Balkanlardaki Türk ve Macar Azınlıkları: Karşılaştırmalı Bir Analiz

Makale

Bu makale Balkanlarda var olan iki azınlık partisi; Romanya’daki Macar Demokratik Birliği ve Bulgaristan’daki Hak ve Özgürlükler Hareketi arasında karşılaştırmalı...

Özet

Bu makale Balkanlarda var olan iki azınlık partisi; Romanya’daki Macar Demokratik Birliği ve Bulgaristan’daki Hak ve Özgürlükler Hareketi arasında karşılaştırmalı bir analiz ortaya koymayı amaçlamaktadır. Söz konusu analitik çerçeve, 1990 sonrasında iki azınlık grubunun Bulgaristan’daki Türklerin ve Romanya’daki Macarların siyasi parti ve tarihi gelişiminin kıyaslaması üzerine kurulmuştur. Makale, azınlık partilerinin oluşumu, geçtiğim yıllardaki siyasi program, alternatif siyasi azınlık partilerinin ortaya çıkması ve istikrarlı geniş katılımlı bir seçim gerçekleştirme yönünde bu yeni hareketlerin siyasi başarısızlığının nedenini ortaya koymaktadır.


Giriş

Yugoslavya’nın çöküşünün ve Kosova’nın 2008 yılındaki bağımsızlık ilanının ardından, Balkanlardaki ulusal azınlık gruplarının oranında hızlı bir düşüş gözlenmiştir. Yarımadadaki Devlet oluşumu ve demografik özellikleri sebebiyle Romanya’daki Macarlar ve Bulgaristan’daki Türkler Balkanlardaki en büyük iki azınlık grup haline gelmiştir. Her ne kadar, iki etnik grup demografik eğilimin yanı sıra sayılarında bir düşüşle karşı karşıya kalsa da ülkelerinde en geniş azınlıklarını temsil etmektedirler. 1,2 milyonluk nüfusu ile Romanya’daki Macarlar toplam nüfusun yaklaşık %6,5’ini oluşturmaktadır. 2011 yılındaki resmi nüfus sayımı Bulgaristan’daki Türklerin sayısının 586 000 olduğunu ortaya koymuştur (toplam nüfusun yaklaşık %6’sını temsil eden) ancak yaklaşık 600 000 insanın etnik birleşmeyi kabul etmemesi sebebiyle bu sayı muhtemelen gerçekte çok daha yüksektir.

Karşılaştırmalı bir çerçevenin kullanılmasını kolaylaştıran iki azınlık grubunun tarihi çok sayıda benzerliği bünyesinde barındırmaktadır. Her bir azınlık grup, Osmanlı ve Avusturya-Macaristan İmparatorluklarının çöküşünün ardından ayrıcalıklı konumunu da kaybetmiştir. İki azınlık grup, kendi ulus-devletlerini oluşturma niyetindeki seçkinleri bünyesinde barındıran Roman ve Bulgar devletlerinin asimilasyon politikalarıyla karşı karşıya kalma durumundadırlar. Devlet idaresindeki değişimler ve savaşlar, zaman zaman, büyük kitleleri akraba-devletlerine göçe zorlamıştır. Bu baskıcı politikalar, Çavuşesku and Zhivkov rejimlerinin sistemi güçlendirme adına milliyetçiliği gücü meşrulaştırma aracı olarak kullandığı komünizmin sisteminin son on yılında çok daha da artmıştır. Romanya’daki homojenleştirme süreci ve Bulgaristan’daki Canlanma süreci bu dönemler için kilit önlem niteliğindedir.

Komünist rejimlerin tüm bölgelerdeki çöküşü her iki ülkedeki demokratik bir dönüşüm için yolları açmıştır. Bu değişimler, azınlık karşıtı kitle gösterileri, uzun süreli ekonomik gerileme, 90ların kısa ömürlü hükümetler, Avrupa Birliğine katılım sürecinin yavaş ilerlemesi gibi çok sayıda benzerliği bünyesinde barındırmaktadır. Söz konusu katılım, bu ülkelerdeki ekonomik ve siyasi problemlerin sona erdiği anlamına gelmemektedir: 2008 ve 2009 yıllarında, hükümete karşı toplumsal gerilimler ve manifestolar ortaya çıkaran uluslar arası finansal kriz bu ülkelerin ekonomilerini zedelemiştir.

Komünizmin çöküşü, bu ülkelerdeki Macarlar ve Türkler için yeni bir dönem başlatmıştır. En başında, Macarlar ve Türkler hem ülke içinde hem de ülke dışında çok daha elverişli bir ortamdan siyasi hareketler lehine kendi siyasi partilerini oluşturmuştur. Macarlar, Romanya’da Macar Demokratik Birliği’ni ve Türkler Hak ve Özgürlükler Hareketini oluşturmuşlardır. Bu partilere yoğunlaşacak olan makale, geçtiğimiz yirmi yılda bu siyasi partilerin, kendi azınlık topluluklarının parlamentoda temsil hakkı, siyasi koruma ve devlet politikaları için manivela gücü elde etmesi için temel araç haline geldiğini öne sürmektedir.

Milliyetçi protestolar ve saldırılar sebebiyle, her iki ülkedeki değişimin ilk yılları azınlık toplulukları için oldukça sorunlu olsa da ülkelerindeki parti sisteminin istikrarlı –belki de en istikrarlı- siyasi partilerini oluşturmayı başarmışlardır. Dahası, parti seçkinleri, parlamento ve devlet idaresini yönetimdeki baskın siyasi bloklar ile başarıyla bütünleştirilmiştir. Bu süreç, devletleri ve daha sonra BM kaynaklarını yerel azınlık toplulukları arasında paylaştırma konusunu onlar için kolaylaştırmıştır ancak bu bütünleşme milliyetçi eğilimleri ya da parti programlarını ılımlı hale getiren bir azınlık-çoğunluk anlaşması üzerine kurulmuştur. Bu türden bir ‘anlaşma’ azınlık toplulukları içinde gerilim oluşturmuştur ve çok sayıda alternatif partilerin oluşması için güç sağlamıştır ancak bu örgütler seçmenler için gerçek bir alternatif olmayı başaramamıştır.

Bu makale, yukarda bahsedilen iki partinin oluşumunun tarihi arka planını analiz ederek partinin gelişimini ortaya koyma amacındadır. Ayrıca, parti seçkinleri, baskın Bulgar ve Roman bloklara bütünleşme başarısını da tartışmaktadır. Bu makalede, alternatif parti oluşumu, yönetici seçkinlere meydan okuma adına genellikle başarısızlıkla sonuçlanan bir girişim olması yönünde bir analiz ortaya koymaktadır.


