Güney Çin Denizi’nde (GÇD) egemenlik iddiaları çatışma potansiyeli taşıması nedeniyle uluslararası bir sorun haline gelmiştir. GÇD gerek bölge ülkelerinin ekonomik ve siyasi ağırlıklarının artması gerekse 5,3 trilyon dolarlık ticaretin buradan geçmesi nedeniyle dünyanın ilgi odağı haline gelmiştir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) dış politikasında da bölge özellikle Obama yönetimiyle birlikte ön sıraya yerleşmiştir. ABD’nin yakın bağlarının olduğu ülkelerle Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) arasında yaşanan egemenlik iddiaları temelli rekabet dünya siyasi ve ekonomik dengelerini etkileyecek noktaya gelmiştir. Bu çalışmada GÇD’de egemenlik iddialarının siyasi etkileri yanında bölge ve dünya ekonomisine olası yansımaları analiz edilecektir.
Giriş
GÇD egemenlik iddiaları ÇHC, Vietnam, Filipinler, Endonezya, Singapur, Malezya, Brunei ve Tayvan’ın taraf olduğu ve tüm Güney Asya’yı ilgilendiren bir sorun haline gelmiştir. GÇD’nin dünya ekonomisinde giderek artan önemi ve 5,3 trilyon dolarlık ticaretin GÇD’den geçmesi dikkatleri bölgeye çekmekte. Yine bölge ülkelerinin artan askeri kapasiteleri egemenlik iddialarının silahlı bir çatışmaya dönüşmesi durumunda yayılma riskine işaret etmektedir. ÇHC’nin iddiaları 1947’de ilan edilen Güney Çin Denizi’ndeki adaların pozisyonu başlıklı 11çizgili hattan oluşan haritayı temel alıyor. Kıta Çin’inde Komünistlerin yönetime hâkim olmasından sonra ÇHC bu haritadaki iki çizgiyi iptal ederek dokuz çizgili hat haline getirdi. ÇHC haritada U şeklinde görülen alanda egemenlik iddia ediyor. Diğer bölge ülkeleriyle anlaşmazlık temel de Spratly (Nansha) ve Paracel (Shisha) adalarının yanı sıra Pratas (Tungsha) adaları, Natuna Adaları ve Scarborough Sahili etrafında sürmektedir. ÇHC ile bölgede ABD’nin müttefiki veya yakın ilişki içinde olduğu ülkeleri karşı karşıya getiren sorun, ABD’nin Obama yönetimi ile birlikte Asya Pasifik bölgesine verdiği önem ve bölge ülkeleriyle savunma alanında yeni anlaşmalara imza atması GÇD’de ÇHC-ABD rekabetini gündeme taşıdı. Bu rekabette ABD ile yakın ilişkileri bulunan ancak GÇD egemenlik iddiaları konusunda ÇHC ile örtüşen çıkarlara sahip Tayvan’ın durumuna ayrıca tartışma konusu olmuştur. GÇD’de ABD-ÇHC rekabeti ve bunun bölgesel ve küresel yansımaları incelenirken Tayvan’ın pozisyonu da ayrıca makalede ele alınacaktır.
GÇD’de ÇHC ve ABD
ÇHC’nin uluslararası sistemde artan ağırlığına bağlı olarak bölgesel düzeyde de belirli konularda etkin olduğu görülüyor. ÇHC’nin egemenlik iddiasında bulunduğu adalarla ilgili olarak Vietnam ve Filipinler başta olmak üzere çakışan iddialar bulunuyor. Bu durumun silahlı çatışmaya vardığı dönemlerde oldu. Paracel (Shisha) adaları nedeniyle 1974’de ÇHC ve Vietnam arasında yaşanan çatışmalarda 70 Vietnam askeri öldü. 1988’deki çatışmalarda da 60 Vietnam askeri hayatını kaybetti. Mayıs 2014’te ÇHC’nin Deniz Kuvvetleri gemileri destekli olarak Paracel (Shisha) adaları yakınında yürüttüğü sondaj
