyor. Rusya’nın Putin’in ağzından açıklanan NATO bize tehdit olmayı sürdürüyor açıklaması ise bölgeyi yeniden siyasi ve askeri açıdan gerginleştirmiş durumdadır. Bu bağlamda Rusya’nın Baltık bölgesinde hangi şartlarda güç kullanabileceği konusu öne çıkıyor. Bu makalenin amacı özellikle ABD ve NATO ülkelerinin Rus tehdidinin temel nedenlerini iyi bilmelerini ve politikalarını ona göre ayarlamaları için ipuçları vermektir.
Baltık Denizi tarih boyunca Rusya ile diğer kıyı ülkeleri arasında genellikle hep bir çatışma alanı olmuştur. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bölgedeki jeopolitik dengeler hızla değişmiştir. Bu bağlamda Baltık Devletleri (Letonya, Litvanya ve Estonya) hem NATO (2004) hem de Avrupa Birliği (2007) üyesi olmuşlardır. Bu durum kendilerine siyasi ve askeri olarak önemli bir güç kazandırmıştır. Ancak Soğuk Savaş, 2008’de Rusya’nın Gürcistan’ın Güney Osetya ve Abhazya bölgeleri ile 2014’de Kırım’ı ilhakı ile yeniden hortlamıştır. Ukrayna gerginliği hala devam etmektedir. Bu bağlamda ABD ve NATO, daha fazla hareket serbestisine sahip olduğu Baltık ve doğu Avrupa Bölgesini askeri yönden güçlendirmeye başlamıştır. NATO üyeliği, Baltık ülkelerine savunma ve güvenlik alanında daha istikrarlı ve daha güvenli bir ortam yaratmıştır. Ancak askeri açıdan çok güçlü bir dünya devleti ile sınır komşusu olmanın riskleri her zaman vardır. Bu nedenle Baltık ülkelerinin, Rusya’nın bölgede güç kullanma kararı için hangi jeopolitik kıstasların geçerli olduğunu sürekli analiz etmeleri gerekmektedir. Şurası bir gerçek ki, Rusya’nın genel politika ve stratejileri değişmediği sürece, Baltık ülkelerinin sürekli bir alarm ve ikaz durumunda olmaları kaçınılmazdır.
Rusya’nın bölgede askeri güç kullanma kıstasları üç stratejik durumu içerebilir;
- Petersburg merkezli deniz ticaretinin engellenmesi
- Kaliningrad’a yönelik askeri bir müdahale veya abluka
- NATO’nun Karadeniz üzerinden güç kullanmasıdır
Rusya’nın Savunma Refleksi Tedbirleri
Kırım’ın ilhakı sonrası Soğuk Savaşa evirilen ABD- Rusya ilişkileri bağlamında Rusya, NATO’ya karşı Arktik bölgesinden Suriye’ye kadar uzanan bölgedeki füze savunma sistemini yenilemiştir.[1] ABD ve NATO da gerek Avrupa’da gerek Karadeniz bölgesinde füze savunma sistemleri kurmayı planlamaktadır. Her iki blok nükleer bir savaşın ilk darbe yiyeni olmamaya çalışmaktadır. Nitekim bu durum şimdi güney Kore’ye kadar uzanmış bulunmaktadır.
1853 Kırım Harbi Karadeniz üzerinden kuvvet uygulamasının Rusya’ya karşı başarılı olabileceğini göstermiştir. Kafkasya ise askeri açıdan çok çetin bir coğrafyadır. Ancak İran üzerinden Hazar yoluyla Rusya’ya kuvvet uygulamaya imkân veren ve İkinci Dünya Savaşı’nda da bunun ispatlandığı bir coğrafyadır. Kırım’ın yeniden Rusya’nın kontrolüne girmesi ile birlikte Karadeniz üzerinden Rusya’ya güç uygulama stratejisinin başarı olasılığı azalmıştır. Rusya Kırım sonrası çevresel askeri tedbirlerini artırmaktadır. Bu bağlamda bölgeye yapılacak olası bir NATO müdahalesini engellemeye yönelik A2AD ( anti - access area denial) kabiliyetini güçlendirmeye çalışmaktadır. A2AD kapsamında, hava savunma, su üstü savunması, orta ve kısa menzilli balistik füzeler, cruise füzeleri ve diğer akıllı mühimmat taşıyan taarruz silahları bulunmaktadır. Bu önlemler Kırım ve Kaliningrad bölgesinde yoğunlaşmaktadır.
