Dağlık Karabağ Sorunu ve Türkıye

Makale

Dağlık Karabağ sorunu şuanda Azerbaycan ve Ermenistan’ın yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya gibi süper güçlerin ve sorunun çözümü için görevlendirilen Minsk Grubunun üyesi olan Fransa’nın, hem Azerbaycan’a hem de Ermenistan’a komşu olan iki ülkenin İran ve Türkiye’nin gündeminde bulunan bir konu....

Natig Samedov

Qafqaz Universitesi Öğrencisi

TASAM Stajyeri

Dağlık Karabağ sorunu şuanda Azerbaycan ve Ermenistan’ın yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya gibi süper güçlerin ve sorunun çözümü için görevlendirilen Minsk Grubunun üyesi olan Fransa’nın, hem Azerbaycan’a hem de Ermenistan’a komşu olan iki ülkenin İran ve Türkiye’nin gündeminde bulunan bir konu. Peki, Dağlık Karabağ Sorunu nedir? Niye bu kadar önemli? Neden sadece iki ülkenin sorunu gibi gözüken Dağlık Karabağ sorunu yukarıda isimlerini saydığımız ülkelerin gündemini sürekli meşgul ediyor? Ve asıl mesele bu konuda Türkiye’nin rolü nedir?

İlk sorunun cevabı olarak tarihe göz atmakta fayda vardır.

Dağlık Karabağ sorunu oldukça uzun bir tarihi geçmişe sahiptir. Dağlık Karabağ, Karabağ bölgesinin küçük bir bölümünü kapsıyor ve Ermenistan’ın üzerinde hak iddia ettiği topraklardır. Ermenilere göre bu topraklarda zaten hep vardılar ama Azeriler sonradan geldiler bu bölgelere. Peki, gerçekten böyle miydi? Aslında bunun böyle olmadığı pek çok belge ile ispat edilmiştir. “Kafkasya Arkeografi Kurulu Aktları“ adlı toplu belgelerden, Rusya İmparatorluğunun Güney Kafkasya’yı istilasına kadar Azerbaycan hanlıklarında oturan Hıristiyan Ermeniler bu yerlerin nüfusunun çok az bir kısmını oluşturuyorlardı. Örneğin, Karabağ Hanlığı’nda oturan 12 bin aileden 2.500’ü, Şamahi Hanlığı’nda oturan 24 bin aileden 1.500’ü, Şeki Hanlığı topraklarında oturan 15.000 aileden ise sadece üçte biri Ermenilerden oluşmaktaydı. Yani Ermenilerin “bu topraklarda hep biz vardık“ dedikleri dönemlerde aslında bu bölgelerdeki sayıları yok denecek kadar azdı. Toplam nüfuzu 51.000 aile olan üç bölgedeki ermeni sayısı 9.000 civarındaydı. Ama bu 9.000 nüfuz 1828’den sonra artmaya başladı.

