Cemevleri Ülkeyi Böler mi?

Makale

Alevilik konusu Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde de dini ve siyasi alanı en fazla meşgul eden konulardan birisi oldu....

Alevilik konusu Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde de dini ve siyasi alanı en fazla meşgul eden konulardan birisi oldu. Aleviliğin hala bir tartışma konusu olarak gündemdeki yerini koruması şüphesiz ki Alevilerin bazı konulardaki talepleri ve bu taleplere devleti temsil eden iradenin yaklaşımlarıyla doğrudan alakalıdır.

1960’lı yıllardan itibaren kırsal kesimlerden şehir merkezlerine göç eden Aleviler çeşitli sosyolojik süreçleri tecrübe ederek kurumsallaşma açısından önemli bir noktaya geldiler. Yakın zamana kadar devletin Alevileri hiçbir şekilde tanımaması yönünde bir irade söz konusuydu. Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren devletin Alevi politikalarında ciddi değişiklikler olmaya başladı. Yani devlet dolaylı yollardan da olsa Aleviliğin Türkiye’nin bir gerçeği olduğunu kabullenmeye başladı. Devletin bu tavrında, Alevilerin vakıf, dernek vb. kurumlar yoluyla oluşturdukları uluslararası ilişki ağları ve Avrupa Birliği’nin Alevilerin tanınması yönündeki ısrarının önemli bir etkisi söz konusudur. Mesela Avrupa Birliği tarafından 1998 yılından bu yana her yıl Türkiye’nin İlerleme Raporu yayınlanmaktadır ve neredeyse bu raporların tamamında Alevilerin talepleri gündeme getirilerek devletin Alevi politikası eleştirilmektedir.

Alevilerin talepleri gündeme geldikçe Aleviliği temsil iddiasında bulunan vakıf, dernek vb. kurumların Aleviliğe yönelik tanımlamalarındaki ve taleplerindeki farklılıklar gündeme geliyor. Bazı önde gelen Alevi kurumlarının yaklaşımlarına bakıldığında 3 farklı Alevilik söylemi ön plana çıkıyor: Alevi Bektaşi Federasyonu’na bağlı olan vakıf ve dernekler Aleviliğin İslam’dan önce de var olan, İslam da dahil olmak üzere çeşitli inançlardan ve kültürlerden etkilenen bir yaşam biçimi / felsefe olduğunu savunuyorlar. Yani İslam dışında bir Alevilik algısına ve söylemine sahipler. Cem Vakfı ve birlikte hareket ettiği kurumlar ise; Aleviliğin Arap ve Emevi etkisinden arındırılmış, Orta Asya ve Anadolu kültürü ile yoğrulmuş versiyonu olduğunu, Alevilerin Müslüman olduklarını savunuyor. Alevi halk arasında önemli tabanı olmayan Dünya Ehl-i Beyt Vakfı ise; Aleviliğin gerçek İslam olduğunu, abdestsiz namazsız bir Alevilik düşünülemeyeceğini vurguluyor. Bu kurumların Alevilerin ne kadarını temsil ettiğini bilmek veya tespit etmek neredeyse imkansızdır. Konuya Alevi halk açısından bakıldığında ise; Hanefi mezhebi esaslarına göre ibadet edenlerden tamamen ateist olanlara kadar bir çok farklı Alevi görmek mümkündür.

Alevi kurumlarının söylemlerindeki farklılıklara paralel olarak talepleri de farklılaşıyor. Özellikle diyanetin statüsü ve zorunlu din derslerinin durumuyla ilgili konularda birbiri ile tamamen çelişen talepler dile getiriliyor. Cemevlerinin statüsüne yönelik taleplerde ise, Alevi kurumları arasında geniş bir ittifak söz konusu. Yani Aleviliği İslam içinde görenler de, islam’dan ayrı bir din olduğunu savunanlar da cemevlerine ibadethane statüsü verilmesini talep ediyorlar.

