Türkiye ile Çin ilişkileri, Osmanlı döneminde özellikle II. Abdülhamit zamanında gelişme göstermiş ve Çin'e araştırma yapmak üzere özel görevlendirme ile temsilci gönderilmiştir. İki ülke ilişkilerinin gelişmişlik düzeyini Topkapı ve Dolmabahçe Saraylarındaki Çin porselenleri ve vazolarının bir eşinin Çin'de bile bugün bulunmaması açıkça göstermektedir. Cumhuriyet döneminde ise ilişkiler dostluk çerçevesinde başlamış, nitekim 1934 yılında Dostluk Anlaşması imzalanmıştır. Ancak, yakın tarihin ilk ve son Türk-Çin askeri çarpışması Kore Savaşında (1950-53) oldu. ÇHC ile ilk diplomatik ilişkiler 1971 yılında tesis edilir. Bu tarihten itibaren Türkiye, Tek Çin politikası izlemeye başlar. Ancak, Türk-Çin ilişkileri, diplomatik ziyaretlerden de anlaşılacağı gibi 2003 sonrası ivme kazanmaya başlamıştır. Bu tarihten sonra Türkiye'nin Çin ile ilişkilerinde Cumhurbaşkanı Gül, alan açıcı rol üstlenmeye başlamıştır. Cumhurbaşkanı Gül, ziyaretlerinde iş adamlarından akademisyenlere, sivil toplum örgütlerine ve gazetecilere varan çeşitli kesimleri beraberinde büyük bir heyetle adeta Çin'e çıkarma yaparcasına yanında götürerek alan açıcı rolünü dikkat çekici bir şekilde uygulamıştır. Nitekim bu ziyaretler esnasında ve sonrasında iki ülke ilişkilerinin çeşitli düzeylerde gelişmesine ivme kazandırılmıştır.
Cumhurbaşkanımız Gül, 14 yıl sonra cumhurbaşkanlığı düzeyinde ilk defa 24-29 Haziran 2009 tarihlerinde kalabalık bir heyetle (105 işadamıyla birlikte) Çin'e önemli bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyaretin en önemli noktalarından biri, ilk defa bir Türkiye Cumhurbaşkanının Şincan Uygur Özerk Bölgesini ziyaret etmesi olmuştur. Ayrıca, Türkiye ile Çin arasında Gül ve Hu'nun huzurunda 3 milyar dolar değerinde 7 ikili anlaşma imzalanmıştır. Nitekim Cumhurbaşkanı Gül'ün ziyareti meyvelerini vererek 23 firma ile 56 milyon 150 bin dolar tutarında 6 ayrı anlaşma imzalanmıştır. Kısaca, iki ülke arasındaki ticaret hacmi, AK Parti hükümeti döneminde % 40 artarak 17 milyar $'a ulaşmış ve bu şekilde Çin, Türkiye'nin Uzakdoğu'daki en büyük ticaret ortağı olmuştur. Bu ziyaretlerden 1995 yılından sonraki ilk ziyaretler olmasıyla da dikkat çekmektedir. Ayrıca, Ocak 2003 tarihinde de AK Parti Genel Başkanı sıfatıyla bugünkü Başbakanımız Erdoğan Çin'i ziyaret etmiştir. Bu ziyarette Çin Başbakanı, Irak politikasında sizinle aynı fikirdeyiz değerlendirmesini yapmıştır.
Türkiye-Çin ikili ticaret hacmine bakıldığında 2001 yılında 1.440 milyon dolar iken 2008 yılında 17 milyar dolara ulaşmış olması, gelişen ilişkilerin seyrini açıkça ispatlamaktadır.
Enerji: İşbirliğinin Öne Çıkan Alanı
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 23-29 Haziran 2009 tarihleri arasında gerçekleştirdiği Çin ziyareti esnasında Türkiye ile Çin arasında enerji işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Aşağıda metnin analizinde de görüleceği üzere, bu zabıtla Türkiye ile Çin arasında yeni bir dönem başlamış oluyor.
