Dün öğleden sonra pek çok konunun tartışıldığı çok yararlı ve önemli bir toplantı gerçekleştirdik. Söylenenleri tekrar etmemek için konuşmamı gözden geçirdim. Konuşmamda daha evvel belirtilenleri tekrar etmemeye ve yeni fikirleri dile getirmeyi çalışacağım.
Türkiye'nin Balkan ülkeleri ile siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerini geliştirmesi hiç şüphesiz Balkanlar'da bir barış ve anlayış ortamının yerleşmesine katkıda bulunacak önemli bir husustur. Bugün Balkanlar'da, bir barış ve işbirliği havasının yerleşmekte olduğunu memnuniyetle görüyoruz. Ancak yapılan araştırmalarda, bu barış ve işbirliği havasının ufak bir kıvılcımla tersine dönebileceği ve Balkanlar'daki henüz çözümlenmemiş sorunların pek çok köklü anlaşmazlıkları yeniden hayata geçirebileceği belirtilmektedir1.
Hiç şüphesiz, Türkler Balkanları çok tatsız bir şekilde kaybetmişlerdir. Günümüz tanınmış tarihçilerinden Yılmaz Öztuna ve İlber Ortaylı'nın vurguladığı gibi, Balkanlar biz Türkler için bir anayurttur. Yılmaz Öztuna, Balkanlar Anadolu'dan sonra ikinci anayurdumuzdur diyerek Balkanların bizim için önemini vurgulamıştır2.
Biz, bu ikinci anayurdumuzu terk ettikten sonra maalesef, Balkanları zaman zaman cereyan eden olaylar ve bunlarla bağlantılı olarak üzerimize düşen görevler sırasında hatırladık. İstikrar ve barış dönemlerinde, Balkanlar, Türk kamuoyunun ve uluslararası ilişkiler uzmanlarının dikkatini yeterli şekilde çe-kememiştir.
1985 Eylül'ü başlarında, Türkiye-Bulgaristan ilişkilerinin son derece gergin olduğu bir dönemde, Sofya'da yapılacak UNESCO Genel Konferansı öncesi, Bulgar Diplomat ve Tarihçisi Nikolaj Todorov'un bana söylediği şu sözü hep hatırlıyorum: "Siz Türkler'in Avrupa ile ilişkilerinin en önemli boyutu Balkanlar'dır. Siz, Balkanlar ile ilgili çalışmalarınızı geliştiremezseniz, Balkanlar üzerindeki siyasi, ekonomik ve kültürel etkinizi ortaya çıkaramazsanız, Avrupa ile olan ilişkileriniz zayıflar ve zorluklarla karşılaşırsınız".3
Todorov'un bu görüşüne katılıyorum. Türkiye'nin Balkanlar'la etkin ilişki ağını oluşturmasının Türkiye - Avrupa Birliği ilişkileri bakımından da çok önemli olduğuna inanıyorum. İşte bu nedenle, Türkiye'nin Balkanlar ile olan ilişkilerini yeniden düşünmek gerekmektedir. Dünkü toplantılarda da gördük ki halen Balkanlar ile ilgili olarak ele aldığımız konular bazı hassasiyetleri ortaya çıkarabilmektedir. Biz acaba bu hassasiyetlerin de üzerine çıkarak yeni bir düşünme şekli ortaya koyabilir miyiz?
Her şeyden önce Güneydoğu Avrupa ifadesi kullanılarak, coğrafi, tarihi ve kültürel özel bir tanım niteliğindeki Balkanlar'ın unutturulmasına karşı gelinmesi icap etmektedir. Çünkü Balkanlar, homo-balkanicus, asırlardır Avrupa'nın içinde ayrı bir kimlik ile var olma anlamını taşır. Balkanlar'a saygı duyulmasını sağlamaya çalışmamız gerekmektedir.