Ayrıcalıklı Konumdan Dışlanmışlığa: 20. Yüzyılda Azınlık Tarihi

Osmanlı ve Avusturya-Macaristan imparatorluklarının çöküşüyle birlikte Balkanlarda yeni devletlerin oluşumu geçmişte var olan yönetici etnik grupların konumlarını değiştirmiştir. Bu süreç, imparatorluklarının yavaş yavaş çöküşü sebebiyle Türkler ile birlikte başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1878, 1912 ve 1913 yıllarındaki art arda yaşadığı toprak kaybından sonra Bulgaristan’da yaşayan Türkler ayrıcalıklı konumlarını kaybetmişler ve bir azınlık grubu halini almışlardır. Savaşlar ve zoraki göçler, bu kez de yönetici aydınları kaybeden toplulukların[1] yaşamlarında büyük kayıplara neden olmuştur. Dahası, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki milliyetçi projenin gittiikçe zayıflaması sebebiyle durumları gittikçe daha kötüye gitmektedir ve Türk milliyetçiliğinin oluşumu Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Atatürk döneminde gerçekleştirilmiştir.

Transilvanya’da yaşayan Macarlar (şuan ki Batı Romanya) çok daha elverişli bir durumdaydı: Macaristan’ın çöküşü büyük katliamlar ve kitlesel göç düşünülmezse (Triyanon Anlaşması sonrasında, yaklaşık 200 000 Macar’ın Transilvanya’yı terk etmesine rağmen) oldukça hızlı bir biçimde gerçekleşmiştir. Macar topluluğu, ayrıca, iki dünya savaşları arasında çok önemli bir kültürel yaşam oluşturulmasına imkan sağlayan ekonomik gücünün büyük bir kısmını sürdürmeyi başarmıştır.

İki dünya savaşı arasındaki dönem her iki topluluk için de benzerlikler taşımaktadır. Bu iki topluluğun da özellikle Romanya ve Bulgaristan çok daha otoriter sistemlerin oluşturulmasının ardından artan asimilasyon politikaları ve kültürel hakların kısıtlanması ile karşı karşıya kalmaları gerekmekteydi. Göç farklı boyutlarda olsa da, iki azınlık gurubunu da etkilemiştir: 1925 yılında imzalanan bir Sözleşme sebebiyle Türkiye Bulgaristan’dan on binlerce insanın kendi ülkesine yerleşmesini sağlamıştır. İki dünya savaşı arasındaki dönem, bu toplulukların kendi (azınlık) kültürel yaşamlarını oluşturmaları için ilk girişimlerini gerçekleştirmişlerdir. Bu dönem Türkler için belirleyici niteliktedir: bu dönemde Bulgaristan’daki Türk topluluğu Türkiye’deki modernleşme sürecini yakalamayı başarmıştır.[2] Siyasal düzeyle alakalı olarak Türklerin aksine, Macarlar kendi ulusal Macar Partisi (Magyar Nemzeti Néppárt) ve Milliyetçi Macar Partisi’ne (Országos Magyar Párt)[3] katılan Macar Halk Partisi’ni (Magyar Néppárt) oluşturmayı başarmışlardır. 2. Dünya Savaşı Romanya’da yaşayan Macarlar üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. 1940 yılında, ikinci Viyana sözleşmesi çoğunluğu Macar nüfusu ile Kuzey Transilvanya’yı Macaristan’a (yaklaşık 43 000 km kare) aktarmıştır. Bu nüfus için, kısa dönemli Macar yönetimi, kültürel ve siyasi kuruluşları teşvik eden yeni bir canlanmadır. Rumen idaresi altındaki Güney Transilvanya’da kalan diğer Macarlar’ın, yeni bir asimilasyon politikaları, baskıları dalgasıyla ve okullarındaki oranlarında önemli ölçüde kayıpla karşı karşıya kalmaları gerekmiştir.

Savaş sonrasında her iki ülkede komünist rejimlerin oluşturulması azınlıklar için benzer bir durumu daha ortaya çıkarmıştır. Her ne kadar totaliter sistemin ilk on yılı çoğunlukla komünist dönemin en baskıcı zamanları olsa da azınlık grupları hükümetlerinden haklarının bir kısmını alabilmişlerdir.

Bunun anlamı nedir? Macar hadisesinde, Macarlar Stalin’in talebi sayesinde 1952 yılında özerk bölge elde etmişlerdir. Örneğin, bu bölge Macar seçkinlerinin sınırlı haklar sağlayarak komünist yapıya katılması için bir araç niteliğindeydi.[4] Türklerin hadisesinde ise kültürel gruplarını, gazetelerini vb. ortaya çıkarmalarına imkan sağlayan kültürel hakları için devletlerinden destek almışlardır. Bu olumlu politikanın arkasında, komünist seçkinlerin Türklerin ‘dini’ kimliğinin zararına olacak bir biçimde ‘etnik’ ve ‘laik’ kimliklerini bulmalarını sağlayan modernleştirilme arzusudur.

Bu ‘olumlu’ politikalara, Çavuşesku ve Zhivkov’un 1968 ve 1956 yıllarında art arda iktidarı ele geçirmelerinin ardından giderek son verilmiştir. Bu liderler toplumu homojenliştirme adına çok daha baskıcı politikalar izlemeye başlamışlardı. Bulgaristan’da, bu süreç (Pomaklar için yeniden adlandırılan prosedür olan ‘70’ler’) Pomakların ardından Makedonlarca başlatılmıştır Daha sonra, 80lerdeki komünist rejim, gittikçe büyüyen ekonomik sorunları bünyesinde barındıran sistemi meşrulaştırma ve yeni ve yaygın bir biçimde kabul gören ideolojik aracı keşfetme amacıyla milliyetçiliğe dönüşmüştür. Bu milliyetçi politikaların hedefleri Macarlar ve Türklerdir. Bulgaristan’da Türk (Müslüman) isimleri Bulgar isimleri ile değiştirildiği 1984/1985 yıllarında bir yenilenme kampanyası başlatılmıştı. Güney Bulgaristan’ın Rhodope kentinin çok sayıda köyünde yaşanan çatışmalar, Türklerin kimliklerinin yok edilmesine karşı Türk nüfusunun beyhude direnişini ortaya koymuştur. Kampanyanın ardından, tüm Türk yerleşim bölgelerinde oluşan çok sayıda gizli gruplar oluşmuş, karşıt rejime karşı daha ziyade barışçıl ‘kavgalarını’ başlatmışlardır (bu gruplar 1986’ya kadar yok edilmiş, üyeleri hapishaneye ya da Belene kampına yollanmıştır ki en bilinen hareket Ahmed Doğan tarafından oluşturulmuştur).[5] 1989 yılında, Türk kitle gösterileri tekrardan patlak verdiğinde Zivkov rejimi 1989 yazında ülke sınırlarını açmıştır ve yaklaşık 325 Türk’ün Türkiye’ye göçüyle sonuçlanmıştır. Bu göç, Türk yetkililerinin bir insanı felaket önleme amacıyla sınırı kapatma kararı aldığı Ağustos sonuna kadar sürmüştür.

