Afrika, 21. yüzyılda, gelişen yeni bir aktör olarak önemini artırmaktadır. Küresel bakımdan da bu Kıtanın daha etkin bir rol üstlenmesi sözkonusudur.[2] IMF verilerine göre, 2011-2015 arasında en çok büyüme gösteren on ülkeden yedisi Afrika’da bulunmaktadır.[3] Bu çerçevede, Afrika başta Çin olmak üzere birçok ülkenin ilgi odağı haline gelmiş ve yatırımları da çekmeye başlamıştır.
Çok boyutlu Türk dış politikası Soğuk Savaş sonrası dönemde, Afrika’yı ayrılmaz bir parçası haline getirmeyi başarmıştır.[4]
Türk diplomasisinin Afrika’yı etkinlik alanı haline getirmesi uluslararası toplumun dikkatini çekmiştir.[5]
Türkiye’nin Sahra Altı Afrika ülkeleriyle son zamanlarda geliştirdiği ilişkiler, Türk dış politikası için bir başarı öyküsüdür.[6] Gerçekten, Soğuk-Savaş sonrası dönemde Türkiye’nin Afrika’ya açılması ve bu Kıtayı dış politikasının önemli bir ilgi alanı haline getirmesi başarılı olmuştur.
AFRİKA’NIN YÜKSELİŞİ
Afrika, küreselleşen dünyada yeni güçlerin rekabet içine girdikleri bir Kıta halini almıştır. Bu nedenle, Afrika, uluslararası toplumun ilgi odağı olmuştur.[7] Bugün, Afrika ile ilgili kötümser değerlendirmelerin yerine iyimserlik hakim olmuştur. Ekonomik açıdan da hızlı bir şekilde büyüyen Afrika ile ilgili yapılan ciddi değelendirmelere göre, 21. yüzyıl Afrika yüzyılı olacaktır. 2050’den itibaren, 2 milyarlık bir nüfusa sahip olacak Afrika’nın bugünün Çin’i halini alacağı iddia edilmektedir.[8] Bu gerçek karşısında, uluslararası toplum Afrika ülkeleri ile her alanda ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadır. Nitekim, Afrika’nın eski sömürgeci güçleri İngiltere, Fransa, Portekiz, Belçika, bugün başta Çin olmak üzere, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika, Güney Kore ve Japonya’nın meydana getirdikleri yeni rekabet ortamıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Özellikle, Çin Afrika’da rekabeti kızıştırmaktadır.
Uluslararası ilişkiler literatüründe de Afrika’ya olan ilgi artmaktadır. Kıta’da demokrasinin yerleşmesi ve çok partili hayat tartışılmaktadır. Sivil toplumun örgütlenmesine çalışılmaktadır.
Afrika’da barış ve güvenlik sorunu devam etmektedir. Bu çerçevede, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Güney Sudan akla gelmektedir.
TÜRKİYE VE AFRİKA
Türkiye, 21. yüzyılın başından itibaren Afrika ülkeleri ve Afrika Birliği Örgütü ile ilişkilerini her alanda geliştirmek için etkin bir dış politika izlemektedir.[9]
Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) tarafından düzenlenen Türk-Afrika Kongreleri Türkiye’de Afrika’ya olan ilginin yaratılmasında önemli rol oynamıştır.
Türkiye’nin Afrika açılımı bu Kıta ile ticari ilişkilerinin artmasına da yol açmıştır. Dış Ticaret Müsteşarlığımız tarafından 2003 yılında hazırlanan “Afrika ile Ekonomik ve Ticari İlişkilerin Güçlendirilmesi Stratejisi“ uygulanmaya başlanmıştır. Ticari ilişkilerimiz gelişmiştir. TİKA, Türk işbirliği ve Koordinasyon Ajansı, etkinliği de Türkiye’nin Afrika’ya açılımını desteklemiştir. Gerçekten, TİKA’nın Afrika’da açtığı ofisler, maddi yardımları ve yaptığı kalkınma yardımları Afrika’da etkinliğimizi artıran önemli unsurdur.[10] Ayrıca, Türkiye’nin Afrika ile olan ilişkilerinde Genel Kurmay Başkanlığımızın da katkıları bulunmaktadır. Bu bağlamda, Afrika ülkeleri ile imzalanan Çerçeve Anlaşmalarının zikredilmesi yerinde olur.
