Nijer; Batı Afrika’da, Cezayir’in kuzeydoğusunda yer almaktadır ve Benin, Burkina Faso, Çad, Libya, Mali ve Nijerya ile komşudur. Batı Afrika’da en geniş topraklara sahip olmasına rağmen en az nüfusa sahip olan ülke konumundadır. Nijer, 3 Ağustos 1958’de Fransa’dan bağımsızlığını kazanmış ve Cumhuriyet ile idare edilen bir ülkedir ancak, Fransa’nın siyasi ve ekonomik baskısı altında bulunmaktadır. Fransa’nın etkin gücü Nijer üzerinde devam etmektedir bunun en büyük nedenlerinden biri Nijer’in içinde bulunduğu kötü ekonomik koşullardır. Ekonomik yönden geri kalmışlık, Fransa’nın siyasi baskılarını kolaylaştırmaktadır, aynı zamanda Nijer’in iç politikası ile ilgili çeşitli şartlar ileri sürmesine de olanak sağlamaktadır. Nijer’in resmi bir dini olmamasına rağmen, laiklik adına okullarda din eğitimi verilmesine Fransa tarafından karşı çıkılması Fransa’nın Nijer üzerinde ki etkisini kanıtlamaktadır. (Halkın %98’i Müslüman, %0.35’i Hıristiyan ve kalan nüfus yerel dinlere inanan animistlerdir, resmi dil Fransızcadır ayrıca halk arasında yerel diller de konuşulmaktadır. )
Kuru ve sıcak bir iklimin sürdüğü Nijer’de, yıllık yağış miktarı 500 milimetreyi geçmemektedir ve yağışlar bazen yere ulaşmadan buharlaşmaktadır. Bilim adamları Afrika’nın 2070 yılına kadar tamamen kuruyacağını yaptıkları bilimsel araştırmalarla kanıtlamışlar, küresel ısınmanın önüne geçilmesi için özellikle G8 ülkelerine çağrıda bulunmuşlardır. Nijer’in tarıma elverişli arazisi oldukça az olmasına (% 3) ve topraklarının büyük bir kısmı çöl olmasına (% 88) rağmen ekonomisinde tarım birinci yer almaktadır. Ancak kuraklık ve çekirge sürülerinin istilası ile birlikte, çalışan nüfusun % 76’sı tarım alanında iş görmekte olduğuda göz önüne alındığında, Nijer’de yaşam koşulların dahada zorlaştığı görülmektedir. Kuraklık ve açlığın yanı sıra, kolera salgını tehlikesinin de başladığı ve koleranın ençok çocuk ölümlerine neden olması, Nijer’in yaşadığı diğer sorunlar içerisinde yer almaktadır.
Nijer’in nüfusu 13 milyon ve 3,5 milyon insan açlık yüzünden ölümle burun buruna yaşamakta ve Nijer’de binlerce çocuk açlık yüzünden yaşam savaşı vermektedir. Bölgeye yapılan yardımlar arttırılmazsa her hafta onlarca çocuğun ölümüne dünya seyirci kalmaya devam edecektir. Nijer’de sağlık koşullarının elverişsizliği 38.500 kişiye 1 doktor düşmesiyle sonuçlanmaktadır. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’nın 77 ton gıda gönderdiği Nijer’de, Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü de 28 mobil klinik açmasıyla bölgede kısıtlı bir rahatlama yaratmaktadır, ancak klinikler önünde yaşam mücadelesi vermek için uzun kuyruklar oluşturan insanların bir kısmı yetersiz koşullar ve zamanında önlem alınmadığından dolayı kurtarılamamaktadır. Nijer’de açlık çeken 10 çocuktan ancak 1 tanesi kliniklere ulaşabilmekte ve halk otla beslenmektedir.
Afrika ülkelerinin “öteki“ rolünden sıyrılmasının zamanı geldi hatta geçmektedir. Uluslararası arenaya baktığımızda, Üçüncü Dünya ülkelerinde insanların, yaşam koşullarının iyileştirilmesi yolunda yeterince ilgilenebilecek zihniyet, ekonomi, devlet örgütlenmesi dahil, kurumlar yetersiz bulunmaktadır. Gelişmiş ülkeler ise yapılan yardım çağrılarına duyarsız kalmaktadır.
Özellikle Avrupa ülkeleri tarafından benimsenen temel insan hak ve özgürlüklerine saygı gerçekte birinci koşul ise, Nijer’de yaşam savaşı süren insanların en temel hakları olan “yaşama hakkı“ ellerinden alınmakta ve bu durum Avrupa’nın ilke edindiği temel prensipleriyle bağdaşmamaktadır ve Nijer insan hakları ihlaline acı bir örnek teşkil etmektedir.
Dünyanın özellikle, G8 ülkeleri olarak adlandırılan ve dünyanın en gelişmiş ekonomileri oldukları kabul edilen Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada, Rusya, Afrika da ki birçok ülkede olduğu gibi Nijer dede açlık krizinin en çarpıcı örnekleri son 6 aydan beri had safhada yaşanırken gerekli duyarlılığı göstermemektedirler.
