Orta Doğu bir coğrafi bölgedir. Ama bu bölgeyi oluşturan ülkeler arasındaki ekonomik ilişkiler zayıf olduğu için, bir ekonomik bölge değildir. Bu nedenle 1990 lı yıllardan bu yana bölge içi ilişkileri kaygan zeminlerde gelişememiş, ne bir serbest ticaret bölgesi, ne bir gümrük birliği veya ortak pazar bu bölgede neşv-i nüma bulmamış veya bulamamıştır. Tabii buna tek istisna Körfez İşbirliği Konseyi(GCC) dir. Fevkalade rasyonel Körfez Arapları, ortak ekonomik çıkarlarını, her türlü siyasi mülahazanın üstünde tutabildikleri sürece, birlikte örnek işler başarmışlardır. Buna rağmen başarıları, başka hiç bir Orta Doğu ülkesine örnek olmamıştır. Sorunlu ilişkileri ise, hem içinde bulundukları bölgeye, hem de genel olarak dünyaya zarar vermiştir.
Buna karşılık, Türkiyenin 1990 lı yıllardan itibaren keşfettiği bir başka bölge, aslında bir bölgeyi kapsayan geniş bir ülke ve onun yarattığı doğal “comman wealth“ yani ortak alandır. Tahmin ettiğiniz gibi bahsettiğim coğrafya, Sovyetler Birliği’nden bugüne gelen süreçte ortaya çıkan Rusya, Ukrayna, Belarus Moldova ve Azerbaycan’ı içeren bir geniş yaydır.
Sınırlı bir Avrasya’nın Önemi
Asıl ilgim ve umudum, doğal bir ekonomik alan olduğunu düşüdüğüm Rusya-Türkiye-Ukrayna-Belarus-Moldova ve Belarus’dur. Gürcistan ve siyasi sorunlar aşıldığı takdirde Ermenistan da bu alana girebilir. Ama zaten ekonomik ilişkileri hep gölgeleyen tarihi ve siyasi sintine değil mi? Yine de Ural’lardan çizilen bir hattın, Kuzey Kıbrıs’la bütünleşen yayı, içine aldığı ülkelere birlikte çalışma imkanı vaadetmektedir. Tabii böyle bir imkanı kullanılabilirlerse.
Rusya ile İlişkiler
Sınırlarını tanımlamaya çalıştığım coğrafya(ve Orta Asya’yı da içeren ötesi), Rusya Ferderasyonu denilen ulu bir ağacın gölgesindedir. Onun iklim koşullarına göre kah Tundra, kah karlı kayın ormanıdır.
Ben Türkiye’nin özellikle Rusya ile gelişen ilişkilerini hep ANAP hükumetlerinin basiretine ve 1990 lı yılların ortasında, bu küçülse de kocaman kalan ülkeye yardım eli uzatan Güneş Taner’in girişimlerine bağlarım. Vefalı olan unutmaz. Rusya da unutmaz.
Türkiye bu yardımlar ve önyargısız bakış açısı sayesinde, Rusya ile son krize kadar gelişen ilişkileri kurabilmiştir. Elbette, Rusya’nın Ukrayna ile olan sürtüşmesinden Türkiye sorumlu değildir. Ama Avrasya ülkelerinin ve Türkiye’nin bir arada oluşturduğu geniş alanda, gerçek bir “ekonomik alan“ olabileceği tasavvurundan1990 sonrasında en fazla Türkiye yararlanmıştır.
Bir Kriz’in Üstesinden Birlikte Gelmek
Dedim ya siyasi mülahazalar ve ülkelerin kendi ulusal dosyalarında gizli tuttuğu heves ve gündem, kalplerinde yatan vahşi aslanlar, bazen ortak ekonomik çıkarın, geçici olarak veya sürekli rafa kalkmasına neden oluyor. Neyse ki Türkiye ve Rusya bunların yarattığı tehlikeden çabuk ve mücbir nedenlerle döndü.Veya hala dönmeye çalışıyor. Şimdi Rusya, üzerindeki AB yaptırım yüküne rağmen ihtiyatlı, Türkiye ise atik-tetik. Rusya, Türkiye’den Suriye üzerinde daha fazla taviz koparmaya çalışıyor. Bunun için Türk Akımı projesini bir kez daha kullanıyor. Türkiye ise, AB nin Rusya’ya karşı kapattığı kapıları açmaya, bıraktığı pazarları kapmaya.
“Türk Akımı“ndan Öteye
Her iki ülkenin de ciddi sıkıntıları var. Ama eli güçlü olan, yine de Türkiye’ye her halükarda cari işlem ve ticaret hesabı fazlası veren Rusya. Açık veren Türkiye ise yeniden barışma, uzlaşma atmosferinde iki girişimi Rusya’ya şimdilik kabul ettirmiş görünüyor. Bunlardan biri 2017 yılı içinde ikili bir serbest ticaret anlaşmasını hayata geçirmek, diğeri ise ikili ticaretin karşılıklı ulusal paralarla yapılmasını sağlamak. Şimdi bizim kazanım olarak düşündüğümüz bu iki girişime biraz daha yakından bakalım.
