Olan oldu. Biten bitti. Ama bu bir oldu bitti değil.Ukrayna ve Rusya arasında yaşanan gerginlik adeta uzaktan “görünen köy“dü ve kılavuza pek ihtiyaç yoktu. Hem Batı istihbarat kaynaklarının, hem de Doğu izlemelerinin olayların gelişimine seyirci kalması, sadece ve sadece, bu işin Kırım ile sınırlı kalacağı, buna karşılık, Rusya’nın bundan böyle Ukrayna’ya daha rahat nefes aldıracağı ve Batı Avrupa’nın gazını, kapris yapıp kesmeyeceği beklentisinden kaynaklanmış olabilir. Rusya’dan başka taviz beklentileri de işin cabası tabii.
Rusya’ya Katılmak Kırım’ın Kaderi miydi?
Evet olanlar beklenmedik bir gelişme değildi. Ama Kırım’ın kaderi miydi? Hayır, aklın egemen olduğu ve çıkarları bilfiil yönettiği dünyada o da değil. Ama görünüş o ki geçmişten hiç ders almayan tarih, yine tekerrür etti. Kırım yeniden Rusya’da, Rus’lar yine Kırım’da. Tarihte üzerinde sel gibi kanın aktığı Kırım, aslında 1783 yılında Kozluca savaşı ile Osmanlı’dan Rus Çarlığına geçtiğinde, henüz hesaplar kapanmamış olmalı ki, 1853 ile 1856 arasında kılıçlar yine kınından çıkıp, nice kelle uçurdu.
Ama Tarihe bir Not Düşüldü
Bu işe yine bulaşan Osmanlı’yı, Kırım muharebeleri, neleri yanlış yaptığına, nerelerde geri kaldığına aydırmış, geç te olsa, kayıpları telafi etmek için meşhur islahat hareketi, Kırım savaşından hemen sonra başlamıştı. Hani Osmanlı’nın hesabı kapatıp kapatamaması ayrı bir konu da o tarihte, İngiltere ve Fransa ne gibi bir beklenti ile Osmanlı’nın arkasında saf durmuştu ki? Rusya’yı uzak tutmak mıydı amaçları? Ama Kırım, o zamanların Çarlık Rusya’sından, 1954 ün SSCB ne kadar Rus’ların elinde kalınca, 1954 yılında çeşitli ince hesaplarla, fiilen Ukrayna’ya verilmiş olsa bile, Ukrayna’nın hem o tarihte zaten SSCB nin bir parçası olması, hem de, SSCB nin güç ve etki alanı içinde kalması dolayısı ile, Rus mirası Kırım’da devam etmişti.
“Suyumu Bulandırdın“
Demek ki ne beklenmedik bir gelişme, ne de kader. Ama bir tarihi gerçeğin günümüzdeki ayak izleri Kırım’da olanlar. Bu açıdan kim ne diyebilir? Ama 1990 lı yıllardan bu yana, Batı ile birlikte, Ukrayna’yı mutasavver bir düşmana karşı koruma sözü veren Rusya, Ukrayna’daki yolsuzluklardan, boru sistemlerinden gaz çalınmasından, paraların kendisine ödenmeyip, harcanmasından pek şikayetçiydi. Üstelik, Ukrayna’nın Kırım’a verdiği su da pek bulanık, pek pisti. Dolayısı ile şimdi olanların bahanesi, “suyumu bulandırdın“ a ileveten “gazımı çaldın“ ve ötesi oldu. Bunun orijinal Lafonten hikayesinden farkı ise, uzun yılların sürtüşmesindeki, “kurt“un, aslında karikatürlerdeki “ayı“ olması. Ama “kuzu“ rolündeki Ukrayna, gerçekte, pek te “kuzu“ değil. Açıkçası Ukrayna bu duruma kaşındı. Haketti demiyorum.
