Sayın Başkan, kıymetli katılımcılar, sevgili arkadaşlar;
"Uluslararası Balkan Kongresi"nde yer almaktan dolayı çok memnunum. Bu mükemmel organizasyon için ve Balkanlar'ın bugünü ve geleceği hakkında bizlere yeni ve güncel düşünceler ve bakış açıları sunan konuşmacıların kıymetli değerlendirmeleri için teşekkürlerimi sunarım.
Bosna-Hersek'i anlamak, konuya aşina olan kişiler için dahi, kolay bir iş değildir. Entite isimleriyle birleşmiş ülke isimleri son derece kafa karıştırıcıdır. Yönetimsel kompozisyon ve Devlet, Entiteler, kantonlar ve belediyeler arasında iktidar/yetki bölüşümü karmaşıktır ve daha da fazla kafa karıştırır. Bosna-Hersek üç farklı halk için anayurttur ve anayasal olarak eşit olan bu halklar bilmecenin taraflarıdır. Bu karmaşıklık bazen Bosna-Hersek'in kendisi, halkları ve daha da önemlisi geleceği için zararlı olan çeşitli basitleştirmelerin, yanlış değerlendirmelerin ve gruplaşmaların nedeni olmaktadır. Bu durum, zorunluluk arz eden reformların uygulanmasında ve tüm siyasal partilerin ve bir bütün olarak toplumun ana stratejik hedefi olan AB'ye entegrasyon sürecinde Bosna-Hersek'in "iki adım ileri, bir adım geri" gitmesinin nedenidir.
Bosna-Hersek, Balkanlar'ın kalbinde veya - Huntington'un talihsiz tanımlamasıyla - medeniyetlerin ayrışma veya çatışma hattı üzerinde yer alan farklı/özgün bir jeopolitik varlıktır. Bosna-Hersek'te, farklı fatihlerin ve buraya farklı dinleri taşımış olan farklı imparatorlukların mirasçıları olarak Slav kökenli halklar yaşamaktadır. Bosna-Hersek'te tarih boyunca birlikte yaşamış olan üç halk bulunmaktadır: Boşnaklar (Müslüman halk), Sırplar (Ortodoks halk), Hırvatlar (Katolik halk). Ayrıca, toplam nüfus içindeki payları yaklaşık %2,3 olsa da Bosna-Hersek'te 17 farklı ulusal azınlık tanınmış durumdadır.
Farklı kültürlerin, geleneklerin ve dinlerin bu birlikteliği Bosna-Hersek'i özellikle kültür ve sanat alanlarında zenginleştirdi ve sadece eski Yugoslavya'da değil, aynı zamanda dünya çapında bilinen edebiyat, müzik, sinema vs. ürünleri ortaya koymuştur. Fakat diğer yandan bu farklılıklar, zaman zaman yanlış anlaşılmalara, güvensizliğe, iktidar mücadelesine ve ne yazık ki eski Yugoslavya'nın parçalanması sürecinde yaşanılan son savaşlarda olduğu gibi kan dökülmesine neden oldu. Bildiğiniz gibi, 3,5 yıl sürmüş olan son zamanların en kanlı savaşlardan birisi 13 yıl önce Dayton / Paris Barış Anlaşması ile sona erdi. Anlaşmanın tamamlayıcı ve ayrılmaz bir bölümü bugünkü Bosna-Hersek Anayasasıdır. Anayasaya göre Bosna-Hersek, iki Entiteden - Bosna ve Hersek Federasyonu ile Sırp Cumhuriyeti - ve kurucu üç halktan - Boşnaklar (%43), Hırvatlar (%17) ve Sırplar (%33) - oluşan demokratik bir devlettir. Bu Dayton Barış Anlaşması, Entiteler ve bir bütün olarak devlet düzeylerinde sorumlulukları ve yetkileri belirlemiştir. Dayton Barış Anlaşması'nın temel hedefi düşmanlıkları durdurmak, sürekli barışı, istikrarı ve refahı kurmak ve Av-rupa-Atlantik entegrasyonuna geçişin temellerini atmaktır.
