En son rakamlarla Çin hala büyüyor. % 7’nin biraz altında kalsa bile hâlâ büyüyor. İrlanda, Hindistan, Filipinler, Vietnam, Malezya en yakın referansla % 7 civarı büyüyen ülkeler. Venezuella ise açıklamadığı enflasyon rakamları ile % 8 büyüyor. Yani muhtemelen Venezuella ve bir çok başka ülkede, büyüme enflasyonist olma eğiliminde.
Buna karşılık başta AB’nin kriz tepmiş ülkeleri ve yarısı durgunluktan çıkmış yarısı çıkmamış Amerikan ekonomisi olmak üzere birçok ülke ekonomik büyüme konusunda nal topluyor. Bu ister istemez Çin dışında, % 7 civarında büyüyen ama lokomotif gücü kuşkulu ülkelerin dünyayı durgunluk çarkından kurtaramayacağı endişesini beraberinde getiriyor.
Amerikan Ekonomisinin Açmazı
FED tevazu ile yaptığı en son açıklamalarla, enflasyon ve istihdam hedeflerinin tutturulduğunu ve ABD’de her ay 300 küsur bin iş alanı yaratılmasının iyi bir işaret olduğunu belirtti. Ama son zamanlarda düşen sınai büyüme ciddi bir sıkıntı. Buna bağlı olarak FED’in gevşek para politikasından kolay kolay vazgeçmeyeceği ve faiz yükseltmelere tedricen başvuracağı biliniyor. Bu ABD ekonomisi için yeterince umut mu bilemiyorum. Çünkü düşen petrol fiyatları, son yıllarda petrol üretim ve ihracatına ağırlık veren ABD için durgunluk tuzağı. Doğal olarak ABD’nin hâlâ dünyanın en büyük ekonomisi olması ve küresel ekonominin nabzı için sahip olduğu önem, bana özellikle bu satırları yazdırdı.
Ancak Sorun ABD’den de Öte
Bilmiyorum aranızda Robert J. Gordon’un şu sıralar satış listelerini sallayan kitabını okuyanınız var mı? “The Rise and the Fall of American Growth“ Northwestern Üniversitesi yayını. Bu kitapta Profesör Gordon, dünyanın tarihi bir duraksama sürecine girdiğini, 40 yıldır tanık olduğumuz teknolojik yenilik ve buluşların yeterince ve dengeli bir büyüme tetikleyemediğine işaret ediyor. Kitap 1870’lerden 1970’lere ve sonrasına uzanan veri analizlerine ağırlık veriyor. 1870’li yıllardaki zayıf büyümenin, temel yaşam normlarını değiştiren buluşlarla telafi edildiğini, evlere giren akarsu, elektrik, sağlık koşullarındaki atılım ve genel olarak ikinci sanayi devriminin büyümeyi hızlandırdığını, 1970’lerden sonra buluşlar artsa bile aynı hızda ve kalitede bir büyüme sağlayamadığını açıklıyor.
Teknolojik Gelişmeleri Küçümsüyor mu?
“Evet“ diyor Profesör Gordon, “internet büyük bir devrim. Enformasyon teknolojilerinin hepsi insanın emrinde. Tabii ki bunlardan yararlanabilen ve erişimi engellenmeyen insanların emrinde. Ama eğer bu teknolojilerin Amerikan ekonomisinin Gayri Safi Yurtiçi Hasılasına olan katkısına bakacak olursanız, sadece % 7’lik bir verimlilik artışı tekabül ettiğini görürsünüz“ diye ilave ediyor. “Dijital devrim, üçüncü sanayi devriminin ta kendisi olabilir. Ama 1990’lı yıllardan beri yaşamımıza giren bu devrim, çalışma koşullarına ne getirdi?“ diye soruyor ve fazla bir şey değişmediğini belirtiyor. Çalışma koşuları iyileşmeyen insan nasıl daha fazla verimli olabilir?
Asıl Tuzak İşte Burada
Profesör Gordon’a göre, büyümenin altın çağının artık geride kalmasının temel nedeni artmayan faktör verimliliği. O halde üçüncü sanayi devriminin faktör verimliliğini yeterince arttırmamasının nedenlerinin irdelenmesi gerek.
50 yıldan beri otomobil üretiminde robotlar kullanılıyor olabilir. Enformasyon teknolojileri bilginin hızla yayılmasına yardım edebilir. Ama bunları kullanmak isteyecek olan insan, yani üretim faktörü olarak emek, değişime ayak uydurmada yeterince başarılı olmadığı gibi, gözkamaştıran dönüşümlerden yararlanma insanlar arasında eşit değil diyor.
“Eşitsizlik ve reel gelirlerin aşınması, faktör verimliliğinin belini büken temel neden“ diye ifade ediyor. Yazar yorumlarını, toplumsal dinamiklerinde arıza ile karşılaşan Amerikan toplumu ile sınırlandırıyor. Ama buluşları yapmayan, bunlara katkıda bulunmayan, sadece meyvalarını ithal edip kullanan ülkeler için artan eşitsizliklerin verimlilik üzerindeki yıkıcı etkisi daha bile baskın olabilir.
Ne Yapılabilir?
Bilinen soruna bilinen çözüm öneriyor Profesör Gordon. Eşitsizliklileri vergi politikaları ile azaltmayı, eğitime ve emek verimliliğini arttırıcı yaratıcı yöntemlere ağırlık verilmesini öneriyor. Nüfusun yaşlanma faktörüne de değiniyor. Ama yaşlı nüfusun sahip olduğu çalışma ahlâkının, genç nüfusta olup olmamasına ve ABD’de can çekişen çalışma-iş-profesyonel ve mesleki ahlâkın yaratmakta olduğu açmazlara hiç atıfta bulunmuyor. Gordon’un yazdığı kitaptaki en somut gösterge hem ABD’de hem de küresel ekonomide görülen büyüme zafiyeti.