“Öteki“, bahsedilen şeylerden uzakta bulunan veya daha az mühim olan olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım çerçevesinde ‘öteki’, merkezin dışında olandır ve güç ilişkisinin ifadesidir. Batı da, özellikle kötü ekonomileri ve zor yaşam koşulları altında hayatta kalmaya çalışan Afrika ülkelerini “ötekileştirmektedir“. Üçüncü Dünya ülkelerinin, kendi sesini kendi ağzından duyurması yolunda artık önemli adımların atılması gerekmektedir Bu yolda şimdiye dek ancak Birleşmiş Milletler’in Genel Sektereterliği’nin Afrika ülkelerine de verilmesi dışında atılmış herhangi bir adım bulunmamaktadır. Her ne kadar Birleşmiş Milletlerin eski Genel Sekreterlerinin önceden Norveç, (Trygve Lie, Norveç, 1946–1952 ) İsveç, ( Dag Hammarskjöld, 1953–1961) Burma, Myanmar ( U Thant 1962–1971) Avusturya , (1972–1981 Kurt Waldheim) Peru (Javier Perez de Cuellar, 1982–1991), gibi Avrupa ve Güney Amerika ülkelerinden olsa da Kuzeydoğu Afrika ülkelerinden olan Mısır ile (Butros Butros-Gali, 1992–1996) ve 1997 den itibaren Batı Afrika ülkesi olan Gana ve Genel Sekreteri Kofi Annan ile belki de başlarda gelenek haline gelen Avrupa ülkelerinin seçilmiş olma alışkanlığı son bulmuştur. Ancak bu durum Afrika’nın sesini dünyaya duyurmada ne kadar etkili ve yeterli olur sorusu ayrı bir handikap oluştururken tek başına Genel Sekreterlik’in Afrika ülkesine verilmiş olması yeterli değildir. Çünkü, Genel Sekreterlik Birleşmiş Milletler’in diğer organlarının çalışmaları için gerekli ortam ve koşulları sağlamakta, ortaya konan program ve politikaları uygulamaktadır. Uluslararası barış ve güvenliği bozucu olaylar konusunda raporlar hazırlayıp Güvenlik Konseyi’ne sunar ve Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin alacağı kararlar öncelikli önem arz etmektedir. Bugün Birleşmiş Milletler’in 191 üyesi bulunmaktadır ve Birleşmiş Milletler’in temel amaçları arasında İnsanlık sorunlarının çözümünde, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesinde birlikte çalışmalar yapmak da öncelikli olarak yer almaktadır. Örneğin, 16 Ekim 1945’te kurulan FAO (Uluslararası Gıda ve Tarım Örgütü)’nün temel kuruluş amacı yoksul ülkelere gerekli besin yardımı yapılmasında öncülük etmekle birlikte gıda ve tarımsal ürünlerin üretimini ve dağıtımını geliştirmek ve kırsal kesimde yaşayan insanların yaşam koşullarını iyileştirmektir. Bugün FAO, 188 üye ülke ve 2.000 çalışanı ile Birleşmiş Milletler sistemi içindeki en büyük özerk kuruluştur. FAO fakirliği ve açlığı azaltmaya yönelik çalışmalarda bulunmasına rağmen özellikle Afrika’da yaşanan sorunlar karşısında yetersiz kaldığı görülmektedir. Oysaki doğal kaynakların korunması ve yönetilmesi için sürdürülebilir tarımsal ve kırsal kalkınmanın öncüsü olan FAO, yürüttüğü programlarla, gelecek kuşaklarında ihtiyaçlarını karşılamayı hedeflemektedir. BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) yaptığı 4 milyon dolarlık yardım çağrısına sadece İsveç’ten 650 bin dolarlık bir yanıt geldi. Buda dünyanın hala daha nekadar duyarsız olduğunun en büyük kanıtıdır. BM’nin İnsani Yardım İşleri Koordinasyon Bürosu (OCHA) da, bölgeye yardımı sadece geri ödenmesi gereken kredi şeklinde verilebilmektedir. Aynı şekilde UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu)’nun amacı yeni doğan, büyümekte olan çocukların, gençlerin sorunları ile ilgilenmektir. Ancak UNICEF’in 1994 raporlarına göre Nijer, 1993’de çocuk ölüm oranında dünyada birinci sırayı almıştır, aradan 10 yıl geçmesine rağmen Nijer’de devam eden çocuk ölümleri ve açlık sorunu devam etmektedir. Nüfusun yarısını 14 yaşın altındaki çocuklar oluşturuyor UNICEF Nijer’deki çocuk ölümlerinin tehlikeli boyutta olduğu konusunda da dünyayı uyarmaktadır. Bu da birleşmiş milletlerin gerek ayırdığı fon açısından gerek gösterdiği duyarlılık açısından özellikle Afrika’da nekadar yetersiz olduğunu göstermektedir.