Kaliningrad ya da eski adı ile Königsberg olarak bilinen bölge 1255’e kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Bu bölge, 1945 yılına kadar devamlı Alman devletlerinin egemenliği altında kaldıktan sonra İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyet Ordusu tarafından işgal edilmiş 1946 yılında adı Kaliningrad olarak değiştirilmiştir. Bölge, coğrafi olarak Litvanya’nın güneyinde, Polonya’nın ise kuzeyinde kalmaktadır. Nüfusunun yüzde 80’i Almandır. 1990 sonrasında SSCB’nin dağılmasına rağmen Kaliningrad özerk (oblast) bir bölge olarak Rusya Federasyonu’na bağlı kalmıştır.
Doğu Avrupa’da, Rusya ile AB arasında sorun teşkil eden bölge ile ilgili sorun çok önem arzetmektedir. Peki sorun neden doğmuştur? Sonraki süreçteki gelişmeler ne yönde seyretmiştir? Kısaca bunlara değinelim:
Kaliningrad’ın Önemi ve Sorunun Ortaya Çıkışı
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ortaya çıkan devletler, var olan diğer devletler ile sınır ve alan sorunları yaşamıştır. Bunda da aslan payını SSCB’nin en büyük yüzölçümüne sahip olan ülkesi Rusya almıştır. Kaliningrad sorunu SSCB sonrası oluşan yapıda kendiliğinden ortaya çıkmıştır.
Kaliningrad, SSCB sonrasında coğrafi olarak Rusya’dan ayrılmasına rağmen Rusya’ya bağlıdır. Fakat Rusya ile karadan bağlantısı yoktur. Bölge jeopolitik ve ticari önemi dolayısıyla başlı başına bir öneme haizdir. Rusya’nın Baltık Filosu burada bulunmaktadır. Bölge yoğun askeri nüfuslu bölgelerden biridir. Bunun yanında AB’nin doğuya genişleme sürecinde Rusya ile AB arasındaki en önemli sorunlardan biri olarak kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Sorunun gündeme gelmesi ise Avrupa’nın genişleme stratejilerinden dolayıdır.
Avrupa Birliği’nin 1990 sonrası doğuya doğru genişleme stratejisi ve bunun sonucunda 1 Mayıs 2004’te 10 yeni ülkeyi (üç Baltık ülkesi Letonya, Litvanya, Estonya) içine alması Kaliningrad sorununu fiilen doğuran sebeptir. Çünkü birliğe giren Letonya, Litvanya, Estonya ve Polonya, Kaliningrad’ın bir bakıma her tarafını sarmış ve bölgenin Avrupa’nın karnında bıçak gibi kalmasına yol açmış, bölgeyi hem coğrafi hem de siyasi olarak ikiye bölmüştür. Bunun aşılması için Avrupa ve Rusya arasında görüşmeler yapılmıştır. Fakat taraflar olaya farklı yaklaşmakta ve sonuç alınması zorlaşmaktadır. Son dönemdeki bazı gelişmeleri incelemeden önce tarafların gözünden olaya bakmak yararlıdır
Rusya İçin Kaliningrad ve Batının Önemi
SSCB yıkıldıktan sonra toparlanma sürecine giren Rusya, son dönemde Batının, AB ve NATO kapsamında kendi sınırlarına kadar dayanmasından hoşnut olmamaktadır. Öyle ki Baltık Filosu’nun bulunduğu Kaliningrad Rusya için çok şey ifade etmektedir. Öncelikle bu bölge özerk bir yapı ile Rusya’ya bağlıdır. Anavatana karadan bağlantısı yoktur. Rusya için burada yaşayan Ruslar önemlidir. Kaliningrad’da Alman etkisi vardır ama İkinci Dünya Savaşı sonrasında Rus etkisi daha belirgindir. Bölge, oblast (özerk) olmasının da etkisi ile Ruslaşmıştır. Bölge, Polonya ve Litvanya arasında bulunduğu için Rusya bu ülkelerin iç işlerine müdahale edebilmekte ve dolayısıyla AB politikalarına müdahil olabilmektedir. Kaliningrad bu anlamda bir “Truva Atı“ olarak görülebilir. Bölge, ticari olarak çevre ülkelerin etkisine çok açıktır. Bu durumda Rusya’yı endişelendirmektedir. Bu amaçla bölgedeki askeri yapılanma gözden geçirilmiş, Baltık Filosu’nun küçültülmesi düşünülmüş ve “Serbest Bölge“ ilan edilerek yabancı sermaye buraya çekilmek istenmiştir. Bölge gıda ve ticaret gibi hayati konularda Rusya’ya bağımlıdır. Bunun yanında, bölge var olan sanayi altyapısı ile Rusya açısından vazgeçilmez bir konumdadır.
Tüm bunların dışında Rusya ve Kaliningrad için AB genişlemesinin yarattığı en büyük tehlike Schengen Vizesi sorunudur. Litvanya’nın bölgenin doğusunda bulunması nedeniyle Bu ülke üzerinden gidip gelecek Ruslar, Litvanya’nın birliğe girmesi ile büyük sorun yaşayacaklardır. Rusya bu konu üzerinde önemle durmaktadır.
Şu da unutulmamalıdır ki, Rusya Sovyetler Birliği sonrası eski toprakları üzerinde mümkün olduğunca etkin ve nüfuz sahibi olmak istemektedir. Ukrayna’da Avrupa’ya ve Gürcistan’da ABD’ye bir bakıma mağlup olan Rusya diğer “kale“lerinde aynı sorunu yaşamak istememektedir. Bölgenin güvenlik, sınır sorunu, ticaret ve diğer konulardaki öneminin yanında prestij bakımından da Rusya için önemlidir.
Avrupa ve Bölge Ülkelerin Olaya Bakış Açısı
Avrupa Birliği ise olaya tamamen farklı yaklaşmaktadır. Avrupa’nın tarihi getirdiği deneyimlerin ışığında da Rusya’ya karşı duruşu güvenlik paradigmasına dayanmaktadır. Son dönemde ise ticaret bunu destekler bir nitelik almıştır.
AB, Kaliningrad sorununda bölge ülkeleri olan Litvanya ve Polonya’ya bir ön şart sürmeyerek sorunun Rusya ile çözülmesini istemiştir. Fakat bölge, jeopolitik özelliğinden dolayı gözden çıkarılmış değildir. AB aslında bölge ile çok yakın ilişkiler içerisindedir. Bu tarihsel ve kültürel bağlar ile güçlendirilmiştir. Özellikle Kaliningrad’ın ticaret ve yatırım konusundaki sıkıntısı Almanya’nın bölgeye ilgisini arttırmış ve sıkı bağlar kurulmasına yol açmıştır. Zaten Kaliningrad Nüfusunun yüzde 80’i Almandır. Bölgenin komşu ülkeler ile ticareti azalmaktadır. Buna örnek olarak 1997 yılında 235 milyon dolar olan toplam Litvanya-Kaliningrad ticareti, 1999 yılına gelindiğinde 75 milyon dolara düşmüştür. Bu da Almanya’nın, Kaliningrad için ekonomik bakımdan ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
AB’nin diğer bir korkusu da “Yasa Dışı Göç“ korkusudur. BDT, Asya ve Doğu Avrupa’dan gelecek göçlerin geçiş noktasında yer alan Kaliningrad, “Sınırdan Yasal Geçişler“ konusunda Avrupa’yı bazı çekincelere sürüklemiştir. Çünkü, Avrupa devletleri için Kaliningrad bir anlamda “Mafya Merkezi“, “Ekonomik Kriz Bölgesi“ ve “Rus Askerlerinin Yuvalandığı“ tehlikeli bir bölgedir.
Avrupa’yı destekleyen diğer bir durumda bölge ülkeleri olan Litvanya ve Polonya’nın AB ile daha yoğun ekonomik ilişki içine girmek istemeleridir. Çünkü birliğe Mayıs 2004’te üye olan bu devletler Rusya’nın etkisinden büyük oranda çıkmışlardır. Bu da Avrupa’nın elini sorunun çözümü konusunda güçlendirmektedir.
Son Dönem Gelişmeler ve Çözüm Önerileri
Avrupa ile Rusya arasında son dönemde bölge için bir dizi görüşmeler yapılmıştır. Baltık ülkelerinin birliğe üye olduğu son dönemde bu süreç hızlanmıştır. 2000 yılında Rusya’nın girişimleri ile Danimarka’da bölge devletleri ile birlikte bir “Hükümetler Arası Konferans“ düzenlenmiştir. Bundan bir ay sonra düzenlenen AB’nin Feira Zirvesi’nde öneriler taşımacılık koridorunun modernizasyonu, enerji nakil ve doğalgaz hatlarının yenilenmesi, çevrenin korunması, Kaliningrad Bölgesi’nin “Avrupa Eğitim Alanı Kuşağına“ dahil edilmesi, sosyal güvenlik şartlarının geliştirilmesi, sınır güvenliği ve kontrol tekniklerinin iyileştirilmesi ve sınırı aşan konularda iş birliğine gidilmesi“ şeklinde olmuştur(1)
Bundan sonraki dönemde ise 2002 yılında bazı gelişmeler meydana gelmiştir. Haziran 2002’de Moskova’da yapılan AB-Rusya zirvesinde AB, Rusya’ya bazı ticari tavizler vermesine rağmen Kaliningrad statüsü ya da açılması düşünülen koridor için söz vermemiştir. Bu konu ileriki sürece bırakılmıştır.
1 Haziran 2003 tarihinde St. Petersburg’ta düzenlenen AB-Rusya zirvesinde, Avrupa Komisyonu Başkanı Romano Prodi ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile benzer mesajlar vererek “Kaliningrad’da yaşayan Rusların vizesiz anavatana gidebilmeleri ve AB ülkelerine vize almadan seyahat edebilmeleri“(2) konusunu dile getirmiştir. Fakat teknik yetersizlikler ve görüş birliği sağlanamaması AB-Rusya zirvesinden çıkabilecek kesin bir sonucu engellemiştir. 4 Temmuz 2003 tarihinde ise Litvanya “Transit Kolaylık Belgesi“(3) uygulaması ile yeni döneme bir nevi hazırlık yapmıştır. Fakat, Rusya’nın teknik yetersizlikleri ciddi sorunlar doğurmuştur.
Son dönemde sorun çözülme aşamasında ortaya atılan genel fikir ise şudur: “Kaliningrad devletlerin politikalarından çok kendiliğinden ortaya çıkmış zoraki bir sorundur, Avrupa’nın genişlemesinden çok tarihi süreçler devletleri bir seçim yapmaya zorlamaktadır. Burada önemli olan AB’nin genişlemesine karşı olan Rusya’nın da bu işin içine katılarak uyum ve uzlaşma içinde bu soruna çözüm aranması lazımdır. Avrupa’nın bu gelişim süreci ve olaylar Kaliningrad halkına mutlaka olumlu yansıyacak, bölge ülkelerini ise ticari, ekonomik, sosyal ve güvelik yönünden olumlu etkileyecektir. Bölgede bulunan Rusların anavatanla bağlantıları bir şekilde kurulabilir. “Schengen Sistemi“ bilinerek buna uygun bir tedbir alınabilir. Bunun için belirli derecede esneklik sağlanabilir. Litvanya-Rusya ilişkileri bu bağlamda çok önemlidir. Çünkü Kaliningrad Halkı, Litvanya üzerinden anavatana ulaşmaktadır.
Bu fikirlerin ışığında son 2 ay içerisinde olan en önemli gelişmelerden birisi, Haziran 2005’ten itibaren Kaliningrad’lıların Schengen’e tabi olmadan Litvanya üzerinden Rusya’ya vize ile gidebilme olanağının sağlanmış olmasıdır.(4) Bu uygulama ve pratiklik açısından gayet olumlu bir gelişmedir.
Fakat Rusya’nın doğudaki bu son kalesinde daha ne kadar direneceği merak konusudur. 3 Temmuz 2005’te Kaliningrad da bir araya gelen Putin, Chirac ve Schröder konuyu tekrar masaya yatırmıştır. Putin, Avrupalı dostlarına Avrupa’nın Rusya aleyhine genişlemesinden duyduğu endişeyi aktarırken, Fransa ve Almanya liderleri ise bunun AB’nin iç sorunu olduğunu Rusya’nın taraf olmadığını Putin’e anlatmaya çalışmıştır. Görünen o ki ünlü düşünür Kant’ın da memleketi olan bu küçük kasaba Avrupa’ya Rusya’dan daha yakın gözükmektedir.
* Stajyer, TASAM Avrupa Birliği Çalışma Grubu
Dipnotlar
- Beril Dedeoğlu, Dünden Bugüne Avrupa Birliği, s.351, Boyut Kitaplar, İstanbul 2003
- “Rus Vatandaşların Vizesiz Seyahati Konusunu Konuşmaya Hazırız“ http://www.organel.com.tr/uk_010603.htm ( 1 Haziran 2003)
- “Litvanya, AB Ülkeleri Dışıdaki Ülkelere Vize Uygulaması“ http://eu.ibsresearch.com/news_display.asp?upsale_id=2998( 4 Temmuz 2003)
- “Vilnius Tarihi Misyonunu Tamamladı“ http://ntvmsnbc.com/news/270548.asp (20 Haziran 2005)