Afrika ile ekonomik ilişkilerimizin daha da geliştirilmesi amacıyla, ülkemizin, Afrika Kalkınma Bankası ve Afrika Kalkınma Fonu’na üyeliğimiz Mayıs 2008’de kabul edilmiştir.
Ülkemiz bunlara ilaveten, 25 Ocak-2 Şubat 2008 tarihlerinde Addis-Ababa’da yapılan 10. Afrika Birliği Zirvesi’nde Afrika’nın stratejik ortağı ilan edilmiştir.
Türk-Afrika ilişkilerinin geliştirilmesinde en önemli merhaleyi 18-21 Ağustos 2008 tarihlerinde İstanbul’da yapılan I. Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi teşkil etmiştir. Zirve sonunda kabul edilen belgeler, Türkiye- Afrika ilişkilerinde yeni bir dönemi başlatmıştır. Zirve sırasında Türkiye-Afrika İş Forumu, Türkiye-Afrika Sivil Toplum Kuruluşları Forumu ve Bildirileri, Türk-Afrika ilişkilerini, Afrika açısından Çin, Japonya, Hindistan, Latin Amerika ülkeleri ve Güney Kore seviyesine çıkarmıştır.[11]
Türk dış politikasının Afrika’ya olan ilgisinin en önemli göstergesi 26 Mart 2010 tarihinde Sayın Başbakan Erdoğan’ın 2010/7 sayılı genelgesiyle yayınlanan “Afrika Stratejisi Belgesi“ teşkil etmiştir.[12]
2016 BAŞINDA TÜRKİYE VE AFRİKA
Türkiye, 2013 yılı itibariyle “Afrika’ya açılma“ yerine “Afrika ortaklık politikası“na geçmiştir. 19-21 Kasım 2014 tarihlerinde Ekvator Gine’sinin başkenti Malabo’da düzenlenen II. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi ile, Türkiye-Afrika ilişkileri yeni bir döneme girmiştir.[13] Bu bağlamda, Afrika’da 39 Büyükelçiliğimiz faaliyette olup, bu durum ilişkilerimizin gelişmesine önemli katkıda bulunmaktadır. Ankara’da da Afrika Büyükelçiliklerin sayısı, 2015 yılı itibariyle 32’ye yükselmiştir.[14]
Türkiye’nin Afrika politikasında öne çıkan unsurlardan biri de artan üst düzey karşılıklı ziyaretler olmuştur. Ben, 5. Dünya Türk Forumu vesilesiyle, bugün 2 Haziran 2016 günü bu konuşmamı yaparken, Sayın Cumhurbaşkanımızın Batı Afrika da bulunduğunu hatırlayalım. Bu çerçevede, Fildişi Sahili, Kenya, Nijerya ve Gine Konakri’ye yapılmakta olan ziyaretler ikili ilişkileri geliştirici nitelikte olmaktadır. Ayrıca, bu ziyaretlere katılan, işadamları, gazetecilerin iş bağlantıları ve değerlendirmeleri de önemlidir. [15]
Türk Hava Yolları’nın Afrika’da birçok ülkeye seferler gerçekleştirmesi de Türk-Afrika ilişkilerini olumlu şekilde etkilemektedir. Halihazırda, THY Afrika’da 31 ülkede 48 noktaya uçmaktadır.[16]
Ayrıca, Türkiye’nin resmi kalkınma yardımlarında Sahra Altı Afrika’ya ayrılan pay 2014 yılı itibariyle 383 milyon dolar olmuştur.[17]
Afrika ülkelerini 2015-2016 ders yılı için 1239 burs verilmiştir.[18]
Türkiye ayrıca, Afrika’da barış ve istikrarın sağlanması faaliyetine de katkıda bulunmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye Afrika’da halen görev yapan 9 Birleşmiş Milletler Misyonu’nun 6’sına katkıda bulunmaktadır.[19]
AFRİKA’YA YÖNELİK TÜRK DIŞ POLİTİKASI İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME
Afrika’ya yönelik Türk dış politikasının bugün eriştiği nokta gerçekten bir başarı öyküsüdür.[20] 1998’de başlatılan açılım politikası çerçevesinde, Afrika ile ilişkilerimiz hızlı bir şekilde gelişmiştir. Dışişleri Bakanlığı tarihinde ilk defa olarak kurulan Afrika Genel Müdürlüğü, Afrika ve sorunlarını ciddi bir şekilde değerlendirmeye başlamıştır.
Ülkemizin Afrika’ya yönelik sözkonusu etkinliği üçüncü ülkelerin de ilgisini çekmeye başlamıştır. Türkiye, Afrika ile ilgili yükselen güçler, Çin, Hindistan, Brezilya, Güney Kore, Güney Afrika ile beraber zikredilmektedir.
Daha önce de belirtildiği üzere, Afrika’nın 2050’den itibaren 21. yüzyılın parlayan yıldızı, bugünün Çin’i haline gelmesi beklenmektedir. Gerçekten, Afrika’nın bu durumu karşısında, Avrupa ülkeleri bu kıtada etkinliklerini arttırmak için harekete geçme kararı almışlardır. Nitekim, Afrika, rekabetin arttığı bir Kıta halini alacak ve bundan Türkiye’nin kaçınılmaz olarak etkilenmesi sözkonusu olacaktır. Bu durumda, ülkemizin bu rekabet nedeniyle Afrika’ya yönelik stratejisini gözden geçirmesi icap edecektir. Bu bağlamda, Afrika’da, Türkiye’nin bugüne kadar başarıyla gerçekleştirdiği politikasının etkin bir şekilde devamını sağlamak amacıyla bu Kıtada bir Türk diasporasının oluşturulması için milli bir politika ortaya koymak gerekmektedir.
Bugün, Afrika’da yaşayan çok az insanımız var. Türk dünyasının bu Kıta’ya olan ilgisini artırmak gerekiyor. Türklerin, Afrika’da yerleşmeleri amacıyla bilinçli bir politikanın tespit edilerek uygulanmaya konulması çok yararlı olacaktır. Başka bir deyişle, Afrika’nın her ülkesinde Türk topluluklarının oluşturulması ilerideki Kıta çapındaki rekabete göğüs germede önemli bir koz niteliğini taşıyacaktır.
Bugün Çinliler, Hintliler, eski sömürgeci güçler, İngiltere, Fransa, Portekiz, Belçika yanında Afrika’da diasporalarını oluşturma yoluna girmişlerdir. Çeşitli projelerde çalışmak üzere Afrika’ya gelen Çinliler Kıta’ya yerleşmektedirler. Hintliler de Kıta’daki mevcudiyetlerini arttırmaya çalışmaktadırlar. Lübnanlıların da Kıta’nın çeşitli ülkelerindeki faaliyetleri nazara dikkate alınırsa, ülkemizin de bu sıraya girmesi gerekir.
Yetkili birimlerimizce yapılacak değerlendirme çerçevesinde, Afrika’ya Türklerin gönderilmesi ciddi olarak planlanmalıdır. Türk dünyasının da bu Kıta’daki eksikliğini gidermek için gerekli değerlendirmeler yapılmalı ve öneriler ortaya konulmalıdır.
1960’lı yıllarda Avrupa’ya gönderdiğimiz işçilerin tecrübeleri de gözönüne alınarak, başta Afrika’da, Türk yatırımlarının çok olduğu ülkeler seçilerek, bu ülkelere çalışmak amacıyla gönderilecek vatandaşlarımızın buralarda kalmaları, evli olanlar aileleriyle bu ülkelere göç etmeleri suretiyle Afrika Kıtası’nda Türk topluluklarının oluşmasını sağlamak çok yararlı olacaktır. Böylelikle, Türk nüfusunun eksik olduğu ve Türk dış politikasının stratejik etkinlik alanlarından birisini teşkil eden Afrika ile ilişkilerimiz daha sağlam bir temele dayandırılarak rekabete daha dayanıklı bir hale getirilecektir.