Giriş
Türkiye, Cumhuriyet tarihinde 1974 Kıbrıs harekâtından sonra ikinci defa sınır ötesi askeri güç kullanmaktadır. Kıbrıs müdahalesi garantörlük anlaşmalarına dayanıyordu. Suriye müdahalesi ise kendini savunma hakkına dayanıyor. Bu bağlamda Türkiye’nin dayandığı Hukuki Veçhe: BM Sözleşmesinin 51. Maddesinde yer alan kendini savunma hakkının kullanılmasıdır. Türkiye’nin zamanlama açısından bu kararı almasında iç ve dış konjonktürün büyük katkısı olmuştur. Şöyle ki;
· Rusya ile bir yılı aşkın kriz sona erdirilmiştir,
· İsrail ile 2010’dan beri devam eden siyasi kriz sona erdirilmiş ve enerji başta olmak üzer her alanda stratejik işbirliği yolları açılmıştır,
· 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü sonrası tam bir birlik oluşturan iç cephe (kamuoyu) dış siyasi kararlara tam anlamıyla destek verir bir duruma gelmiştir. Bu bağlamda hükümetin Suriye’ye askeri müdahale kararı alması kolaylaşmıştır.
Askeri Müdahalenin Hedefleri
Türkiye 2011’den beri devam eden Suriye krizine, öncelikle siyasi açıdan desteklediği Suriye içindeki muhalif unsurları destekleyerek müdahil olmuştur. Durumun giderek karmaşıklaşması Rusya’nın fiili olarak işin içine girmesi ve IŞİD’in de bölgede etkin olmaya başlaması bütün güç dengelerini değiştirmiştir. Bu gelişme ABD ve koalisyon güçlerinin IŞİD’e karşı bir araya gelmesi ile sonuçlanmıştır. IŞİD’in Suriye üzerinden Türkiye’de katliamlar yapması, başta ABD olmak üzere mevcut güçlerin buna engel olamaması, tersine Türkiye’nin güvenliğini olumsuz yönde etkileyen PKK, PYD, YPG gibi yerel unsurlara destek vermesi bardağı taşıran son damla olmuştur.
Askeri Hedef: Resmi açıklamada yer alan askeri hedef; IŞİD’in bölgeden temizlenerek Türkiye’ye tehdit olmaktan çıkarılması idi. Ancak bu hedefe YPG’nin Fırat’ın doğusuna atılması da sonradan eklenmiştir. Çünkü YPG’nin PKK ile işbirliği içinde olduğu belgelenmiştir.
Siyasi Hedef ise, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, Türkiye’nin Suriye ile olan sınırının güneyinde olası bir bağımsız Kürt siyasi yapılanmasının durdurulması, bu yapılanmanın Irak Kürtleri ve PKK ile bütünleşmesinin önlenmesi olarak ifade edilmiştir.
Ekonomik Hedef olarak Katar ve kuzey Irak başta olmak üzere Körfez ülkeleri doğal gazının Türkiye toprakları üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasıdır. Bunu sağlamak üzere Suriye üzerinden geçerek Akdeniz’e ulaşacağı tartışılan olası yeni bir gaz boru hattının engellenmesi Türkiye’nin en başat ekonomik hedefleri arasındadır.
Olası Gelişmeler ve Riskler
Görüldüğü üzere Türkiye’nin hedefleri güvenlik, ekonomik ve siyasi olmak üzere çok yönlüdür. Ancak tabii ki, güvenlik başta gelmektedir. Türkiye’nin Fırat Kalkanı harekâtı ile kazanımları ve olası gelişmeler şöyle sıralanabilir;
· Türkiye, Suriye’nin gelecekteki nihai siyasi yapılanmasında karar alıcılar grubuna dâhil olmuştur. Bu bağlamda nihai siyasi çözümde güvenlik amaçlı bir toprak kazanımı söz konusu olabilir.
· Suriye, artık geri dönülmez şekilde parçalanma sürecine girmiştir. Eski siyasi bütünlüğüne erişmesi çok zordur. Yeni yapılanmada ana karar alıcılar olan Rusya ile ABD arasındaki en önemli stratejik sorun İran’ın Suriye ile olan bağlarının kesilmesi veya devam ettirilmesi olacaktır. İran’ın Türkiye’ye olan tepkisi bu noktadan kaynaklanmaktadır. ABD, Kürt şeridi veya kuşağı ile İran’ın Suriye ile irtibatını kesmek istemektedir. Bu aynı zamanda İsrail’in de en çok istediği husustur. Her ne kadar İran’ın füzeleri İsrail’e ulaşacak menzile sahipse de, Hizbullah gibi güçlerin İsrail’e karşı kullanılması ve takviye edilmesi imkânı sona erecektir.
· Türkiye, Suriye’de kalıcı ve kabul edilebilir bir siyasi çözüme ulaşılıncaya kadar Cerablus merkezli oluşturduğu güvenlik cebi veya şeridini terk etmemelidir.