Hâlihazır askeri ve siyasi durum Rusya’nın Avrupa üzerinden kontrolüne uygun değildir. Bu nedenle, Batı’nın (ABD NATO) Truva Atı stratejisine dönmesi gerekiyor. Bu bağlamda ABD liderliğindeki NATO’nun; Ukrayna, Gürcistan, Azerbaycan (Türkiye –Nahcivan üzerinden) veya rejim değişikliği sonrası İran üzerinde güç birikimi yapması beklenebilir.
Petersburg’un Vazgeçilmezliği
Avrupa’ya gelince Baltık Bölgesi de Karadeniz’de olduğu gibi Rusya’nın Yumuşak Karnı durumundadır. ABD ve NATO’nun Baltık stratejisi Rusya’yı ekonomik ve güvenlik açısından dayanılmaz noktaya getirinceye kadar bölgede bir saldırı olasılığı oldukça azdır. Petersburg’un Rusya için stratejik önemi açıktır. Daha önceleri başkentlik de yapan Petersburg, Rusya’nın ikinci büyük şehri ve deniz başkentidir. Beş milyonluk nüfusu ile Rus milletinin kültür mirasına öncülük yapmaktadır. Uluslararası Lojistik 2016 verilerine göre çevresi ile birlikte 1,2 trilyon dolarlık bir ürün kapasitesine sahiptir. Ülkenin endüstriyel ve ticari merkezi konumundadır. 2015 verilerine göre 25 binin üzerindeki taşıma ve lojistik şirketi 9,9 milyar dolarlık ticaret gerçekleştirmiştir. Hava alanı, liman ve demiryolu kavşağı ile Petersburg Rusya’nın yaşam damarlarından biridir. Bölge yılda 7, 8 milyar dolarlık yatırım çekmektedir. Karadeniz’in dışında doğrudan Atlantik’e açılan ve kışın donmayan tek limanıdır. Rusya’ya gelen ve giden tüm kargoların % 20’si bu şehirden yapılmaktadır. Özetle Petersburg taşıma ve lojistik yönden Rusya’yı tüm dünyaya bağlayan ideal bir üs konumundadır. [2]
Kaliningrad’ın Önemi
Baltık ülkelerinin NATO ve AB üyesi olmasını takiben Rusya açısından Kalinigrad’ın jeostratejik önemi katlanmıştır. Sadece bir askeri üs olmasının dışında Baltık’ı kontrol eden coğrafi konumu ile Avrupa için ciddi bir risk ve tehlike alanıdır. Kaliningrad Rusya’nın Baltık’taki tek deniz üssü konumundadır.
2014 Ukrayna Krizi sonrası Kaliningrad bölgesi Baltık ülkelerinin güvenliğinde birinci sıraya yükseldi. Batılı ve Rus askeri uzmanları Kaliningrad bölgesini Baltık devletleri ve Baltık Denizi kontrolü için bir köprübaşı olarak görüyorlar. Kara bağlantısı olmadığından tersine bir bakış açısıyla Baltık Denizi de Kaliningrad’ı besleyen tek yol olarak Rusya için hayati bir denizdir. 2014 verilerine göre bölgede 225 bin askeri personel bulunmaktadır. Kaliningrad Rusya’nın siyasi ve askeri çıkarları için hem bir avantaj hem de NATO’ya karşı savunulması gereken bir stratejik bir bölge olarak risk içermektedir. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra 1990’lı yıllar boyunca bölge ihmal edilmiş, burada konuşlanan Baltık Filosu personeli önemli ölçüde azaltılmış, merkez komutanlığı Petersburg’a taşınmıştır. Özetle Kaliningrad genişlemiş Avrupa Birliği içinde 700 yıldan bu yana Alman kültürü ve medeniyeti içinde yaşayan bir yabancı ülkedir. [3]
Baltık Jeopolitiği ve Rusya’nın Doğrudan Müdahale Senaryoları
Baltık bölgesi geçmişte Sovyetler Birliği için, bugün de Rusya için bir savunma bölgesidir. Bu bağlamda tampon konumundaki Baltık ülkelerini kaybeden Rusya’nın güvenlik risk ve hassasiyeti artmıştır. Ayrıca Baltık ülkelerinin NATO üyesi yapılması, bu tehdidin ikaz ve reaksiyon süresini daha da kısaltmıştır. Tersine bir bakış açısı ile aynı risk ve tehditler Baltık ülkeleri için de geçerli hale gelmiştir. Diğer yönden Baltık Denizi Norveç, Danimarka, Polonya, Almanya ile birlikte bir NATO denizi haline gelmiş bulunuyor. Bu bağlamda Rusya’ya yönelik potansiyel tehdidin daha da arttığı açıktır. Bu bağlamda;
- Petersburg limanını devre dışı bırakacak herhangi bir kriz, abluka veya ambargo
- Baltık ülkelerinin Rusya’ya yönelik daimi askeri konuşlanma veya ileri saldırı üssü haline gelmesi
- Baltık ülkelerinin NATO güçleri için kabul limanı işlevinin artması
- Ve son olarak Kaliningrad’a doğrudan bir askeri müdahale veya abluka halinde Rusya Baltık ülkelerine ayrım yapmaksızın askeri saldırıda bulunabilir.
