DEAŞ Neden Türkiye’yi Hedef Seçer?

Makale

Irak’a yerleşmesinin ardında dünyada ses getirici hareketlere girişen DEAŞ, Irak’ın bölgesel alanının dışında komşu ve yakın ülkelere yönelik ciddi anlamda...

Irak’a yerleşmesinin ardında dünyada ses getirici hareketlere girişen DEAŞ, Irak’ın bölgesel alanının dışında komşu ve yakın ülkelere yönelik ciddi anlamda bir girişimde bulunmadı. Mevcut lider Bağdadi, tarihli “akaiduna“ başlıklı hutbesinde ((Kardeşiniz Ebu Ömer el-Hüseyni el-Kureyşi el-Bağdadi. http://www.takvahaber.net/dunya/islam-devleti-iste-bu-bizim-akidemiz-h10452.html) kendilerine düşmen olan kitleyi belirtmiş ve bunların ağırlıklı olarak Irak’taki siyasi yönetim ile Müslüman ülkelerdeki siyasi ve idari yönetim olduğunu vurgulamıştı. Söz konusu hutbesinde hedef kitlelerinin Müslüman halklar olmadığı ve siyasi yönetim ile idari kadrolar olduğu belirtilmişti. Burada doğruda bir devlet hedef olarak belirtilmemişti. Ancak orada açıkça belirtildiği şekliyle Şiiler/rafiziler yanında işaret yoluyla Suudi Arabistan’a yönelik bir söylem olduğu anlaşılmaktadır.

DEAŞ’ın kitlesel hedefinin, kendilerine destek olmayan Müslümanlar olduğunun belirtildiği Bağdadi’nin “akaiduna“ başlıklı hutbesinde, Şiiler belirgin bir şekilde vurgulanmıştır. Şiiler onlara göre dinden dönmüş (mürted) kimseler olup, müşriklerden daha kötüdürler. Suudi devleti ise, Selefiliğin öteki kolu olması, Cihadi Selefi olarak adlandırılan DEAŞ ve benzeri örgütler aleyhinde fetva vermesi nedeniyle, kâfirdirler. Bundan dolayı onlara da karşıdırlar. Düz algı itibarıyla kendilerini gibi olmayan herkese düşmandırlar. Ancak burada öncelikler söz konusudur.

Başlangıçta Irak’ta oluşan DEAŞ, ardından Suriye’de varlığını göstermiştir. Burada ise kendisi gibi düşünmeyen gruplara karşı savaş açmış, böylece hareket sahasında dar bir alan seçmiş ve karşısına büyük bir kitleyi koymuştur.

DEAŞ düşünce yapısında resmi söylemde hiçbir şekilde Yahudiler söz konusu olmamıştır. Ayrıca Hıristiyanlara yönelik de bir yaptırım da mevcut değildir. Bu şekildeki bir yaklaşımın felsefi arka planı tamamen Selefi düşünce ile özdeşleşmektedir. Zira Selefi anlayışta Yahudi ve Hıristiyanlar, Müslümanlara Hz. Peygamberin bir emanetidir.

Bağdadi’nin bu görüşleri bir devlet yapılanmasında, dışa özellikle komşu devletlere yönelik herhangi bir terör eyleminin yapılmaması açısından anlamlıydı. Zira siyasi bağlamda etrafı düşmanlarla çevrili bir devletin, bekası söz konusu olamaz.

Bununla birlikte DEAŞ, son zamanlarda kitlesel ölümlere yol açabilen eylemlerine başlamıştır. Bu durum DEAŞ’ın düşüncesinde değişimler olduğu veya DEAŞ’ın otokontrolden çıktığı anlam taşımaktadır.
Öte yandan örgütün ‘mürted’ olarak ilan ettiği ‘Şii-Rafizi İsna Aşeriyye’ nin resmi temsilcisi olan Iran’a yönelik belirgin bir eylem ortaya koymamıştır. Bu durum, aynı zamanda DEAŞ’ın samimiyetini sorgulatır duruma gelmiştir.

Avrupa’da meydana gelen birkaç eylemin dışında örgüt, son zamanlarda daha çok Türkiye üzerinde kitlesel ölümlere yol açan girişimlerde bulunmuş ve ciddi anlamda etki yapmıştır. Bu küresel bir örgüt mantığı ile uyumlu bir gelişmedir. Ancak bu gelişmenin, devlet oluşumu ile bağdaşması mümkün değildir.

