İşgal altındaki Golan Tepeleri, Trump’ın “ABD için, İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tam olarak tanımanın zamanı geldi“ içerikli son tweet’i ile gündemimize yeniden girdi. Ülkemizdeki yoğun yerel seçim rekabetinin tepede yer aldığı konuların arasına böylece sıcak bir gündem başlığı daha düştü; Golan Tepeleri.
İşgal altındaki Golan Tepelerine ilgimize dair, “salt bir İsrail karşıtlığına mı dayanıyor?“ yoksa “tarihten gelen başka saiklerle de alâkası var mıdır?“ soruları, bu konuya bakışımıza derinlik katabilir. Suriye’deki Türkmen varlığı veya Selçuklulardan beri süregelen bu yapının Golan Tepelerindeki mevcudiyeti, bölgenin stratejik konumuyla/değeriyle birlikte düşünülmelidir. Burayla olan münasebetimize, tarih bilincimizle ve Türk tarihi açısından bakmakta fayda olacağında şüphe yoktur. Suriye Türkmenlerinin varlığının Osmanlı döneminden daha eski, derin ve geniş bir geçmişi olduğu konusu ise efkârı umumiyemizle paylaşılması gereken bir keyfiyettir.
Selçuklu, Memlûk ve Osmanlı dönemlerinde şekillenen bu yapı bölgemizdeki Türk varlığıyla özdeş bir tarihi arka plana sahiptir.
Kaynaklarımıza Türkmenler olarak yansıyan Suriye’deki Türk mevcudiyeti Selçuklular devrinden itibaren bölgede belli bir oranda görünmeye ve yer tutmaya başladılar. Bu malûmatlar Türk varlığının bölge ufkundaki zuhurunun da şahitleridir: Selçuklu komutanı Uvakoğlu Atsız Bey’in Halep şehrini teslim aldıktan sonra Suriye, Lübnan ve Filistin’i Fâtımî hâkimiyetinden almaya gayret ettiği ve bilahare Şam’ı kuşatıp burayı ele geçiremeyince Golan bölgesindeki Türkmen boylarını toparlayarak Filistin’e doğru yürüdüğü bilinmektedir. Emir Atsız Filistin’deki Fâtımîleri bozguna uğratarak Remle, Taberiye ve Kudüs’ü ele geçirmiştir.
Suriye Türkmenleri ve bölge Türklüğü adına tarihî hafızamızın en zayıf olduğu devir şüphesiz Memlûkler (Kölemenler) devridir. Bu bakımdan kamuoyuna, bu noktada takviye babında naçizane bazı malûmatın arzı faydalı olacaktır. Memlûkler devrinde de Suriye’de Türkmen varlığı artarak devam etmiştir. Memlûklerin bölgenin etnik yapısı üzerindeki etkisi Türkiye Selçuklularının Moğol istilası sırasında zaafa uğradığı ve devletin kurulduğu ilk zamanlara kadar gider. Anadolu’ya hâkim olan Türkiye Selçuklu Devleti, 1243’teki Moğollarla yaptığı Kösedağ Savaşı’nı kaybetmesi sonrası ağır Moğol baskısı altında kalmıştı. Bu baskı sonucu özellikle Kayseri ve Sivas’ta yaşayan Türkmenler, Memlûk Sultanı Baybars zamanında Suriye bölgesine yerleşmişlerdir. Türkmenlerin bölgeye yerleşmesini sağlayan Sultan Baybars’ın uyguladığı el-Cezire ve Suriye siyasetinin ilk aşaması Moğollar, Ermeniler ve Haçlılar ile mücadeleye başlamadan önce dâhilde birliği sağlamak ve Suriye ile ilgili iç problemleri tamamen halletmekti. Sultan Baybars’ın biyografisini yazan İbn Şeddad, Baybars döneminde 40.000 hâne (beyt) Türkmen grubunun Suriye’ye geldiğini yazmaktadır. Kırk bin evden fazla olan bu Türkmenlere Baybars hiç düşünmeden