1968 yılının ardından sürekli baskı dayatan ve eğitim haklarını giderek sınırlandıran Çavuşesku rejimi 1988 yılında Macarları köylerden kolayca asimile olabilecekleri şehirlere taşınmaya zorlayan ve ülke yerleşimini verimli hale getirmeyi amaçlayan homojenleştirme projesini başlatmıştır. Bu baskı 1989 ve 1990 yıllarında Macaristan’a doğru gerçekleşen ve on binlerce Macar’ın kabul edildiği göç dalgasını ortaya çıkarmıştır.


Rejim Değişikliğinin Ardından: Azınlık Parti Oluşumu

Zhivkov rejimi Dış İşleri Bakanı Petar Mladenov’un yönetimindeki d’Etat darbesiyle sona erdirilmiştir. İktidarın devrilmesinin ardından reformcu komünistler baskıcı politikaları hızlı bir biçimde sonlandırmışlardır: canlanma sürecinin sona erdiğini ve Türkler’in Türkiye’den geri dönebileceklerini duyurmuşlardır. Romanya’da yenilikçi bir Macar psikoposu László Tőkes Romanya devriminde kilit rol oynamıştır: kitle gösterileri Temeşvar’da Tőkes’i savunmaya başlamıştır. Çavuşesku ve eşi 25 Aralık 1989 yılında idam edilmiş, Ion Iliescu yönetimindeki Yenilikçi Komünist gruplara güçleri teslim edilmiştir.

Dönüşüm sürecinde önemli bir rol onayan Macar ve Türk azınlıklarının elitleri azınlık grupların temsil edilmesi için kendi partilerini oluşturmaları gerektiğinin farkına varmışlardır. Demokratik Macar Birliği Géza Domokos tarafından 25 Aralık 1989 tarihinde, kısa bir zaman sonra 4 Ocak 1989 tarihinde Ahmed Doğan tarafından Haklar ve Özgürlükler Hareketi kurulmuştur.[6]

Bu partilerin oluşturulması çoğunluklarca ciddi düzeyde eleştiriye maruz kalmıştır. Bulgaristan’da Türk vekiller gösteriler sebebiyle meclisi arka kapısından terk etmek zorunda kalmış, 1990 yılında Türk parti merkezinin saldırıya uğradığı Razgrad’da ise Bulgar milliyetçiler tarafından kısa dönemli olarak Cumhuriyet ilan edilmiştir. Eski komünist sınıflandırması da milliyetçi gerilimleri desteklemiştir.[7] Macar parti oluşumu Rumenler tarafından eleştirilmiş, dahası Mart 1991’de (15 Mart Macaristan Resmi Tatili sonrasında) Rumen göstericeler ve Macarlar arasında Tirgu Mures’te (Marosvásárhely) kanlı çatışmalar gerçekleşmiştir.[8] Romanya’da Vatra Romaneasca partisi gibi Milliyetçi ve Macar karşıtı partiler ortaya çıkmıştır.

Bulgaristan’da parti oluşumu çok daha zordur. MRF’nin meclisteki varlığına engel olabilmek için Bulgar siyasi seçkinler 1990 yılında etnik ve dini siyasi partilerin oluşturulmasını engelleyen bir parti kanunu Kabul etmişlerdir. Bu durum MRF’nin neden Türk ismi kullanmadan bir özgürlükçü gündemine ve parti programına ihtiyaç duyduğunu ortaya koymuştur. Bu engelleme, yasaya dahil edildiği 1991 yılında güçlendirilmiştir. Bu yasal çerçeve, kolaylıkla illegal olarak yorumlanabilen bir parti için daimi bir tehdit oluşturmuştur. Bu bahanenin partiyi engelleme amacıyla kullanma girişimi ilk olarak, neredeyse yüz Sosyalist parti mensubu tarafından MRF’nin parti oluşumunun çoğunlukla Müslüman ve Türk üye ve seçmenlerle gerçekleştirildiği iddiasını ortadan kaldırmak için Anayasa Mahkemesi’ne başvurduğu 1991 seçimleri öncesinde kullanılmıştır. Bununla birlikte, bu partinin seçimleri gerçekleştirmesine izin verilmiş, 1992 yılında Anayasa Mahkemesi, partiyi engellememe kararı aldı. Bu yönetim, Anayasa Mahkemesi’nin uluslar arası eleştirilerden kaçınmayı istemesi düşüncesine dayanmıştır.[9]

Rejim değişiminin ilk yılları parti yapısı ve üyeliğinin oluşturulması açısından oldukça belirleyici bir dönemdir. DUHR tüm Macar toplumlarının çıkarlarını temsil etmeyi amaçlayan daha az merkezileşmiş çeşitli siyasi örgütler ve platformlar olarak oluşturulmuştur. Bu partinin düşünce yapısı, partilerin yalnızca Macarların oylarını yönlendirme ve partileri için istikrarlı bir konumu elde etme amacına değil, çeşitli platformlar çok sayıda düşünce ve lobi gruplarının çıkarlarını zaman zaman gergin ve büyük tartışmalarla birlikte kanalize etmesine dayanmaktadır.[10] Macar partisine kıyasla Hak ve Özgürlükler Hareketi, Ahmed Doğan yönetiminde monolitik ve daha ziyade merkezileşmiş bir parti olarak kurulmuştur. Ahmet Doğan’ın konumu yıllar geçtikçe parti liderliğini muhaliflerinden arındırarak güçlenmiştirler (2013 yılının başında ani istifalara kadar, bir suikast girişimi sonrasında).


Siyasette 40 Yıl: Azınlıklarla İlgili Programlar

Azınlık partileri çoğunluk gruplarınca kolaylıkla kabul edilmiştir. İlk yıllarda, çoktan istikrarlı bir varlığa sahip olan bu partiler azınlıklarla ilgili bazı kanunların onaylanmasını başarmışlardır. Bulgaristan hadisesinde, yuvarlak masa toplantılarına MRF’nin katılamamasına rağmen[11] 1989 yılında ülkesinden ayrılıp geri dönen Türklerin evlerinin teslim edilmesini sağlayan en önemli karar niteliğindeki Doğan kanunu parti tarafından kabul edebilirdi. Bulgaristan parlamentosu uyanış sürecinde gerçek isimlerini kaybedenlerin bu isimleri tekrar kazanmasını mümkün kılan ‘İsim Kanunu’nu’ kabul etmiştir. Bu süreç, Ahmet Doğan tarafından Kasım, 1990 yılında ortaya konan kanun tarafından gerçekleştirilmiştir.