1826’da Rus-İran savaşı tekrar başlamış ve 1828’de İran’ın yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Savaş sonrasında imzalanan Türmençay anlaşması tam anlamıyla Azerbaycan’ın kaderini değişmiştir. Bu anlaşmayla Azerbaycan toprakları ikiye bölünmüş ve anlaşmanın en önemli maddesi olan sonuncu 15. madde Azerbaycan’ın bugünkü kaderini çizmiştir. Türkmençay anlaşmasının 15. maddesi şu şekildedir:“ İran’dan “mağdur“ olan Ermeni aileleri Azerbaycan’a göç ettirilmelidir.“ Daha sonra 1828-1829 Rus-Osmanlı savaşının bitişinde imzalanan Edirne anlaşmasına göre ise Osmanlı İmparatorluğu’ndan Ermeni ailelerinin Azerbaycan’a göçüne izin verilmiştir. Anlaşmalar yürürlüğe girdikten sonra İran’dan 8 binden fazla Ermeni ailesi (40.000 kişi), Osmanlı İmparatorluğundan 14 bin Ermeni ailesi (84.600 kişi) Azerbaycan’a göç ettirilerek, özellikle Erivan, Nahçıvan ve Karabağ hanlıklarının topraklarında iskân edilmişlerdi. Hala Azerbaycan Devlet Arşivinde bulunan rapor her şeyi açık şekilde ispatlıyor. 24 Aralık 1829 tarihinde komutan G.Lazarevin General İ.Paskeviç’e sunduğu bu detaylı rapor “üç buçuk ay içinde 8.000’den fazla Ermeni ailesinin (40 bin kişi) Araz nehrini geçerek, Rusya’nın yeni işgal ettiği Erivan, Nahçıvan ve Karabağ topraklarında iskân edilmesini“ onaylıyordu ve 1828 yılından önce 9.000 olan ermeni nüfusu bir yıl içinde 124.600 kişi birden artarak 1829 yılında 133.600 kişiye ulaşmıştır. Ama bu bilgiler sadece Azerbaycan kaynaklarınca doğrulanmıyor; dönemin Rusya İmparatoru I. Nikolay Ermenilerin Rusya’ya yaptıkları üstün hizmetten dolayı onların isteklerini göz önünde bulundurarak Karabağ’ı ve Nahcıvan’ı da içinde barındıran Azerbaycan’ın batı bölgesinde 21 mart 1828 tarihinde “Ermeni Vilayeti“ kurulması emrini vermiştir. 1829 yılının Nisan ayından itibaren yeni “Ermeni Vilayet“nin kurulması için çalışmalar başlatıldı. Paskeviç’in emri ile bu çalışmaları yöneten sivil müşavir İ. Şopen çalışma sırasında “Rusya İmparatorluğuna katıldığı Sırada Ermeni Vilayetinin Durumu“ adlı bir kitap hazırlar. Bu kitabın Ermeni kaynaklarına dayanarak yazılmasına ve yazarın özel bir gayretle bu yerlerin eski Ermeni toprakları olmasını kanıtlamak istemesine rağmen kitaptaki yer isimleri, nüfus sayısı ve başka bilgiler bu topraklarda Rus işgalinden önce Azerbaycanlıların yaşadığını kanıtlamaktadır. Kafkasya’da Rusya’nın himayesi altında ayakta duran Ermeniler dün karşılarında kendilerini kul olarak gördükleri komşularına karşı toprak iddialarına başlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğu bölgeleri ve Güney Kafkasya’nın Azerbaycan Türklerinin oturdukları topraklarda “Büyük Ermenistan“ kurma hayallerini gerçekleştirmek için girişimlerde bulunurlar. “Büyük Ermenistan“ dedikleri bölgeler Güney Kafkasya’nın tamamı, Anadolu’nun büyük bir bölümü ve İran’ın Azerbaycanlı nüfusunun çok olduğu kuzey topraklarını kapsıyordu.

1900’lü yıllardan başlayarak toprak iddiaları artmış ve Türk-Ermeni düşmanlığı başlamıştır. 1915’te I Dünya Savaşı sırasında Rus ve Fransız birlikleri içinde yer alan Ermeniler Türklere karşı soykırımlar yapmıştır. Ama günümüzde bu olay tam tersi olarak yorumlanıyor ve Türkiye’ye karşı koz olarak kullanılmaya çalışılıyor. Hatta ABD bu sözde soykırım olaylarını tasarı şeklinde meclisinde oylamaya koymuş ve tasarı kabul edilmişti. Oysa ABD 40. Başkanı Ronald Reagan’ın danışmanı Bruce Fein açıklamasında Ronald Reagan’ın başkanlık döneminde Beyaz Saray’ın 1981’de bir araştırma yaptırdığını ve Ermenilerin Rus ve Fransızlarla beraber 2.000.000 Osmanlıyı katlettiğini ama ölen Ermeni sayısının ise sadece 500.000 olduğunu belirtmişti. Bu araştırmalara bakılırsa kimin kime soykırım yaptığını açık şekilde görebiliriz. Ermeniler Rusların yardımıyla Azerbaycanlılara karşı da katliamlara başlamış ve 31 Mart 1918 tarihinde bu katliamlar doruk noktasına ulaşmıştır.