kucak açmış ve onları Gazze'den itibaren Antakya ve Sis hududuna kadar bütün sahil bölgesine yerleştirmiş; kendilerine çoğu Haçlılardan (Frenkler'den) alınmış olan toprakları ikta olarak vermişti. Türkmenler bu uygulama sonucunda kendileri için güvenli bir yurt bulmuşlar, Memlûk Devleti ise Baybars’ın bu akıllı siyaseti ile Suriye sınırlarında Türkmenlerden oluşan bir tampon bölge oluşturmuştu. Bahsedilen bölgeye yerleştirilmiş olan Türkmenler zaman içerisinde çoğunlukla; Ayıntab, Halep, Antakya ve Trablus yörelerinde mekân tutmuşlar idi. Genel bir adlandırmayla XIII-XV. yüzyıllarda Şam Türkmenleri diye tanınan bu Türkler, Güney Doğu Anadolu’nun batı kısmında ve kuzey Suriye’de yaşadıkları sırada, özellikle Memlûk Devleti zamanında tükenmez bir kaynak olarak çok önemli siyasi ve iskân faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Et-Türkmen Üçokiyye, el-Bozokiyye, et-Terakim el-Yerakiyye, et-Türkman Beyaziyye (Bayatiyye), el-Ağaçeriyye gibi pek çok Türkmen topluluğu ismi kaynaklara yansımıştır. Özellikle Moğol istilası sonrası nüfuslarının Suriye’de arttığı görülür (Bkz. Altan Çetin, Memlûkler Devrinde Oğuzlar/ Türkmenlere Bir Bakış, Osmanlı Araştırmaları).
İşte Memlûkler devrindeki Türkmen varlığına dair bu ilginç bilgiler, İsrail tarafından önce işgal edilmiş ardından da ilhak edilmeye çalışılan ve Trump’ın ilgili tweet’inde adı geçen Golan Tepelerine dairdir. Söz konusu bilgiler buradaki Türkmen varlığının günümüze dair bir siyasi savunudan öte kroniklerle desteklenen tarihi gerçekliğe dayandığını ortaya koyar; Memlûk devrinin en başlarından bir bilgi olarak 1261 senesinde bir grup Türkmen’in, buraya hangi tarihte geldikleri tam bilinmemekle beraber, Golan Tepelerinde bulunduğuna (Reuven Amitai Press, Mongols and Mamluks: The Mamluk-Ilkhanid War, 1260-1281s. 69) dairdir. 1261 senesinde 900 şövalye, 1500 Türkopol (Türk paralı asker) ve 3000 askerden müteşekkil bir Haçlı birliğinin Golan’daki Türkmenlere karşı bir sefer düzenlediği ve Haçlıların ağır bir yenilgi aldığı bilgisi Ebu Şame ve İbn el-Furat gibi o dönemin önde gelen tarih yazıcılarının kaynaklarına da yansımıştır. Haçlılar sıkışıp kaldıkları sahilden iç bölgelere girmeye çalışsalar da buradaki Türkmenler bu çabayı mukavemetleriyle boşa çıkarmışlardır. Görüleceği üzere Türkmenler burada pasif yerleşimciler olmayıp Suriye ve Irak’ın tamamında olduğu gibi askeri karakter taşıyan birlikler olarak Haçlılar gibi harici saldırganlara karşı mücadele içinde olmuşlardır.
Halep Salnamelerine göre Halep ve çevresinde 200 bin, Lazkiye bölgesinde 150 bin, Telkere civarında 50 bin, Osmanlı döneminde kurulan Kuneytra (Golan) bölgesinde 100 bin ve diğer bölgelerde 300 bin civarında Türkmen yaşamaktadır (Bkz. Hakan Akköz, 2016, XIX. Yüzyılın Son Çeyreğinde Halep Vilayetinin Ekonomik Ve Sosyo-Kültürel Durumu (İngiliz - Amerikan Kaynaklarına Göre), Yayınlanmamış Doktora Tezi, KSÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kahramanmaraş).