Rusya ile Serbest Ticaret: 2017 ve Ötesi
Serbest ticaret yanlızca sınai malları kapsar. Bu öncelikle bilinmeli ki, Rusya’dan tarım ürünleri ve hizmetler ile ilgili bir beklentimiz olmasın. Bu arada Türkiye hala AB Gümrük Birliği ülkesi. Onun için Rusya ile imzalayacağı anlaşmada, menşei kurallarına riayet etmezse sorun çıkabilir. Ayrıca Rusya’nın halen Azerbaycan, Ermenistan, Belarus, Gürcistan, Moldova, Kazakistan, Ukrayna, Uzbekistan, Tacikistan ve the Kırgızistan ile sadece serbest ticaret anlaşması değil, aynı zamanda 15 Nisan l 1994 den bu yana geçerli olan bir “serbest ticaret alanı“ anlaşması var. Türkiye şimdi bu işi yalap şap yapmamak için ciddi olarak bu Bağımsız Ülkeler Topluluğu(CIS) düzenlemelerine ve bunlar arasında oynayacağı role dikkat etmeli.
İkili (ulusal)Paralarla Ticaret Anlaşmaları
Ülkeler döviz dar boğazına girdikleri zaman ikili ilişkilerde, ulusal paralarla ticaret yapmayı kabul edebilirler. Bu geçmişte hep yapılmıştır. Ancak hemen bu tür ilişkiye giren ülkelerin bir sıkıntısı olduğu izlenimi doğar bu bilinmeli. Rusya Merkez Bankası bir açıklama yaparak, Türkiye ile öngörülen TL-Ruble bazlı ticaretin teknik veya hukuki bir engeli olmadığını belirtti. Bir tür hesap clearing’i dönem sonunda yapılacak o kadar. Bu anlaşmanın süresi önemlidir. Rusya ne diyor? Türkiye ne istiyor? Yarın öbür gün, Türkiye’ye sattığı ürünlere, tam konvertibl paralarla daha iyi koşullarda alıcı bulursa, Rusya ne yapacaktır? Tabii aynı şey Türk malları içinde geçerlidir. Yani Türkiye’nin de tercihi değişebilir. Rus Rublesi ve TL serbest değiş tokuşuna rağmen ekonomik olarak tam konvertibl paralar değildir. Onun için ikili ilişkilerde de, çok makul ve doğal olan, karşılıklı ticaret, kültürel yakınlık, tarihi alt yapı ve ulaştırma kolaylığına dayanan bir ekonomik alanın oluşması için hem paraların konvertibilitesi meselesinin çözülmesi, hem de daha önemlisi siyasetin ekonomik çıkarı zedelemesinin önüne geçilmesi gerekir.Bu hem Türk-Rus, hem de Rus-Ukrayna ilişkileri için geçerli bir düşüncedir.
Buna karşılık, Türkiyenin 1990 lı yıllardan itibaren keşfettiği bir başka bölge, aslında bir bölgeyi kapsayan geniş bir ülke ve onun yarattığı doğal “comman wealth“ yani ortak alandır. Tahmin ettiğiniz gibi bahsettiğim coğrafya, Sovyetler Birliği’nden bugüne gelen süreçte ortaya çıkan Rusya, Ukrayna, Belarus Moldova ve Azerbaycan’ı içeren bir geniş yaydır.
Sınırlı bir Avrasya’nın Önemi
Asıl ilgim ve umudum, doğal bir ekonomik alan olduğunu düşüdüğüm Rusya-Türkiye-Ukrayna-Belarus-Moldova ve Belarus’dur. Gürcistan ve siyasi sorunlar aşıldığı takdirde Ermenistan da bu alana girebilir. Ama zaten ekonomik ilişkileri hep gölgeleyen tarihi ve siyasi sintine değil mi? Yine de Ural’lardan çizilen bir hattın, Kuzey Kıbrıs’la bütünleşen yayı, içine aldığı ülkelere birlikte çalışma imkanı vaadetmektedir. Tabii böyle bir imkanı kullanılabilirlerse.
Rusya ile İlişkiler
Sınırlarını tanımlamaya çalıştığım coğrafya(ve Orta Asya’yı da içeren ötesi), Rusya Ferderasyonu denilen ulu bir ağacın gölgesindedir. Onun iklim koşullarına göre kah Tundra, kah karlı kayın ormanıdır.
Ben Türkiye’nin özellikle Rusya ile gelişen ilişkilerini hep ANAP hükumetlerinin basiretine ve 1990 lı yılların ortasında, bu küçülse de kocaman kalan ülkeye yardım eli uzatan Güneş Taner’in girişimlerine bağlarım. Vefalı olan unutmaz. Rusya da unutmaz.