Savaş sonrası dönemde Bosna-Hersek yönetimi, uluslararası toplumun tam desteği ve yardımları sayesinde iki yönlü geçiş sürecini yönetmektedir: savaştan ve çatışmadan barışa / uzlaşmaya ve yeniden yapılanmaya geçiş; planlı ekonomi temelinde sosyalist toplumdan modern demokrasiye ve açık piyasa ekonomisine geçiş. Her biri ayrı ayrı son derece karmaşık süreçler olan bu iki hedefi gerçekleştirmek kolay olmadı. AB üyeliği beklentisi, tüm halklardan siyasal elitler için reformların benimsenmesinde cezp edici rol oynadı. Fakat bu reformların kabul edilmesi her zaman kolay olmadı ve bazen OHR* tarafından dayatıldı.
Bosna-Hersek savaş sonrası dönemde önemli gelişme kaydetti. 1,1 milyondan fazla sığınmacı ve ülke içinde yerinden edilmiş insanlar savaş öncesindeki kendi evlerine geri döndüler; insanların, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı yeniden tesisi edildi; altyapı tesisleri ve üretim kapasiteleri büyük ölçüde yeniden inşa edildi; ülke sınırlarının kontrolü normal biçimde işlemektedir; tek ekonomik alan oluşturmaya yönelik reformların gerçekleştirilmesi sayesinde ekonomi iyileştirildi ve son yıllarda yıllık %6'lık düzenli ekonomik büyümeyi içeren ekonomik gelişme kaydedildi. 2007 sonu itibariyle doğrudan yabancı yatırımlar 4,7 milyar dolara ulaştı. Kontrollü kamu harcamaları ve sabit para politikası sayesinde makro ekonomik istikrar sağlandı ve bölgedeki en düşük enflasyon oranına ulaşıldı. Savunma reformu başarılı biçimde ve beklentilerin ötesinde uygulandı. Böylece Bosna-Hersek, 2006 sonunda NATO Barış İçin Ortaklık Programına katıldı. NATO Bükreş Zirvesi'nde Bosna-Her-sek'e, üyelik müzakereler sürecinde MAP (Membership Action Plan-Üyelik Eylem Planı) öncesi son aşama olan Yoğunlaştırışmış Diyalog statüsü verildi. Güvenlik konusunda kaydedilen gelişmeler neticesinde Bosna-Hersek'te bulunan uluslararası askeri birlikler 1995 yılında NATO komutasındaki 70.000 askerden, 2007 yılında AB tarafından yönetilmekte olan 2.500 askere düşürüldü.
Bosna-Hersek, en önemli ticaret ortaları ve ülkedeki en önemli yatırımcılar olan Hırvatistan ve Sırbistan ile iyi komşuluk ilişkileri kurdu. Saraybos-na'nın, Bölgesel İşbirliği Konseyi'nin Merkez Bürosu haline gelmiş olması bir tesadüf değildir. Saraybosna gelecekte bölgesel işbirliğinin de merkezi olacaktır.
Bosna-Hersek, CEFTA'ya ve Enerji Topluluğu Anlaşması'na taraf oldu. CEFTA (Central European Free Trade Agreement-Orta Avrupa Serbest Ticaret Anlaşması), bölge çapında ticaret kurallarını uyumlaştrran bir modern ticaret anlaşmasıdır. Ayrıca CEFTA, Dünya Ticaret Örgütü'nün ticarete ilişkin öngördüğü kurallar ile ve tarafların AB'ye karşı olan sorumlulukları ile uyum içindedir. CEFTA'nın uygulanmasının bölge çapında ticaretin önemli ölçüde gelişmesine yardımcı olacağı ümit ediliyor. CEFTA'nın uygulamaya sokulması, yabancı doğrudan yatırımların akışı açısından bölgenin çekiciliğini önemli bir ölçüde arttıracaktır.
Dünya Ticaret Örgütü ile yapılan müzakere sürecinin son aşamasına gelindi. Bosna-Hersek'in yılsonuna kadar bu örgüte katılacağını umut ediyoruz. Ayrıca Bosna-Hersek, 70 milyonluk bir tüketim pazarı olan Türkiye ile Serbest Ticaret Anlaşması imzaladı. Ülkede faaliyet gösteren şirketler Avrupa Birliği ile tercihli ticaret rejiminden faydalanmaktadırlar. Bu rejim, AB standartlarına uygun olan tüm ürünlerin 27 üye devletin her birine miktar kısıtlaması olmadan ihracına ve gümrük vergilerinden muafiyet olanağı sağlıyor. Bosna-Hersek, AB dışında ayrıca, ABD, Kanada, Japonya, Rusya, İsviçre, Avusturya, Norveç ve Yeni Zelanda ile tercihli ticaret rejimlerine sahiptir.