Batılı yazarlara göre Balkanlar, "çok yakın ve çok uzak bir başka Avrupa" veya "Avrupa Birliği'nin ortasında bir ada" olarak ifade edilmektedir.4 Avrupa, Balkanlar'ın farklı kimliğine saygı gösterme eğilimindeyken, bölgedeki bazı ülkelerin Güneydoğu Avrupa tabiri ile Avrupa Birliği'ne yaranma amacına yönelik bu tutumları, Avrupa Birliği tarafından heyecanla karşılanmamak-tadır. Ayrıca yeni çıkan kitaplarda, Avrupalı Balkan uzmanlarının Balkan halklarının eski Osmanlı geçmişleri ile de barışmaları gerektiğini özellikle belirttiklerini görüyoruz.5
Balkanlar'ı sevmeliyiz. Bu bölgede, barış ve istikrarın sağlanması amacıyla ve insanların birbirlerine karşı peşin hükümlerin ve kinlerin zaman zaman nüksetmesinin engellenmesi için bir öneriler dizisi ortaya koymalıyız. Balkanlar'ın bir ortak medeniyetin adı olduğunu kabul ederek, Balkan ülkeleri ve halkları arasında ortak paydaların bulunmasına gayret etmeliyiz. Bu çerçevede, bir örnek olarak, 1996'da Yugoslavya'da, 1994-1996 arasında, Misyon Şefi olarak görev yaptığım sırada, tanınmış Yugoslav tarihçisi ve Türkolog Dr. Duşanka Bojaniç Lukac ile birlikte gerçekleştirmek istediğimiz bir çalışmaya atıfta bulunmak istiyorum. Bu çalışmada, Türk ve Sırp halkları arasındaki kültürel ortak değerleri ve benzerlikleri ortaya çıkarmaya çalıştık.6
Sırplar ile Türklerin asırlar boyu ortak yaşamları sonucunda iki ulusu birbirine yaklaştıran unsurlar konusunda, Dr. Lukac ilginç gözlemlerde bulunmuştur. Lukac'a göre maddi kültür bakımından tarım, şehircilik, mimarlık ve güzel sanatlar, giyim-kuşam, mutfak, çarşı hayatı alanlarında pek çok ortak unsurlar bulunmaktadır. Daha sonra, Türk ve Sırp kültürü arasındaki ilişkiler ve etkenler araştırılmıştır. Halk edebiyatı, ortak atasözleri ve deyimler, ortak hikaye konuları, halk inanışları, müzik, halk destanları, Türk dilinin Sırp diline etkileri, Sırp dilinin Türk diline etkileri, iki halkın manevi değerler sistemine bakışları konularında ortak noktalar mevcuttur. İnsanlar arası ilişkileri incelediğimizde ise aşk, sevgi, evlenme, aile hayatı, misafirperverlik, tuz-ekmek hakkına riayet, komşuluk, hemşerilik, vatandaşlık, yarenlik, kefillik, saç kesme yolu ile manevi akrabalık, kan kardeşliği, din kardeşliği, süt kardeşliği gibi konuların her iki kültürde de yer aldığı görülmektedir. Buradan çıkacak sonuç şudur: Türklerin asırlar boyu Sırp halkı ile birlikte yaşamaları, iki halkı birbirine yakınlaştıran unsurları ihtiva etmektedir ve bu unsurlar iki halk arasında çok önemli yakınlık temellerinin atılmasını sağlamıştır. Buradan yola çıkarak, bu iki halk arasında iyi ilişkilerin kurulmasının sanıldığından daha kolay olabileceği anlaşılacaktır. Ancak, Balkan halklarının maalesef söz konusu ortak değerleri bilmediklerini veya bilenlerin bir şekilde kendi politikaları için gerçeklerin ortaya çıkmasını istemediklerini vurgulamamız gerekmektedir.
Yukarıdaki çalışma gibi, Balkan halkları ile olan ortak değerlerimizin gün ışığına çıkarılabileceği benzer çalışmaların desteklenmesi, Balkanlar'da zaman zaman nükseden kin, düşmanlık ve anlaşmazlıkların biraz da olsa törpülenmesini sağlayacaktır.
Balkan halklarını birleştiren unsurların yanında, Balkan halklarını bölen hususların varlığını da unutmamalıyız. Bu bağlamda, Balkanlar'daki din farklılıklarının yol açtığı bölünmeye ve insanlar arasında yarattığı soğukluğa da dikkat çekmemiz gerekiyor. Acaba, Balkan ortak kimliğinin dinsel bölünmelerin üstünde yer almasını sağlamak mümkün olabilir mi? Böyle bir anlayışı Balkan halklarına anlatmak ve kabul ettirmek mümkün olabilir mi?