Bu tahlil, bize DEAŞ’ın Türkiye’deki eylemleri sahiplenmemesini açıklamaya da yardımcı olmaktadır. Zira DEAŞ’ın el-Kaide gibi dini istismar eden önceki Selefi terör oluşumlardan farkı, bir yandan devlet olmaya çalışırken, öte yandan da devletin uluslararası kamuoyunda kabulünü zorlayıcı terör eylemlerinde bulunmasıdır.

Burada DEAŞ’ın Türkiye’ye yönelik eylemleri ayrı bir anlam ve büyük bir önem arz etmektedir. Şöyle ki; Türkiye’ye yönelik Batı’nın siyasi tavrı belirgindir. Temel anlayış, durağan olsun, büyümesin, gelişmesin, ama tamamen de güçsüz kalmasın. Bu Ortadoğu’nun şekillendirilmesi bakımından önemlidir. ABD açısından ise, oluşturulmaya çalışılan Kuzey Suriye’de, Türkiye sınırında bir PKK/PYD devletinin kurulmasında, bütünüyle karşı çıkan Türkiye’nin meşgul edilmesi ve zorda bırakılması için, DEAŞ gereklidir.

Öte yandan İran’ın da, inanç felsefesine bütünüyle aykırı olmasına rağmen, Türkiye aleyhine olan bir gelişme olabileceği doğrultusunda DEAŞ’ın varlığını desteklemektedir. Örgütün içerisindeki Şii oluşumların başka türlü bir açıklaması yapılamaz.

Tarihsel tecrübe doğrultusunda ‘Cihadi Selefilik’ felsefesiyle hareket eden bu oluşumların hiçbirisi başarılı olamamıştır. Bosna-Hersek, Afganistan ve Kafkasya’da denenmiş olmasına rağmen sürekliliğe yönelik bir varlık elde edilmemiştir.

Bu doğrultuda Türkiye açısından en ciddi sorun, Kuzey Suriye’de bir PKK/PYD devletinin kurulmasıdır. Şu ana kadarki gelişmeler göstermektedir ki DEAŞ, PKK/PYD oluşumuna destek eksenli çalışmaktadır. Böyle bir oluşum İran’ın da lehine olmayacağı için son zamanlarda Türkiye ile ilişkilerini, görünenin arkasında, düzeltme girişimlerinde bulunmaktadır.

Şu ana kadar ki veriler gösteriyor ki, DEAŞ’ın varlığı tüm Batı tarafından desteklenmektedir. Buna İran ve de Rusya da eklendiğinde uluslarlarası bir desteğe sahiptir. Bu destek, öncelikle Türkiye aleyhine olması ve de İslam dünyasındaki şiddet algısını oluşturması yanında hedeflenen mezhep savaşları için en güçlü argüman olarak yeterli bir nedendir.

Tüm bu kullanımlara DEAŞ’ın müsaid ve müstaid olmasının temel etkeni, onun dini anlayış ve algılayış biçimidir. Şöyle ki; DEAŞ’ın itikadi alt yapısı, Selefi akaid üzerine kurulmuştur. Selefi akaidin öncülüğünü ise, siyasi ve itikadi boyutuyla Haricilik teşkil etmektedir. Bu doğrultuda Yeni Selefilik şeklinde ifade edilen IŞİD inanç felsefesi, siyasi oluşumun itikadi arkaplanını oluşturmaktadır. Önceleri kurusucu Muhammed b. Abdülvehhab’a nispetle Vehhabilik şeklinden adlandırılar dini-siyasi oluşum, İbn Teymiyye’den sonra Selefilik adıyla ün yapmıştır. Daha sonraları Cüheyman el-Uteybi’nin öncülüğünü çektiği ayrışma ile bu Yeni Selefilik oluşumu, “Suudi Selefilik“ ve “Cihadi Selefilik“ şeklinde iki ana gruba ayrılmıştır. Günümüzdeki el-Kaide, eş-Şebab, Boko Haram gibi, “Dini İstismar Eden Grublar“ ın ezici çoğunluğu, bu ikinci Selefiliğin bölgesel temsilcileridir.

