TASAM Yayınları'nda değerli akademisyen Kemal ÖZDEN'in “Ombudsman; Yeni Yönetim Anlayışı İçin Bir Model“ kitabını yayınlayışımızın üzerinden yedi yıl geçmiş.
80'li yıllardan itibaren ülkemizin gündemine yavaş yavaş girmeye başlayan kavram nihayet “Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu“ ile ete kemiğe büründü. Geçen hafta Türkiye, TBMM marifetiyle Kamu Baş Denetçisini yani Ombudsmanını seçti.
Özetle; vatandaşa yaptığı hukuk ve hakkaniyetle çelişen uygulamalarıyla, ötesinde diliyle “Ben devletim!“ diye çıkışan bürokrata/memura “Şşşt! Karşındaki millet!“ diyecek, Batıda ilk örneği 19. Yüzyıl'da İsveç'te tedavüle çıkmış yasal ve bağımsız bir kurumdur Ombudsmanlık/Kamu Denetçiliği.
Sistemin neler kazandırabileceği hususu, ilk Kamu Baş Denetçisi seçilen eski Yargıtay Üyesi Nihat Ömeroğlu'nun, infial uyandıran Hrant Dink Davası kararının altında imzasının bulunması ve AK Parti'ye yakınlığı tartışmalarının gölgesinde kaldı. Hatırlayalım; Yargıtay'ın ceza içeren davayı onamasından sonra Yargıtay'ın kararı âdeta ölüme davetiye çıkarmış, Hrant Dink 80'li yılları karanlık dönemlerini çağrıştıran bir cinayetle katledilmişti.
Allah kolaylık versin, Ombudsman'ın işi gerçekten zor.
Türkiye'de devletle vatandaş arasında sürekli devlet aygıtının ve görevlilerinin lehine işleyen “nalıncı keseri“ benzeri bir anlayış eskisi kadar olmasa da hâlâ devam ediyor; Yasalar bir gecede değiştirilebilir. Ancak onu uygulayacak mevcut kadroların algı, alışkanlık ve yaklaşımlarının hemen değiş(tiril)mesi mümkün değildir. Çünkü kendini uzun sürede inşa etmiştir.
Kâğıt üzerine yazıp hukuka dönüştürdüğü bütün kanunları yaşayıp tecrübe ederek yeniden öğrenir insanoğlu. Söz konusu hiç bir normun, sosyal hayatta, yazıldığı gibi cari olmadığını öğrenir. Meselâ teoride iki kere iki hep dört eder. Ama yalan dünyadaki sosyal sağlama, nadiren aynı neticeyi verir. Çünkü sosyoloji aynı girdiler verildiğinde, hep aynı çıktıların alındığı labaratuvar ortamı değildir. Siyasette ise iki kere iki hep dert eder.
Bizi bu güne taşıyan yol ve yöntemler gideceğimiz yönün tespitinde aydınlatıcıdır. Ancak kalıplaşmış sosyal ve zihnî şablonlara aşırı bağlılık yöneleceğimiz doğru istikameti saptırabilir.
Kamu Denetçisinin “patronu“ devlet değil millettir.
80 ihtilâlinin (82 Anayasası) ve ondan önceki anayasa ve yasaların ekserisinin en temel özelliği bireyleri “potansiyel suçlu“ veya “zanlı“ olarak görmeleri ve ona göre teşekkül ettirilmeleridir. İttihat ve Terakki döneminin travması olarak nesilden nesile tevarüs eden bu durum her türlü devlet memurunun zihnine de kazınmıştır. Uygulamalarda vatandaşa karşı “devleti ve memurunu koruma refleksi“ olarak ortaya çıkar.
Kamu denetçisi avukat değildir, savcı, hâkim ya da bir bürokrat da değildir. Bunlardan biri olmaya meylederse sistem zaten ölü doğacaktır.
Vatandaş devlet görevlisinin gadrine uğradığında o kadar çaresiz ve sahipsiz kalır ki. Çaldığı kapılar yüzüne kapanır, hukuk onun için adaleti tesis edecek yöntemden çok, kendini devlet sanan zevatın zorlama yorumları ve “ben devletim ve ben yaptım oldu“ yaklaşımlarıyla adalete gidecek yolları kapayan bir duvar haline gelir. Karşıdaki husus bariz şekilde “kuş“ iken güçlü “hukuk devleti“nin tarafgir bürokrasisi sırtını dayadığı devlet aygıtı gücü sayesinde onu “deve“ olarak görür ve gösterir.