31 Mart 1918’de Azerbaycan’ın başta Bakü olmak üzere 8 ayrı ilinde ve bugün bile bir tane Azerbaycanlının kalmadığı Ermenistan’da (Batı Azerbaycan’da) akıl almaz soykırımlar yapılmıştır. Aslında şuanda bile Azerbaycan arşivinde bulunan yüzlerce dosyadaki binlerce belge Ermeni – Rus birliklerinin Azerbaycan’da yaptıkları soykırımı bütün yönleriyle ortaya koyuyor. Nihayetinde 1918 28 Mayıs tarihinde Azerbaycan Halk Cumhuriyyeti kuruldu. Ama hemen akabinde komünist yönetimine yeni geçmiş Sovyet Rusyası, nüfusunun 30% ermeni ve 70% Azerbaycanlı olan İrevan bölgesini, devleti olmayan Ermenilere bahşiş olarak verdi. Böylece tarihte ilk defa Azerbaycan topraklarında Ermeni devleti kurulmuş oldu. Sonradan ise işgallerin ardı durmak bilmedi. Önce Erivan çevresindeki topraklar işgalin kurbanı oldu. En sonda ise 1945 yılında Nahçıvanla Azerbaycan’ı bağlayan Zengezur mahallinin Ermenistan’a verilmesiyle hem Nahçıvanla Azerbaycanın kara bağlantısı kesilmiş oldu hemde tarihi Batı Azerbaycan bölgesi tamamen işgal edildi. Ermenilerin en büyük hedeflerinden biri hiç şüphesiz Nahçıvan topraklarını Ermenistan’a birleştirmekti. Fakat 16 Mart 1920 ve 13 Ekim 1921 tarihlerinde Sovyet Rusyasıyla TBMM arasında imzalanan Moskova ve Kars antlaşmalarının 5. maddeleri Ermenilerin bu isteklerini kursağında bırakmıştır. Söz konusu maddelerde şöyle denilmektedir: Türkiye Hükûmeti ile Ermenistan ve Azerbaycan Şuralar Hükümetleri bu muahedenamenin üç numaralı melfufunda tasrih edilen hudutlar dâhilinde olmak üzere Nahcivan mıntıkasının Azerbaycan himayesinde muhtar bir arazi teşkil etmesi hususunda müttehidülfikirdirler“ ve “Nahçıvan’ın statüsünü belirlemek amacıyla yapılacak her türlü antlaşmaya Türkiye taraf olarak katılacak ve Türkiye’nin kabul etmediği bir statü Nahcivan’a uygulanamayacaktır.“

Ama Ermeniler Nahcıvan’ın acısını bu sefer Azerbaycan’ın iç bölgelerindeki topraklara göz dikerek çıkarmak niyyetindeydi, özellikle de Dağlık Karabağ bölgesine yönelik toprak iddiasında bulundular. “Ağabey“i Rusyadan yardım alarak 1989 yılında Karabağ bölgesini işgal etmek için savaşa başladı. Daha çiçeği burnunda bağımsız Azerbaycan heç iç hem de dış çatışmalara karşı tek başına fazla direnemedi ve 1994 imzalanan Bişkek ateşkes anlaşmasıyla Azerbaycan savaşın bilançosunu çok ağır bir şekilde ödedi. Azerbaycan geride topraklarının %20’sini kapsayan Dağlık Karabağ bölgesinin kaybı, yüz bini aşan ölü sayısı ve 1.000.000 yurdundan zorla göç ettirilmiş insan bıraktı. Ermenistan’ın bir türlü kabul etmediği bu işgale Birleşmiş Milletler 4 kararıyla (822, 853, 874, 884 sayılı kararlar ) karşı çıkmıştır. Oylama zamanı 39 ülke leyhine 7 ülke aleyhine ve 100 ülke ise kararsız oyu kullanmıştır. Karara karşı oy kullanan devletler Ermenistan, Rusya, ABD, Fransa, Hindistan, Angola ve Vanuatu olmuştur. Oysaki şu 7 devlet arasındakı 3 devlet Rusya, ABD ve Fransa 20 yıldır Karabağ sorununun çözülmesiyle ilgili görevlendirilen AGİT Minsk grupunun üyeleridir. BM kabul ettiği kararlarda şu maddeler yer alıyor:

1.BM Genel Asamblesi, Azerbaycan’ın bağımsızlığına saygı duyuyor ve uluslar arası kanunlarca tanınan sınırları çerçevesinde toprak bütünlüğünü tanımaktadır.

2. BM Genel Asamblesi, işgal edilen topraklarda bulunan Ermenistan silahlı kuvvetlerinin derhal, tamamen ve kayıtsız şartsız çıkarılmasını talep etmektedir.

3.BM Genel Asamblesi, topraklarından sürülen halkın dönme ve tazminat alma haklarını tanımaktadır.

4.BM Genel Asamblesi, Dağlık Karabağ’ın Ermeni ve Azeri topluluklarının Azerbaycan egemenliği altında güvenlik sağlanması ve kendinin yönetme şartlarının oluşturulmasını desteklemektedir.

Aslında Dağlık Karabağın işgaline son verilmesi Ermenistan’ın yanı sıra Rusya ve İran’ın da işine gelmemektedir. Rusya eski güçünü tekrar kazanmak için elindeki tek kozu olan Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkelerini ne pahasına olursa-olsun kaybetmemek zorundadır. Orta Asya’daki birçok liderlerin ta başından hala hükümette kalması bir anlamda Rusyanın işine geliyor. Çünki o liderler eski Sovyet yöneticilerinden olup Rusya’ya bağlı politika yürütmektedirler. O yüzden Rusya Orta Asya’da pekte zorlanacağa benzemiyor. Ama Güney Kafkasyanın Orta asyaya benzemediğini Rusya daha iyi bildiği için Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan üçgenini bir şekilde elinde tutmak zorunda. Bu bölgeyi de toprak politikasıyla yürütmekte kararlı gibi gözüküyor.

Bölge ülkelerinden Ermenistan zaten ta başından beri Ruslarla birlikte hareket ediyor ve Rusya’yı gözardı etmesi imkânsız görünüyor. Gürcistan Rusyadan kopmak için şansını denedi ama kendini savaşın içinde buldu ve savaş bitiminde iki bölgesini kaybetti. Azerbaycan’ı elinde tutması içinse tek şansı Dağlık Karabağ sorununu maksimum seviyede uzatması. Çünki Azerbaycan Rusyanın istemediği bir şeyi yapacak olursa, Dağlık Karabağın da sonunun Güney Osetya ve Abhazya gibi olmasından korkuyor. Toprağını temelli kaybetme korkusuyla yaşayan Azerbaycan’ın Rusyadan tamamen kopması imkânsız gibi gözüküyor. Fransaya gelince, Ermeni lobbisinin en aktif ve güçlü olduğu ülkelerden birisi Fransa. O yüzden ABD gibi Fransa da seçimlerde bu lobiden büyük ölçüde oylar alan hükümet onları kıracak ve üzecek hareketlerde bulunmayı asla göze alamaz. O yüzden Fransa Dağlık Karabağ sorununda pasif tavrını sürdürmekte kararlı.

