Yaşamda sadece insanların, bir de insanların değer verdikleri varlıkların özel isimleri vardır. Örneğin insanlar besledikleri hayvanlara mutlaka bir isim verirler. Bu nedenle her toplumda, her dinde yeni doğan bebeklere isim verme özel bir ayinle veya törenle yapılır. Hristiyanlarda kutsal suyla vaftiz edilen bebeğe isim verilerek aileye ve topluma girişi ilan edilir. Müslümanlarda ailenin büyüğü bebeğin kulağına ezan okuyarak ismini kulağına fısıldar. Ancak dünyamızda tek bir cansız nesne vardır ki, isimsiz olmaz. Onlar da tekneler ve gemilerdir. Çünkü gemiler insanla bütünleştiği zaman canlılık kazanırlar. Gemilerle insanlar bugünkü dünya medeniyetinin temellerini atmışlardır. Dünyanın keşfedilmesi, deniz ticareti ile biriken sermayenin önce merkantilizmi sonra kapitalizmi yaratması, teknolojik tüm gelişmelerin önce gemilerde ortaya çıkması, sömürgeciliğin gemiler sayesinde başlaması ve sürdürülmesi vb. Bu gelişmeler kolay olmamıştır. Nice acılar, nice kayıplar yaşanmış büyük sıkıntılar çekilmiştir. İnsanoğlu 18. Yüzyıla kadar deniz üzerinde nerede olduğunu bile kesin olarak bilemiyordu. Binlerce yıl yıldızlar sayesinde kör topal deneyimleri ile dünyayı dolaştılar. Kızılhaç teşkilatı Kırım Savaşı’nda yaşanan çok kayıplı bir gemi kazası sonrasında kuruldu. Özetle gemiler ve insanlar birlikte, bugünkü dünya ekonomik ve kültürel düzenin temelini oluşturdular.
Gemiler Neden İsimsiz Olmaz?
Gemiler isimleriyle sembolik anlamda canlı bir varlık haline gelirken, gemi personeli de o ismin etrafında kenetlenerek, gemileri ile bütünleşirler. Çünkü denizde bulundukları sürece gemi ve mürettebatın kaderleri aynıdır. Zor durumda olmalarına rağmen, hala birbiri ile didişen insanları temsilen söylenen hepimiz aynı gemideyiz atasözü boşuna söylenmemiştir. Mürettebat her zaman gemileriyle ve başarılı görevleri ile gurur duyar ve onun şahsında kendilerini şereflendirmiş olurlar. O nedenle dünya harp ve ticaret bahriyelerinde isimsiz gemiye rastlanmaz. İrili ufaklı tüm balıkçı ve gezi teknelerinin de hepsinde bir isim vardır. Üzülerek söylemek gerekirse bunun tek istisnası Türk Bahriyesidir. 1963 sonrası milli imkânlarla yapılan çıkarma araçlarına sadece numara (Ç-110 gibi) verilmiştir. Bu gemilerden bir kısmı 1974 Kıbrıs Barış Harekâtına da katılmış ve gazi olmuşlardır. İsimleri olmayan bu gemiler hurda olarak tarihin karanlık sayfalarında kaybolup gitmişlerdir. Şimdi arşivlerde bir anlamı olmayan ve manevi açıdan çağrışım yapmayan numaralar halinde yer alıyor olsalar gerek. Bu gemilerde görev alan gazi personel sadece bir harf ve numaradan ibaret isimsiz bir gemi ile nasıl öğünecek? 1991 Körfez Savaşı esnasında İskenderun Limanına Kıbrıs’taki İngiliz üssünden LCU tipi küçük bir çıkarma gemisi gelmişti. Bu geminin bile bir adı vardı. 1993 yılında Çıkarma Filosunda yaptığım Komodorluk görevim esnasında bu konuda isimler de dâhil olmak üzere bir çalışma yapmıştım. Ancak 22 yıl sonra durum hala devam ediyor sanıyorum.