“Masum Değil Hiç Biri“
Yani Ukrayna hiç ama hiç masum değil. Üstelik AB ye güvenip, onları da Rus gazına göbekten bağlıyken bu işe karıştırabileceğini hesaplayarak, yıllarca Rus’ların damarına ve nasırına bastı. Öte yandan AB üyelerinin Rusya’ya bağımlılığı sadece doğal gaz ve petrolle değil ki. Başta Rusya’ya bile silah ve savaş gemisi üretip satan Almanya ve Fransa olmak üzere, pek çok ülkenin Rusya’ya karşı yumuşak karnı var. Mini mini güzel şehirleri için geçim kaynağı olan G36 lar, MP5 ler Orta Afrika Cumhuriyeti’nden, Nijerya’ya, NATO’dan Rusya’ya sevkedilirken, Ukrayna için Rusya’ya ciddi yaptırımlarla posta koyabilirler mi?
Tabii bir de Kuyuk Acısı Var.
Şu sıralar Barack Obama, AB merkezlerinden Rusya’ya gözdağı veriyor. Bir ara Suriye’ye askeri müdahelede bulunalım mı, bulunmayalım mı tereddüdüne düşüp, kıvrım kıvrım kıvranırken, Sergei Lavrov gibi dört dörtlük bir diplomatın önerisi olan, “Suriye kimyasal silahlarının tespit ve imhası“ nın üstüne atlayan o ABD; Şimdi muhtemel bir Rus gaz ambargosuna karşı, AB müttefiklerine, kaya gazı satmayı planlayan bu ABD çok mu masum? Yoksa Suriye’ye saldırmama konusunda çözüm öneren Rusya’ya karşı bir kuyruk acısı mı var ki, Rusya’nın Kırım politikasına yaptırım alternatifleri üretiyor? Acaba açıklanan o yirmi küsur isim, vize yasağını ciddiye alıyor mu? Veya “varlıklarınıza el koyarız“ tehidine karşı, bugüne kadar hiç hazırlık yapmadılar mı?
Ya Rusya?
Tabii Putin’in denge boşluğu bulunan dünyada, “her istediğimi yaparım“ havası pek tehlikeli. Ama burada kartları en açık oynayan bence Rusya. Neden mi? Çünkü Rusya, en kaba biçimde olsa bile ne istediğinive ülkesinin hayati çıkarlarının ne olduğunu her zaman en yalın cümlelerle açıklamış bir ülke de ondan. Hani karikatürlerde ayı olarak tasvir edilen Rusya her zaman için belli konuları hayati çıkarı olarak görüyor ve onları sonuna kadar müdafa edeceğini söylüyor. Evet ço sevdikleri ülkerinin çıkarı. Putin’in değil. Ama Putin de kendi hesabı ile güç ve üstünlük peşinde. Hassas konular da aşağıdaki gibi:
· Karadeniz’de Rusya’nın içinde bulunmadığı boru hatlarının hayata geçirilmesinin engellenmesi(Nabucco’yu hatırlayın).
· Batı Avrupa’ya uzanan boru hatları ile ilgili sorun ve tasarruflar(Ukrayna’yı unutmayın).
· Türkmen Gazı’nı Rusya olmadan temin etme girşimlerini cezalandırmak(Türkiye ile olan sürtüşmeyi hatırlayın)
· Suriye konusu ve özellikle Katar Gazı’nı Akdeniz’e boru hatları ile taşıyarak, Rusya’nın ocağına incir dikme hesaplarına karşı Esat rejiminin desteklenmesi.
· Bu konularla bağlantılı olarak, müttefiklerine karşı yapılması planlanan askeri müdahalelere karşı aldığı önlem ve takındığı tavır(Suriye’yi hiç aklınızdan hiç çıkarmayın).
· Ulusal çıkarlarını koruyabilecek müttefiklere destek(İran’a yaptığı 2 yeni nükler reaktör teklifini hatırlayın)
Öyle veya böyle, oyunu şu sıralar Rusya iyi oynuyor. Bunu da lütfen bir kenara not alın.