Çin Batı Avrupa’da, Hazar Denizinin kuzeyinde, Afrika’da, Pakistan’da, Hindistan’da… Çin dünyanın her yerinde at koşturuyor, her yere tren katarı yolluyor ve gemilerini her limana bağlıyor. Ama Arap Orta Doğu’suna gelince Çin adı “Sin“ oluyor. Sin İngilizce günah demek. Ama Orta Doğu’da Sin, sevap gibi. Çünkü Çin, şu anda paraya değil organizasyon, yönetim ve yaratıcılığa muhtaç. Orta Doğu’daki en büyük yabancı yatırımcı. Arap Yatırım ve İhracat Garanti Şirketi’ne göre (Arab Investment Guarantee Corporation) Arap dünyasındaki yabancı yatırımların üçte birini sağlıyor. Elbette bunun büyük bir kısmı 2020 de 500 milyar dolara (şu anda 300 milyar dolar) ulaşması beklenen Çin-Orta Doğu ticareti ile ilgili. Ama Çin, bu ticareti güvence altına alacak, etkin ve kapsamlı alt yapı projelerini de yörüngeye oturtmuş görünüyor.
Enerjik Bir Ejderha
Elbette Sin-Arap ticaretinde en önemli kalem, hâlâ yıllık % 6,4 ile büyüyen ve büyüdükçe tentaküllerini her yere uzatan Çin’in petrol ve doğal gaz ithalatı. Ama Çin, Sin olarak Arap Orta Doğusunda hem ucuz tüketim malları ile hem de teknoloji firmaları ile boy gösteriyor. Akıllı telefonlar, Batı’da kuşku tuzağına kurban Huawei başta olmak üzere artık Arap tüketicinin cebinde.
Başta Dubai (Birleşik Arap Emirlikleri) ve Umman Sultanlığı olmak üzere, parası bol, çöl toprakları bakir Arap çekim merkezleri, Çin şirketlerinin ilk ulaştıkları menzil olarak, “Yeni İpek Yolu“ projesinin, bir başka körfezdeki stratejik ortaklık limanlarını oluşturuyor.
“Petrol ve Doğal Gaz Artı“(Oil and Gas Plus) ve OBOR Vizyonu
Temmuz 2018’de Çin, “Petrol ve Doğal Gaz Artı“ modeli kapsamında Orta Doğu’ya 20 milyar dolar borç ve 100 milyon dolar resmi yardım taahhüdünde bulunmuş. Bu modeli bölgede ekonomik kalkınmanın canlandırılması amacına göre tasarlamış bulunan Çin merkezi plan yönetimi yardım ve borç paketlerinin özellikle, Filistin, Suriye, Yemen ve Lübnan’a tahsisini öngörmüş. Pek çok bölge sorununa çözümün ekonomik kalkınma ile ilişkili olduğu öngörüsünde. Çin elbette haklı. Ayrıca Beijing’in bölgeye yeni temsilciler ataması, Orta Doğu Barış Süreci (Middle East Peace Process) için yeni stratejileri olduğu izlenimini vermekte.
Xi Jingping’in yine Temmuz 2018’de yaptığı, İran, Suudi Arabistan ve Mısır ziyaretleri de OBOR (One Belt One Road) Vizyonunun, lojistik bir proje olma ötesinde, İran’ın Güney Pars petrollerinden, Mısır’ın Zohr doğal gaz yataklarına kadar uzanan bir vizyon ve aradaki çatışma engebesine değen bir barış misyonu olduğunun göstergesi.
Orta Doğu’da Her Yerde Sin
Körfez’in iki tarafına uzanmış bir şekilde, yolda yürüyen, denizde yüzen ve havada uçan ejderha görürseniz hiç şaşırmayın. Çünkü Sin, hem Körfez Araplarını, hem İran’ı, hem de İsrail’i aynı terazide tartıyor. ABD’nin gözden düşürüp gönülden çıkardığı İran’a etkin ve yetkin bir biçimde girerken, Araplara hesap dahi vermiyor. Onlar da “yahu Sin sen ne yapıyorsun böyle?“ diyemiyorlar. Bir İran efsanesinin adını taşıyan “Alibaba“, bir Çin şirketi olarak, şimdi Körfez’in iki yanında. İsim aşina, faaliyet makbul.
Bu arada dünya Çince, Çinliler de artık Arapça öğreniyor. Çin, istim üzere, aynı zamanda Mısır, Tunus ve Cezayir ile bağlarını, ticaretten öte, OBOR (Tek Kuşak-Tek Yol) projesini MENA (Middle East-North Afrika) çizgisinde güçlendirirken, Körfez’deki palamarlarını, Suudi Arabistan’da gemici düğümü ile tesbit ediyor. Salman’dan aldığı icazetle, Suudi Arabistan’da da etki alanını genişletirken aynı zamanda Suudilerin hem ezeli düşmanı İran’da, hem de yeni dostu İsrail’de yatırım yapıyor, ticaret ağı kuruyor. “ABD ve Rusya gibi iç işlerinize karışmam“ demek istiyor onlara. Ama asıl vermeye çalıştığı mesaj: “karışmam sana, sen de karışma bana“. Bu konuda Veliaht Prens Salman’ın selamı da Sin’in üzerinde.