çalışması Vietnam tarafından protesto edildi ve hatta iki tarafın gemileri arasında küçük çaplı bir çarpışma gerçekleşti. Bu durum Vietnam’da yaşayan Çinlilerin ve Tayvanlılara ait fabrikaların protestoların hedefi olmasına yol açtı. GÇD egemenlik iddialarında tarafların çatışma riskini göze almalarının nedeni petrol ve doğal gaz rezervleri başta olmak üzere doğal kaynaklar. ÇHC’nin Filipinlerle olan Spratly Islands (Nansha) adaları sorunu ise Filipinler tarafından 2013’te uluslararası yargıya taşındı. ÇHC’nin yapay adalar inşa ederek egemenlik iddiasında bulunma hamlesi de son yıllarda GÇD sorununu başka bir noktaya taşıdı. ÇHC GÇD sorunlarının uluslararası yargıya taşınmasına karşı çıkıyor. Filipinlerin Uluslararası Daimi Hakemlik Mahkemesine gitmesine karşı mahkeme kararının kendisi için bağlayıcı olmadığını ifade eden ÇHC’ne karşı Filipinlerin beklentisi ÇHC’nin hak iddia ettiği küçük adaların üzerinde yaşam olmayan kayalıklar olarak tescil edilmesidir. Çünkü bu durumda BMDH Sözleşmesine göre münhasır ekonomik bölge ilanı mümkün olmayacaktır. Filipinlerin konuyu uluslararası yargıya taşımasının Tayvan’ı da ilgilendiren boyutu bulunmaktadır.1
Tayvan 1947’de KMT hükümetinin kıta Çin’inde ilan ettiği 11 çizgili hattı savunmasına rağmen GÇD’de sorunların barışçı yoldan çözülmesi için girişim başlattı. Bu öneri tarafların pozisyonlarında değişiklikten çok argümanların korunup, tartışmalı alanlardan barışçı yararlanmayı içermektedir. Tayvan ile Filipinler arasında ise özellikle Spratly (Nansha) adalarından biri olan Taiping (Itu Aba) adasıyla ilgili anlaşmazlık vardır. Filipinler Taiping’in üzerinde insan yaşamına imkân vermediğini, su kaynağı ve verimli toprağı olmadığını ileri sürmektedir. Tayvan ise Taiping’in BM Deniz Hukuku Sözleşmesinin 121. Maddesine göre ada olduğunu ileri sürmektedir. Adada insan yaşamının yanı sıra içme suyu ve ekonomik yapı bulunmaktadır. Tayvan tarafından adadaki rıhtımın modernizasyonu ve deniz feneri inşası gibi çevresindeki sulardan güvenli geçişin sağlanması konularında iyileştirmeler de yapılmıştır. Adada hastane, postane, mobil iletişim imkanı ve uydu televizyon yayınlarının alınması gibi modern hayatın devamı açısından gerekli tesislerde bulunmakta. Tayvan adada 1956’dan beri de kesintisiz bir şekilde kuvvet bulundurmakta. Filipinler’in Uluslararası Daimi Hakemlik Mahkemesine gitmesi karşısında ise Tayvan Filipinleri’in ÇHC’ni muhatap alıp, Tayvan’ın görüşünü almadığını bu nedenle verilecek kararın Tayvan’ı bağlamayacağını ileri sürmektedir.2
GÇD’de ABD açısından sorun oluşturan ise ÇHC’nin giderek agresif hale gelen politikası ve özellikle yapay adalar inşa etmesine karşın müttefiki konumunda olan ülkelerin bütüncül bir politika oluşturamaması ve ÇHC karşısında kapasite sorunu yaşamalarıdır. ABD bu açığı kapatabilmek için GÇD daha aktif olmaya başlamıştır. Obama yönetimiyle birlikte yeniden denge (rebalancing) politikası olarak tanımlanan yaklaşım politik, askeri ve ekonomik ayakları olan topyekün bir stratejidir. ABD’nin müttefikleriyle yaptığı anlaşmalar ve askeri varlığını artırması politik ve askeri ayaklar olurken, Trans Pasifik Ortaklığı’da (Trans-Pacific Partnership) stratejinin ekonomik ayağıdır. ÇHC ise bu stratejiyi çevreleme olarak değerlendirmektedir.3 ABD’nin 27 Ekim 2015’te Spratly (Nansha) adaları yakınında savaş gemisini (USS Lassen) devriye gezdirmesi ve ÇHC’nin GCD’de askeri güç gösterisinde bulunması suların ısınmasının işareti oldu. ABD Asya-Pasifik’te yeniden dengeleme stratejisinin parçası olarak müttefikleriyle askeri manevralar gerçekleştirdi ve ikili anlaşmalarla askeri varlığını pekiştirdi. Avustralya ile Darwin üssüyle ilgili anlaşma yapan ABD, Endonezya ve Yeni Zelanda ile savunma işbirliğini yeniden düzenledi. Avust-ralya ile olan anlaşma ile bu ülkede 2500’e kadar kuvvet bulundurma hakkını elde eden ABD, Asya-Pasifik’te Vietnam savaşından sonra en büyük askeri genişlemesinin temelini attı.4 Avustralya’nın yayınladığı savunma stratejisini içeren doküman (White Paper) ABD ile güçlü ve derin bağlara vurgu yapmasının yanında ABD’nin Avustralya’nın en önemli stratejik ortağı olduğunu vurguluyor. ABD’nin dengeleme politikasının öneminin vurgulandığı belgede açıkça Avustralya’nın stediği düzeyde bir güvenlik ve istikrarın ABD olmadan olamayacağı ifade ediliyor.5
