Hızla gelişen dünyada güçlü bir aktör olarak yer almak ve bu konumu korumak çok kolay görünmese de, Fethin 600. yıldönümünde, geniş perspektifli bir vizyonla Türkiye, hem sahip olduğu değerler itibariye bilge bir devlet olarak hem de jeopolitik konumu itibariyle istikrarsız bir bölgede adeta bir “Güç ve Adalet,“ adası olarak dünya sahnesindeki yerini alacaktır. Hedeflere ulaşmak için izlenen stratejilerin işlerlik kazanmasında siyasi istikrar olmazsa olmaz bir koşuldur. Bunun sağlanabilmesi için devletin her kademesinde kurumsallaşmanın ileri düzeye ulaşması ve belirlenen politikalar ve yasaların titizlikle uygulanması gerekmektedir.
Küreselleşmenin bugün artık tüm ulusları etkilediği bir gerçektir. 2053 yılında ekonomik anlamda güçlü bir Türkiye, hem küreselleşmenin getirdiği olumsuzluklardan en az düzeyde etkilenecek hem de gelişmiş ekonomiler seviyesine ulaşabilecektir. Bu nedenle gerek yurt içinde belirli bir refah seviyesine ulaşılması, gerekse dünya ölçeğinde bir ekonomik düzey tutturulması için, hedefleri bugünden saptanmış ekonomi politikalarına ihtiyaç vardır. Kurumsallaşma, nitelikli insan ihtiyacını da beraberinde getirmektedir. Bu nedenle Türkiye'nin insan kaynaklarını potansiyelini - özellikle de genç nüfusunu - iyi kullanacak stratejilerin geliştirilmesi, beyin göçünü önleyecek bir eğitim sisteminin yapılandırılması, gelişme ve büyüme için vazgeçilmez unsurlardır.
Günümüzde artık teknolojiyi kullanmak gelişme için yeterli olmamaktadır. Bugün önemli olan teknolojiyi üretmektir. Türkiye'de bu alanda yapılan çalışmaların başlangıcı çok eskilere gitmemektedir. Dolayısıyla önümüzdeki otuz sekiz yıllık süreçte, ar-ge faaliyetlerine gerekli ve yeterli kaynak ayrılması, kurumlar arasında koordinasyonun sağlanması ve bu alanda uzmanlaşmış kadroların yetiştirilmesi gerekmektedir. Belirlenen hedeflere ulaşmada atılım yapan güçlü bir Türkiye'nin, uluslararası alanda da sözü geçen, saygın bir aktör olmaması için bir neden yoktur.