Serbest piyasa ekonomisinin en uygun ve adil kaynak tahsisini sağlayacağı, en ucuz fiyat ve en yüksek kaliteyi güvence altına alarak, insan refahını en yüksek düzeye çıkaracağı savının sadece ve sadece teoride kaldığını biliyoruz. O arzulanan “en“ leri, boylu-boslu ve uzun soluklu yapmanın yolunun, düzenleyici kamu kurumları yanısıra, sivil toplum kuruluşları ve kuralları vaaz eden yasalardan geçtiğini de hepimiz takdir ederiz.
Teori Batı’dan. Ama Yol Yordam da Batı’dan
Görünmez el ve mucizesi 19. Yüzyılda vahşi kapitalizmi şahlandırmıştır. Ama 20. Yüzyıl geçirdiği kriz ve savaş deneyimleri ile devletin düzenleyici ve katılımcı rolünün önemini ön plana çıkarmıştır. İşsize iş, aşsıza aş, evsize ev, çaresize çare üretecek temel merci kamu ve kamu önderliğinde hayırsever kuruluşlardır. Ama örgütlü batı toplumlarında dahi temel ihtiyaçlar hayırseverlerin insaf ve vicdanına bırakılamaz ve zaten bırakılmamıştır. Liberal kapitalizm’in beşiği olan Birleşik Krallık, ulusal Sağlık Hizmeti(NHS) ini yürürlüğe sokarak, halkı serbest rekabetçi bir sağlık hizmetinin ütopik tuzaklarından korumaya çalışmıştır. Böyle bir sistemin mevcut olmadığı ülkelerde dahi, mutlaka eğitim, sağlık ve ulaştırma gibi hizmetlerde, fiyat ve kalite denetimleri, yasaların gözetiminde kamu tarafından yapılır. Bu ise modern devletlerin liberal kapitalizmden, toplumsal veya insancıl kapitalizme dönüşümünü sağlamıştır. Yapılabilirliği elbette etkin devlet işlerlik kapazitesine bağlı olan uygulamalar ise her ülkede farklı sonuç vermiş veya vermektedir.
Fiyat ve Kalite Denetimleri
En baba kapitalist piyasa ekonomilerinde bile fiyat ve kalit denetimleri, sadece sağlık ve eğitim hizmetlerinde değil, her alanda görülebilir. Üstelik günümüzde sadece ulusal devletler değil, AB gibi ciddi uluslarüstü kuruluşlar, özellikle kalite ve güvenlik standartları üzerinde uzlaşmaktadır. Ayrıca sadece üyelerinin değil, aynı zamanda üyeleri ile ticaret ortağı olan tüm tarafların tüm mal ve hizmet ticaretinde, tohumdan, ürüne, boyuttan, renge, ambalajdan, muhtevaya, kimyevi, biolojik, fiziki ve ölçümsel uygunlukları gözetmesini icbar etmektedirler. Bu açıdan ilaç ile sebzenin, bebek maması ile limon veya yeşil biberin pek bir farkı yoktur. Zaten bu nedenle yine kapitalizmin ana kalelerinden ABD de hem gıda, hem de ilaç kalite ve güvenlik denetimleri FDA(Gıda ve İlaç İdaresi) standartlarını gözetmek zorundadır.
Serbest Rekabetten Adil Rekabete Varılan Anlayış ve Uzlaşı
Tüketici için erişilebilir fiyat ve fiyat destekleri ise yine sübvansiyonlar yolu ile yapılmakta, zaman zaman “rekabet elden gidiyor“ vaveylası yapan ve sırf “rekabetin namusunu“ korumak için rekabet kuruları bile kuran ülke veya birlikler bile, örneğin çiftçiyi, küçük esnaf ve zanaatkârı, sanatçıyı veya sanat severi koruyup teşvik etmektedirler. Bunun için doğrudan destekten, farklılaştırılmış fiyata kadar fiyat müdahaleleri uygulamaktan çekinmemekte ve uygulama etkinliği arttığı oranda başarıları ile övünmektedirler.