Asıl Mesele Türkiye’nin Tavrı

Türkiye ister Osmanlı imparatorluğu zamanında olsun ister Cumhuriyet döneminde olsun Güney Kafkasya için her zaman Rusya’yla rekabet halindeydi. Ama Sovyetler Birliği döneminde hiçbir konuda Rusya’yla arasını açmak istemeyen Türkiye önceleri bu konuya “bir devlet içinde iki etnik halkın çatışması“ şeklinde bakmış ve Dağlık Karabağ sorununun Sovyetler Birliğinin iç sorunu olduğunu ve sadece Sovyetler Birliğinin içinde çözülmesi gerektiğini söyleyerek olaylara “bekle ve gör“ politikasıyla yaklaşmıştır. Bu politika kendisini Karabağ savaşının başlarında Türkiye’nin olaylara karışmamasıyla net bir şekilde göstermiştir. Ama Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, bölgesel ve küresel güçlerin Ermenistan’ın arkasına geçtiğini ve bu güçlerin yardımıyla yalnız kalan Azerbaycana karşı katliamlar ve soykırım yapıldığını gören Türkiye geleneksel politikasını bir rafa koyup Azerbaycan tarafında yerini aldı.

Hocalı Soykırımına kadar Türkiye Azerbaycan ve Ermenistan’a aynı mesafede durduğunu belirtmişti. Fakat Hocalı’da 613 kişinin acımasızca katledilmesi Türkiye ve Ermenistan arasındaki ipleri iyi germişti. 1993’te Kelbecer ve Fuzuli’nin işgal edilmesi o gerilen ipleri tamamen kopardı. Savaş sırasında Ermenistan’ın Nahcıvan’a saldırması Türkiye’nin öfkesini açıkça ifade etmesine neden olmuş ve Türkiye Ermenistan’a karşı askeri müdahelede bulunacağını belirtmiştir. Fakat ABD, Rusya ve İrana karşı stratejik denge unsuru olarak gördüğü Türkiye’nin böyle bir mücadeleden kaçınmasını istemiş, karşılığında ise Erivan’a savaşı durdurması emrini vermiştir. Ve savaş 1994 tarihinde Bişkek ateşkes anlaşmasıyla “durdurulmuştur“. Ama bir türlü tatmin olmayan 2.500.000’luk Ermenistan sırf bu yüzden 100.000.000’dan fazla Türk topluluğunu kendine düşman etmiştir.

1993’te Ermenistan’la sınırı kapatarak Azerbaycan’a karşı hassasiyetini dünyaya gösteren Türkiye, 1994’te hava yolunu kapatarak Ermenistan’la tüm ilişkileri kesti. Böylece Ermenistan’ın nefes alabileceği delikler birer birer kapandı. Bu andan itibaren Ermenistan hem ekonomik hem siyasi alanda çökmeye başladı. Artık Dağlık Karabağ sorunu Türkiye’nin ana gündem maddelerinden biri olup, dış politikasını belirleyici temel ilkelerden bir tanesidir. Türkiye her defasında Ermenilerle her hangi bir konuda anlaşma sağlanması imkânını Dağlık Karabağ sorunun çözümüne bağlı olduğunu tüm dünyaya ısrarla duyurmuştur. Ama son dönemlerde yaşananlar, özelliklede “Ermeni Açılımı“ adı altında normalleşme sürecine başlanılması Azerbaycan’la Türkiye arasındaki ilişkileri zedelemiştir. İşgalden sonra kapalı olan hava kargo taşımacılığı AKP hükümeti döneminde tekrar açılmış ve Türkiye’nin normalleşme sürecine sıcak baktığına mesaj olarak Türkiye’deki Ermenilere mahsus eski kiliseler yeniden inşa edilmiş ve bazıları da restore edilmiştir.

Sürec o seviyeye kadar gelmişti ki artık medya ve halk sınırların açılacağına kesin gözüyle bakıyordu. Hatta tarihte bir ilke imza atarak ilk kez bir Türk cumhurbaşkanı Ermenistan’a resmi ziyarette bulundu. Adına “futbol diplomasisi“ dediğimiz bu olay Azerbaycan’ı iyice çileden çıkardı ve Nisan ayında İstabulda yapılan Medeniyyetler İttifakı toplantısına Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev katılmadı. Azerbaycan’ın kırıldığını gören Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan Azerbaycan’a gelerek Azerbaycan Milli Meclisinde vekillerin önünde “Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden Ermenistan’la sınırları açmamız müzakere konusu bile olamaz“ demesi Azerbaycan’ın içine su serpmiş oldu. Ama 6 ay sonra İsviçre Cenevre Üniversitesi’nde Türkiye ve Ermenistan dışişleri bakanlarınca imzalanan protokoller Azerbaycan’ın aklında yine soru işaretlerinin oluşmasına neden olmuş oldu. İşte o an artık her bir Azerbaycanlının aklında “acaba“yla başlayan o soru vardı: “Acaba Türkiye bize rağmen sınırları açar mı?“. Ve tarihte bir ilk daha yaşandı. Bu kez ilk kez bir Ermeni cumhurbaşkanı Türkiye’ye geldi ve futbol diplomasinin ikinci yarısı başlamış oldu.

