Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının artçı hadiseleri bölgemizde yaşanmaya devam ediyor. Bu olayın ilk ciddi yankısı Balkanlarda vuku bulmuştu. Bosna, 1992–1995 arasında yaşadığı trajik insanlık suçları ve soykırımla gölgelenen bir savaşla sarsıldı ve tabiî ki biz de sarsıldık. Bu olayların devamı olduğunu düşündüğümüz Arap Baharı günlerinde bugün Suriye’de benzer bir drama şahit olmaktayız. Suriye’nin jeopolitik durumu, buranın aynen Bosna gibi yer altı zenginliklerinden mahrum olması ve fakat ehemmiyetli stratejik konumu dolayısıyla Bosna’yı andırmaktadır. Süreçler farklı dinamiklerle başlamış ve mahiyette değişiklikler olsa da insan modern dünya karşısında ve olaylara bağlı olarak onların tavırlarını değerlendirirken hemen dün kadar yakın olaylara bakmadan da edemiyor.
Baktığımızda Bosna ve Balkanlardaki dalgalanmaları post Sovyet dönemine dair olaylardır. Balkanlar ve diğer bölgelerdeki gelişmeler incelendiğinde Sovyet sonrası dönemi temsil eden Rusya bölgesinde güç kaybetmemek için yerel unsurları desteklemeye ve emperyal iddiasını hatırlatır tavırlar sergilemeye devam etmektedir. Charles Krahuthammer Bosna Savaşı sırasında kaleme aldığı makalesinde meseleyi biraz daha ilerleterek bir öngörüde bulunmuş ve BM savaşa müdahalesinin gecikmesi sonrasında içinde Rusya, Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan ve Türkiye’nin de bulunduğu yeni bir Balkan Savaşı’nın çıkma olasılığının göz ardı edilemeyeceğini ifade ediyordu. Bugün İran’ın, İsrail’in ve ABD konum ve gergin duruşlarının böyle bölgesel mücadelenin ön korkusunu yaratması benzer bir gecikmenin eseri sayılamaz mı acaba?. İşin daha ilginci olayın tarafları da neredeyse benzer şekilde konumlanmış durumdadır.