Bence bu çok zor bir iştir. Ancak, Balkanlar'da kuvvetli bir devlet otoritesi altında dinsel farklılıkların hoşgörü ile karşılandığı bir dönemin varlığını biliyoruz. Böyle bir döneme günümüzde yeniden ihtiyaç duyulmaktadır. Acaba, Balkanlar böyle bir döneme Avrupa Birliği bünyesinde ulaşabilir mi? Ve tarihten gelen sorunlar bu birlik içerisinde unutulabilir mi? Başka bir deyişle, birbirine yakın alt kültür zeminine sahip Balkan halklarının paylaştıkları ortak medeniyet değerleri üzerine, yeni bir anlayışla, 21. yüzyılda Balkanlar'ı sos-yo-ekonomik işbirliği için örnek bir mekan haline getirmek mümkün olabilir mi? Bunun için, her şeyden önce Todorova'nın da belirttiği üzere, Balkan politikacıları ve aydınları, ülkelerindeki sorunlarda Türkiye'yi bir günah keçisi olarak kullanmaktan vazgeçmeleri de gerekmektedir.7
Hiç şüphesiz Balkanlar'daki sorunların kısmen de olsa azaldığını gözlemliyoruz. 21. yüzyıl'ın başında Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği'ne üyelik ideali, sorunlarını ve düşmanlıklarını, tarihten gelen etnik ve dinsel çatışmalarını kontrol altına almak yönünde etkili bir mekanizma oluşturmaktadır. Balkan ülkelerinin tarihi, geçmişin milliyetçi değerlerinden arındırılarak gerçekçi ve profesyonel bir şekilde yazılması ve kilisenin, eski yerine daha çok ileriye bakması gerekmektedir. Balkan ülkelerinin birbirleriyle olan ilişkilerinde anlayış zemini üzerinde barış ve işbirliği ilişkileri kurmalarına yönelik çalışmalara öncelik veren bir yaklaşım, bütün Balkan ülkeleri için çok yararlı bir adım olacaktır.
Bu çerçevede, Balkan ülkeleri arasında akademik ve entelektüel yakınlaşmayı sağlamak amacıyla, İstanbul'da, ilgi alanı özellikle Balkan dilleri, tarihi ve kültürü olan bir üniversitenin kurulmasının çok yerinde bir girişim olacağına inanıyorum. Bu üniversitede Balkan gençlerinin ve Balkan akademisyenlerinin bir araya gelerek bölge tarihini, dillerini ve kültürlerini araştırmaları, bölge sorunlarını tartışmaları ve Balkan ülkelerindeki diğer üniversiteler ve entelektüeller ile işbirliği yapmaları, Balkanlar'da yeni bir dönemin başlamasına katkıda bulunacak önemli bir girişim olacaktır.
Balkanlar'da yukarıda bahsettiğim yeni yaklaşım, kültürel ve tarihi kaynaklı sorunların üstesinden gelinmesine yardımcı olup bölgede barışı ve istikrarı kuvvetlendirecektir. Türkiye, bir Balkan ülkesi sıfatıyla bölge ülkeleriyle daha yakın ilişkiler tesis etmek istemektedir. Balkan ülkeleri bakımından bu yakınlığı engelleyici kültürel ve tarihi kaynaklı frenlerin ortadan kaldırılması, Balkan halklarının Türkiye'ye bakışlarını da olumlu şekilde etkileyebilecektir.
Türk-Balkan ilişkilerini önyargılardan arındırılmış olarak ele alıp daha da geliştirilmesini sağlamak için, ülkemizde Balkan araştırmalarına gerekli önemin verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Türk aydınları, uluslararası ilişkiler uzmanları ve medya mensuplarının bu bölgenin sorunlarına gösterecekleri ilgi, daha bilinçli bir kamuoyunun oluşmasına yol açacak ve beş asırdan fazla bir süre yaşadığımız bir bölgeyi unutmamamızı sağlayacaktır.
Notlar
1 Doç. Dr. Ali Engin OBA "Balkanlar'da Barış ve İstikrar bir Hayal mi?", Uluslararası Balkan Kongresi, Balkan Milletleri Arasında Etkileşim, Editör Caner Sancaktar, İstanbul, 2009, sayfa 123-129.
2 Yılmaz Öztuna, Avrupa Türkiye'sini Kaybımız, Rumeli'nin Elden Çıkışı, İstanbul, 2006, sayfa 10.
3 Bulgar Tarihçi, Siyaset Adamı ve Diplomat, Nikolaj Todorov'un en önemli eseri şudur: La ville Balkanique aux XVe-XIXe siècles, Développement socio-économique et démographique.
4 Jean Arnault Dérens, Laurent Geslin, Comprendre les Balkans, Histoire, Sociétés, Perspectives,Paris 2007, sayfa 9.
5 Jean Arnault Dérens, Balkans, la mosaique brisée, Paris, 2008, sayfa 9.
6 Dusanka Bojanic Lukac tarafından hazırlanan öngörülen çalışmaya yönelik hazırlık kağıdı. Bu çalışma, benim Belgrad'dan tayinim ve daha sonra da Duşanka Hanımın vefatı ile tamamlanamamıştır.
7 Maria Todorova, Imagining the Balkans, New York, 1997, sayfa 197.