Üstelik Bursa’da Türkiye - Ermenistan maçında “Sarkisyan’ın statta Azerbaycan bayrağı görmek istememesi“ ve Azerbaycan bayrağının stada girişinin yasaklanması ve çöpe atılması Azerbaycan hükümetinin Türkiye’ye bayrak notası göndermesine neden olmuştu.

Peki, Türkiye cephesinde bunlar yaşanırken, Türkiye Azerbaycan’ın kızacağını bile bile bu adımları atarken Ermenistan ne yapıyordu? Her zamanki şeyi “yüzüne gülümseyip arkadan kuyusunu kazıyordu“. Sözde “Ermeni soykırımı“yla ilgili yeni iddialar ortaya atıyor ve her defasında Türkiyeyi suçluyordu. Türkiye ise böyle devam ederse normalleşmeden bahsetmek yanlış olur düşüncesiyle başta Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan olmakla diğer yetkililer süreçle ilgili açıklamalarda bulundu : “Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden biz o protokolleri meclisten geçirmeyeceğiz.“

Yani tüm bu yaşananlar bir hiç oldu. 10 yıldır sürüncemede kalan, sınırların açılması konusu tekrar rafa kaldırıldı ve herşey tekrar başa döndü. Ne Ermenistan’a gidip İstiklal Marşı’nın ıslıklanmasına katlanmaya değerdi ne de Türkiye’ye davet edilen bir Ermeni liderin isteğini geri çeviremeyip Azerbaycan bayrağının çöpe atılmasına göz yummaya... Tüm bunlara rağmen Azerbaycan Türkleri kırgın mı gardaşlarına?

  • Bakü’de 14 Ekim 2009’da oynanan Azerbaycan - Rusya milli maçında stadın Türkiye bayraklarıyla donatılmasına karşılık aynı gün Bursa’da oynanan Türkiye Ermenistan maçına Azerbaycan bayrakları alınmadığı için kırgın değiliz aksine
  • Bursa Atatürk Stadı’nda Azerbaycan bayraklarının çöpe atılmasına karşılık Eurovision’da şampiyon olunca sahneye Türkiye bayrağıyla çıktığımız için pişman değiliz

Kaynaklar

  • Azerbaycan Arşivleri
  • Kars Antlaşması 13 ekim 1921 ve Moskova Antlaşması 16 Mart 1921
  • “AZERBAYCAN – ERMENİSTAN İLİŞKİLERİNDE RUSYA VE İRAN FAKTÖRÜ (1828 – 2000) “ Doktora Tezi - EMİN ŞIHALİYEV Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü – 2004

Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2770 ) Etkinlik ( 223 )
Alanlar
TASAM Afrika 77 649
TASAM Asya 98 1110
TASAM Avrupa 23 649
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 295
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1406 ) Etkinlik ( 54 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 23 623
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 189
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1304 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 518
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2054 ) Etkinlik ( 83 )
Alanlar
TASAM Türkiye 83 2054

İlk ve en öncelikli olarak yapmamız gereken, Japon vatandaşlarının yaşamlarını ve geçim kaynaklarını korumak için proaktif diplomasi geliştirmektir. Bu temelde, benzer düşüncedeki ülkelerle koordinasyon sağlamak ve Japonya-ABD İttifakı'nı temel taş olarak kullanarak çok taraflı iş birliğini teşvik e...;