Eğitim, azınlık partilerinin talep listelerinde yer alan diğer önemli sorunlardan biriydi. Komünist dönemde, eğitim alanında Romanya’da Macar ve Türk azınlıkları arasında gözlenen ciddi fark, Türkçe yasaklanırken Macar dilinde eğitime devam edilmesidir. Çavuşesku döneminde Macar eğitiminde yavaş yavaş bir kısıtlama ve sınırlamaya gidilme ve rejim değişiminden sonra Macar siyasetçileri ve toplumu manifestolar ve kampanyalar gerçekleştirme gereksinimine rağmen ilköğretim ve lise okulları bağlantıları ile oldukça istikrarlı bir Macar eğitimi oluşturmayı başarmışlardır.

Daha sonrasında, partinin asıl amacı, daha ziyade, Macar Üniversitesi’ni yeniden kurmak olmuştur. Nihayetinde, Macar hükümetinin baskısıyla, Rumen Babes-Bolyai Üniversitesi Macar bölümlerince gerçek anlamda tamamlanmış bunun yanı sıra bazı akademik branşlar Macar dilinde eğitime başlatılmıştır. Aslında, Macar öğrenci oranı üniversitedeki öğrencilerin %15-%20’sini oluşturmuştur. 2000li yıllarda, Macar hükümeti, merkezi Cluj-Napoca bulunurken çok sayıda fakültenin Macar yerleşim bölgelerinde bulunduğu Sapienta Erdélyi Magyar Tudományegyetem (Transylvania Sapientia Macar Üniversitesi) adındaki üniversitenin kurulumunu başlatmıştır.[12]

Bulgaristan hadisesinde, Hak ve Özgürlükler Hareketi çok daha az hak elde edebilmiştir. Bulgaristan’da hiç Türk okulları yoktur, hatta Türk dili ilköğretim ve liseler arasında sadece seçmeli dil niteliği taşımaktadır. Bu sistem, Türkçe öğrenimi için daha ziyade dezavantaj niteliğindedir çünkü liselerde çocukların çoğu Türkçe derslerinin zararına olacak biçimde İngilizce ya da Almancayı tercih etmektedir. Bu durum, Türklerin Türkiye’yi kitlesel göçünün yanı sıra Türk öğrencilerin sayısındaki çarpıcı azalmaya katkı sağlamıştır. Daha ileri düzey eğitim içinse durum çok daha kötüdür: Türkçe eğitimi için yalnızca bir Türkçe bölümü mevcuttur ki bu bölüm Türkçe dil öğretmenlerinin istihdamı için yetersiz öğrenci sayısını bünyesinde barındırmaktadır. Bu açıdan Türkiye’nin rolü önemlidir: binlerce Türk sağlanan burslar sayesinde Türk üniversitelerinde eğitim alabilmişler, bazıları ise Bulgaristan’a dönmüştür.

Hak ve Özgürlükler Hareketinin eğitim haklarını kazanabilmek için oluşturduğu değişmez retoriğine rağmen geçtiğimiz 40 yılda hiçbir şey başaramamışlardır. 2001 ve 2005 yıllarında hükümette koalisyon ortağı olabilme fırsatı elde ettiklerinde Eğitim Bakanlığı’na ulaşma mücadelesi yerine diğer pozisyonlara yoğunlaşmışlardır.

AB’ye üyelik sürecinde[13] partiler azınlık konumlarını güçlendirmeyi başarmışlardır. AB baskıları sebebiyle, üyelik talebindeki ülkeler, her iki ülkedeki azınlık partilerinin gürültülü desteği ile uyumlu olan Azınlıkların Korunması için Çerçeve Sözleşmesini onaylama gibi daha özgürlükçü azınlık yasasını kabul etmeliydiler.

Bulgaristan’da, şimdiye dek, Bulgar seçkinlerin yanı sıra Ahmed Doğan da etnik gruplar arasında çatışmaların son bulduğu zamanlarda uluslar arası toplumu ve Bulgar toplumunu ikna etme amacı gütmüş, Bulgaristan’da ise insanlar barışçıl bir birliktelik için bir bulabilmişlerdir. Bu söylem, Bulgar siyasetçilerce şimdiye dek kullanılmıştır.

Söz konusu olumlu görüntü, 2005 yılı sonrasında ATAKA milliyetçi partisinin Bulgaristan politik sahnesinde ortaya çıkması ve parlamentoya girmesiyle değişmiştir. Bu partinin desteği, 2006 yılında lideri Volen Siderov’un başkanlık seçimlerinde önemli bir oy oranı elde etmesiyle zirveye ulaşmıştır. Daha sonra, parti Borisov hükümetine MRF’ye karşı artan eleştiriler doğrultusunda destek olmuştur.


İktidara Doğru Yol

Milliyetçi partilerin ve grupların tehdidiyle karşılaştıkları rejim değişiminin ilk yıllarının atlatılmasının ardından, azınlık partileri parlamenter varlıkları zamanla güçlendirmişlerdir. Karşılıklı kabul gören retoriğin –daha az milliyetçi bir söylemin- oluşturulmasıyla Bulgar ve Roman politik elitleri azınlık partilerini sadık bir ortak olarak ikna etmeye başlamıştır.

DUHR partisi, Ion Diaconsecu liderliğindeki sağ kanat koalisyonuna partinin katıldığı 1996 yılında hükümet üyesi olmuştur.[14] Bu durum, bugüne kadar bir bakanlığı (Turizm Bakanlığı ve sonrasında Sağlık Bakanlığı) ve çok sayıda devlet bakanı pozisyonları ile makamlarını elde ettiği için önem arz etmekteydi.[15] Bu esnada, parti retoriği, çok daha işbirlikçi bir üslup benimseyerek ılımlı bir hal almıştır.

Nastase iktidarı döneminde (2000-2004) parti hükümete dahil olmamış ancak partinin ihtiyaçlarını karşılayacak olan sosyalistlere desteklerini garanti eden bir protokol imzalamıştır. Bu süreç DUHR için en başarılı dönemlerden biriydi. Béla Markó komünizm döneminde millileşen Kilise için toprak geliri elde edebilmiş ve o zamana kadar da Sapientia Üniversitesi kurulmuştur.