Kendi dini-İslami anlayışların dışındakini “şirk“ olarak adlandıran bu Selefi oluşum, İslam dışı din mensuplarını, “Hz. Peygamberin emaneti“ olarak kabul eder. Nitekim Abdülaziz b. Suud, İngiliz danışmanına, “Eğer siz İngilizler, kızlarınızı karım olsun diye bana önerseniz, kabul ederdim. Fakat Mekke Şerifi’nin veya Mekkelilerden ve diğer Müslümanlardan müşrik saydıklarımızın kızlarını alamam. Hıristiyanların kestiği hayvanların etlerini sorgusuz sualsiz yerim“ demiştir.

“Buna göre onların hedefinde “müşrik“ olarak nitelendirdikleri, Müslümanlar vardır. Zira Selefiliğin temelini atan Muhammed b. Abdüvehhab şöyle demiştir: “Günümüz Müslümanları, Hz. Peygamber dönemindeki müşriklerden daha büyük şirke düşmüşlerdir (Keşfü’ş-şübühat), ve Bize karşı olan herkes kâfirdir“ (Fetava ve’l-Mesail).

Kendilerini gerçek Ehl-i sünnet (Ehl-i Sünnet-i Hassa) olarak tanımlayan bu dini oluşumun öncelikli hedefi, genelde Müslümanlar, özelde ise, Sünni kesimdir. Bu alanda en belirgin hedef kitle ise, ezici çoğunluğu Ehl-i sünnet olan Türkiye halkıdır.

Selefilik, Arap Yarımadasında ortaya çıkmıştır. Kültürün, din üzerindeki etkisi, Din sosyologları tarafından önemle vurgulanmaktadır. Bu doğrultuda İslami anlayışın Arap kültürü eksenli akaid ve muamelatına sahip olan Selefilik, Türk kültürü ile yoğrulmuş İslami algıyı reddetmektedir. Bu nedenle olsa gerektir ki, Türkiye dâhil dünyanın farklı yerlerinden bu oluşuma katılan mensuplarına, Arap kültüründe mevcut olan nispetli isim ve lakaplar verilmektedir.

Öte yandan Vehhabilik, işgalci olarak nitelendirdikleri Osmanlılara karşı çıkmış dini-siyasi bir oluşumdur. Suud ailesi ve Muhammed b. Abdülvehhab’ın öncülüğünü çektiği bu isyan hareketi, Osmanlı Türklerine karşı olmuştur. Bu da baştan itibaren Selefilik oluşumunun her aşamasında Türklere karşı bir tavır her zaman olmuştur.

Nitekim Abdülaziz b. Suud’un İngiliz danışmanı olan John Philby’e: “İhvan’ın (Vehhabilerin) sizlere düşman olduğu doğru değildir. Zira inancımıza göre sizler Ehl-i Kitapsınız. Vehhabilerin nefretine hedef olan müşriklerden değilsiniz. Hıristiyanlar, İshak peygamberin evlatlarıdır. Araplar ise onun kardeşi olan İsmail’den gelmektedirler. Türkler ise, Tatar kökenli ‘Evlad-ı İblis’tendir“ dediği aktarılmaktadır (Büyükkara 2004).

Bu doğrultuda Selefilik düşüncesini akaid olarak benimseyen DEAŞ’ın Türkiye halkına dost olarak bakması ve birlikte hareket stratejisi oluşturması düşünülemez.

DEAŞ’ın Türkiye’deki bombalı intihar eylemleri, Bağdadi’nin ünlü hutbesinde belirtildiği şekilde, Müslüman halkların düşman olarak algılanmadığı şeklindeki görüşüyle çelişmektedir. Zira Suruç, Ankara ve İstanbul eylemleri tamamen Türk halkına yönelik olmuştur. Böylece DEAŞ, devlet, hükümet, yönetim ve halkıyla, Türkiye’ye yönelik bir zihniyette olduğunu göstermiş olmaktadır.