Türkiye bu yardımlar ve önyargısız bakış açısı sayesinde, Rusya ile son krize kadar gelişen ilişkileri kurabilmiştir. Elbette, Rusya’nın Ukrayna ile olan sürtüşmesinden Türkiye sorumlu değildir. Ama Avrasya ülkelerinin ve Türkiye’nin bir arada oluşturduğu geniş alanda, gerçek bir “ekonomik alan“ olabileceği tasavvurundan1990 sonrasında en fazla Türkiye yararlanmıştır.
Bir Kriz’in Üstesinden Birlikte Gelmek
Dedim ya siyasi mülahazalar ve ülkelerin kendi ulusal dosyalarında gizli tuttuğu heves ve gündem, kalplerinde yatan vahşi aslanlar, bazen ortak ekonomik çıkarın, geçici olarak veya sürekli rafa kalkmasına neden oluyor. Neyse ki Türkiye ve Rusya bunların yarattığı tehlikeden çabuk ve mücbir nedenlerle döndü.Veya hala dönmeye çalışıyor. Şimdi Rusya, üzerindeki AB yaptırım yüküne rağmen ihtiyatlı, Türkiye ise atik-tetik. Rusya, Türkiye’den Suriye üzerinde daha fazla taviz koparmaya çalışıyor. Bunun için Türk Akımı projesini bir kez daha kullanıyor. Türkiye ise, AB nin Rusya’ya karşı kapattığı kapıları açmaya, bıraktığı pazarları kapmaya.
“Türk Akımı“ndan Öteye
Her iki ülkenin de ciddi sıkıntıları var. Ama eli güçlü olan, yine de Türkiye’ye her halükarda cari işlem ve ticaret hesabı fazlası veren Rusya. Açık veren Türkiye ise yeniden barışma, uzlaşma atmosferinde iki girişimi Rusya’ya şimdilik kabul ettirmiş görünüyor. Bunlardan biri 2017 yılı içinde ikili bir serbest ticaret anlaşmasını hayata geçirmek, diğeri ise ikili ticaretin karşılıklı ulusal paralarla yapılmasını sağlamak. Şimdi bizim kazanım olarak düşündüğümüz bu iki girişime biraz daha yakından bakalım.
Rusya ile Serbest Ticaret: 2017 ve Ötesi
Serbest ticaret yanlızca sınai malları kapsar. Bu öncelikle bilinmeli ki, Rusya’dan tarım ürünleri ve hizmetler ile ilgili bir beklentimiz olmasın. Bu arada Türkiye hala AB Gümrük Birliği ülkesi. Onun için Rusya ile imzalayacağı anlaşmada, menşei kurallarına riayet etmezse sorun çıkabilir. Ayrıca Rusya’nın halen Azerbaycan, Ermenistan, Belarus, Gürcistan, Moldova, Kazakistan, Ukrayna, Uzbekistan, Tacikistan ve the Kırgızistan ile sadece serbest ticaret anlaşması değil, aynı zamanda 15 Nisan l 1994 den bu yana geçerli olan bir “serbest ticaret alanı“ anlaşması var. Türkiye şimdi bu işi yalap şap yapmamak için ciddi olarak bu Bağımsız Ülkeler Topluluğu(CIS) düzenlemelerine ve bunlar arasında oynayacağı role dikkat etmeli.
İkili (ulusal)Paralarla Ticaret Anlaşmaları
Ülkeler döviz dar boğazına girdikleri zaman ikili ilişkilerde, ulusal paralarla ticaret yapmayı kabul edebilirler. Bu geçmişte hep yapılmıştır. Ancak hemen bu tür ilişkiye giren ülkelerin bir sıkıntısı olduğu izlenimi doğar bu bilinmeli. Rusya Merkez Bankası bir açıklama yaparak, Türkiye ile öngörülen TL-Ruble bazlı ticaretin teknik veya hukuki bir engeli olmadığını belirtti. Bir tür hesap clearing’i dönem sonunda yapılacak o kadar. Bu anlaşmanın süresi önemlidir. Rusya ne diyor? Türkiye ne istiyor? Yarın öbür gün, Türkiye’ye sattığı ürünlere, tam konvertibl paralarla daha iyi koşullarda alıcı bulursa, Rusya ne yapacaktır? Tabii aynı şey Türk malları içinde geçerlidir. Yani Türkiye’nin de tercihi değişebilir. Rus Rublesi ve TL serbest değiş tokuşuna rağmen ekonomik olarak tam konvertibl paralar değildir. Onun için ikili ilişkilerde de, çok makul ve doğal olan, karşılıklı ticaret, kültürel yakınlık, tarihi alt yapı ve ulaştırma kolaylığına dayanan bir ekonomik alanın oluşması için hem paraların konvertibilitesi meselesinin çözülmesi, hem de daha önemlisi siyasetin ekonomik çıkarı zedelemesinin önüne geçilmesi gerekir.Bu hem Türk-Rus, hem de Rus-Ukrayna ilişkileri için geçerli bir düşüncedir.