25 Haziran 2009 tarihinde Çin'in başkenti Pekin'de Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Enerji İdaresi arasında imzalanan "Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı", her şeyden önce bir işbirliği anlaşmasıdır. Bununla, iki ülke arasında enerji odaklı işbirliğinin yol haritası ve işbirliği alanları belirlenmiştir. Buna göre, metinde öngörülen işbirliği alanları şunlardır:
Öngörülen İşbirliği Alanları:
- Yenilenebilir Enerji
- Enerji Tasarrufu ve Verimliliği
- Rehabilitasyon (trafoların ve hidroelektrik santrallerinin beraberce rehabilitasyonu)
- Üretim sistemlerinin imalatı (yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına ilişkin)
- Arama ve Üretim (Hidrokarbonlar)
- Maden teknolojileri
- Bor teknolojileri
- Güneş Enerjisi
- Termal Enerji
- Hidroelektrik Santralleri
- Nükleer Enerji
Mutabakat zaptı, 6 maddeden oluşmakta ve başta enerji alanında karşılıklı uzun vadeli işbirliğini öngörmekte ve yine karşılıklı çıkar ve kazan-ka-zan stratejisine dayanmaktadır. Ayrıca, anlaşma, devletlerarası ve özel sektörler arası olmak üzere 2 boyutlu işbirliğini öngörmektedir. Bununla birlikte, enerji sektörü alanında iki ülke arasında bilgi değişimi, teknoloji transferi ve diyalogu artırmayı öngörmektedir. Diğer taraftan, karşılıklı fırsatlar yaratmayı öngören zaptın inşacı bir boyut özelliği taşıdığı da vurgulanabilir.
Anlaşmanın Önemi
Anlaşmanın önemine gelince, başta Türkiye-Çin ikili ilişkileri açısından olmak üzere Türk Dış politikası ve özellikle de Türkiye'nin 2003 yılından itibaren uyguladığı Asya politikası açısından bir dönüm noktası olduğu ifade edilmelidir. Türkiye, Asya politikasını AK Parti iktidarı döneminde yeniden formüle ederek bölgeye yaklaşımını ekonomi-enerji temelli bir stratejisi doğrultusunda belirlemiştir. Nitekim 2003-2009 arası Türkiye'nin Asya ülkeleriyle ticaret hacimlerinin % 25-30 civarında yükselmesi bu durumu ispatlamaktadır. Ayrıca, Asya'ya yönelik ziyaretlere bakıldığında Türkiye'nin bölgeye ilgisinin önceki dönemlerle karşılaştırılamayacak ölçüde arttığı görülür. Bu ziyaretler sadece diplomatik görünürlüğü artırmanın ötesinde bu mutabakat zaptında da görüleceği gibi somut kazanımları da beraberinde getirmektedir. Nitekim bu zabıt Cumhurbaşkanı Gül'ün 23-29 Haziran tarihlerindeki Çin ziyareti esnasında imzalanmıştır. Ayrıca, Çin'e Cumhurbaşkanı düzeyinde 1995'te Demirel'den sonra ilk defa bu dönemde gidilmiştir.
Türkiye'nin AK Parti döneminde yeni enerji politikası açısından bakıldığında da önemli noktalar öne çıkmaktadır. Öncelikle, Türkiye'nin artık enerji politikasında enerji köprüsü değil, enerji koridoru ve terminal ülke olma stratejisi izlediğinin vurgulanması gerekmektedir. Ayrıca, sadece Doğu-Batı ekseninde değil, Kuzey-Güney istikametinde de çok yönlü (aynen çok yönlü dış politikasında olduğu gibi) enerji koridoru olma politikası izlenmektedir. Bu şekilde Türkiye, küresel ve bölgesel büyük enerji projelerinde yer alarak küresel enerji aktörü olma politikası izlemektedir.
Türkkye ile Çin İlişkileri
Öncelikle, Çin'in Türkiye'nin Uzakdoğu'daki en büyük ticaret ortağı olduğu ve yine Çin'in Türkiye'nin dünyada ithalat yaptığı 3. büyük ülke olduğu ifade edilmelidir ki, Türkiye açısından Çin'in önemi anlaşılsın. İki ülke ticari ilişkilerine bakıldığında 2008 yılında küresel finans krizine rağmen iki ülke ticaret hacminin bir önceki yıla göre % 40 arttığı görülecektir. Ayrıca, Türkiye ile Çin arasındaki ticaret hacmine bakıldığında AK Parti iktidarı dönemindeki gelişme çok daha iyi anlaşılacaktır. Buna göre, 2002 yılında iki ülke ticaret hacmi, 1.400 milyar dolar iken 2002'den 2008'e 7 yıl içinde 8 kat artarak bugün 14-15 milyar dolara çıkmıştır. Kısaca bu metin, Türkiye ile Çin arasında artan ticari ilişkilerin bir sonucudur ve gelişen ticari ilişkilerle paraleldir.