2004 ve 2012 yılları arasında DUHR her hükümete katılmıştır.[16] Coli Popescu Tariceanu’nun kabine sürecinde, parti, Bölgesel Gelişim Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Bilgi ve Telekomünikasyon Bakanlığı gibi çok sayıda Bakanlıklarını oluşturmuştur. İkinci Boc hükümetinde (2009-2012) DUHR, Gelişme Bakanlığı, Kültür ve Milli Miras Bakanlığı ve muhtemelen en iyilikbilmez Sağlık Bakanlığını elde etmiştir. Parti, Macarca sınıflarının ve bir üniversite bünyesinde Macar Fakültelerinin oluşumunu kolaylaştıran yeni Eğitim Kanunu (2011) onaylanması gibi daha küçük başarılar elde etmiştir. Her ne kadar partinin programı yerel yönetimlerin taleplerini ihtiva etse de bunları elde etme yolunda pratik anlamda hiçbir şey gerçekleştirilmemiştir.[17] Dahası, azınlıklarla ilgili olmayan sorunlar gündemdeyken partinin bir etnik parti özelliği sona ermiş daha ziyade normal bir parti olarak faaliyetlerini sürdürmüştür.[18]

MRF, 2001 yılında, ilk kez resmi hükümet üyesi olmuştur.[19] Tzar hareketinin bir ortağı olarak parti Tarım Bakanlığı ve portfolyesiz bir Bakanlıkça ödüllendirilmiştir. Bu parti, Sergei Stanishev’ın liderliğindeki bir sonraki hükümet için 2005 ve 2009 yılları arasında gücünü elinde tutabilmiştir. Daha da önemlisi, parti Doğal Afet Yönetimi Bakanlığı, Çevre Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı adı altında üç bakanlığı oluşturmuş, bunun dışında Emel Etem Başbakan Yardımcısı olmuştur.[20]

Bu süreç, parti için şehirlere valilerin atanma fırsatını vermiştir. Bunun yanı sıra; Bulgaristan’ın Uyum Fonu’ndan yararlanmak için finansal kaynakların miktarını çeşitlendiren Avrupa Birliği’ne katıldığı özellikle 2007 yılının ardından Türk yönetimindeki belediyeleri desteklemişlerdir. Bugüne kadar, Kircaeli’de çok sayıda AB ve devlet sponsorlu projeler başlatılmıştır.[21]

Dört yıllık intermezzonun ardından GERB-hükümeti döneminde, Mayıs 2013 erken seçimleri MRF’yi oldukça avantajlı bir konuma taşımıştır. Parti, toplam oy miktarının %11’inin elde ederek (mecliste üçüncü en büyük parti) hükümet oluşumunda yeniden önemli bir unsur haline gelmiştir. GERB tek başına bir hükümet oluşumunu yeterince zorunlu hale getirirken Sosyalist Parti, MRF’nin ve sadık yahut istikrarlı bir partner olarak bile düşünülemeyen ATAKA’nın desteğini alabilmiştir. Bu durum, MRF bağlantılı siyasetçi ve iş adamlarının kendilerine bir yer edinebildikleri Plamen Oresharski yönetimindeki ‘parti-dışı’ hükümetin oluşumuna katkı sağlamıştır.


Seçim Performansı

Etnik seçim sebebiyle, azınlık partileri oldukça istikrarlı bir seçim performansını sürdürebilmeyi başarmıştır. 90lar boyunca, her iki parti de genel itibariyle toplumda aynı oranda azınlık temsiliyeti gerçekleştirmiştir ancak DUHR kısmen daha yüksek bir oran elde etmiştir. Partinin alt sınırının çok az üzerinde olan toplam oy miktarının yaklaşık 5,44’ü kadar oy aldığı 1994 seçimleri, MRF için en kötü sonuç doğuran seçimlerdir. Bu yıkıcı performans Türkiye’ye gerçekleştirilen kitlesel göç ve yeni alternatif partilerin oluşumunun sonucudur.[22] DUHR hadisesinde partinin oy sayısı gitgide düşerken Macar seçmen sayısının çoğunluğunkine yakın bir sayı elde ettiğini görmekteyiz. Bununla birlikte, 2000li yıllarda Macar partisinin seçim performansına kıyasla Hak ve Özgürlükler Hareketi hadisesinde belirli özel bir ayrılık algılanmıştır.[23]

Bu fikir ayrılığı çok çeşitli unsurlara dayanmaktadır. En önemlisi, Macar partisi temelinde Macarların partisi olarak kalmıştır. Bu parti, Macarların oylarını (en azından çoğunluğu) ve Macar bölgelerinde yaşayan ve Macarca konuşan bazı Romanların oylarını elde etmiştir. Dahası, Rumen seçim kanunu, meclis seçimlerinde kendi milletvekillerini kendi iradeleriyle seçtikleri 18 etnik azınlığın meclis temsiliyetini sağlamıştır.

MRF hadisesinde, parti liderleri seçimleri sınırlandırmaya başlamıştır. Bu süreç, Rumen (Müslüman) ve Pomakların oylarının elde edilmesine bağlıydı. Bu işleyiş mecliste azınlık veya dini partilerin oluşumuna müsaade etmeyen Bulgar seçim kanunları ile meşru bir biçimde hafifletilmiş böylece MRF –en azından söylemde- her bir azınlık grubun partisi haline gelmiştir. 2000li yıllarda, sözde ‘coğrafi bir genişleme’ bu süreci güçlendirmiştir ki buna örnek olarak MRF, Türk ya da Müslüman nüfusu bulunmayan ancak Rumenlerin desteğinin sağlandığı Vidin vilayetindeki oyları elde etmiştir.[24] Dahası, oyların başarıyla birleştirilmesi sonuçların en önemli kısmı olmuştur. Buna örnek olarak Türk yerleşimci şehirlerdeki rakamların ülke ortalamasından daha yüksek olduğundan bahsedilebilir.[25]

Nihayetinde, diğer bir unsur partinin seçmen sayısını artırmasına yardımcı olmuştur: Bulgar seçim kanunu sayesinde, Türkiye’de yaşayan Bulgar vatandaşları (özellikle Türklerin) oylarını Bulgaristan genel seçimlerinde kullanabilmişlerdir.[26] Bu seçmenlerin sayısı ise gittikçe artmaktadır. 2001 yılında, MRF Türkiye’de 35 bin oy almış, dört yıl sonrasında ise bu rakam yaklaşık 40 bine ulaşmıştır. Parti en iyi performansını gerçekleştirmiştir: Türkiye’de yaklaşık 100 bin oy elde etmiştir.[27] Mayıs 2013 tarihinde, bu rakam 50 binlere inmiş ancak partinin toplam oy miktarında hala ciddi bir oy oranını elinde tutmaktadır.