Murat Bardakçı da konuya dair bir yazısında “Bugün ‘Golan’ denen bölge, Birinci Dünya Harbi’nin sonlarına kadar Şam sancağımıza bağlı olan ve o zamanki telâffuzumuzla “Cevlân“ dediğimiz nahiyedir; başında uzun seneler, hatta asırlar boyunca İstanbul’dan gönderilen Enderun’dan yahut Mekteb-i Mülkiye’den yetişmiş idareciler bulunmuştur“ tespitiyle bu dönemdeki duruma işaret etmişti. Bu yazıda da ortaya konulduğu üzere Osmanlı öncesinden Selçuklulardan itibaren burada yer alan Türk mevcudiyeti bugün de varlık mücadelesini sürdürmektedir. Golan’da çoğunlukla Bayat, Avşar, Beğdili ve Salur boylarına mensup Türk boylarının yaşadığı bilinmektedir. 1967 savaşında en büyük direnç sahalarından birisi de burasıydı. İşgal sonrasında ise buradaki Türkmenler Suriye’nin diğer bölgelerine ve Irak’a gittiler. Mevcut haritalar üzerinden Suriye ve Irak’ta vaki Türkmen yerleşimleri incelendiğinde Irak’tan başlayıp Suriye’nin Kuzeyinden aşağıya âdeta hilâl gibi inen bir Türkmen kalkanı olduğu ve bunun bugün parçalandığı dikkatlerden kaçmayacaktır.
Golan Tepelerinin bölgemizdeki Türk varlığının önemli hatıralarına haiz bir yer olduğu arz edilen bu muhtasar malûmattan aşikârane görülecektir. Yaklaşık 50 senedir burayı işgal ile güya sahiplenip bir tweet ile ona buna verenlerin, tarihsel kanıtları içerir sağlam bir tek senet ve istinatları var mıdır acaba! Lakin bunu bizim bile bildiğimiz şüphelidir. Tarihi süreçte Fatımilere, Haçlılara ve İsrail işgaline karşı Türk ve direniş mefhumlarıyla hep yan yana gelen Golan’ı tarihi bütünlüğü içinde anlamak en azından neye taraf olup niye itiraz ettiğimizi anlamak bakımından faydalı olacaktır. “Ne yapalım? Golan’a da mı sefer yapalım?“ diyen sesleri duyar gibiyim. Hayır, sadece önce bilelim ve ardından düşünmeye başlayalım!
İşgal altındaki Golan Tepelerine ilgimize dair, “salt bir İsrail karşıtlığına mı dayanıyor?“ yoksa “tarihten gelen başka saiklerle de alâkası var mıdır?“ soruları, bu konuya bakışımıza derinlik katabilir. Suriye’deki Türkmen varlığı veya Selçuklulardan beri süregelen bu yapının Golan Tepelerindeki mevcudiyeti, bölgenin stratejik konumuyla/değeriyle birlikte düşünülmelidir. Burayla olan münasebetimize, tarih bilincimizle ve Türk tarihi açısından bakmakta fayda olacağında şüphe yoktur. Suriye Türkmenlerinin varlığının Osmanlı döneminden daha eski, derin ve geniş bir geçmişi olduğu konusu ise efkârı umumiyemizle paylaşılması gereken bir keyfiyettir.
Selçuklu, Memlûk ve Osmanlı dönemlerinde şekillenen bu yapı bölgemizdeki Türk varlığıyla özdeş bir tarihi arka plana sahiptir.
Kaynaklarımıza Türkmenler olarak yansıyan Suriye’deki Türk mevcudiyeti Selçuklular devrinden itibaren bölgede belli bir oranda görünmeye ve yer tutmaya başladılar. Bu malûmatlar Türk varlığının bölge ufkundaki zuhurunun da şahitleridir: Selçuklu komutanı Uvakoğlu Atsız Bey’in Halep şehrini teslim aldıktan sonra Suriye, Lübnan ve Filistin’i Fâtımî hâkimiyetinden almaya gayret ettiği ve bilahare Şam’ı kuşatıp burayı ele geçiremeyince Golan bölgesindeki Türkmen boylarını toparlayarak Filistin’e doğru yürüdüğü bilinmektedir. Emir Atsız Filistin’deki Fâtımîleri bozguna uğratarak Remle, Taberiye ve Kudüs’ü ele geçirmiştir.