· Türkiye, Fırat’ın doğusunda Suriyeli bir Kürt oluşumuna yeşil ışık yakmış gözükmektedir. Bunun şimdilik Fırat’ın batısının öncelikli bir tercih olduğundan kaynaklandığı açıktır. Çünkü Türkiye’nin Fırat’ın doğusundan Irak sınırına kadar 323 km’lik bir sınırı bulunmaktadır. Türkiye bu bölgeyi PKK ile işbirliği içindeki Suriyeli Kürt grupların kontrolüne bırakmamalıdır. Bu bağlamda Türkiye, YPG’nin PKK ile bütünleşmesi olasılığına karşın Fırat’ın doğusunda da yeni bir güvenlik cebi veya şeridi açmaya hazırlıklı olmalıdır.
· Türkiye, güneyinden Kürtlerce tam kuşatılma olasılığından ve bölgede siyaseten tek başına askeri müdahale algısından kurtulması için rejim güçleri veya legal Kürt karşıtı gruplarla işbirliği yapmalıdır.
· Türkiye’nin gerek Suriye’deki geleceği, gerekse bölgesel bir güç olarak etkinliği KKTC’nin statüsünün koruması veya Türkiye ile bütünleşmesinden geçmektedir. Kıbrıs’lı Rumlar siyasi ve ekonomik oyunlarına devam etmektedirler. Mısır ve İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmaları imzalamışlar ve KKTC’yi dışarda bırakmışlardır. Bu konudaki en son gelişme, Afrodit adlı deniz alanında bulunan gazı Mısır’a satma anlaşmasıdır. Bunun için Kıbrıs’tan Mısır’a deniz altı boru hattı döşenecektir. İlginç olan nokta, İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması projeleri tartışılırken Kıbrıs gazının ters istikamette Mısır’a satılmasıdır.
· Türkiye, kendi güvenliği sağlanana kadar Suriye topraklarında kalmalıdır. Ancak ülke içinde huzurumuzu bozmaya devam eden, ekonomik ve siyasi istikrarımızı tehdit eden % 73’ü Türk vatandaşı olan PKK’nın bir numaralı tehdit olduğu asla unutulmamalıdır. Gerektiğinde ve uygun siyasi ve askeri şartlar oluştuğunda Fırat Kalkanı benzeri bir harekâtın Kuzey Irak’a da yapılması düşünülmelidir.
· Suriye’ye barış geldiğinde Doğu Akdeniz’e barış gelmeyebilir. Doğu Akdeniz’e barış gelmesi için İsrail’in bölge ülkeleri ile olan ilişkilerini yumuşatması gereklidir.
· Suriye’de ve Irak’ta her şey IŞİD’e endekslenmiş gözükmektedir. Ancak ABD ve Rusya’nın Türkiye ve diğer bölge aktörleri ile bir araya gelerek Suriye’deki nihai çözümün siyasi çerçevesini acilen çizmeleri gerekmektedir. Türkiye bu konuda acil bir politik girişim başlatmalıdır. Aksi takdirde en çok acıyı çeken bölge halkının geleceği belirsizliğini devam ettirecektir. Mutabakat sağlanacak nihai plan bölge içi demografik ve sosyolojik yapının bir an önce oturmasına büyük katkı sağlayacaktır. Cerablus’un IŞİD’den kurtulmasının üzerinden bir hafta geçmesine rağmen bölgeye süratli bir göç olduğu ve nüfusun 10 binin üzerine çıktığı görülmektedir. Siyasi sınırlar belli olduğunda yeni demografik yapı içerdeki ve dışardaki Suriyeliler tarafından süratle oluşturulabilecektir.
· Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını engellemek ve geri çekilmesini sağlamak için başta ABD olmak üzere karşıt güçlerin planlama faaliyetleri devam etmektedir. Bu bağlamda PYD/YPG, kiralık paralı askeri güçler ve el altından İngiltere, ABD askeri güçleri kullanılabilir. Bu nedenle Türkiye gerektiğinde NATO içindeki müttefiklerine karşı da savaşmaya hazır olmalıdır. Buna paralel olarak İncirlik ve Diyarbakır üslerinin kapatılması ve NATO’nun askeri kanadından çekilme senaryoları gündemde tutulmalıdır.
Bir batılı yazar NATO konusunda ABD’yi ciddi bir şekilde uyarmaktadır: Eğer Erdoğan, Türkiye’yi NATO’dan çıkarırsa, Rusya’ya daha fazla yanaşır ve Batı’dan uzaklaşırsa, Suriye’de Esat’ı devirme politikasını değiştirirse; ABD’nin Ortadoğu’dan Avrasya kadar jeopolitik pozisyonu yerle bir olacaktır. [1]
Son Söz: Türkiye Fırat Kalkanı harekâtı ile beş yıldan bu yana Suriye’de devam eden krizin çözümünü kolaylaştıracak bir girişimde bulunmuştur. ABD, Rusya, İsrail ve Esat bu fırsatı çok iyi değerlendirmelidir.
FIRAT KALKANI HAREKÂTININ JEOPOLİTİK ETKİLERİ