Türkiye ile Çin arasında imzalanan bu anlaşmanın ikili ilişkileri geliştirme, çeşitlendirme ve derinleştirmeye katkı sağlayacağı ve ilişkilerin işbirliği ekseninde gelişmesine hizmet edeceği söylenebilir. Ayrıca, işbirliği anlaşmasının ikili ilişkilerin ileride stratejik boyuta çıkarılmasına imkan tanıyacak olması da dikkat çekmektedir. Nitekim gelişen enerji ilişkilerinin siyasi ilişkilerin gelişmesinde kolaylaştırıcı rol oynadığı yani enerji-ticari ilişkilerin siyasal alana tahvil edilmesine imkan sunduğunu özellikle Türkiye-Rusya ilişkilerinde görmekteyiz. Stratejik açıdan bir süper güç adayı olan ve BMGK'de veto yetkisine sahip 5 daimi ülkeden birisi olan Çin ile Türkiye arasında enerji alanında geliştirilecek işbirliğinin küresel ve bölgesel politikada da işbirliği olanakları ortaya çıkarması mümkündür.
Diğer önemli bir nokta da, Çin'in bu mutabakatla Türkiye'de yatırım yapması, iki ülke ticaret dengesinde Türkiye aleyhinde olan dengenin kapatılmasına imkân sunacak olması büyük önem taşımaktadır. Çin gibi dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan ve dünyanın üretim deposu olan bir devle dış ticaret açığı vermeyen ülke olmadığı düşünüldüğünde Türkiye'nin bu açığı kapatması için Çin sermayesinin Türkiye'de yatırım yapmaya sevk edilmesi, dış ticaret açığını kapatmada önemli rol oynayacağı düşünülmektedir. Öte yandan Çin açısından değerlendirildiğinde Çin'in Türkiye ile geliştireceği enerji işbirliğinin Çin'in Orta Doğu açılımında Türkiye'den lojistik üs olarak yararlanması (Cumhurbaşkanı Gül'ün bu metnin imzalandığı tarihteki Çin ziyareti esnasında dünyaca ünlü Çinli bilişim teknolojileri devi Huawi şirketinin Türkiye'de yatırım üssü kurması anlaşmasından sonra) imkanı ortaya çıkacaktır. Dünyanın enerji açısından en stratejik yeri olan Orta Doğu'da Türkiye'nin süper güç adayı Çin ile bölgede ortak projelerde yer alması sadece enerji sektörü açısından değil, dünya politikası açısından da Türkiye'ye önemli avantajlar sağlayacaktır.
Sonuç
Enerji mutabakat metni, genelde ikili ilişkilerde özelde enerji ilişkilerinde bir dönüm noktasıdır. Enerji güvenliği boyutu açısından günümüzde ve özellikle de yakın gelecekte uluslararası politikanın temel aktörlerinin enerji güvenliğini sağlayabilen ülkeler olacaktır varsayımından hareketle; bu zabıt Türkiye'nin enerji güvenliğini sağlamada stratejik kilometre taşı hüviyetindedir. Şöyle ki, Çin'in Türkiye'nin enerji sektörüne yatırım yapması, Türkiye'nin enerji ihtiyacını karşılamada ve enerji güvenliği politikasına katkı sunacağı düşünülmektedir. Yenilebilir enerji ve nükleer enerji alanında Çin'in yatırım yapması, Türkiye'nin kaynak çeşitliliği sağlamasına imkan sunacaktır. Bu şekilde iki ülke ilişkilerinde enerji en önemli işbirliği alanı olarak ortaya çıkmaktadır.
Diğer taraftan, Türkiye, artan enerji talebini sürdürülebilir hale getirmek, kaynak çeşitliliğini sağlamak ve yenilebilir enerji alanında ilerlemek için Çin ile enerji işbirliğine gitmeyi stratejik açıdan uygun bulmaktadır. Türkiye'nin Çin ile geliştirdiği enerji işbirliği, karşılıklı çıkar ve kazan-kazan stratejisine dayanmaktadır. Türkiye, enerji güvenliğini sağlama politikasının bir ürünü olarak dış politikada izlediği çok yönlülüğü aynen enerji politikasında da izlemektedir. Son tahlilde, Türkiye'nin enerji alanında geliştireceği işbirliklerinin sonucunda elde edeceği kazanımlar devletten bireye kadar getirileri olacaktır.