ABD GÇD’de Filipinler ve Vietnam’ın pozisyonunu desteklerken, ABD ile her alanda yakın bağlara sahip olan Tayvan’ın özellikle Filipinler ile yaşadığı sorun ABD’yi zorlayan bir husus oldu. 2013’de Tayvan’lı bir balıkçı teknesine Filipinler sahil koruma gemisi tarafından tartışmalı münhasır ekonomik bölgede ateş açılması sonucu bir Tayvanlı balıkçının ölmesi Tayvan ile Filipinler arasında krize neden oldu. Tayvan Filipinlerden resmi özürün yanında balıkçının ailesi için tazminat ve sorumluların cezalandırımasını istedi. Tayvan ile Filipinler arasında balıkçılık konusunda ikili görüşmelere varan olayda ABD’de iki mttefiki arasında benzer olayın bir daha yaşanmaması için çaba gösterdi.6 ABD müttefikleri arası dayanışmanın ikili anlaşmalarla da sağlanmasını istemekteydi. Bunun bir örneği Filipinler ve Japonya’nın 29 Şubat 2016’da imzaladıkları savunma anlaşmasıdır. Bu anlaşma ile Japonya’nın Filipinlere savunma ekipmanları ve teknoloji transferi yapması mümkün oldu. Filipinler GÇD’deki çıkarlarını savunabilmek için GÇD ve kıyılarını savunacak etkili bir güç oluşturma, adalarını savunmak için izleme faaliyetlerini artırma, kimsenin olmayan adaların diğer güçler tarafından işgal edilmesini önleme politikası izlemektedir. Filipinler, Japonya ile anlaşmasının buna hizmet edeceği düşünülmektedir.7
ABD’nin 2015’den itibaren ÇHC’nin GÇD’ne yönelik iddialarına karşı askeri varlığını artırdığı bir süreç başladı. 27 Ekim 2015’de USS Lassen’in gönderilmesinde sonra 30 Ocak 2016’da USS Curtis Wilbur Paracel (Shisha) adalarından olan Triton (Zhongjian) adası yakınından geçti. Sonrasında ABD’nin GÇD’de devriye faaliyetleri rutin olarak devam etti. Bunlar özellikle ÇHC’nin inşa ettiği yapay adaların yakınından geçerek ÇHC’nin egemenlik iddialarının tanınmayacağı mesajını verdiler. ÇHC Dışişleri Bakanı bu faaliyeleri kolonyal istila ve illegal işgal olarak nitelendirdi ve ÇHC’nin iddialarının tarih tarafından desteklendiğini ileri sürdü. ABD ise ÇHC’nin egemenlik iddialarına meydan okuma dışında savaş gemilerinin GÇD’deki faaliyetlerini seyrü sefer serbestisi çerçevesinde profesyonel ve tehdit içermeyen hareketler olarak yorumluyor.8 ABD’nin GÇD’deki devriye faaliyetleri müttefikleri tarafından destekleniyor. ÇHC’nin egemenlik iddialarını reddeden ve Paracel (Shisha-Hoang Sa) ve Spratly (Nansha-Truong Sa) adalarında iddialarını destekleyecek yeterli tarihi kanıt ve yasal temel olduğu ileri süren Vietnam, ABD’nin seyrü sefer özgürlüğü operasyonlarına olumlu bakıyor. Burada Vietnam’ın talebi kendi karasuları olarak değerlendirdiği alanlardan geçişlerde önceden haber verilmesidir.9
ABD’nin GÇD’deki operasyonlarının Çin tarafından da farklı değerlendirmelere tabi tutulduğu görülüyor. ABD’nin operasyonlarının ÇHC’nin yapay ada inşa etme faaliyetleri ve mevcut çizgisini değiştiremeyeceğini ileri sürenler olduğu gibi ABD’nin faaliyetlerinin ÇHC üzerinde askeri bir baskıya neden olduğunu ileri sürenler de var. Çin’in geri adım atmaması ve ABD’nin tırmandırma siyaseti izlemesinin GÇD’de askeri çatışmaya neden olabileceğini ileri sürenler bulunmaktadır. ABD’nin GÇD’deki operasyonlarının bir hedefi Çin’in egemenlik iddiaları çerçevesinde izlediği politikaları bu ülke için maliyetli kılmaktır. Diğer bir amaç ise müttefiklerine destek verdiğini göstermektir. Bu nedenle ABD yaptığı operasyonların medyada yer almasına ve özellikle duyurulmasına önem vermektedir.10