Hacar Dağlarından Duqm’a İnen Yol
Osmanlı’nın yeterince ve zamanında keşfedemediği, İngilizin elde tutamadığı topraklarda, şimdi Sin var. Umman’da dağdan inip Muskat’ı geçerek çıplak kıyılara ulaşan yol, artık miskin bir balıkçı köyüne değil de Dubai’deki Cebel Ali limanına rakip bir Mega limana kavuşuyorsa bu Sin sayesinde. Sin, Duqm’da 10 milyar dolarlık bir sanayi bölgesi inşa etmekte. Burada petro kimyadan, otomobil akülerine ve solar panellere kadar her şeyi üretiyor. Elbette buralarda parası kadar Çin emeği ve zihinsel mülkiyet hakkı geçerlidir. Ama barışcıl ve uyumlu Umman Sultanlığı, Sin’e her kolaylığı sağlıyor. Umman ummana genişleme peşinde. Başta Umman olmak üzere tüm Körfez artık aynı zamanda Çinli turistler için çekici yeni güzergâhlar arasında. Gelsin Çinli, olsun Sinli.
Şimdi Çin’e Bir Akdeniz Gemi Filosu Lâzım
İki elinde dünyanın hem de sorunlu nice ülkesini atıp tutan Sin, Hint Okyanusu kıyılarını denetleme imkânına kavuşmuş durumda. Kızıldeniz’in ağzını da Cibuti’de avucuna alan Çin, şimdi Akdeniz’de ABD, İngiltere, Rusya ve İsviçre’nin sahip olduğu askeri ve sivil ticari filo ayrıcalığı peşine düştü. Ama askeri alanda, biraz da ABD, Batı Avrupa ve Rusya’nın telkini ile Arap Orta Doğu, Çin’i dışlamayı önemli bir stratejik hedef olarak görüyor. Buna karşılık Çin’in, ticari gemiler konusundaki yardımı AB’nin yaralı iki kuşu Yunanistan ve Güney Kıbrıs’tan ve hatta Lübnan üzerinden alması mümkün. Daha sonra Tunus, Cezayir ve Mısır’da gemiler inşa edip onları yüzdürür mü bilemem. Ama bildiğim kadarı ile sinsiz (günahsız) bir Sin ticaret gemisi, hem Lazkiye, hem de Hayfa limanlarına sorgusuz-sorunsuz girebilme imkânına sahip. Kaldı ki bir Çin şirketinin, ABD’nin itirazlarına rağmen, İsrail’in Hayfa limanında ihale kazanmış olması, Çin’in Akdeniz’de de “gemisini yüzdüren bir kaptan“ olma hazırlığını göstermesi bakımından önemli.
Enerjik Bir Ejderha
Elbette Sin-Arap ticaretinde en önemli kalem, hâlâ yıllık % 6,4 ile büyüyen ve büyüdükçe tentaküllerini her yere uzatan Çin’in petrol ve doğal gaz ithalatı. Ama Çin, Sin olarak Arap Orta Doğusunda hem ucuz tüketim malları ile hem de teknoloji firmaları ile boy gösteriyor. Akıllı telefonlar, Batı’da kuşku tuzağına kurban Huawei başta olmak üzere artık Arap tüketicinin cebinde.
Başta Dubai (Birleşik Arap Emirlikleri) ve Umman Sultanlığı olmak üzere, parası bol, çöl toprakları bakir Arap çekim merkezleri, Çin şirketlerinin ilk ulaştıkları menzil olarak, “Yeni İpek Yolu“ projesinin, bir başka körfezdeki stratejik ortaklık limanlarını oluşturuyor.
“Petrol ve Doğal Gaz Artı“(Oil and Gas Plus) ve OBOR Vizyonu
Temmuz 2018’de Çin, “Petrol ve Doğal Gaz Artı“ modeli kapsamında Orta Doğu’ya 20 milyar dolar borç ve 100 milyon dolar resmi yardım taahhüdünde bulunmuş. Bu modeli bölgede ekonomik kalkınmanın canlandırılması amacına göre tasarlamış bulunan Çin merkezi plan yönetimi yardım ve borç paketlerinin özellikle, Filistin, Suriye, Yemen ve Lübnan’a tahsisini öngörmüş. Pek çok bölge sorununa çözümün ekonomik kalkınma ile ilişkili olduğu öngörüsünde. Çin elbette haklı. Ayrıca Beijing’in bölgeye yeni temsilciler ataması, Orta Doğu Barış Süreci (Middle East Peace Process) için yeni stratejileri olduğu izlenimini vermekte.