Aleviliğin olmazsa olmaz ritüellerinden sayılan cem ayinlerinin yapıldığı cemevleri, Alevi kurumsallaşmasının en ilginç boyutlarından birini oluşturuyor. Cumhuriyet öncesi dönemde şehirlerde yaşayan Aleviler, Bektaşi dergahlarında bulunan meydan evlerinde, Köylerde yaşayanlar ise, Alevilerden herhangi birinin evinde genişçe bir salonda cem yapıyorlardı. 1960’lı yıllardan itibaren şehir merkezine göçler yapıldıkça, aleviler bir süre bu ritüelden uzak kaldılar. Şehir merkezlerinde yaşadıkları apartman daireleri toplu halde cem yapmak için yeterince geniş ve uygun değildi. Bu noktada ortaya çıkan bir ihtiyacı karşılamak üzere Alevilerin toplu halde yaşadıkları bölgelerde son derece basit tarzda cemevleri inşa edilmeye başladı. Zamanla cemevlerinin sayısı hızla arttı ve Alevi vatandaşların düğün, cenaze, toplu yemek vb. organizasyonlarını da yapabildikleri çok boyutlu mekanlar inşa edildi. Şehir merkezlerine yapılan göçlerden sonra kimlik kaybına uğrayan Aleviler için cemevleri aidiyet duygularını besleyen hatta varoluşu mümkün kılan mekanlar haline geldi.

1990’lı yıllardan itibaren devletin Alevi politikalarında meydana gelen değişiklikler cemevlerinin gelişimini olumlu yönde etkiledi. Cemevleri inşaatı için araziler tahsis edildi, devlet bütçesinden ödenekler ayrıldı ve hatta bazı cemevlerinin açılışına Cumhurbaşkanı ve Başbakan düzeyinde katılımlar sağlandı. Yani devlet resmen tanımasa da fiili olarak cemevlerini tanıyordu. Alevilerin; nasıl ki Sünnilerin ibadet mekanı olan camilerin giderleri devlet tarafından karşılanıyorsa, Alevilerin ibadet mekanı olan cemevlerinin giderlerinin de devlet tarafından karşılanması yönündeki talepleri makul görülüyordu.

Cemevlerine ibadethane statüsü tanınması yönündeki talepler ise, bir çok tartışmayı beraberinde getirdi. Böyle bir talep söz konusu olduğunda devletin ilgili kurumları önce Diyanet’in görüşüne başvurup Aleviliğin İslam içinde bir oluşum olduğuna hükmetmeyi ve ardından İslam’da ibadethanenin cami olduğunu, dolayısıyla cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilemeyeceğini savunmayı tercih ettiler.

Aslında devletin bu tavrında her ne kadar dini faktörler ön plana çıksa da, siyasi kaygıların da çok önemli bir yer tuttuğu göz önünde bulundurulmalıdır. Doğrudan dile getirilmese bile; başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinin İslam dışında bir Alevilik oluşturma ve İran’ın da Şiiliğe yakın bir Alevilik oluşturma gayreti söz konusu. Devlet de Alevilerin varlığını kabul ettiğinden bu yana onları Müslüman ve Türk kimliği ile bütünleştirme yönünde bir yaklaşım sergiliyor. Devletin bu tavrını Aleviler üzerine yürütülen bazı faaliyetlere (yeni bir din olarak tanımlama veya Şiileştirme) yönelik bir refleks olarak yorumlamak mümkündür.

Her ne zaman Aleviler tarafından cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi yönünde talepler dile getirilse, devletin ilgili kurumları İslam’da ibadethanenin cami olduğuna hükmedip cemevlerini ibadethane olarak kabul edilemeyeceğini belirtiyorlar ve cemevlerini kültür merkezleri statüsünde tanımayı tercih ediyorlar. Konu hakkındaki eleştirilere ve yorumlara bakıldığında, bu yöndeki bir talebin son derece normal olduğu ve insan hakları çerçevesinde değerlendirilip çözüme kavuşturulması gerektiği yönünde geniş bir kamuoyu oluştuğu görülüyor. Buna rağmen devletin bu yöndeki olumsuz yaklaşımına sebep olan şey; cemevlerine ibadethane statüsü tanımanın ülkeyi bölünmeye kadar götürecek bir sürecin başlayacağı endişesidir. Yani devletin ilgili kurumları ve yetkili isimleri; cemevlerine ibadethane statüsü tanımanın Aleviliği İslam’dan ayrı bir din olarak kabul etmek anlamına geleceğini, bunun da devlet eliyle yeni bir dini azınlık yaratıp ülkenin bölünmesine zemin hazırlayacağını düşünüyorlar.

Söz konusu talepler ve endişelerde ne kadar haklılık payı olduğunu bilme imkanımız yok ama arka plandaki hiçbir şeyin; bir Alevi vatandaşın cemevine yönelik talebi kadar masum ve gerçekçi olmadığını düşünebiliriz.

Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2770 ) Etkinlik ( 223 )
Alanlar
TASAM Afrika 77 649
TASAM Asya 98 1110
TASAM Avrupa 23 649
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 295
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1406 ) Etkinlik ( 54 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 23 623
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 189
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1304 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 518
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2054 ) Etkinlik ( 83 )
Alanlar
TASAM Türkiye 83 2054

2000 yılından bu yana üç yılda bir dönüşümlü olarak gerçekleştirilen forumlar, Çin – Afrika ilişkilerini kurumsallaştıran iş birliği platformu olarak bilinmektedir. 2006, 2015 ve 2018’deki buluşmalar, Devlet ve Hükûmet Başkanları düzeyindeki yoğun katılımlarla “2006 Pekin Zirvesi ve 3. FOCAC”, “2015...;

I. Dünya Savaşı sonrasında ikinci bir dünya savaşının gerçekleşmesiyle idealizmin ürettiği teorilerin pratikteki yetersizliği uluslararası ilişkiler alanında bir teori krizi oluşturmuştur. Neorealizm, dış politikanın hem iç hem de dış faktörlerden etkilenmesiyle yeni bir teori olarak oluşmuştur. İra...;

2024 yılında dünya altın fiyatlarının uzun dönemde en yüksek seviyelerde seyretmesi, küresel ekonomideki çeşitli faktörlerin etkisiyle açıklansa da, en belirgin etki küresel savaş beklentisi kuşkusuz. Savaş beklentisinin görünen en kolay yansıması kuşkusuz aşırı yükselen altın fiyatları. 2024 yılınd...;

Halen gelişmiş ülkelerin kontrolü altında olan Denizcilik Sektörü gelişmekte olan ülkelerin de gelişmesi ve refah seviyesinin arttırılması açısından önemli bir ekonomik faaliyet alanıdır. Bu sektör Dünya ekonomisi ve ticareti ile çok fazla ilişkili, karmaşık, riskli ve pek de şeffaf olmayan bir ulus...;

Türkiye Cumhuriyeti’nin "Yüz" yılına girerken, Türk Dış Politikası’nın yüzyıllık siyasetinde Balkanlar ile olan siyasi, ekonomik, diplomatik, askeri, güvenlik ve sosyo-kültürel ilişkilerin önemi yadsınamaz. Balkan jeopolitiğinin stratejik boyutları kadar, soydaşlarımızın bu coğrafya içerisinde yaşam...;

Günümüzde güvenlik kavramına ilişkin genişletilmiş tanımlamaya gıda güvenliği de girmektedir. Gıda güvenliği konusu ele alınırken gıda güvenilirliği, gıda egemenliği, gıda paylaşılabilirliği ve gıda sürdürülebilirliği kavramları ile birlikte ele alınmaktadır.;

Bölgemizdeki savaş ve çalkantıların ortasında İran'ın siyasi sistemi, bazı ülkelerde "İran uzmanları" tarafından ortaya atılan iddiaları boşa çıkaracak şekilde seçimleri rekabetçi, barışçıl ve düzenli bir şekilde gerçekleştirerek kayda değer bir istikrar sergilemiştir.;

Asya’dan sonra dünyanın en kalabalık insan nüfusunu barındıran Afrika, nice kadim kültüre ev sahipliği yapmış, insanlığın ve medeniyetin beşiği olmuş bir kıtadır. Dünyanın yedi harikasından biri olan Mısır piramitlerinin inşa sisteminin henüz çözülmemiş olması gibi tarihin çeşitli zaman aralıklarınd...;

10. İstanbul Güvenlik Konferansı (2024)

  • 21 Kas 2024 - 22 Kas 2024
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 1

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Oca 2024 - 10 Şub 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2023 Dönem 1

21. yüzyıl güvenlik sorunlarının dönüşümünü takip edebildiğimiz bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

  • 11 Kas 2023 - 02 Ara 2023
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Türkiye - AB İlişkilerinin 60. Yılı ve Geleceği Konferansı

  • 24 Eki 2023 - 24 Eki 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Doğu Akdeniz Programı 2023-2025

  • 17 Tem 2023 - 19 Tem 2023
  • Sheraton Istanbul City Center -
  • İstanbul - Türkiye

Afrika 2063 Ağı İstişare Toplantısı 2

  • 20 Eki 2022 - 20 Eki 2022
  • Çevrimiçi - 14.00

Afrika 2063 Ağı İstişare Toplantısı 1

  • 06 Eki 2022 - 06 Eki 2022
  • Çevrimiçi - 14.00

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Devlet geleneğimizde yüksek emsalleri bulunan Meritokrasi’nin tarifi; toplumda bireylerin bilgi, bilgelik, beceri, çalışkanlık, analitik düşünce gibi yetenekleri ölçüsünde rol almalarıdır. Meritokrasi din, dil, ırk, yaş, cinsiyet gibi özelliklere bakmaksızın herkese fırsat eşitliği sunar ve başarıyı...