Buna karşılık başta AB’nin kriz tepmiş ülkeleri ve yarısı durgunluktan çıkmış yarısı çıkmamış Amerikan ekonomisi olmak üzere birçok ülke ekonomik büyüme konusunda nal topluyor. Bu ister istemez Çin dışında, % 7 civarında büyüyen ama lokomotif gücü kuşkulu ülkelerin dünyayı durgunluk çarkından kurtaramayacağı endişesini beraberinde getiriyor.
Amerikan Ekonomisinin Açmazı
FED tevazu ile yaptığı en son açıklamalarla, enflasyon ve istihdam hedeflerinin tutturulduğunu ve ABD’de her ay 300 küsur bin iş alanı yaratılmasının iyi bir işaret olduğunu belirtti. Ama son zamanlarda düşen sınai büyüme ciddi bir sıkıntı. Buna bağlı olarak FED’in gevşek para politikasından kolay kolay vazgeçmeyeceği ve faiz yükseltmelere tedricen başvuracağı biliniyor. Bu ABD ekonomisi için yeterince umut mu bilemiyorum. Çünkü düşen petrol fiyatları, son yıllarda petrol üretim ve ihracatına ağırlık veren ABD için durgunluk tuzağı. Doğal olarak ABD’nin hâlâ dünyanın en büyük ekonomisi olması ve küresel ekonominin nabzı için sahip olduğu önem, bana özellikle bu satırları yazdırdı.
Ancak Sorun ABD’den de Öte
Bilmiyorum aranızda Robert J. Gordon’un şu sıralar satış listelerini sallayan kitabını okuyanınız var mı? “The Rise and the Fall of American Growth“ Northwestern Üniversitesi yayını. Bu kitapta Profesör Gordon, dünyanın tarihi bir duraksama sürecine girdiğini, 40 yıldır tanık olduğumuz teknolojik yenilik ve buluşların yeterince ve dengeli bir büyüme tetikleyemediğine işaret ediyor. Kitap 1870’lerden 1970’lere ve sonrasına uzanan veri analizlerine ağırlık veriyor. 1870’li yıllardaki zayıf büyümenin, temel yaşam normlarını değiştiren buluşlarla telafi edildiğini, evlere giren akarsu, elektrik, sağlık koşullarındaki atılım ve genel olarak ikinci sanayi devriminin büyümeyi hızlandırdığını, 1970’lerden sonra buluşlar artsa bile aynı hızda ve kalitede bir büyüme sağlayamadığını açıklıyor.
Teknolojik Gelişmeleri Küçümsüyor mu?
“Evet“ diyor Profesör Gordon, “internet büyük bir devrim. Enformasyon teknolojilerinin hepsi insanın emrinde. Tabii ki bunlardan yararlanabilen ve erişimi engellenmeyen insanların emrinde. Ama eğer bu teknolojilerin Amerikan ekonomisinin Gayri Safi Yurtiçi Hasılasına olan katkısına bakacak olursanız, sadece % 7’lik bir verimlilik artışı tekabül ettiğini görürsünüz“ diye ilave ediyor. “Dijital devrim, üçüncü sanayi devriminin ta kendisi olabilir. Ama 1990’lı yıllardan beri yaşamımıza giren bu devrim, çalışma koşullarına ne getirdi?“ diye soruyor ve fazla bir şey değişmediğini belirtiyor. Çalışma koşuları iyileşmeyen insan nasıl daha fazla verimli olabilir?
Asıl Tuzak İşte Burada
Profesör Gordon’a göre, büyümenin altın çağının artık geride kalmasının temel nedeni artmayan faktör verimliliği. O halde üçüncü sanayi devriminin faktör verimliliğini yeterince arttırmamasının nedenlerinin irdelenmesi gerek.
50 yıldan beri otomobil üretiminde robotlar kullanılıyor olabilir. Enformasyon teknolojileri bilginin hızla yayılmasına yardım edebilir. Ama bunları kullanmak isteyecek olan insan, yani üretim faktörü olarak emek, değişime ayak uydurmada yeterince başarılı olmadığı gibi, gözkamaştıran dönüşümlerden yararlanma insanlar arasında eşit değil diyor.
“Eşitsizlik ve reel gelirlerin aşınması, faktör verimliliğinin belini büken temel neden“ diye ifade ediyor. Yazar yorumlarını, toplumsal dinamiklerinde arıza ile karşılaşan Amerikan toplumu ile sınırlandırıyor. Ama buluşları yapmayan, bunlara katkıda bulunmayan, sadece meyvalarını ithal edip kullanan ülkeler için artan eşitsizliklerin verimlilik üzerindeki yıkıcı etkisi daha bile baskın olabilir.
Ne Yapılabilir?
Bilinen soruna bilinen çözüm öneriyor Profesör Gordon. Eşitsizliklileri vergi politikaları ile azaltmayı, eğitime ve emek verimliliğini arttırıcı yaratıcı yöntemlere ağırlık verilmesini öneriyor. Nüfusun yaşlanma faktörüne de değiniyor. Ama yaşlı nüfusun sahip olduğu çalışma ahlâkının, genç nüfusta olup olmamasına ve ABD’de can çekişen çalışma-iş-profesyonel ve mesleki ahlâkın yaratmakta olduğu açmazlara hiç atıfta bulunmuyor. Gordon’un yazdığı kitaptaki en somut gösterge hem ABD’de hem de küresel ekonomide görülen büyüme zafiyeti.