Rusya’nın Baltık Bölgesine Dolaylı Müdahale Senaryoları
Dünya da top yekûn blok savaşlarının modası geçmiştir. Olasılığı çok azdır. Ancak Ortadoğu’da Akdeniz’i de içine alan geniş bir bölgesel savaş olabilir. Bu savaşın Baltık bölgesine yansıması büyük bir olasılıktır. Rusya, 2011 yılında NATO’nun Libya’ya askeri müdahalesine yol açan BM kararı ile aldatıldıktan sonra Akdeniz’de yeni ve kalıcı tutunma noktaları aradı. Suriye’ye aktif askeri müdahale ile bu amacına ulaşmış gözüküyor. Rusya artık bir Ortadoğu ve Doğu Akdeniz ülkesidir. Bu durum kendisine ilk defa sıcak denizlerde kalıcı bir askeri fonksiyon kazandırması yanında bölgedeki siyasi ve ekonomik nüfuz alanını da genişletme olanağı sağlıyor. Bu bağlamda Rusya’nın Suriye’den tamamen çıkarılma teşebbüsleri ciddi bir krize ve çatışmaya dönüşürse bunun Baltık ülkelerine yansıması beklenebilir. Aynı durum ABD ve NATO’nun Karadeniz üzerinden Kırım’a müdahalesi halinde de gerçekleşebilir. Karadeniz üzerinden askeri harekât Türk Boğazları üzerinden veya sadece Romanya ve Bulgaristan üzerinden gerçekleştirilebilir. Bu durumda Türkiye anahtar rol oynayacaktır. Rusya’nın Kırım ve Suriye’de ciddi şekilde sıkışması halinde Baltık ülkelerine yapılacak askeri tehdit veya harekâtın amacı Avrupa ülkelerini caydırmak olacaktır. Böylece Karadeniz ve Doğu Akdeniz bölgelerinde ABD’ye verilecek desteğin azalması veya kesilmesi gündeme gelebilecektir. Rusya’nın Baltık ülkelerine saldırması Kuzey Denizi’nde ve Baltık dışında güçlü bir deniz gücü yığınağı gerektirecektir. Bu senaryolara karşı NATO’nun öncelikli hedefi Avrupa olacağından bu bölgedeki önlemlere ağırlık vermesi gerekecektir.
Baltık Ülkelerine Tavsiye ve Öneriler
Baltık bölgesindeki istikrar bölge ülkeleri arasında güven ortamı oluşturulmasına bağlıdır. Kendi çıkarları için hareket eden bölge dışı aktörlerin caydırma ve savunma konsepti adı altında bölge güç yığmasına izin verilmemelidir. Bölgenin bir saldırı üssü haline gelmesi önlenmelidir. Bütün Baltık ülkeleri kültürel ve ekonomik tabana dayalı barışçı politikalar yürütmelidir. Ancak bu şekilde asırlar boyu süren Rusya tarafından işgal ve kuşatılma korkusu bertaraf edilebilir. Bu yapıldığı zaman güven ve barışın tesisi kolaylaşacaktır. Şimdi düşünelim NATO’nun Baltık planı bölgedeki siyasi ve askeri durumu gerginleştirdi mi, gerginleştirmedi mi?