Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin AB nezdindeki Büyükelçisi bir açıklama yaparak, üyelik müzakerelerindeki tıkanmanın, AB için, Türkiye üzerinde sahip olduğu etki alanından ciddi bir kayıp yaratacağını açıkladı. Belki o şekilde söylemeyi düşünmedi Sayın Büyükelçi. Ama üslubu ve sözleri, AB çevrelerinde, hemen hükümetin seçim başarısının verdiği cesarete atfedildi. Evet, Büyükelçi, “bundan böyle Türkiye’nin reform süreçlerinde AB önerilerini dikkate almayacağını söyledi. Öncelikle kastettiği, Türkiye’nin modern ve liberal Anayasa arayışında AB etkisiydi. Ama sözleri ifade etmek istediğinden daha fazla yankılandı.
Kim Korkar?
Bundan elbette AB çevreleri korkmaz. Tasarlanacak Anayasa, ister liberal, ister baskıcı olsun, bundan Türkiye’yi almama iradesi gösterecek AB ye ne? Ama Türkiye daima modern, daima ilerici, daima insan ve uygarlık odaklı gelişmelerden sadece kazanır.
Türkiye ister Başkanlık rejimi olsun, ister parlamenter sistemde kalsın isterse krallık ilan etsin. Türkiye’yi almama kararlılığında ısrarlı bir AB nin umurunda olur mu? Putin ve Medvedev’in Rusya’sı, doğal gaz, petrol ve Rusya’dan AB ye göç eden insanlar dışında AB nin ne kadar umurunda ki?
Kim Kaybeder?
Tıkanmış olan müzakere sürecinden Türkiye kaybediyor. Fasıl ister “rekabet“, ister “enerji“, ister “çevre“ olsun ilerlemeyen reformlardan, gerçekleşmeyen uyum süreçlerinden kaybeden Türkiye.. Türkiye kazanılması geciken standartlardan kaybediyor. AB nin, Euro’nun büyük günahları, sorunları olabilir. Ama AB nin gıda, su, çevre, enerji verimliliği ve en başta yaşam standartları, insan haklarının bunları da içeren geniş kapsamlı standartları Türkiye için önemliydi. Bunlardan bir kısmını benimseyip hayata geçirdik. Ama bundan sonra gözetemeyeceklerimiz bizim kaybımız olacak. Bundan sonra özen göstermeyeceklerimiz yine bizim kaybımız olacak. AB nin değil.
Evet, Büyükelçi haklıdır. Tutmadıkları sözler Türkiye’de hayal kırıklığı yaratmıştır. Ama AB de herkes memnun. Bir Allah’ın kulu da çıkıp, “yahu şu Türkiye dururken niye Bulgaristan’ı ve Romanya’yı aldık? Neden Hırvatistan’ı alalım? Ayıptır biz sözümüzün eri olmalıyız“ diyor mu? Tam tersine birileri Türkiye’yi almama sözünü seçim kampanyalarında malzeme olarak kullanıyor.
“Ankara bıkmış.“ İyi ya AB nin peşini bırakır diye cevap verirler adama. On binlerce Suriye’li mültecinin sınırlara yığıldığını gördükçe, “aman ne iyi o sınırlar AB Schengen sınırı değil“ dediklerini duyar gibi oluyorum. Bence bu da Sayın Büyükelçinin düşüncesinin tersine AB nin stratejik vizyonu..Ben diplomasiden anlamam ama herhalde İran’a daha yakın olur mu olmaz mı da AB nin kaygısı olamaz. Üyelik müzakerelerini ilk AKP hükümeti başlattı. Bakın geldiğimiz noktaya?
Neden Endişe Etmeliyiz?
AB standartlarından olacak her kayıp bizi endişelendirmeli. Orta Doğu’nun standartlarına bizi yaklaştıracak her değişim bizi endişelendirmeli. Üstelik bu endişeler AB nin gözünü korkutmaz, tehdit hiç olmaz. Bu bizi daha da endişelendirmeli. Bence biz başlangıçtaki motivasyon ile “ biz ne yapacak isek, kendimiz için, çocuklarımızın geleceği için, Türkiye için yapmalıyız. Reformları onun için yapalım. Değişimleri onun için zorlayalım“ demeye devam etmeliyiz. “AB bizi almasın. Biz Norveç gibi, İsviçre gibi olalım“ demeye devam etmeliyiz. Yok, Mısır gibi olalım, İran gibi olalım iş değil. Onlara model olalım derken, onlara benzeyelim havasında hiç olmamalıyız. Eminim Büyükelçinin kastettiği bunlar hiç değil. Ama Orta Doğu’da patronluğa soyunmanın, halklarımız ne güzel kaynaşıyor demenin böyle bir bedeli olabilir.
Nelerden Endişe Etmeliyiz?
İnsan hakları ihlalleri, temel özgürlükler, namus cinayetlerinin cezalandırılması, hukukun üstünlüğü, insanın saygınlığı gibi büyük konuları nasılsa herkes en başta sayacak. Ben küçük şeylere değineyim. Önce biz ne seversek ondan endişe edelim. Bir iki örnek size:
Biz Balık Severiz: Tutmayı, yemeyi, pazarda çeşit görmeyi severiz değil mi? AB standartlarından vazgeçince av yasağı kalktı. Her yer balık dolu. Bu önümüzdeki yıl balık azalacak demektir. Kaynaklarımızı yok edecek, Rusya, Ukrayna ve Yunanistan ile gelecekte balık diye çok kavga edeceğiz demektir.
Biz Çöp Severiz: Daha çöp toplama, çöp atma, çöp yok etme, çöp azaltma standartlarını tam olarak oturtmamışken, her yere çöp atmaktan haz duyarken, ay çekirdeği kabuklarının ortasında oturmayı, parklarda piknik yapıp çöpü bırakmayı çok severken AB nin etkisinden kurtulmak kime tehditdir? Belediyelere standartlar ancak yaklaşırken halkın yanına bile uğramamışken, AB standartlarının kaybı bana mı tehdit AB ye mi?
Biz Gıda Standartlarına uymamayı severiz:Kiremit tozundan kırmızıbiber, karpit sarartması muz ve mandalina, kirli denizde avlanan midye, açık satılan su ve kaçak et halka nasıl yutturulur severken AB yaptırımlarının kaybı bize mi tehdit, AB ye mi?
Biz Gürültü Severiz: Gürültülü konuşur, gürültülü yaşar, gürültülü müzik dinleriz. Üstelik hasta varmış, çocuk varmış, acılı insan varmış dinlemeyiz ve umursamayız. Şimdi AB gürültü standartlarını kaybedersek biz mi kaybederiz, AB mi kaybeder? Evet, Sayın Büyükelçi haklı. Biz bazı şeyleri evrensel standart diye benimsemek zorundayız. Ama üzerimizden AB sopası kalkınca evrensel standartlar değil, yerel standartlar veya alışkanlıklar galebe çalacaktır. Bundan AB ye ne? Onun için AB ye kafa tutmak niye? Bence biz AB havucu yememeye alışmıştık. Ama tam AB standartlarına alışıyorduk derken… Bilemiyorum. Efelik de bir standart tabii.