Xi Jingping’in yine Temmuz 2018’de yaptığı, İran, Suudi Arabistan ve Mısır ziyaretleri de OBOR (One Belt One Road) Vizyonunun, lojistik bir proje olma ötesinde, İran’ın Güney Pars petrollerinden, Mısır’ın Zohr doğal gaz yataklarına kadar uzanan bir vizyon ve aradaki çatışma engebesine değen bir barış misyonu olduğunun göstergesi.
Orta Doğu’da Her Yerde Sin
Körfez’in iki tarafına uzanmış bir şekilde, yolda yürüyen, denizde yüzen ve havada uçan ejderha görürseniz hiç şaşırmayın. Çünkü Sin, hem Körfez Araplarını, hem İran’ı, hem de İsrail’i aynı terazide tartıyor. ABD’nin gözden düşürüp gönülden çıkardığı İran’a etkin ve yetkin bir biçimde girerken, Araplara hesap dahi vermiyor. Onlar da “yahu Sin sen ne yapıyorsun böyle?“ diyemiyorlar. Bir İran efsanesinin adını taşıyan “Alibaba“, bir Çin şirketi olarak, şimdi Körfez’in iki yanında. İsim aşina, faaliyet makbul.
Bu arada dünya Çince, Çinliler de artık Arapça öğreniyor. Çin, istim üzere, aynı zamanda Mısır, Tunus ve Cezayir ile bağlarını, ticaretten öte, OBOR (Tek Kuşak-Tek Yol) projesini MENA (Middle East-North Afrika) çizgisinde güçlendirirken, Körfez’deki palamarlarını, Suudi Arabistan’da gemici düğümü ile tesbit ediyor. Salman’dan aldığı icazetle, Suudi Arabistan’da da etki alanını genişletirken aynı zamanda Suudilerin hem ezeli düşmanı İran’da, hem de yeni dostu İsrail’de yatırım yapıyor, ticaret ağı kuruyor. “ABD ve Rusya gibi iç işlerinize karışmam“ demek istiyor onlara. Ama asıl vermeye çalıştığı mesaj: “karışmam sana, sen de karışma bana“. Bu konuda Veliaht Prens Salman’ın selamı da Sin’in üzerinde.
Hacar Dağlarından Duqm’a İnen Yol
Osmanlı’nın yeterince ve zamanında keşfedemediği, İngilizin elde tutamadığı topraklarda, şimdi Sin var. Umman’da dağdan inip Muskat’ı geçerek çıplak kıyılara ulaşan yol, artık miskin bir balıkçı köyüne değil de Dubai’deki Cebel Ali limanına rakip bir Mega limana kavuşuyorsa bu Sin sayesinde. Sin, Duqm’da 10 milyar dolarlık bir sanayi bölgesi inşa etmekte. Burada petro kimyadan, otomobil akülerine ve solar panellere kadar her şeyi üretiyor. Elbette buralarda parası kadar Çin emeği ve zihinsel mülkiyet hakkı geçerlidir. Ama barışcıl ve uyumlu Umman Sultanlığı, Sin’e her kolaylığı sağlıyor. Umman ummana genişleme peşinde. Başta Umman olmak üzere tüm Körfez artık aynı zamanda Çinli turistler için çekici yeni güzergâhlar arasında. Gelsin Çinli, olsun Sinli.
Şimdi Çin’e Bir Akdeniz Gemi Filosu Lâzım
İki elinde dünyanın hem de sorunlu nice ülkesini atıp tutan Sin, Hint Okyanusu kıyılarını denetleme imkânına kavuşmuş durumda. Kızıldeniz’in ağzını da Cibuti’de avucuna alan Çin, şimdi Akdeniz’de ABD, İngiltere, Rusya ve İsviçre’nin sahip olduğu askeri ve sivil ticari filo ayrıcalığı peşine düştü. Ama askeri alanda, biraz da ABD, Batı Avrupa ve Rusya’nın telkini ile Arap Orta Doğu, Çin’i dışlamayı önemli bir stratejik hedef olarak görüyor. Buna karşılık Çin’in, ticari gemiler konusundaki yardımı AB’nin yaralı iki kuşu Yunanistan ve Güney Kıbrıs’tan ve hatta Lübnan üzerinden alması mümkün. Daha sonra Tunus, Cezayir ve Mısır’da gemiler inşa edip onları yüzdürür mü bilemem. Ama bildiğim kadarı ile sinsiz (günahsız) bir Sin ticaret gemisi, hem Lazkiye, hem de Hayfa limanlarına sorgusuz-sorunsuz girebilme imkânına sahip. Kaldı ki bir Çin şirketinin, ABD’nin itirazlarına rağmen, İsrail’in Hayfa limanında ihale kazanmış olması, Çin’in Akdeniz’de de “gemisini yüzdüren bir kaptan“ olma hazırlığını göstermesi bakımından önemli.