Haziran 2008'de Avrupa Birliği ile imzalanan İstikrar ve Ortaklık Anlaşması (İOA) Bosna-Hersek halkı için geleceğe ilişkin yeni iyimser bir beklenti açan en önemli adım olmuştur. İOA'nın imzalanması neticesinde Bosna-Hersek, ilk defa AB ile anlaşmadan doğan ilişkilere girmiş oldu ve Bosna-Her-sek'e potansiyel üye statüsü kazandırdı. Bu statü, Bosna-Hersek'in içsel istikrarı ve gelişimi üzerinde olumlu bir etkisi olacaktır. Bu anlaşma ise Bosna-Hersek'in AB kurumları, AB üye devletleri ve bir bütün olarak uluslararası toplum nezdinde kredibilitesini yükseltti. Başka bir ifadeyle, bu anlaşmanın uygulamaya geçmesi ile birlikte, ülkeye önemli miktarda yabancı yatırım akışının gerçekleşmesini ve yeni işletmelerin kurulmasını umut edebiliriz. Bu ise, Bosna-Hersek'te yaşam standardını yükseltecektir. Sıradan insanlardan üst düzey politikacılara kadar herkes bu gelişmeden memnun ve uzun vadede inişli - çıkışlı bir yol olsa da herkes için yüksek yaşam standardı sonucu doğuracağı görülmektedir.
2000 yılından itibaren AB'ye katılan ülkelerin tecrübeleri gösteriyor ki, Bosna-Hersek ile kıyaslandığında başlangıç pozisyonları daha iyi olmuş olsa da, ilk aşamalarda bu süreç gerçekten sancılı gerçekleşti. Fabrikaların ve küçük işletmelerin iflas etmesi, işsizliğin artması, fiyatların yükselmesi ve nüfusun büyük bir bölümünün alım gücünün azalması yerli ekonomilerin güçlü AB ekonomisi ile yüzleşmesinin ilk görünen belirtiler oldu. Hiç kuşkusuz, zayıf ve azgelişmiş Bosna-Hersek ekonomisi Avrupa ekonomisiyle - özellikle de tarım ve sanayide - rekabet etmeye hazır değil. Komşu ülkeler ile uygulanan Serbest Ticaret Anlaşmaları bile, uygun politik önlemlerin yokluğunda, zaten yüksek olan dış ticaret dengesizliğinin daha da artmasında etkili oldu ve yerli üretimi - özellikle de tarım ve gıda üretimini - boğdu. Öte yandan, Anlaşmanın gereklerini karşılamak için zorunlu olan reform ve önlemlerin uygulanması süreci, başka bir ifadeyle, Bosna-Hersek'in yasal sitemini ve pratiğini Avrupa standartlarına, normlarına ve pratiğine uyumlu hale getirme süreci henüz tamamlanmamıştır. Bu süreç, politik liderlere ek yük bindirmiştir.
1 Temmuz 2008 tarihinde uygulamaya giren Geçici Anlaşma bütçe gelirlerinde kayıplara neden olabilir ve kamu giderlerinin, başlıca sosyal güvenlik haklarının finansmanını tehlikeye atabilir ve ayrıca daha fazla toplumsal istikrarsızlığa neden olabilir.
Anlaşmanın imzalanması neticesinde Bosna-Hersek siyasetçileri pek çok alanda zorunlu reformların uygulanması ve yönetilmesi hususunda büyük sorumluluklar yüklendi. Ne var ki bu reformlar sancılı olabilir.
Savaş sonrasında Bosna-Hersek büyük gelişme kaydetmiş olmasına rağmen, bir modern Avrupa toplumu olma imajını elde etme ve AB'ye tam üyelik yolunda ilerleme süreci yavaşladı. Bunun nedeni, ülkedeki üç toplumun politik elitleri arasında yaşanana sürekli sert mücadeleler ve retoriktir. Bu nedenledir ki, AB ile İOA görüşmeleri 2005 yılında başlatıldı, 2006 yılında teknik görüşmeler sonuçlandı ve ancak Haziran 2008'de imzalandı.