ABD’nin ÇHC tarafından çevreleme politikası olarak algılanan stratejinin ekonomik ayağını ise Trans Pasifik Ortaklığı (Trans Pacific Partnership) oluşturmaktadır. Trans-Pasifik Ortaklığı içindeki ülkelerin GSMH toplamı dünyanın % 40 ını oluşturmaktadır. Üye ülkeler arasında serbest ticareti içeren anlaşma yeni fırsatların yanı sıra ticarette daha fazla şeffaflık sağlayacaktır. ÇHC’nin dışında kaldığı bu oluşumun ABD’nin Asya-Pasifik’te dengeleme stratejinin ekonomik ayağının merkezinde yer aldığı pek çok uzman tarafın-dan dile getirilmektedir.11 ÇHC ise bu politikaya Asya-Pasifik Serbest Ticaret Alanı projesini ileri sürerek karşılık veriyor. Ancak ABD’nin Trans Pasifik Ortaklığında hızlı politikası Çin’in girişimini gölgeledi.12
ABD Obama yönetimiyle birlikte Asya-Pasifik’te diplomatik olarak da aktif olmaya başlamıştır. Ancak ABD’nin iç politik nedenlerle zaman zaman bazı hamleleri yapamaması Asya-Pasifik’e yönelik politikadaki kararlılığın sorgulanmasına neden olmuştur. Örneğin Obama içerideki sorun nedeniyle 2013’teki APEC Forumuna katılmamıştır.13 ABD’nin Kafkasya’da 2008 çatışmasında Gürcistan’a destek verememesi de Asya-Pasifik’te de müttefiklerinde aynı durumun ÇHC karşısında yaşanıp yaşanmayacağı sorularına yol açmaktadır. Obama çok taraflı işbirliği ve yumuşak güç unsurlarına daha fazla vurgu yapan bir çizgi izlemiştir. Ancak bu çizginin güç dengesi politikalarının başat olduğu bir ortam ve coğrafyada işleme olasılığı düşüktür. Asya-Pasifik’te son yıllarda güç dengesi politikalarının başat olduğu bir yapıya doğru evirilmiştir. Bu durum ABD’nin bölgedeki askeri varlığına daha çok vurgu yapması sonucunu doğurmuştur.
GÇD’deki ABD-Çin rekabetinin ana nedeni ise GÇD zenginlik kaynaklarıdır. 2010 yılında ABD’yi geride bırakarak dünyanın en fazla enerji tüketen ülkesi olan ÇHC için 11 milyar varillik petrol rezervi ile 4 trilyon metreküplük doğal gaz rezervlerinin bulunduğu GÇD hayati önemdedir.14 ÇHC ilan ettiği U şeklindeki dokuz çizgili harita ile GÇD’nin hemen tamamında egemenlik iddiasında bulunurken bu durumu dikkate alıyor. ABD için ise ÇHC’nin iddiaları müttefiklerini enerji bakımından olduğu gibi, güvenlik açısıdan da zor durumda bırakıyor. Ancak ABD’nin askeri, ekonomik ve diplomatik alandaki hamlelerini Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne karşı uygulanan çevreleme politikasıyla özdeşleştirmek de doğru değil. Joseph Nye’ın dediği gibi Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği arasında ticaret yok ve sosyal kontak da neredeyse yoktu. Oysa ABD üniversitelerinde 157,000 Çin’li öğrenci eğitim görmektedir.15
Sonuç
ABD-ÇHC ile GÇD’deki rekabette ekonomik ve askeri bakımdan avantajlarını kullanmakta özellikle de Trans Pasifik Ortaklığının olası ekonomik etkilerine güvenmektedir. ÇHC ise bölgedeki tarihsel temelleri olan varlığı, diğer ülkelerle artan ticareti ve dışarıya yatırım yapabilme kozuna güveniyor. ÇHC Dışişleri Bakanı bu durumu şöyle açıklıyor, “Dalgaların gelip gitmesi gibi bu çabaların (ABD’nin askeri operasyonlarının) bir etkisi olmayacak. Tarih kimin misafir, kimin ev sahibi olduğunu ortaya çıkaracak.“16