Suriye Türkmenleri ve bölge Türklüğü adına tarihî hafızamızın en zayıf olduğu devir şüphesiz Memlûkler (Kölemenler) devridir. Bu bakımdan kamuoyuna, bu noktada takviye babında naçizane bazı malûmatın arzı faydalı olacaktır. Memlûkler devrinde de Suriye’de Türkmen varlığı artarak devam etmiştir. Memlûklerin bölgenin etnik yapısı üzerindeki etkisi Türkiye Selçuklularının Moğol istilası sırasında zaafa uğradığı ve devletin kurulduğu ilk zamanlara kadar gider. Anadolu’ya hâkim olan Türkiye Selçuklu Devleti, 1243’teki Moğollarla yaptığı Kösedağ Savaşı’nı kaybetmesi sonrası ağır Moğol baskısı altında kalmıştı. Bu baskı sonucu özellikle Kayseri ve Sivas’ta yaşayan Türkmenler, Memlûk Sultanı Baybars zamanında Suriye bölgesine yerleşmişlerdir. Türkmenlerin bölgeye yerleşmesini sağlayan Sultan Baybars’ın uyguladığı el-Cezire ve Suriye siyasetinin ilk aşaması Moğollar, Ermeniler ve Haçlılar ile mücadeleye başlamadan önce dâhilde birliği sağlamak ve Suriye ile ilgili iç problemleri tamamen halletmekti. Sultan Baybars’ın biyografisini yazan İbn Şeddad, Baybars döneminde 40.000 hâne (beyt) Türkmen grubunun Suriye’ye geldiğini yazmaktadır. Kırk bin evden fazla olan bu Türkmenlere Baybars hiç düşünmeden kucak açmış ve onları Gazze'den itibaren Antakya ve Sis hududuna kadar bütün sahil bölgesine yerleştirmiş; kendilerine çoğu Haçlılardan (Frenkler'den) alınmış olan toprakları ikta olarak vermişti. Türkmenler bu uygulama sonucunda kendileri için güvenli bir yurt bulmuşlar, Memlûk Devleti ise Baybars’ın bu akıllı siyaseti ile Suriye sınırlarında Türkmenlerden oluşan bir tampon bölge oluşturmuştu. Bahsedilen bölgeye yerleştirilmiş olan Türkmenler zaman içerisinde çoğunlukla; Ayıntab, Halep, Antakya ve Trablus yörelerinde mekân tutmuşlar idi. Genel bir adlandırmayla XIII-XV. yüzyıllarda Şam Türkmenleri diye tanınan bu Türkler, Güney Doğu Anadolu’nun batı kısmında ve kuzey Suriye’de yaşadıkları sırada, özellikle Memlûk Devleti zamanında tükenmez bir kaynak olarak çok önemli siyasi ve iskân faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Et-Türkmen Üçokiyye, el-Bozokiyye, et-Terakim el-Yerakiyye, et-Türkman Beyaziyye (Bayatiyye), el-Ağaçeriyye gibi pek çok Türkmen topluluğu ismi kaynaklara yansımıştır. Özellikle Moğol istilası sonrası nüfuslarının Suriye’de arttığı görülür (Bkz. Altan Çetin, Memlûkler Devrinde Oğuzlar/ Türkmenlere Bir Bakış, Osmanlı Araştırmaları).
