Düşmanını büyüten kendini de büyütür tespiti sanırım son asırda İran için en uygun önermelerden birisidir. İran, Rusya ve İngiltere arasında petrol taksimatına mevzu olmasından beri modern dünyanın Şah zamanında “güvenlik adası“ iken “İslam İnkılâbı“ndan sonra ise bir “tehdit adasına“ dönüştü. Bu andan itibaren İran “modern“ dünyanın “teknoperest-seküler-pozitivst-demokrat ve özgürlükçü!“ söylemiyle hegemonların kendini bu coğrafyada özneleştirmesinin ve coğrafyanın yerlilerinin öteki kılınmasının ve nesneleşmesinin temel argüman kaynaklarından birisi haline geldi. Bu aslında karşılıklı bir simbiyotizm idi. Hegemonlar büyük jeopolitik emellerini gerçekleştirmenin vesile olarak İran’ın varlığını meşru sebep yaparken, İran’da devriminin aşkın ideallerini küresel bir durum haline getirmek için her zaman bu büyük “şeytanlarla“ itiş kakışı tercih etti. Doğunun Şia ile kendini bu coğrafyada ötekileştiren ve siyasileşen bu ülkesi, Batı içinse Osmanlı’ya karşı bir müttefik, sonrasında sömürgeleşecek bir ülke, akabinde ise gözünü kan bürümüş bir düşman olarak otantik varlığıyla tarihte rol oynadı ve oynamakta. Bu yazı İran’ı itham etmek niyetiyle yazılmadı. Yazar, İran’ın her zaman değerli ve önemli bir komşu olduğunu, ilişkilerin bölge ve medeniyet bağlamımız bakımından da son derece önemli bir ülke olduğunu düşünmektedir. Ancak İran’ın güncel gelişmeler gölgesinde bölgemiz ve dünya çapında konumlanışına dair son gelişmeler ışığında bir değerlendirme yapılması zarureti de aşikârdır.
İran’ın Batı’yı Ortadoğu’da Meşrulaştıran Yadsınamaz Gerçeği
Düşmanını büyüten kendini de büyütür tespiti sanırım son asırda İran için en uygun önermelerden birisidir. ...