ÇHC dezavantajı ise yumuşak gücünün daha zayıf olması ve askeri güç gösterisi yaptıkça bölge ülkelerini kendisinden uzaklaştırması. ABD’nin dezavantajı ise her ne kadar Obama yönetimiyle birlikte Asya-Pasifik’i dış politikasının merkezine yerleştirse de süper güç olarak başka angajmanları da olduğundan diğer bölgelere ilgisinin yönelmesi olasılığı. Bu durum ABD’nin müttefiklerinde sürekli olarak ABD’nin sözlerinin arkasında durduğunu ifade etmesi beklentisine yol açıyor. Bir de yaklaşan ABD seçimleri ve sonrasında başkan olacak kişinin aynı derecede Asya-Pasifik politikasına sahip çıkıp çıkmayacağı konusu var. Diğer bir husus ise Asya-Pasifik’te bulunan ülkelerin GÇD sorunlarına yaklaşım farklılıkları. Tayvan tarihsel argümanlarla 1947’de çizilen 11 çizgili hat üzerindeki iddialarından vazgeçmiş değil. Bu nedenle Tayvan’ın GÇD Barış Girişimine rağmen özellikle Filipinler’le olan GÇD’deki sorunun devam ettiği söylenebilir. Nitekim Tayvan Devlet Başkanı’nın Taiping adasına yaptığı ziyaret ABD tarafından olumlu karşılanmadı. ABD müttefiki Filipinler’i de küstürmek istememektedir.17 ABD Tek Çin politikası izlemekte beraber Tayvan’a yönelik taahhüdlerine devam etmektedir. ABD Tayvan’ı ÇHC’nin olası girişimlerine karşı savunma yükümlülüğü taşımaktadır.18
Endonezya’da ABD ile yakın ilişkileri ve ÇHC’ne karşı GÇD’de iddialarını savunan pozisyonuna rağmen, alt yapı yatırımları ve ekonomik kalkınması için Çin’den yatırım çekmeyi istediğinden temkinli davranmaktadır. Endonezya Balıkçılık Bakanlığı Endonezya sularında izinsiz avlanan teknelerin batırılması açıklaması yaparken, Dışişleri Bakanlığı daha temkinli davranmaktadır.19
GÇD sorunlarında en barışçı çözüm hiçbir devletin tam egemenlik sahibi olmadığı doğal kaynakların ortak kullanımını içeren bir platformun oluşturulmasıdır. Bunun tarafların görüşmeleri ve ortak rıza ile olması önemlidir. Tabii uluslararası yargı yoluyla da bu yönde bazı adımlar atılabilir. Ancak Filipinler’in Uluslararası Sürekli Hakemlik Mahkemesi’ne gitmesi örneğinde olduğu gibi ana taraflardan birisi buna itiraz ediyorsa ve yine taraflardan birisi Tayvan hiç muhatap alınmıyorsa alınacak kararın uygulanması problemli olacaktır. En istenmeyen senaryo ise ÇHC güç kullanma yoluyla egemenlik iddiasında bulunduğu alanda isteğini alma politikasına devam etmesidir. Mevcut durumda ABD’nn askeri kapasitesi ve müttefikleriyle ilişkileri dikkate alındığında ÇHC karşısında askeri anlamda avantajlı konumdadır. Ancak GÇD’deki bir sıcak çatışma hem bölgedeki ekonomik kalkınmaya hem de dünya ticaretine zarar verecektir. Tayvan’ın ileri sürdüğü GÇD barış girişi tarzı önerinin uygulanması orta vadede krizi çok azaltacaktır. GÇD Barış Girişimi bir işbirliği mekanizması kurulmasını ve bu mekanizmanın tarafların eşit katılımı ve kaynakların paylaşımını garanti etmesini içeriyor. Kısa vadede taraflar arasında güvenin tesis edilmesi ve GÇD’de denizde veya havada istenmeyen durumlarla karşılaşılmasının önlenmesi için belirli davranış kurallarının oluşturulması hedefleniyor. Orta vadede entegre bir plan dahilinde kaynakların korunması ve yönetimi, kaynakların keşfi, çevrenin korunması, bilimsel araştırmalar, suçların önlenmesi ve kurtarma operasyonları konularında işbirliği yapılması isteniyor. Uzun vadede ise bu entegre planın ötesinde işbirliği için spesifik alanların aşama aşama belirlenip, ortak yönetim ve izleme mekanizmasının kurulması önerilmektedir. 20 Bu tam olarak uygulanabilirse GÇD’de ÇHC-ABD rekabetinde sıcak çatışma olasılığı ortadan kalkacaktır.