1938'in sonunda uranyumun parçalanmasının keşfinden kısa bir süre sonra, bu keşfin olağanüstü ve korkunç sonuçlarını ilk olarak kavrayan Macar fizikçi Leo Sizlard, fransız meslekdaşı Frederic Joliot'a şu satırları yazar: "Bir nötrondan fazlası serbest bırakılabildiğine göre zincirleme bir etkinin de yaratılması mümkündür. Bu bilgi, her halükarda, ama özellikle de bazı hükümetlerin elinde olursa, son derece tehlikeli bombaların yapımına yol açabilir". Sorun, günümüzde de bundan daha öz bir şekilde ifade edilemez.
Nükleer enerjinin korkuyla karışık bir hayranlık uyandıran gücü, ne yazık ki 1945'in ağustos ayında Japonya'ya atılan iki atom bombasıyla dünya kamu oyunun dikkatini çekti. Bu tarihten itibaren nükleer bombaya sahip olan ülke sayısını sınırlama girişimleri birbirini izledi. Bu girişimlerin sonucunda nükleer silaha sahip ülke sayısı ilk yıllarda düşünüldüğünün aksine yavaş bir hızla arttı. Öte yandan, ilk atom bombasından bu yana altmış yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen, nükleer silahların tamamen ortadan kaldırılması açısından pek büyük bir ilerleme kaydedilmedi.