"Küresel Sistemde Dış Politika Stratejileri" kitabı, uluslararası ilişkiler ve dış politika stratejileri alanlarını kapsayan bir eser olarak öne çıkmaktadır. Dr. Nejat Tarakçı, bu eserinde realist bir bakış açısıyla dış politika stratejilerinin nasıl şekillendiğini ve uygulandığını analiz etmektedir...;

2000 yılından bu yana üç yılda bir dönüşümlü olarak gerçekleştirilen forumlar, Çin – Afrika ilişkilerini kurumsallaştıran iş birliği platformu olarak bilinmektedir. 2006, 2015 ve 2018’deki buluşmalar, Devlet ve Hükûmet Başkanları düzeyindeki yoğun katılımlarla “2006 Pekin Zirvesi ve 3. FOCAC”, “2015...;

Uluslararası ilişkilerde güvenlik, devletlerin dış politika stratejilerinde önemli bir rol oynamaktadır. Geçmişte genellikle askeri tehditler ve savunma stratejileriyle ilişkilendirilen güvenlik kavramı, günümüzde çok yönlü ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Ekonomik krizler, çevresel felaketler, terö...;

Bundan yıllarca önce İngiltere Kraliçesi II. Elizabet’in 16 Mayıs 2008’de İstanbul’a gelen ve Dolmabahçe önüne demirleyen HMS İllustration adlı gemide verdiği resepsiyon hatırlardadır. Ülkemizde ve dünyada çok ilgi çeken bu resepsiyon Kraliçe’nin İngiltere’deki sarayında verdiği resepsiyon ile özdeş...;

I. Dünya Savaşı sonrasında ikinci bir dünya savaşının gerçekleşmesiyle idealizmin ürettiği teorilerin pratikteki yetersizliği uluslararası ilişkiler alanında bir teori krizi oluşturmuştur. Neorealizm, dış politikanın hem iç hem de dış faktörlerden etkilenmesiyle yeni bir teori olarak oluşmuştur. İra...;

2024 yılında dünya altın fiyatlarının uzun dönemde en yüksek seviyelerde seyretmesi, küresel ekonomideki çeşitli faktörlerin etkisiyle açıklansa da, en belirgin etki küresel savaş beklentisi kuşkusuz. Savaş beklentisinin görünen en kolay yansıması kuşkusuz aşırı yükselen altın fiyatları. 2024 yılınd...;

Halen gelişmiş ülkelerin kontrolü altında olan Denizcilik Sektörü gelişmekte olan ülkelerin de gelişmesi ve refah seviyesinin arttırılması açısından önemli bir ekonomik faaliyet alanıdır. Bu sektör Dünya ekonomisi ve ticareti ile çok fazla ilişkili, karmaşık, riskli ve pek de şeffaf olmayan bir ulus...;

10. İstanbul Güvenlik Konferansı (2024)

  • 21 Kas 2024 - 22 Kas 2024
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 2

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Nis 2024 - 11 May 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 1

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Oca 2024 - 10 Şub 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2023 Dönem 1

21. yüzyıl güvenlik sorunlarının dönüşümünü takip edebildiğimiz bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

  • 11 Kas 2023 - 02 Ara 2023
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Türkiye - AB İlişkilerinin 60. Yılı ve Geleceği Konferansı

  • 24 Eki 2023 - 24 Eki 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Doğu Akdeniz Programı 2023-2025

  • 17 Tem 2023 - 19 Tem 2023
  • Sheraton Istanbul City Center -
  • İstanbul - Türkiye

5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Devlet geleneğimizde yüksek emsalleri bulunan Meritokrasi’nin tarifi; toplumda bireylerin bilgi, bilgelik, beceri, çalışkanlık, analitik düşünce gibi yetenekleri ölçüsünde rol almalarıdır. Meritokrasi din, dil, ırk, yaş, cinsiyet gibi özelliklere bakmaksızın herkese fırsat eşitliği sunar ve başarıyı...