Alternatif Partiler

Bir azınlık elit grubunun ortaya çıkması ve bu azınlık grubunun amacını açıkça ifade eden bir azınlık partisinin oluşumu farklılıkların ortadan kaldırılması anlamına gelmemekteydi. DUHR örneğinde, platform sistemi, parti içindeki çok çeşitli fikirleri kanalize etme ve ihtilafları sürdürebilme çabası içinde olmuştur. Bununla birlikte, bu politika, kurucuların (Géza Szőcs and Géza Domokos) istifasına neden olan iç sorunlardan ve 1993 yılında Béla Markó’nun başkanlık hizmeti için seçilmesine engel olamamıştır. Daha sonrasında, Béla Markó ve 1989 yıında Çavuşesku’ya karşı devrimde önemli bir rol oynayan Timisoara’nın ünlü proteston Psikoposu László Tőkés arasında yeni bir ayrılık söz konusu olmuştur.

Marko ve Tőkés arasında gittikçe kötüleşen ilişkiler partiden öncekinin sonunun gelmesi ve alternatif örgütlerin oluşturulması sonuçlarını doğurmuştur. İlk adım Transilvanya Macar ulusal Konseyi’ni (Erdélyi Magyar Nemzeti Tanács) ve ilk alternatif Macar partisi olan Jenő Szász’ın yakın arkadaşı Tőkés yönetimindeki Macar Yurttaş Partisi’nin kurulmasını takip eden 2003 yılında Szeklers ulusal Konseyi’nin kurulması olmuştur. Bürokratik (ve politik) engeller sebebiyle, parti ancak 2008 yılında onaylanmıştır.

Tőkés és Szász ayrılığının ardından Tőkés yeni bir parti kurmaya karar vermiştir. Bu parti ise genel seçimlerden yaklaşık bir yıl öncesinde 2011 yılında onaylanmıştır. Macar hükümetinin finansal desteğini elde eden Transilvanya’daki Macar Halk Partisi (Erdélyi Magyar Néppárt) yapısını ve üyeliğini hızlı bir biçimde oluşturmuştur. Her ne kadar bu parti DUHR’ye karşı muhalefet amaçlı gerçek bir alternatif parti olmayı amaçlasa da seçim rakamlarının %5’inin altında bir oy miktarına ulaşarak yalnızca 50 bin oy alabilmiştir.

Macar partileri arasındaki çekişme geçici bir durum gibi görünmezken Macar seçimleri on yıl öncesine nazaran çok daha bölünmüş görünmektedir. Demografik krizin yanı sıra alternatif partilerin oluşumu ve Macar seçmenlerinin yaşadığı hayal kırıklığı seçmen sayısındaki bahsi geçen düşüşte etkili olmuştur.

Ahmed Doğan liderliğindeki ciddi düzeyde merkezileşmiş MRF çok daha çeşitli ayrılıklarla karşı karşıya kalmıştır ancak Doğan önceliklerini Bulgaristan’da yaşayan Türkler için sürdürebilmeyi daima başarmıştır. Bu olgu etnik parti oluşumunun önüne geçen Bulgar seçim kanununu tarafından da desteklenmiştir: MRF’nin sağ kanadı gerçek bir alternatif olamamıştır. Kenan Adem’in 90ların başında esasen Türk (milliyetçi) partisi kurma girişimi Bulgar meclisi tarafından hezimete uğratılmıştır. Üzeyirov kardeşlerin (OTOMAN) son dönemdeki (dini) parti oluşumları Bulgar yetkililerince engellenmiştir.

Güner Tahir, Osman Oktay ve son dönemde Kasim Dal[28] gibi daha fazla popüler siyasetçinin Partiden ayrılması MRF için bir tehdit niteliğindedir. Bununla birlikte, bu siyasetçilerin partilerinin seçim performansı zayıf kalmıştır. Niçin MRF seçmen kitlesini elinde tutubilmiştir? Öncelikle, yerel Türk azınlık elitleri partiye -özellikle iktidardayken- ekonomik anlamda bağlıydılar. Şu ana kadar bahsettiğimiz gibi, azınlık partilerinin yerel elit kesimlerin, parti parlamenter bir varlık elde ettiği ya da hükümet üyesi olduğu zamanlarda yavaşlatılan bölgesel gelişmelere para tahsis edebilmesi için temel araçtır.

İkincisi, bu partiler, alt sınırı geçemeden ya da bu girişimleri genelde destekleyen Sağ kanadın desteğini kaybetmeden istikrarlı finansal kaynaklarını uzun vadede muhafaza edememişlerdir. Nihayetinde, MRF Bulgaristan’da Türk kimliğinin oluşturulmasında tekel konumdadır. Mecliste hiç Türk partisinin bulunmadığı zamanlarda (bu retorik Macar söylemlerinde de görülmektedir), uyanış sürecinin en önemli çatışmalarının gerçekleştiği mekanlarda her yıl düzenlenen anma törenleri ve oyların paylaşımına karşı daimi bir retorik seçmenleri yeni bir partiden ziyade ‘kurulmuş’ bir MRF’nin lehine hareket etmeye iten bir koşulu ortaya çıkarmıştır. Kasım Dal gibi oldukça popüler liderlerin partilerinin zaman zaman performansının zayıf kaldığı Türkiye’den bile oy alabilmede neden başarılı olduğunu ortaya koymaktadır.[29]


Sonuç

1989 yılındaki rejim değişimi Romanya ve Bugaristan’da yaşayan Macarlar ve Türklerin kendi siyasi partilerini oluşturabilmeleri adına tarihi bir fırsat oluşturmuştur. Milliyetçi grupların muhalefetiyle ve hatta Bulgaristan’da yasal engellerle karşı karşıya kalsalar da parti oluşumunun ilk yılları oldukça başarılı bir süreç olarak değerlendirilebilir.

Bu partiler aracılığıyla azınlık seçkinlerinin bütünleşmesi, DUHR ve MRF 1996 ve 2001 yıllarında art arda koalisyon üyesi olarak güç elde etmeleriyle yeni bir aşamaya ulaşmıştır. Hükümet üyesi olarak, yoksul ve çoğunlukla azınlık yerleşim bölgelerinde bölgesel gelişim projelerini kolaylıkla gerçekleştirebilmek adına bölgesel gelişim, tarım ve çevre bakanlıklarını elde etme amacı gütmüşlerdir. 2000li yılların ortasındaki gelişim politikalarında önce uluslar arası finansal ve sonra avro krizleri bilhassa şaşırtıcı olmuştur.