İşte Memlûkler devrindeki Türkmen varlığına dair bu ilginç bilgiler, İsrail tarafından önce işgal edilmiş ardından da ilhak edilmeye çalışılan ve Trump’ın ilgili tweet’inde adı geçen Golan Tepelerine dairdir. Söz konusu bilgiler buradaki Türkmen varlığının günümüze dair bir siyasi savunudan öte kroniklerle desteklenen tarihi gerçekliğe dayandığını ortaya koyar; Memlûk devrinin en başlarından bir bilgi olarak 1261 senesinde bir grup Türkmen’in, buraya hangi tarihte geldikleri tam bilinmemekle beraber, Golan Tepelerinde bulunduğuna (Reuven Amitai Press, Mongols and Mamluks: The Mamluk-Ilkhanid War, 1260-1281s. 69) dairdir. 1261 senesinde 900 şövalye, 1500 Türkopol (Türk paralı asker) ve 3000 askerden müteşekkil bir Haçlı birliğinin Golan’daki Türkmenlere karşı bir sefer düzenlediği ve Haçlıların ağır bir yenilgi aldığı bilgisi Ebu Şame ve İbn el-Furat gibi o dönemin önde gelen tarih yazıcılarının kaynaklarına da yansımıştır. Haçlılar sıkışıp kaldıkları sahilden iç bölgelere girmeye çalışsalar da buradaki Türkmenler bu çabayı mukavemetleriyle boşa çıkarmışlardır. Görüleceği üzere Türkmenler burada pasif yerleşimciler olmayıp Suriye ve Irak’ın tamamında olduğu gibi askeri karakter taşıyan birlikler olarak Haçlılar gibi harici saldırganlara karşı mücadele içinde olmuşlardır.
Halep Salnamelerine göre Halep ve çevresinde 200 bin, Lazkiye bölgesinde 150 bin, Telkere civarında 50 bin, Osmanlı döneminde kurulan Kuneytra (Golan) bölgesinde 100 bin ve diğer bölgelerde 300 bin civarında Türkmen yaşamaktadır (Bkz. Hakan Akköz, 2016, XIX. Yüzyılın Son Çeyreğinde Halep Vilayetinin Ekonomik Ve Sosyo-Kültürel Durumu (İngiliz - Amerikan Kaynaklarına Göre), Yayınlanmamış Doktora Tezi, KSÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kahramanmaraş).
Murat Bardakçı da konuya dair bir yazısında “Bugün ‘Golan’ denen bölge, Birinci Dünya Harbi’nin sonlarına kadar Şam sancağımıza bağlı olan ve o zamanki telâffuzumuzla “Cevlân“ dediğimiz nahiyedir; başında uzun seneler, hatta asırlar boyunca İstanbul’dan gönderilen Enderun’dan yahut Mekteb-i Mülkiye’den yetişmiş idareciler bulunmuştur“ tespitiyle bu dönemdeki duruma işaret etmişti. Bu yazıda da ortaya konulduğu üzere Osmanlı öncesinden Selçuklulardan itibaren burada yer alan Türk mevcudiyeti bugün de varlık mücadelesini sürdürmektedir. Golan’da çoğunlukla Bayat, Avşar, Beğdili ve Salur boylarına mensup Türk boylarının yaşadığı bilinmektedir. 1967 savaşında en büyük direnç sahalarından birisi de burasıydı. İşgal sonrasında ise buradaki Türkmenler Suriye’nin diğer bölgelerine ve Irak’a gittiler. Mevcut haritalar üzerinden Suriye ve Irak’ta vaki Türkmen yerleşimleri incelendiğinde Irak’tan başlayıp Suriye’nin Kuzeyinden aşağıya âdeta hilâl gibi inen bir Türkmen kalkanı olduğu ve bunun bugün parçalandığı dikkatlerden kaçmayacaktır.
Golan Tepelerinin bölgemizdeki Türk varlığının önemli hatıralarına haiz bir yer olduğu arz edilen bu muhtasar malûmattan aşikârane görülecektir. Yaklaşık 50 senedir burayı işgal ile güya sahiplenip bir tweet ile ona buna verenlerin, tarihsel kanıtları içerir sağlam bir tek senet ve istinatları var mıdır acaba! Lakin bunu bizim bile bildiğimiz şüphelidir. Tarihi süreçte Fatımilere, Haçlılara ve İsrail işgaline karşı Türk ve direniş mefhumlarıyla hep yan yana gelen Golan’ı tarihi bütünlüğü içinde anlamak en azından neye taraf olup niye itiraz ettiğimizi anlamak bakımından faydalı olacaktır. “Ne yapalım? Golan’a da mı sefer yapalım?“ diyen sesleri duyar gibiyim. Hayır, sadece önce bilelim ve ardından düşünmeye başlayalım!