Haberlere göre Yorgo Papandreu, ülkesinin mali krizden çıkması için öngörülen 100 milyar Euro’luk istikrar programını halk oylamasına sunacakmış. Demokrasi’nin (sözcük olarak bile) vatanı olan Yunanistan için “halkın egemenliğine“ temsili değil, doğrudan yöntemlerle, başvurulması, Atina site devleti geleneğinden gelen basit bir tarih tekerrürü ile açıklanamaz. Yunan muhalefeti çeşitli yorumlar yapıyor. Ama bence her yerde olduğu gibi, demokrasinin beşiği olan Yunanistan’da da temsili demokrasiye olan bir güven yıpranması var.
Siyasi Sorumluluktan Kaçma Dürtüsü
Meydanlara dökülen insanların, kendi vicdanları ile seçtikleri temsilcilerinin verdiği kararlara güvenmiyor olması, birçok ülkede, maliyeti ne olursa olsun sık s sık halk oylamasına gidilmesini veya halk oylamasına gidilebileceği tehdidinin bilfiil iktidar partisi liderleri tarafından yapılmasını sonuçlandırıyor. Parlamentolara güvenin azalması belki bir demokrasi yorgunluğu. Ama mutlaka yolsuzlukların, adam kayırmaların ve basiretsiz politikacı ve politikaların, güven aşınmasında payı vardır.
Bence daha önemlisi politikacılar, halkları adına karar alma yetki ve iradesini kendilerinde bulamaz oldu. Belki de sorumluluktan kaçmak istiyor, alınacak kararların vebalini göğüslemekten çekiniyorlar. Bu da onları hemen her konuda doğrudan demokrasinin kapısına gitmeyi mazur gösterir hale getiriyor. Örnek mi istersiniz? Daha geçen hafta David Cameron Birleşik Kral’lığın AB üyeliğini halk oylamasına sunabileceğini açıklayıp, ortalığı karıştırdı. Şüyuu vukuundan beter. Hemen her kafadan bir ses çıktı. Birleşik Krallığın AB ile olan ticaretinden dem vurup kaybın büyük olacağını söyleyenlerden tutun da Cameron’a olan desteğin artacağını söyleyenlere kadar her kes eteğindeki taşı döktü. Evet, bu bir uluslararası konuydu. Ama Yunanistan’daki kriz de, bu ülkenin sınırlarını çoktan aştı. Önce AB nin, sonra dünyanın sorunu oldu çıktı. Şimdi Cameron ve Papandreu’un halk oylaması tehdidi veya önerisi ile ilgili yorum da ister istemez benzeşecek.
Strateji Yoksunluğu
Geçen hafta ki The Economist dergisi, Cameron’un Birleşik Krallık için AB üyeliğinin halk oylamasına götürülmesi önerisini, “Cameron hükümetinin anlamlı bir AB stratejisi olmamasına“ bağladı. Çaresiz ve vizyon’suz kalınca, Cameron gibi genç bir lider, yarın öbür gün AB nin başına bir şey gelirse, “ben dememiş miydim?“ demek için de bunu yapıyor ve siyasi hayatına sorunsuz ve sorumluksuz devam edebileceğini düşünüyor olabilir. Vizyonsuz bir genç lider gelecek siyasi kariyeri endişesinde..
Gelelim Papandreou’ya ve Yunanistan’ın istikrar önlemlerini halk oyuna sunma önerisindeki art görüşe, kendisini ne kadar uyumlu ve güvenilir olarak görürsek görelim, krizin başından beri Yunanistan’da bir basiret ve bir vizyon eksikliği olduğuna şüphe yok. Aynen The Economist’in Cameron yorumu gibi, ülkesinin geleceği ve gelecek perspektifi ile ilgili “anlamlı bir stratejisi olmayan“ Papandreou hükümeti, nerede kemer sıkma önerse, orada bir toplumsal patlama ile karşı karşıya kalıyor. Onun da siyasi geleceğini güvenceye alma arzusu, halk oylaması önerisinde şekillenmiş olabilir.
Halkını İkna Edemeyince
AB, Uluslararası Bankalar ve IMF yi olmadık yardım paketlerine ikna eden Yorgo Papandreu, bir “ulusa sesleniş“ ile Yunan halkını ikna etmeye çalışmadı ki! İyi huylu, uzunca boylu Yunan liderinin belki böyle bir ikna karizması da yok. Ama en önemlisi, Yunanistan’da şimdi bir de giderek derinleşen bir otorite boşluğu var. Bunu Yunan halkı da zaman zaman krizin ilk patladığı günlerde dile getiriyor ve demokrasi içinde ikna edici bir demir yumruk aradıklarını söylüyordu. Ama geçmişte acı bir Cunta deneyimi geçirmiş olan Yunanistan için, otorite boşluğunu doldurmak ile otoriterleşen sivil yönetim arasındaki kıldan ince kılıçtan keskin fark çok şey ifade ediyor. Bunu iyi takdir eden Papandreu da acı reçeteleri, Yunan halkına, kendi rızası ile içirmenin yolunu halk oylamasında arayacağını açıklıyor.
Epikindini Strofi (Tehlikeli Dönemeç): Ya Hayır Derlerse?
Yunan krizinin başladığı sıralarda TASAM sayfasında yayınlanan bir yazımda Yunanistan’ın o tarihte bir Mega Strofi(büyük dönemeç) yakınında olduğunu yazmış ve Eleferia’ya yani özgürlüğüne düşkün Yunan halkının, harcama alışkanlıklarını da bir özgürlük alanı olarak kabul ettiği için kemer sıkmaya direndiğine değinmiştim. Ama o günlerin üzerinden akan zaman Yunanistan’ın sorunlarını kat be kat arttırdı. Hala bir uzlaşmadan yoksun olan Yunanistan artık şimdi tehlikeli bir dönemeçte. Evet, Uluslararası Bankalar borçların %50 sini silmeye ikna oldu. Brüksel-Frankfurt ve Washington DC daki AB ve IMF ve çeşmelerinden akan memba suları, hükümetin susuzluğunu bir nebze giderdi. Ama Yunan halkı suya doymuyor. Şimdi bu durumda Papandreou, "mali yardım paketi ile ilgili nihai kararı seçimlerden çıkacak partiler değil halkın kendisi almalıdır“ diyor ve halkın oylamayla ülkenin geleceğini belirleyeceğini söylüyor. Halk oylamasının zamanı ile ilgili bir bilgi henüz yok. Bir maliyet hesabı da yok. Ama kamuoyu yoklamaları, Yunanlıların yüzde 60'ının AB'nin açıkladığı yeni kurtarma paketi hakkında olumsuz fikir sahibi olduğunu gösterdiğine göre, Ya Yunan halkı istikrar paketine hayır derse ne olur? İşte asıl o zaman epikindini strofi’ye girecek Yunanistan. Çünkü ekonomik kriz, bir siyasi krize dönüşecek. Ya o zaman? Bundan Papandrou kazanabilir mi? Ya Yunanistan? Bence doğrudan demokrasinin sınırları iyi çizilmeli ve kayıp edilecek oylamalara girilmemeli. Demokrasi kendi kurdu haline gelmemeli. Güven sorunları ivedilikle çözülmeli.