Azınlık seçkinleri, bölgesel ve kültürel özerkliğin oluşturulması için daha büyük iddialara sahip Macar hadisesi gibi bir azınlık gündemi ya da azınlık hakları için mücadeleyi kabul etmiştir. Özellikle Bulgaristan’da bulunan bu azınlık siyasetçileri, çeşitli etnik grupların bir arada var olmalarını kolaylaştıran milliyetçi iddiaları yumuşatmıştır. Bu unsur, onları hükümet kurulması halinde çoğunluk partilerince kabul edilebilir hale getirmiştir. DUHR, hem sağ hem de sol görüşlü hükümetlere katılabildiğinden çok daha esnek bir duruşa sahipti. MRF özgürlükçüler ve sosyalistlerle daima yakın bir ilişkiye sahip olmuştur. Partiyi daima eleştiren sağ kanat partileri MRF liderleri ile uzlaşmayı başaramamıştır.
Önemli çatışmalardan kaçınamadan da olsa bu iki parti önemli azınlık partileri olarak kalabilmeyi başarabilmişlerdir. Öncelikleri ile mücadele etme girişimleri sınırlı etkiye sahipti. Yeni kurulan azınlık partileri meclis oy alt sınırını asla geçememiştir. Macar ve Türk seçmenlerin yetersiz desteği sebebiyle gerçek birer alternatif parti olamamışlardır.

Geleceğe dair konuşulacak olursa, bu partiler Romanya ve Bulgaristan’da önemli azınlık partiler olarak kalacaklardır. Kaderleri ise DUHR örneğinde azalan seçmenlerin sayısına bağlıdır ancak yeni seçmenleri –Türkiye’de yaşayan Rumen ve Bulgar vatandaşları- yönlendirmeyi başaran MRF için durum istikrarlı görünmektedir.

Ek
Elections 1990 1992 1996 2000 2004 2008 2012
TM* S** TM S TM S TM S TM S TM S TM S
Oy sayısı 991 601 1 004 353 811 290 831 469 812 628 837 760 736 863 751 310 628 125 637 109 425 008 440 449 380 513 388 372
Oy Oranı 7.32 7.2 7.46 7.58 6.64 6.82 6.80 6.90 6.19 6.23 6.17 6.39 5.15 5.25
Vekalet 29 11 27 11 25 11 26 12 22 10 22 9 18 9
KaynakA based on the acquisition of (m: Seçim Komisyonu, kendi araştırması
*Temsilciler Meclisi
**Senato

1. Romanya’daki Demokratik Macar Birliği Seçim Performansı
Seçimler 1990 1991 1994 1997 2001 2005 2009 2013
Oy Sayısı n.a. 418 168 283 094 323 429 340 395 467 400 610 521 400 466
Oy Oranı 6.02 7.55 5.44 7.60 7.45 12.81 14.45 11.36
Vekalet 23 24 15 19 21 34 38 36
Kaynak: Seçim Komisyonu, kendi araştırması
2. Hak ve Özgürlükler Hareketi Seçim Performansı
Zoltán EGERESI
Bağımsız Araştırmacı, Macaristan

[1] See more: Justin McCarty: Muslims in Ottoman Europe: Population from 1800 to 1912. In: Nationalities Papers 2000/1. ss. 29.-43.
[2] One of the most important element of this modernisation was the implementation of Latin alphabet.
[3] Nándor Bárdi: Tény és Való. Pozsony. Kalligram. 2004. s. 45-46.
[4] During 1946-1952 Hungarians needed to face a repressive state politics which weakened the Hungarian education and Church, as well as purchased Hungarian (non-communist) intelligentsia.
[5] See more: Ali Dayıoğlu: Toplama Kampından Meclis’e Istanbul, Iletişim yayinlari, 2005
[6] Maria Bakalova: The Bulgarian Turkish Name Conflict and Democratic Transition. In: Innovation. 1996/3-4. ss.233-246. 236. s.
[7] See more about the Hungarian-Romanian ethnic tensions by this time: Csaba, Zahorán: Románüldözés a Székelyföldön? Egy állítólagos etnikai tisztogatás történetei In.: Az új nemzetállamok és az etnikai tisztogatások Kelet-Európában 1989 után. (Ed.: József Juhász – Tamás Krausz). Budapest. L’Harmattan – Eötvös Lorand University. 2009.
[8] Venelin Ganev I.: History, Politics, and the Constitution: Ethnic Conflict and Constitutional Adjudication in Postcommunist Bulgaria. In.: Slavic Review. 2004. 63/1. ss. 66-89 s. 89.
[9] See more about the party internal structure and its evolution: Bárdi Nándor: A romániai magyar kisebbség helyzetének változásai, társadalmi, kulturális önszerveződésének eredményei. In.: Kisebbségi magyar közösségek a 20. században. (Ed.: Nándor Bárdi – Csilla Fedinec – László Szarka). Budapest. Gondolat – MTA Kisebbségkutató Intézet. 2008. ss. 330-339.
[10] Rechel, Brend: State Control of Minorities in Bulgaria. In.: Journal of Communist Studies and Transition Politics. 2007. 23./3. ss..352–370. s. 354.
[11]The third Hungarian, but Church sponsored higher level institution opened its doors in Oradea in 1990 and got its accreditation as a university in 2008 from the Romanian parliament.
[12] Bulgaria and Romania have issued their candidacies in 1995; they got the candidate status in 1999, at Helsinki summit and they joined the EU in 2007.
[13] See more about a comprehensive party history: Nándor, Bárdi: A romániai magyar kisebbség helyzetének változásai, társadalmi, kulturális önszerveződésének eredményei. In.: Kisebbségi magyar közösségek a 20. században (Ed. Nándor Bárdi- Csilla Fedinec- László Szarka) Budapest. Gondolat – MTA Kisebbségkutató Intézet. 2008. ss. 330-339. http://adatbank.transindex.ro/regio/kisebbsegkutatas/pdf/VI_fej_03_Bardi.pdf
14 See more: János Márton: A romániai magyar társadalom sajátos kérdései az RMDSZ 1996–2002 közötti programjaiban és politikájában. In Magyar Kisebbség 2003. No, 4. ss. 295–359 and 2004. No. 1–2, ss. 529–572. s. 315.
15 Except for the first Boc government in 2008.
16 This failure created measurable tensions within the Hungarian community in Romania, and has become the base of main critics.
17 Bakk Miklós: Az erdélyi magyarság politikai érdekérvényesítésének feltételei és uniós perspektívái.. http://www.keh.hu/admin/data/file/2712__0012060504bakkmiklos.pdf s. 1
18 The party played an imporant role int he government formation and later its support when the Berov took the power between 1992-1994, but by this time the party could not be official member of the government.
[21] Field research in Kircaeli in 2011.
[22]Nurcan Özgür: Etnik sorunlarin çözümünde Hak ve Özgürlükler Hareketi. Istambul, Der Yayinlari, 1999. 220-221. s
[23] See more about the RMDSZ electoral performance: Tamás Kiss: Az RMDSZ és az erdélyi magyar választók. In.: Pro Minoritate. 2009 Spring, ss. 34-57. http://www.prominoritate.hu/folyoiratok/2009/ProMino09-1-03-Kiss.pdf
[24] Marko Hajdinjak: Political Participation of Minorities in Bulgaria. 2008. IMRI policy paper. p. 9. http://www.imir-bg.org/imir/reports/Political%20Participation%20Of%20Minorities.pdf
[25] Nuray Ekici: Bulgaristan’da ’Hak ve Özgürlükler Hareketi’ ve 25 Haziran 2005 genel seçimlerinin derinlemesine analizi. Karadeniz Arastirmalari. 2005. No. 7. ss.131-139 s. 135.
[26] During the previous years their rights of vote was limited for European Parliament elections and local elections, and the Bulgarian parliament introduced residency requirements.
[27] Later the Bulgarian Electoral Committee ruled out that 18 000 votes were the result of fraud that is why the party lost one mandate int he parliament out of 38. It is important to note that electoral fraud and vote buying not a unique case but it is rather a common feature of elections – e. g. in 2013 the ruling GERB had a scandal by printing false voting cards.
[28] Kasim Dal who left the party in 2011 has formed his Freedom and Dignity People’s Party with Korman Ismailov in 2012. This decision was mitigated by the electoral ’defeat’ during the 2011 Fall local elections when Kasim Dal’s supporters could barely challenge the MRF’s strongholds despite the cooperation with Maria Kapon’s party.
[29] His party being a coalition partner of a Liberal party got around 8800 vote from abroad (some 7,9% of total) while the MRF got 54 353 votes which is nearly 50% of votes casted abroad. See more: Result of 2013 legislative elections, Bulgarian Electoral Commission: http://results.cik.bg/pi2013/rezultati/32.html
Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2770 ) Etkinlik ( 223 )
Alanlar
TASAM Afrika 77 649
TASAM Asya 98 1110
TASAM Avrupa 23 649
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 295
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1406 ) Etkinlik ( 54 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 23 623
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 189
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1304 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 518
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2054 ) Etkinlik ( 83 )
Alanlar
TASAM Türkiye 83 2054

