2015 yılının son iki gününde geçen yılın muhasebesini yapmak ve önümüzdeki yılın bize ne vaad ettiği üzerinde düşünmek iyi olacak.
Sevaplarımız ve bir “Ömr-ü Muhayyel“
2015 yılında herşeye rağmen tekneyi su üstünde tutmayı başardık. Kalite ve bileşimini bir kenara bırakacak olursak nominal büyüme düşük ama pozitif değerlerde kaldı. İki seçim döneminin geçime yansıyan olumsuzluğu pek farkedilmedi. Ana caddeler ve sokak aralarında hiç durmaksızın çalışan, beton karıp, harç döken kamyonları ekonominin çarkı olarak görmeye devam ettik. Yenilenen bina ön cepheleri ile “nihai teceddüdü“ yakaladığımızı sandık. Vitrin merakımız buna yardımcı oldu.
Seçim beklentileri içinde geçen iki çeyrekten sonra ekonomi üçüncü çeyrekte toparlanır gibi oldu. Gelecek fırtınaya karşı yelken şişirmenin, ancak geminin burnu doğru yöne dönmüşse olabileceğini bile düşünmeden, yelkenleri yel ile doldurduk. Ne olduğunu anlamadan bir “marka“ tasarımının peşine takıldık. Sormadık, sorgulamadık veya soramadık. “Bir bilen vardır, işi ona bırakalım“ diye kestirip attık. İyi geçen hava koşulları ve yükselmeyen petrol faturaları, aslında sıkamadığımız kemerin yaratabileceği munzam kayıpları telafi etti. Velhasıl, 2015 i hayal ve gerçek arasındaki “araf“ ta geçirdik ve yılın sonuna geldik.
Günahlarımız ve Gerçekler
Seçimlerin öncesindeki uzlaşma ortamını çoktan yitirdik. Umutlarımız şişmiş, kabarmıştı. Attan düşer gibi olduk. Ama sanki çatışma dozunun yükselmesinden de medet umduk. Ölçüyü kaçırıp, yutamayacağımız sözler verdik ve bunlara önce kendimiz aldandık.
Ayağımızı yorganımıza göre uzatmadan harcadık, harcadık. Kara günler için akçe ayırmayı hep başkalarından bekledik. Enflasyon canavarının hortlamasına ramak kaldı da yine de yeterince harcama yapmadığımızı, erken başlayan “indirimli satışlar“ ve kapanıp eleman çıkaran iş yerleri ile farkettik. İşsizlik aldı yürüdü. Bütçe harcamaları ideal değerlerde gözüktü. Ama kaynağı nedir bilemedik. Yiğidin kamçısının borç olduğu geleneksel düşüncesine bağlılığımız sürdü de, %40 oranı civarında değer kaybeden Türk Lirasının, Dolar borçlarına yaptığı katlamalı katkı altında ezilebileceğimizi hesaba katmadık.
İç Düşman-Dış Düşman ve Medet Umulan “Eski Dostlar“
En büyük sorunumuz çatışma kültürünü devam ettirdik. Birbirimiz ile barışık olmaktan giderek uzaklaştık. İçerde ve dışarıda sürekli çatışmayı ve yeni yeni cepheler açmayı uzlaşmaya ve uzlaşma yolları aramaya tercih ettik. Bölgesel konjonktür de bunu ateşledi. Şimdi artık Türkiye, yaklaşık 40 yıldır sürdürdüğü dışa açık ekonomi modelini, hızla kapanan dış piyasalar nedeni ile revize etmek durumunda. Rusya pazarını, Afrika ve Asya en kadar telafi edebilir? Gırtlağına kadar borçlu Suudi Arabistan ve rüzgara göre yön değiştiren Katar’dan hala ne beklenir? İsrail, Irak, Mısır ve Lübnan artık bize ne kadar güvenir?
Koşullara bağlı ve tekinsiz AB pazarının erişebilirliğini sağlayacak kurumsal reformları yapabilecek miyiz daha da önemlisi geçmişte yapmış olduğumuz reformları yaşatabilecek miyiz? İnnovasyon, innovasyon deyip deyip sonucu olarak takdim ettiğimiz Türkiye markasının ne olduğunu anlayıp, bunu içselleştirebilecek miyiz ki, başkalarına anlatıp onları inandırabilelim. 2015 bize işte bütün bu müphem koşulları ve bir düzine istihfamı bırakarak aramızdan ayrılıyor.
Bir Sacayağı Açmazı: Risklerden Fırsat Yaratmak
Bu bir yetenek. Ama her yetenek gibi üzerinde çalışılması gerekiyor. Türkiye’nin 2016 yılına girerken riskleri her zamankinden daha yüksek. Bunları fırsata dönüştürme düşüncesini fırsatçı bireylerin yakalayabileceği fırsatlar olarak düşünmüyorum. Fırsatçılar her zaman ve her yerde var. Aynı akbabalar gibi. Benim kastettiğim, ülkenin artan riskleri fırsata dönüştürebilmesi. Bu ise, önce ülke içinde yaratılabilecek uzlaşma ortamına, sonra bölgesel ve küresel konjonktüre bağlı.
Bu yıl işimiz, önceki yıllardan daha kolay olmayacak. Bu kötümser bir yaklaşım değil. Sadece su katılmamış derecede gerçekçi. İşte bu düşüncelerle 2016 nın, ülkemize ve dünyaya daha az felaket ve daha fazla umut getirmesini dilerim.