Gemilere İsim Verme ve Denize İndirilme Törenleri
İnsanla bütünleşen gemilere, inşa sonunda isim verilmesi ve suya indirilmesi de binlerce yıldan bu yana özel törenlerle yapılmıştır ve hala yapılmaktadır. Gemilerin, en büyük hayat ve canlı kaynağı denizde görev yapması onlara daha da mistik ve gizemli bir özellik katar. Ancak gemilerini zorunlu olarak denize salan insanoğlu ondan daima korkmuş ve ürkmüştür. Çünkü eski çağlarda deniz aynı zamanda bilinmezlik ve sonsuzluk kaynağı olarak düşünülüyordu. Romalılar (Neptün) ve Yunanlılar (Poseidon) gibi denizi tanrı yapan topluluklar da vardı. Deniz tanrı olunca, üzerinde yüzen gemilerin geleceğine de karar vermesi doğaldı. Bu bağlamda Babil’den başlayarak gemilerin isim verilerek denize indirilmeleri genelde dinsel ve mistik bir törenle yapılmaya başlandı. Bu tören yeni gemiye, mürettebatına ve yolcularına güvenli seyir yapması ve iyi şans getirmesi amacı ile yapılıyordu. Gemilere isim verme töreni MÖ 3 binlere kadar uzanmaktadır. Babiller, Romalılar, Yunanlılar, Mısırlılar ayrıca yolculuk başlamadan önce de tanrılarından gemileri koruması için törenler düzenliyorlardı. Vikingler döneminde (MS 8-11 Asır) gemiler denize indirilmeden önce kan akıtılması gerekiyordu. Orta Çağda şarap, kurban kanının yerini aldı.
Eski Yunanistan’da gemiyi denize indirme törenlerine katılanlar başlarına zeytin dallarından çelenkler takarlar, tanrıların şerefine şarap içerler ve yeni geminin üzerine su dökerek onu sembolik olarak kutsarlardı. Yahudiler ve Hristiyanlar geleneklerine göre gemiyi ve personelini denizde koruması için törenlerde tanrıya şarap sunarlar ve kutsanmış su kullanılırlardı. Alışıldığı gibi kilisenin ve azizlerin gemiyi kutsaması Hristiyanlarca istenen bir husustu. Osmanlılarda gemilerin denize indirilme törenlerinde, katılanlar toplu olarak Allah’a dua ederler, akabinde koçlar kurban edilir ve uygun bir eğlence yapılırdı. Ticaret gemilerinden sonra askeri gemilerin ortaya çıkması ile denize indirilme törenleri de bu gemiler üzerinden anlam kazanmaya başladı. Din ve mezhep farklılığı her şeyde olduğu gibi gemilerin suya indirme ve isim verme törenlerini de etkiledi. Gemilerin vaftiz edilmesi (kutsanması) Katolik ülkelerde devam etti. Daha sonra reformistlerin etkisi ile Protestan Avrupa’da durduruldu.
17. Yüzyıl başlarında İngiltere’de gemi indirme törenleri laik usullere göre yapılıyordu. Bu dönemde pahalı metalden yapılmış altın kaplama büyük kaplar kullanılıyordu. Bu kaplar şarapla dolduruluyor, gemi kızaktan inerken tören amiri şaraptan bir yudum alıp kalanını güverteye boca ediyordu. Törene İngiliz Donanma komutanı refakatinde Prensler, Asilzadeler, inşaatçı firmanın temsilcileri ve halk katılıyordu. 17 yüzyıl sonlarında bu pahalı uygulamaya son verildi. Pahalı kabın yerini geminin baş tarafında kırılan bir şişe aldı. Gemilerin denize indirilmeleri bir takım batıl inançları da birlikte getiriyordu. Gemi denize indirilirken, şişenin pruvada patlatılması esnasında yüksek sesle geminin adı söyleniyordu. Eğer şişe kırılmazsa geminin şanssız olacağına inanılıyordu. Daha sonra sıra bu şişeyi tören esnasında kimin kıracağına gelmişti. Kraliçe Victoria devri (1837-1901) her yönüyle kadınlar için bir yükseliş yılı olmuştu. İngiltere İmparatorluğunun başının da bir kadın olması, gemilere isim verme ve kutsanması görevlerinin de kadınlara verilmesinde önemli rol oynadı.