Bu doğrultuda oluşturulmak istenen ulusulararası kamuoyu propagandaları ve algının tamamen aksine, DEAŞ’ın ana hedefi, Türkiye Cumhuriyeti devleti, hükümeti ve halkıdır.
Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2782 ) Etkinlik ( 223 )
Alanlar
TASAM Afrika 77 650
TASAM Asya 98 1118
TASAM Avrupa 23 651
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 296
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1406 ) Etkinlik ( 54 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 23 623
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 189
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1304 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 518
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2054 ) Etkinlik ( 83 )
Alanlar
TASAM Türkiye 83 2054

Son yıllarda teknolojideki ilerlemeler ve uluslararası serbestleşme faaliyetleri, üretim, tüketim ve finans alanlarında küreselleşmiş bir ekonominin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu küreselleşme sürecinin önde gelen aktörlerinden olan çok uluslu şirketler, birden çok ülkede faaliyet göstermektedi...;

Makale, Türk dış politikasının şekillenmesinde güvenlik kültürünün önemli bir rol oynadığını incelemektedir. Güvenlik kültürü, uzun dönemli yapısal ve kısa dönemli konjonktürel faktörlerden etkilenir. Uzun dönemli yapısal faktörler arasında Türkiye’nin kurucu ideolojisi, coğrafi koşulları ve tarihse...;

Ortadoğu, Osmanlı hakimiyeti altında dört yüzyıl boyunca barış ve istikrarın hüküm sürdüğü bir bölge olmuştur. Ancak I. Dünya Savaşı’nın ardından bu düzen sona ermiş ve bölge, büyük devletlerin güç mücadelelerinin etkisiyle zayıf, istikrarsız ve geri kalmış bir yapıya bürünmüştür. Soğuk Savaş’ın son...;

II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile birlikte modern istihbarat teşkilleri radikal değişimler yaşamaya başladılar. Her şey de önce istihbarat askerlerin işi olmaktan çıktı ve CIA’nın kurulması ile birlikte istihbaratın barışta da ihtiyaç olduğu kabul edilmiş oldu. 1952’de Sherman Kent’in kurduğu ana...;

Çin’in küresel ekonomik sistemin resmen ve fiilen dışında kalıp güçlendiği yıllarda, uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi için büyük bir çaba sarf eden ülkeler, çeşitli yuvarlak masa toplantılarıyla, üzerinde uzlaşılan bir serbest ve adil bir ticaret mekanizması yaratmışlardı. ;

Küresel ölçekte bir “Türkiye Markası” olan 10. İstanbul Güvenlik Konferansı (İGK) 2024, TASAM Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü (MSGE) tarafından “Teknopolitik Yeni Dünya Güvenliğin Güvenliği: Akıl, Nesil, Aile, İnanç ve Devlet Güvenliği” ana teması altında 21-22 Kasım 2024 tarihinde İstanbul’da W...;

Bu çalışmada İran’ın Nükleer enerji çalışmaları üzerine uluslararası düzeyde nasıl karşılandığı ve etkileri analiz edilmiştir. ‘’İran'ın Nükleer Enerji Politikası ve Yansımaları ‘’ ve ‘’İran’ın Nükleer Programı ve Türkiye’’ makaleleri değerlendirilmiş nükleer enerji tarihi, dış politikaya vurumu ve ...;

Dünya, 21. yüzyıla “pusulasız“ bir halde girdi. Soğuk savaşın yıkıntıları arasında kalan kurallara dayalı küresel düzen, çoğunluğun taleplerine yanıt veremezken Batı cenahı dışında kalan ülkelerin BRICS ile bir karşı-hegemonya alanı yaratmaya başladığı görülüyor.;

10. İstanbul Güvenlik Konferansı (2024)

  • 21 Kas 2024 - 22 Kas 2024
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 1

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Oca 2024 - 10 Şub 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2023 Dönem 1

21. yüzyıl güvenlik sorunlarının dönüşümünü takip edebildiğimiz bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

  • 11 Kas 2023 - 02 Ara 2023
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Türkiye - AB İlişkilerinin 60. Yılı ve Geleceği Konferansı

  • 24 Eki 2023 - 24 Eki 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Doğu Akdeniz Programı 2023-2025

  • 17 Tem 2023 - 19 Tem 2023
  • Sheraton Istanbul City Center -
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

6. Türkiye - Afrika Savunma Güvenlik ve Uzay Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

9. İstanbul Güvenlik Konferansı (2023)

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Devlet geleneğimizde yüksek emsalleri bulunan Meritokrasi’nin tarifi; toplumda bireylerin bilgi, bilgelik, beceri, çalışkanlık, analitik düşünce gibi yetenekleri ölçüsünde rol almalarıdır. Meritokrasi din, dil, ırk, yaş, cinsiyet gibi özelliklere bakmaksızın herkese fırsat eşitliği sunar ve başarıyı...