Sevaplarımız ve bir “Ömr-ü Muhayyel“
2015 yılında herşeye rağmen tekneyi su üstünde tutmayı başardık. Kalite ve bileşimini bir kenara bırakacak olursak nominal büyüme düşük ama pozitif değerlerde kaldı. İki seçim döneminin geçime yansıyan olumsuzluğu pek farkedilmedi. Ana caddeler ve sokak aralarında hiç durmaksızın çalışan, beton karıp, harç döken kamyonları ekonominin çarkı olarak görmeye devam ettik. Yenilenen bina ön cepheleri ile “nihai teceddüdü“ yakaladığımızı sandık. Vitrin merakımız buna yardımcı oldu.
Seçim beklentileri içinde geçen iki çeyrekten sonra ekonomi üçüncü çeyrekte toparlanır gibi oldu. Gelecek fırtınaya karşı yelken şişirmenin, ancak geminin burnu doğru yöne dönmüşse olabileceğini bile düşünmeden, yelkenleri yel ile doldurduk. Ne olduğunu anlamadan bir “marka“ tasarımının peşine takıldık. Sormadık, sorgulamadık veya soramadık. “Bir bilen vardır, işi ona bırakalım“ diye kestirip attık. İyi geçen hava koşulları ve yükselmeyen petrol faturaları, aslında sıkamadığımız kemerin yaratabileceği munzam kayıpları telafi etti. Velhasıl, 2015 i hayal ve gerçek arasındaki “araf“ ta geçirdik ve yılın sonuna geldik.
Günahlarımız ve Gerçekler
Seçimlerin öncesindeki uzlaşma ortamını çoktan yitirdik. Umutlarımız şişmiş, kabarmıştı. Attan düşer gibi olduk. Ama sanki çatışma dozunun yükselmesinden de medet umduk. Ölçüyü kaçırıp, yutamayacağımız sözler verdik ve bunlara önce kendimiz aldandık.
Ayağımızı yorganımıza göre uzatmadan harcadık, harcadık. Kara günler için akçe ayırmayı hep başkalarından bekledik. Enflasyon canavarının hortlamasına ramak kaldı da yine de yeterince harcama yapmadığımızı, erken başlayan “indirimli satışlar“ ve kapanıp eleman çıkaran iş yerleri ile farkettik. İşsizlik aldı yürüdü. Bütçe harcamaları ideal değerlerde gözüktü. Ama kaynağı nedir bilemedik. Yiğidin kamçısının borç olduğu geleneksel düşüncesine bağlılığımız sürdü de, %40 oranı civarında değer kaybeden Türk Lirasının, Dolar borçlarına yaptığı katlamalı katkı altında ezilebileceğimizi hesaba katmadık.
İç Düşman-Dış Düşman ve Medet Umulan “Eski Dostlar“
En büyük sorunumuz çatışma kültürünü devam ettirdik. Birbirimiz ile barışık olmaktan giderek uzaklaştık. İçerde ve dışarıda sürekli çatışmayı ve yeni yeni cepheler açmayı uzlaşmaya ve uzlaşma yolları aramaya tercih ettik. Bölgesel konjonktür de bunu ateşledi. Şimdi artık Türkiye, yaklaşık 40 yıldır sürdürdüğü dışa açık ekonomi modelini, hızla kapanan dış piyasalar nedeni ile revize etmek durumunda. Rusya pazarını, Afrika ve Asya en kadar telafi edebilir? Gırtlağına kadar borçlu Suudi Arabistan ve rüzgara göre yön değiştiren Katar’dan hala ne beklenir? İsrail, Irak, Mısır ve Lübnan artık bize ne kadar güvenir?
Koşullara bağlı ve tekinsiz AB pazarının erişebilirliğini sağlayacak kurumsal reformları yapabilecek miyiz daha da önemlisi geçmişte yapmış olduğumuz reformları yaşatabilecek miyiz? İnnovasyon, innovasyon deyip deyip sonucu olarak takdim ettiğimiz Türkiye markasının ne olduğunu anlayıp, bunu içselleştirebilecek miyiz ki, başkalarına anlatıp onları inandırabilelim. 2015 bize işte bütün bu müphem koşulları ve bir düzine istihfamı bırakarak aramızdan ayrılıyor.
Bir Sacayağı Açmazı: Risklerden Fırsat Yaratmak
Bu bir yetenek. Ama her yetenek gibi üzerinde çalışılması gerekiyor. Türkiye’nin 2016 yılına girerken riskleri her zamankinden daha yüksek. Bunları fırsata dönüştürme düşüncesini fırsatçı bireylerin yakalayabileceği fırsatlar olarak düşünmüyorum. Fırsatçılar her zaman ve her yerde var. Aynı akbabalar gibi. Benim kastettiğim, ülkenin artan riskleri fırsata dönüştürebilmesi. Bu ise, önce ülke içinde yaratılabilecek uzlaşma ortamına, sonra bölgesel ve küresel konjonktüre bağlı.
Bu yıl işimiz, önceki yıllardan daha kolay olmayacak. Bu kötümser bir yaklaşım değil. Sadece su katılmamış derecede gerçekçi. İşte bu düşüncelerle 2016 nın, ülkemize ve dünyaya daha az felaket ve daha fazla umut getirmesini dilerim.