18. Yüzyıl içinde ve 19. Yüzyıl başlarında Fransa’da gemilerin denize indirilme törenleri evlilik ve vaftiz törenlerine çok benziyordu. Büyükbaba büyükanneye yeni gemi için bir demet çiçek sunarken her ikisi birden gemini ismini söylüyorlardı. Şişe kırılmıyordu. Ancak Papaz geminin ismini heceleyerek kutsal suyla kutsuyordu.
Yazının tamamını okumak için lütfen aşağıdaki bağlantıyı kullanınız.
Gemiler Neden İsimsiz Olmaz?
Gemiler isimleriyle sembolik anlamda canlı bir varlık haline gelirken, gemi personeli de o ismin etrafında kenetlenerek, gemileri ile bütünleşirler. Çünkü denizde bulundukları sürece gemi ve mürettebatın kaderleri aynıdır. Zor durumda olmalarına rağmen, hala birbiri ile didişen insanları temsilen söylenen hepimiz aynı gemideyiz atasözü boşuna söylenmemiştir. Mürettebat her zaman gemileriyle ve başarılı görevleri ile gurur duyar ve onun şahsında kendilerini şereflendirmiş olurlar. O nedenle dünya harp ve ticaret bahriyelerinde isimsiz gemiye rastlanmaz. İrili ufaklı tüm balıkçı ve gezi teknelerinin de hepsinde bir isim vardır. Üzülerek söylemek gerekirse bunun tek istisnası Türk Bahriyesidir. 1963 sonrası milli imkânlarla yapılan çıkarma araçlarına sadece numara (Ç-110 gibi) verilmiştir. Bu gemilerden bir kısmı 1974 Kıbrıs Barış Harekâtına da katılmış ve gazi olmuşlardır. İsimleri olmayan bu gemiler hurda olarak tarihin karanlık sayfalarında kaybolup gitmişlerdir. Şimdi arşivlerde bir anlamı olmayan ve manevi açıdan çağrışım yapmayan numaralar halinde yer alıyor olsalar gerek. Bu gemilerde görev alan gazi personel sadece bir harf ve numaradan ibaret isimsiz bir gemi ile nasıl öğünecek? 1991 Körfez Savaşı esnasında İskenderun Limanına Kıbrıs’taki İngiliz üssünden LCU tipi küçük bir çıkarma gemisi gelmişti. Bu geminin bile bir adı vardı. 1993 yılında Çıkarma Filosunda yaptığım Komodorluk görevim esnasında bu konuda isimler de dâhil olmak üzere bir çalışma yapmıştım. Ancak 22 yıl sonra durum hala devam ediyor sanıyorum.
Gemilere İsim Verme ve Denize İndirilme Törenleri
İnsanla bütünleşen gemilere, inşa sonunda isim verilmesi ve suya indirilmesi de binlerce yıldan bu yana özel törenlerle yapılmıştır ve hala yapılmaktadır. Gemilerin, en büyük hayat ve canlı kaynağı denizde görev yapması onlara daha da mistik ve gizemli bir özellik katar. Ancak gemilerini zorunlu olarak denize salan insanoğlu ondan daima korkmuş ve ürkmüştür. Çünkü eski çağlarda deniz aynı zamanda bilinmezlik ve sonsuzluk kaynağı olarak düşünülüyordu. Romalılar (Neptün) ve Yunanlılar (Poseidon) gibi denizi tanrı yapan topluluklar da vardı. Deniz tanrı olunca, üzerinde yüzen gemilerin geleceğine de karar vermesi doğaldı. Bu bağlamda Babil’den başlayarak gemilerin isim verilerek denize indirilmeleri genelde dinsel ve mistik bir törenle yapılmaya başlandı. Bu tören yeni gemiye, mürettebatına ve yolcularına güvenli seyir yapması ve iyi şans getirmesi amacı ile yapılıyordu. Gemilere isim verme töreni MÖ 3 binlere kadar uzanmaktadır. Babiller, Romalılar, Yunanlılar, Mısırlılar ayrıca yolculuk başlamadan önce de tanrılarından gemileri koruması için törenler düzenliyorlardı. Vikingler döneminde (MS 8-11 Asır) gemiler denize indirilmeden önce kan akıtılması gerekiyordu. Orta Çağda şarap, kurban kanının yerini aldı.