Bürokrasinin arka sokaklarında ve dehlizlerinde yolu tıkanmış yurttaşların önünü açacak yapıdır Ombudsmanlık.
Devlet aygıtındaki bütün aksaklıklar “Herkes görevini yapsa bu durumlara düşmezdik“ yakınmasında düğümleniyor. Tam da burada şu tespiti yapıp altını çizmek gerek; Birileri bazı makamlara, o kurumların görevlerini yapmaması/yaptırılmaması için geliyordu/getiriliyordu zaten. Atanan bazen güvenliği sağlaması gereken teşkilata “güvenliği zafiyete düşürmek maksadıyla“, bazen, görevi hukuku tesis edip adalet dağıtmak olan kuruma “hukukun terazisini birileri lehine değiştirmek üzere“, bazen de terör yangınını söndürmek için geldiği sanılan “ateşe benzin dökmesi için“ atanıyordu. Türkiye Cumhuriyeti'nin silahlı ve silahsız bürokrasisinin tarihi bu durumun düzinelerce örneğiyle örülmüştür.
Ombudsmanlık bağımsız ve sivil denetimle işini savsaklayan, yapmayan veya tersini yapan memurînin görevini yapmasını sağlayabilecek potansiyele sahiptir.
Bürokrasi doğası gereği oligarşiye ve mesleki dayanışmaya meyillidir. Kamu denetçisi memurîn üzerine “saldığı korku“ ile bu eğilimi törpüler. Ombudsmanın yaptırım uygulama yetkisi yoktur. Ancak soruşturma yetkisi, Meclis Araştırma Komisyonu'nda olduğu gibi belge ve bilgilere erişme ve bunları medya kanalıyla duyurup gündeme serme, raporları TBMM'ye sunma, kendi inisiyatifiyle ve basın aracılığıyla kamuoyunu bilgilendirme (zımnen yönetimi uyarma anlamına gelir) yetkisi ve hakkı, doğuracağı pozitif sonuçlar bakımından hiç de küçümsenecek bir şey değildir.
Devlet memuru mu millet memuru mu? Devletin denetçisi mi milletin denetçisi mi?
Her yapı en tepesindeki yöneticinin o yapıya sağlayacağı katma değerle veya düşük performansla yol alır. Kişi yönettiği kuruma dinamizmi, idealizmi ve sorumluluk bilinciyle deyim yerindeyse “ruh verir“. Elbette aksi de mümkündür.
Ombudsman her şeyden önce devletin değil “Kamu“nun yani vatandaşın, milletin veya halkın denetçisi olduğunu içselleştirmelidir. O atanmış değil tıpkı TBMM Başkanı gibi milletin seçtikleri tarafından seçilmiştir. Devletin Devlet Denetleme Kurumu DDK içinde denetçileri vardır zaten. O yüzden Devlet Denetçisi alışkanlık, yaklaşım ve refleksleriyle hareket etmemelidir. Bağımsızlığını kullanıyor gibi yapmamalı, onun hakkını icraatlarıyla vermelidir.
İlk olmak her zaman zor ve sorumluluğu da o ölçüde ağırdır. Zira sonra gelecekler öncünün ayak izlerini takip etmek ve onun açtığı yoldan ilerlemek durumunda kalacaklardır. O yüzden ilk Kamu Denetçisi “siyah bir gölge değil“ “derin ayak izleri“ ve “geniş yol“ bırakmalıdır sonrakilere.
Ombudsmanın yıl sonlarında veya belli aralıklarla yayınlayacağı raporlarla, bürokrasinin halının altına süpürmeye meylettiği meseleler kamuoyu tarafından daha da görünür olacaktır. Umarım Ombudsman, kendisi gibi kamu hizmeti yürüten basın-yayın kuruluşları ile kuracağı işbirliğinin, başarıya ulaşmasında ne kadar önemli olduğunun bilincindedir.
Ombudsmanlık devlet organizasyonunun pratik uygulamalarının yürüyemediği, aksadığı ve tıkanan damarları en kılcalına kadar açabilecek bir kurumdur. Deyim yerindeyse sisteme “anjiyo“ yapar. Tabii doğru çalıştırılırsa. Ombudsmanlık kurumunun pratik aksamalara dair üreteceği çıktıların yasamaya ve yasaların yeniden düzenlenmesine yapacağı büyük (veya küçük) katkıyı önümüzdeki yıllarda göreceğiz.
KISA MESAJ HATTI
Hâkimler kararları ile konuşurlar ve bu kararları gölge gibi ömür boyu peşlerindedir.
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu İçin Lütfen Tıklayınız.