2000 yılından bu yana üç yılda bir dönüşümlü olarak gerçekleştirilen forumlar, Çin – Afrika ilişkilerini kurumsallaştıran iş birliği platformu olarak bilinmektedir. 2006, 2015 ve 2018’deki buluşmalar, Devlet ve Hükûmet Başkanları düzeyindeki yoğun katılımlarla “2006 Pekin Zirvesi ve 3. FOCAC”, “2015...;

Eğitim, kısaca, bireyde arzu edilen davranışların oluşturulması süreci olarak tanımlanmaktadır. Hem kişisel yönden hem devlet açısından eğitim, oldukça hassas ve sosyal bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca, eğitim, genel itibariyle, sonuçlarının ve/veya çıktılarının değerlendirilebilmesi iç...;

2024 yılında dünya altın fiyatlarının uzun dönemde en yüksek seviyelerde seyretmesi, küresel ekonomideki çeşitli faktörlerin etkisiyle açıklansa da, en belirgin etki küresel savaş beklentisi kuşkusuz. Savaş beklentisinin görünen en kolay yansıması kuşkusuz aşırı yükselen altın fiyatları. 2024 yılınd...;

Halen gelişmiş ülkelerin kontrolü altında olan Denizcilik Sektörü gelişmekte olan ülkelerin de gelişmesi ve refah seviyesinin arttırılması açısından önemli bir ekonomik faaliyet alanıdır. Bu sektör Dünya ekonomisi ve ticareti ile çok fazla ilişkili, karmaşık, riskli ve pek de şeffaf olmayan bir ulus...;

Türkiye Cumhuriyeti’nin "Yüz" yılına girerken, Türk Dış Politikası’nın yüzyıllık siyasetinde Balkanlar ile olan siyasi, ekonomik, diplomatik, askeri, güvenlik ve sosyo-kültürel ilişkilerin önemi yadsınamaz. Balkan jeopolitiğinin stratejik boyutları kadar, soydaşlarımızın bu coğrafya içerisinde yaşam...;

Günümüzde güvenlik kavramına ilişkin genişletilmiş tanımlamaya gıda güvenliği de girmektedir. Gıda güvenliği konusu ele alınırken gıda güvenilirliği, gıda egemenliği, gıda paylaşılabilirliği ve gıda sürdürülebilirliği kavramları ile birlikte ele alınmaktadır.;

Gazi Mustafa Kemal Atatürk; Türk Kurtuluş Savaşı’nın lideri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Türk Devrimi’nin önderidir. Dünyada asker, lider, devlet kurucusu, kurtarıcı, devrim önderi, devlet adamı olarak anılan, bilinen, tanınan, öne çıkan isimler arasında özel, özgün bir konumu vardır. Çünkü ...;

Çin Komünist Partisi Merkezi Komitesi 18 Temmuz 2024 de partinin 20. Ulusal Kongresinde alınan kararları hayata geçirmek için reformların derinleştirilmesi ve ülkenin her alan ve her şehirde, her kırsalda ve sektörde modernizasyonu için kolları sıvadı. ;

10. İstanbul Güvenlik Konferansı (2024)

  • 21 Kas 2024 - 22 Kas 2024
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 2

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Nis 2024 - 11 May 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 1

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Oca 2024 - 10 Şub 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2023 Dönem 1

21. yüzyıl güvenlik sorunlarının dönüşümünü takip edebildiğimiz bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

  • 11 Kas 2023 - 02 Ara 2023
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Türkiye - AB İlişkilerinin 60. Yılı ve Geleceği Konferansı

  • 24 Eki 2023 - 24 Eki 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Doğu Akdeniz Programı 2023-2025

  • 17 Tem 2023 - 19 Tem 2023
  • Sheraton Istanbul City Center -
  • İstanbul - Türkiye

5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Devlet geleneğimizde yüksek emsalleri bulunan Meritokrasi’nin tarifi; toplumda bireylerin bilgi, bilgelik, beceri, çalışkanlık, analitik düşünce gibi yetenekleri ölçüsünde rol almalarıdır. Meritokrasi din, dil, ırk, yaş, cinsiyet gibi özelliklere bakmaksızın herkese fırsat eşitliği sunar ve başarıyı...