Eski Yunanistan’da gemiyi denize indirme törenlerine katılanlar başlarına zeytin dallarından çelenkler takarlar, tanrıların şerefine şarap içerler ve yeni geminin üzerine su dökerek onu sembolik olarak kutsarlardı. Yahudiler ve Hristiyanlar geleneklerine göre gemiyi ve personelini denizde koruması için törenlerde tanrıya şarap sunarlar ve kutsanmış su kullanılırlardı. Alışıldığı gibi kilisenin ve azizlerin gemiyi kutsaması Hristiyanlarca istenen bir husustu. Osmanlılarda gemilerin denize indirilme törenlerinde, katılanlar toplu olarak Allah’a dua ederler, akabinde koçlar kurban edilir ve uygun bir eğlence yapılırdı. Ticaret gemilerinden sonra askeri gemilerin ortaya çıkması ile denize indirilme törenleri de bu gemiler üzerinden anlam kazanmaya başladı. Din ve mezhep farklılığı her şeyde olduğu gibi gemilerin suya indirme ve isim verme törenlerini de etkiledi. Gemilerin vaftiz edilmesi (kutsanması) Katolik ülkelerde devam etti. Daha sonra reformistlerin etkisi ile Protestan Avrupa’da durduruldu.
17. Yüzyıl başlarında İngiltere’de gemi indirme törenleri laik usullere göre yapılıyordu. Bu dönemde pahalı metalden yapılmış altın kaplama büyük kaplar kullanılıyordu. Bu kaplar şarapla dolduruluyor, gemi kızaktan inerken tören amiri şaraptan bir yudum alıp kalanını güverteye boca ediyordu. Törene İngiliz Donanma komutanı refakatinde Prensler, Asilzadeler, inşaatçı firmanın temsilcileri ve halk katılıyordu. 17 yüzyıl sonlarında bu pahalı uygulamaya son verildi. Pahalı kabın yerini geminin baş tarafında kırılan bir şişe aldı. Gemilerin denize indirilmeleri bir takım batıl inançları da birlikte getiriyordu. Gemi denize indirilirken, şişenin pruvada patlatılması esnasında yüksek sesle geminin adı söyleniyordu. Eğer şişe kırılmazsa geminin şanssız olacağına inanılıyordu. Daha sonra sıra bu şişeyi tören esnasında kimin kıracağına gelmişti. Kraliçe Victoria devri (1837-1901) her yönüyle kadınlar için bir yükseliş yılı olmuştu. İngiltere İmparatorluğunun başının da bir kadın olması, gemilere isim verme ve kutsanması görevlerinin de kadınlara verilmesinde önemli rol oynadı.
18. Yüzyıl içinde ve 19. Yüzyıl başlarında Fransa’da gemilerin denize indirilme törenleri evlilik ve vaftiz törenlerine çok benziyordu. Büyükbaba büyükanneye yeni gemi için bir demet çiçek sunarken her ikisi birden gemini ismini söylüyorlardı. Şişe kırılmıyordu. Ancak Papaz geminin ismini heceleyerek kutsal suyla kutsuyordu.
Yazının tamamını okumak için lütfen aşağıdaki bağlantıyı kullanınız.