Denetimlerin ve Denetimli Fiyatın Amacı
Hangi ülke yaşlı insanına ucuz veya bedava taşıma hizmeti temin etmekten imtina eder ki? Hangi ülke öğrenciye ucuz veya bedava müze girişi imkanı sağlamaktan kaçınır ki? ABD gibi bir ülke okullaşmayı teşvik için devlet okullarında bedava kitap dağıtır ve dağıttığı kitapları, yıl sonunda kaç yaşında olursa olsun öğrencinin okul idaresine bozulmadan iadesini ister. Böylece yeni gelenlerin de bu imkandan yaralamasının önemini öğrenciye telkin eder.. Ama hiç bir zaman bunu özel kurum ve kuruluşlara dayatmaz. İşte müdahaleci devletin, müdahale sınırları da böyle çizilir. İşsizi kendisi işe alabilir. Ama özel şirketleri mecbur etmez. Onları tehdit etmez. Sadece teşvik uygular. Ayrımcılığı engellemek için kota denetimleri bile yapar. Bunu da vergi indirimi ile teşvik edebilir. Ödülendirir ama asla cezalandırmaz
“Papara“ nın Tadını hatırlayan bir Kuşak için Narh Fiyatı Yeni Değil
Savaş, kıtlık ve ekonomik kriz zamanlarında miktar kısıtlamaları ve narh fiyatları görülmedik uygulamalardan değildir. Geçmişte benzin, et, ilaç yemeklik yağ narhları gibi uygulamaları 5 cente muhtaç Türkiye’de bizler de gördük. Savaş alanlarında süpürge tohumundan ekmek yapıp yiyen, Filistin cephesinden geri çekilirken at pisliklerinden arpa toplayıp kifaf-ı nefs etmeye çabalayan dedemin kuşağı elbette karnelere bile şükretmeyi bilir, evden bayat ekmek attırmazlardı. Onun için ben çocukken çok “papara“ yemişimdir. Bu sanılanın aksine “cennet çıkma“ bir terbiye yöntemi değil, ama terbiyeli bayat ekmek yemeğiydi.
Benim anne ve babamın kuşağı ise, sadece Türkiye’de değil, savaş galibi İngiltere de bile gıda karneleri ile kısıtlı tüketim günlerini hala anımsar, bugünkü zamanlara hep şükrederler. Ama özellikle fırsatçılığın vicdanları esir aldığı ülkelerde narh fiyatı hemen karaborsacılığı hortlatır. Sinema biletinden, yağ ve kahve karaborsacığına kadar hepsini tanıyan bizlere, et fiyatına narh konulduğu zaman kaçak et kesimini önleyemeyen belediyelere, yapılacak en büyük kötülük, narh uygulamasını yeniden hayata geçirerek işlemeye başlayan bir bilinçli piyasa ekonomisini rayından çıkarmaktır.
Seçime Giderken Narh Akl-ı Selim ile Bağdaşır mı?
Bu işe bir başladın mı sonu gelmez. Bugün ulaştırma, yarın et. Bugün uçak, yarın deniz otobüsü. Kimi nereye ucuz taşıyacaksın, neden bunu yapacaksın? Son yıllarda tıkır tıkır çalışan bir kurumu niye narh fiyatı ile boğacaksın? Evet seçime giderken birilerini memnun etmek istiyorsanız bunu yaparsınız. Ama THY gibi kolay fiyat farklılaştırması yapabilecek, piyasaları bölebilecek kuruluşlar, hemen bunun iç piyasa acısını, yurtdışı sefer yapacak yolculardan çıkarmaz mı? Neden hedeflenmiş bir seçmenin fatura yükü, muhtemelen dış yolcunun omzuna yüklensin ki?
Açıkçası, akil bir bakanın fiyat müdahalesi, seçim ruhu ve espirisi ile bağdaşıyor olabilir. Ama yaratacağı etki dalgaları itibarı ile ekonomik rasyonalite ile veya akl-ı selim ile bağdaşmaz. Yok biz bundan sonra güdümlü bir piyasa ekonomisine geçecek isek bunun da ekonomik gerekçelerinin seçim öncesinde halka açıklanması bir dürüstlük örneği olarak tarihe geçebilir.