"Öteki"nin ihtiyaçlarını ve düşüncelerini anlama ve bir toplumun haklarını savunma hususunda irade ve istek yokluğu ile çok geniş ve çeşitli meselelerin "ulusal hayati çıkar" meselesi haline getirilmesi, Bosna-Hersek'in hızlı biçimde AB'ye uyumlu hale gelmesini ve katılımını sağlayamaz. Bu yaklaşım, ülkede en önemli hedef olması gereken ve politik, toplumsal, demokratik, ekonomik ve kültürel gelişmenin birincil ön koşulu olan tam barış ve uzlaşma önünde engeldir. Öte yandan, bu tip bir yaklaşım toplumun kafasını karıştırıyor ve toplumun dikkatini somut vahim toplumsal meselelerden (yaklaşık % 40 olan işsizlik; kısıtlı sosyal haklar; zayıf bir yönetim; hukukun üstünlüğü ilkesinin tam olarak gerçekleşmemesi; vs.) başak yöne kaydırıyor. Bu problemlerden bazıları çok geçmeden azalacaktır ve Bosna-Hersek'teki sorumlu politik elitler yargılanacaktır.
AB açısından İOA'nın imzalanması, ülkede işbirliğinin geliştirilmesi ve reformların tüm toplulukların yararına uygulanması hususunda Bosna-Her-sek'teki siyasal partilere yönelik en ciddi çağrıdır.
İOA, geniş kapsamlı bir siyasal ve ekonomik proje olarak anlaşılmamalıdır. Şu anki aşamada Anlaşma, Bosna-Hersek ve bütün Batı Balkan Bölgesi için öncelikle bir istikrar ve güvenlik projesidir. Coğrafi, kültürel ve siyasal olarak bölgenin merkezinde bulunuyor olması dolayısıyla Bosna-Hersek'in gelişmesi, istikrarı ve AB yolunda ilerlemesi tüm bölgenin gelişimi için hayati önem arz etmektedir; ve tabi ki, bunun tersi...
Kompleks yapısı ile Bosna-Hersek, siyasal atmosferi parçalara bölen bölgedeki siyasal olaylar ve gelişmeler karşısında dirençli bir ülke değildir. Yaşanılan olaylar ve gelişmeler neticesinde Bosna-Hersek hala kırılgan bir ülkedir.
Örneğin; hatırlatmak isterim ki, Kosova'nın bağımsızlığı ihtimali bile Bosna-Hersek'te siyasal yaşamın keskin biçimde kutuplaşmasına neden oldu. Bu kutuplaşma içinde tüm taraflar Dayton Barış Anlaşması'na rağmen kendi radikal taleplerini iler sürdü. Bu örnek olay, Bosna-Hersek'in bölge istikrarı karşısındaki kırılganlığını ve incinebilirliğini gösteriyor. Dolayısıyla ülkenin kalkınması için bölgede istikrar ve güvenlik çok önemlidir.
Bölgedeki her ülke AB yoluna girmiş bulunuyor. Ancak net bir Avrupa perspektifi ve bölgenin Avrupa Birliği'ne hızlı biçimde katılması, halen etnik hatlara bölünmüş ve Kosova'nın bağımsızlığıyla birlikte derinden sarsılmış olan bölgede gerginlikleri azaltılabilir ve ihtiyaç duyulan istikrarı, barışı ve uzlaşmayı kurabilir. Nitekim bu, bölgenin kalkınması ve zenginleşmesi için kilometre taşıdır.
Bosna-Hersek Başkanlık Konseyi Dönem Başkanı** Dr. Haris Silajdziç'in de belirttiği gibi "Bosna-Hersek'te ve Batı Balkan olarak adlandırılan bölgede sorunların çözümü, Avrupa Birliğidir, başka bir alternatif yoktur. Güvenliğe ihtiyacımız var. Bu nedenle Bosna-Hersek'in en büyük çıkarı Avrupa Birliği yolunda ilerleyen tüm komşularımızla iyi ilişkiler içinde olmaktır." Silajd-ziç'e göre, Bosna-Hersek çözümün bir parçasındır; çünkü yapıcı diyaloğun geliştirilmesine katkı sağlayabilir. "Çok kültürlülük ve çoğulculuk, Bosna-Hersek gibi acı tecrübeler yaşamış olan tüm ülkeler için tek çözümdür diyor Başkan Silajdziç.
Dikkatle dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim.