2011 yılından bu yana, tüm dünya Suriye meselesi ile meşgul. Bir başka “Arap Baharı“ diyarı olmaktan çıkıp, bir dehşet, bir vahşet yumağı haline dönüşen Suriye, bir çok bakımdan, diğer örneklerden farklı bir tablo yarattı. Bir kere uzadı ve kangrenleşti. Ama kangernleşmiş yanını kesip atmak mümkün olamadı. Çünkü deste deste bölünmüş muhalefet kanadı, Suriye’liye ve dünyaya ümit vermedi, veremedi. Alternatif olarak algılanamadı. Rejim ise, kendi başına olmasa bile görünürde güçlü iki destekle bugüne kadar ayakta kalmayı başardı.Görünmeyen destek acaba nereden geldi denilebilir. İlk aklıma gelen bu açıdan Çin tabii. En önemlisi, Esat kaçıp, ülkesini terketmedi. “Burası benim vatanım, öleceksem burada öleceğim“ dedi.
Suriye’de Başgösteren İki Tehlike
Suriye krizinden aynı zamanda iki tehlikeli dalga yayıldı. Bunlardan biri din adına astığı astık, kestiği kestik DAİŞ’in ortaya çıkışı oldu. Diğeri ise, nereden çıktığı hale kesinlik kespetmeyen bu yayılmacı terör örgütünü bahane ederek, Rusya’nın Suriye’ye fiilen askeri varlığı ile girmesi biçiminde tecelli etti. Su çekilir, kum kalır ya! Korkarım, sular Suriye’de durulsa bile, bu iki unsur bir şekilde geride kalacaktır. DAİŞ’ten geriye ne kalacağı, elindeki imkanların kelepçelenmesine bağlı. Ama Rusya, Suriye’de hep kalacağa benzer..
Mülteciler Ne Fark Yarattı?
İç savaş ile ortaya çıkan mülteci krizi, tarihin gördüğü en büyük mülteci krizi değildi elbet. Ama Suriye’den fışkırır gibi çıkan, genç-ihtiyar, çoluk-çocuk, kadın-erkek, önce etraftaki komşuların, sonra da tüm dünyanın sorunu oldu çıktı. 4-5 yıl içinde bir ülkeden 8-10 milyon civarında insanın ayrılması ne demek? DAİŞ gidenden memnun, çünkü kaçanların mal varlıklarının da üzerine oturdu. Rejim gidenden memnun, çünkü oda “ölen ölür, giden gider, kalan sağlar bizimdir“ havasında. Ara ara Viyana’da veya Cenevre’de yapılan çözüm toplantılarının mülteci krizi ile ilgili bir öngörüsü yok gibi. De Mistura olsa olsa tarafları masa etrafında oturtmaya çabalıyor veya otururlarsa barıştırmanın yollarını arıyor. O şimdilik sadece, barış masasının devrilmemesinden memnun oluyor ki, ateş- kes sürebilsin.
“Bir Çağ Yangını Bu“: Yanıp Kendini Tüketmeyen Ateş
Hani “Eller günahkar; Diller günahkar; Bir çağ yangını bu bütün dünya günahkar. Masum değiliz, hiç birimiz. Masum değiliz, hiç birimiz“ diye bir şarkı var ya! O şarkı tam Suriye konusunda tüm ülkelerin konumunu tanımlıyor gibi.Evet, Suriye ateşi sönmek bilmiyor.Çünkü ocağa çok sayıda odun süren olduğu kadar, üzerine benzin döken de çok. Suriye’de ve Suriye konusunda herkez günahkar. Bileşmiş Milletlerin açıklamasına göre, krizin başından bu yana en az 250 bin kişi ölmüş. Bunların en az 13 bini çocuk, 9 bini kadın. Ama bir de muhalif ve rejim taraftarları ile, gönüllü sağlık hizmetlileri, gazeteciler ve yabancı asker ve milisler ayırımı da yapıyor bazı kaynaklar.
“Vurdu Vurdu, Vuruldu“
İç savaş böyle birşey maalesef. Uzlaşma zeminlerinden ayrılıp, birbirine karşı diş bilemeler başlamayagörsün. İnsanlar kamplara bölünmeyegörsün. Bölünme nedeni dini, etnik, mezhebi, ideolojik veya ne olursa olsun ha iç savaş, ha “ocağına incir dikmek“, “köküne kibrit suyu“ veya kezzap dökmek. Zaten rakamların dökümü ve ara toplamlar, Suriye’de tam bir bir “vurdi, vurdi, vuruldi“ görünümünde. İnsanlık hala kana susamış gibi Suriye’de. Bütün bunlara ilaveten en az 10 bin kişinin, yerini yurdunu terkettiği tahmin ediliyor. Paramparça olan ülkeden hepsi bir diyara savruldu.
Şimdi SAFER (Syrian Aid Forum for Emergency and Reconstruction) Zamanı
Şimdi bu kan gölü ve kana susamışlığın arasından nasıl güvenli bir Suriye çıkar? İşte Haziran başında Lübnan’da böyle bir toplantı yapılacak. Önceliği Lübnan, Ürdün, Türkiye ve Irak’ta bulunan yaklaşık 5 milyon mültecinin sorunlarına ortak çözüm bulmak. Acil durum ve Yeniden Yapılanma için Suriye Yardım Forumu, mülteci sorununu çözmek için Suriye’ye yardım etmenin önemini kavramış gözüküyor. En azından programı bana o izlenimi verdi. Bakalım somut bir çözüm zinciri, halkalar etrafında oluşabilecek mi?
Suriye yeniden yaşanabilir bir ülke olursa, mültecilerin çoğu geri döner diye bir varsayım var akıllarda. SAFER’a Lübnan ev sahibliği yapacağı için, iş biraz damdan düşen Nasrettin hoca’nın yardıma koşanlara, “gidin bana damdan düşen birini bulup getirin. Bana ancak o yardım edebilir“ fıkrasını hatırlatıyor. Lübnan kendi kanında boğulup, kendi kanına doyan bir ülke olarak, şimdi iç barışını korumak için büyük çaba harcadığına göre, bunun değerini 2005 e kadar işgali altında yaşadığı Suriye ve Suriye’lilere anlatabilirse ne ala. SAFER’ ı bir de hibe ve yardım seferberliği takip ederse daha da iyi olur.
SAFE, SAFER, SAFEST(Güvenli, Daha Güvenli, En Güvenli)
SAFER’ın önceliği mülteciler olduğu kadar, bir de özel sektör- kamu sektörü- gönüllü kuruluş ortaklıkları ile ticari değeri olan projeler üretip, istihdam alanları açmak olarak gözüküyor. Tabii, AB anlaşmalarla mültcileri geri yollamaya çalışırsa, başkaları bundan geri kalır mı? Suriye’nin komşuları da şimdi kara kara bunu düşünüyor.
Bir de akıllarda, Suriye’de güvenli bölgeler yaratıp buralara mültecileri aktarmak var. Bu nasıl olacak belli değil. Ama işte yaratıcı fikirler böyle doğuyor olmalı. Ama en güvenli çaba, istihdam imkanları ile insanlara yaşam umudu telkin etmekten geçiyor. Bu SAFER in mucidi Emirlik’lerin(Dubai merkezli) bu işe para yatırmaya hazırlandığına da işaret ediyor olabilir.
SAFER toplantısının Türkiye’den gözü ve kulağı olacağım.
Suriye’de Başgösteren İki Tehlike
Suriye krizinden aynı zamanda iki tehlikeli dalga yayıldı. Bunlardan biri din adına astığı astık, kestiği kestik DAİŞ’in ortaya çıkışı oldu. Diğeri ise, nereden çıktığı hale kesinlik kespetmeyen bu yayılmacı terör örgütünü bahane ederek, Rusya’nın Suriye’ye fiilen askeri varlığı ile girmesi biçiminde tecelli etti. Su çekilir, kum kalır ya! Korkarım, sular Suriye’de durulsa bile, bu iki unsur bir şekilde geride kalacaktır. DAİŞ’ten geriye ne kalacağı, elindeki imkanların kelepçelenmesine bağlı. Ama Rusya, Suriye’de hep kalacağa benzer..
Mülteciler Ne Fark Yarattı?
İç savaş ile ortaya çıkan mülteci krizi, tarihin gördüğü en büyük mülteci krizi değildi elbet. Ama Suriye’den fışkırır gibi çıkan, genç-ihtiyar, çoluk-çocuk, kadın-erkek, önce etraftaki komşuların, sonra da tüm dünyanın sorunu oldu çıktı. 4-5 yıl içinde bir ülkeden 8-10 milyon civarında insanın ayrılması ne demek? DAİŞ gidenden memnun, çünkü kaçanların mal varlıklarının da üzerine oturdu. Rejim gidenden memnun, çünkü oda “ölen ölür, giden gider, kalan sağlar bizimdir“ havasında. Ara ara Viyana’da veya Cenevre’de yapılan çözüm toplantılarının mülteci krizi ile ilgili bir öngörüsü yok gibi. De Mistura olsa olsa tarafları masa etrafında oturtmaya çabalıyor veya otururlarsa barıştırmanın yollarını arıyor. O şimdilik sadece, barış masasının devrilmemesinden memnun oluyor ki, ateş- kes sürebilsin.
“Bir Çağ Yangını Bu“: Yanıp Kendini Tüketmeyen Ateş
Hani “Eller günahkar; Diller günahkar; Bir çağ yangını bu bütün dünya günahkar. Masum değiliz, hiç birimiz. Masum değiliz, hiç birimiz“ diye bir şarkı var ya! O şarkı tam Suriye konusunda tüm ülkelerin konumunu tanımlıyor gibi.Evet, Suriye ateşi sönmek bilmiyor.Çünkü ocağa çok sayıda odun süren olduğu kadar, üzerine benzin döken de çok. Suriye’de ve Suriye konusunda herkez günahkar. Bileşmiş Milletlerin açıklamasına göre, krizin başından bu yana en az 250 bin kişi ölmüş. Bunların en az 13 bini çocuk, 9 bini kadın. Ama bir de muhalif ve rejim taraftarları ile, gönüllü sağlık hizmetlileri, gazeteciler ve yabancı asker ve milisler ayırımı da yapıyor bazı kaynaklar.
“Vurdu Vurdu, Vuruldu“
İç savaş böyle birşey maalesef. Uzlaşma zeminlerinden ayrılıp, birbirine karşı diş bilemeler başlamayagörsün. İnsanlar kamplara bölünmeyegörsün. Bölünme nedeni dini, etnik, mezhebi, ideolojik veya ne olursa olsun ha iç savaş, ha “ocağına incir dikmek“, “köküne kibrit suyu“ veya kezzap dökmek. Zaten rakamların dökümü ve ara toplamlar, Suriye’de tam bir bir “vurdi, vurdi, vuruldi“ görünümünde. İnsanlık hala kana susamış gibi Suriye’de. Bütün bunlara ilaveten en az 10 bin kişinin, yerini yurdunu terkettiği tahmin ediliyor. Paramparça olan ülkeden hepsi bir diyara savruldu.
Şimdi SAFER (Syrian Aid Forum for Emergency and Reconstruction) Zamanı
Şimdi bu kan gölü ve kana susamışlığın arasından nasıl güvenli bir Suriye çıkar? İşte Haziran başında Lübnan’da böyle bir toplantı yapılacak. Önceliği Lübnan, Ürdün, Türkiye ve Irak’ta bulunan yaklaşık 5 milyon mültecinin sorunlarına ortak çözüm bulmak. Acil durum ve Yeniden Yapılanma için Suriye Yardım Forumu, mülteci sorununu çözmek için Suriye’ye yardım etmenin önemini kavramış gözüküyor. En azından programı bana o izlenimi verdi. Bakalım somut bir çözüm zinciri, halkalar etrafında oluşabilecek mi?
Suriye yeniden yaşanabilir bir ülke olursa, mültecilerin çoğu geri döner diye bir varsayım var akıllarda. SAFER’a Lübnan ev sahibliği yapacağı için, iş biraz damdan düşen Nasrettin hoca’nın yardıma koşanlara, “gidin bana damdan düşen birini bulup getirin. Bana ancak o yardım edebilir“ fıkrasını hatırlatıyor. Lübnan kendi kanında boğulup, kendi kanına doyan bir ülke olarak, şimdi iç barışını korumak için büyük çaba harcadığına göre, bunun değerini 2005 e kadar işgali altında yaşadığı Suriye ve Suriye’lilere anlatabilirse ne ala. SAFER’ ı bir de hibe ve yardım seferberliği takip ederse daha da iyi olur.
SAFE, SAFER, SAFEST(Güvenli, Daha Güvenli, En Güvenli)
SAFER’ın önceliği mülteciler olduğu kadar, bir de özel sektör- kamu sektörü- gönüllü kuruluş ortaklıkları ile ticari değeri olan projeler üretip, istihdam alanları açmak olarak gözüküyor. Tabii, AB anlaşmalarla mültcileri geri yollamaya çalışırsa, başkaları bundan geri kalır mı? Suriye’nin komşuları da şimdi kara kara bunu düşünüyor.
Bir de akıllarda, Suriye’de güvenli bölgeler yaratıp buralara mültecileri aktarmak var. Bu nasıl olacak belli değil. Ama işte yaratıcı fikirler böyle doğuyor olmalı. Ama en güvenli çaba, istihdam imkanları ile insanlara yaşam umudu telkin etmekten geçiyor. Bu SAFER in mucidi Emirlik’lerin(Dubai merkezli) bu işe para yatırmaya hazırlandığına da işaret ediyor olabilir.
SAFER toplantısının Türkiye’den gözü ve kulağı olacağım.