ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Janet Yellen faiz oranlarının artmayacağına ilişkin haberi dün (17.09.2015) verdi. Yellen, bu kararı alırken birden fazla değişkeni göz önünde bulundurduklarını vurguladı. Mealen, “istihdam rakamlarının beklenenin altında olmasına rağmen, ABD ekonomisinin büyüme eğiliminde olduğunu, konut piyasasında canlanmanın başladığını ve başta Çin ekonomisindeki yavaşlama olmak üzere küresel endişelerin devam ettiğini dikkate aldıklarını“ açıkladı. Petrol fiyatlarındaki “aşağı yönlü hareketlenmenin devam edeceğini beklediklerini, gelişmeleri takip ederek, Ekim ayında toplanacak FED’in, alınan bu faiz kararını yeniden gözden geçireceğini“, önümüzdeki dönemde “faizlerin yükselebileceği ve daha sıkı bir para politikası uygulanabileceği ihtimallerinin ortadan kalkmamış olduğunu“ söyledi. Enflasyon seviyesinin düşük olduğunu ama “faizler’in yönünü belirleme bağlamında bunun yakından takip edilmesi gereken bir değişken olduğunu“ belirten Yellen, negatif faiz uygulamasından uzak duracakları sinyalini verdi.
Amerikan faizlerinin artabileceği olasılığının sürekli gündemde tutulması, başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere, küresel düzeyde uygulanan ekonomi politikalara ayar vermeye yönelik olduğunu düşündürtüyor. Özellikle cari açık sorunları olan ülkeler sermaye çıkışlarına karşı ihtiyatlı davranmak zorunda hissediyorlar kendilerini. Türkiye de bunların arasında olan bir ülke. Dünyadaki tek büyük ve açık ekonomi olan ABD küresel iktisadi dengeleri sağlamada kendi içinde uyguladığı para politikasını küresel dengeleri hizaya sokmak için kullanıyor. ABD’de yapılan açıklamalara göre küresel sermaye akımları yön belirliyor.
TÜRK LİRASI DEĞERİNİ EN ÇOK ETKİLEYEN FAKTÖR: FED KARARLARI
Sermaye akımlarının bu denli serbestleştiği, doların anahtar para olarak güçlendiği ve küresel kapitalizmin lokomotifinin Merkez Bankaları sistemi olduğu bir dünyada FED kararlarının önemi yadsınamaz. Yerel gelişmeler, üretim yapısı, rekabetçilik, siyasi istikrar, göç ve savaş da etkili kur düzeyinin belirlenmesinde elbette. Öte yandan, portföy çeşitliliğini sağlayarak risk yönetimi yapılabilen bir dünyada bu faktörler, sermaye için yüksek getiri sağlayan unsurlar olarak da görülebilir.
Bu bağlamda, son zamanlarda ekonomik değişkenler arasında en dikkate değer gelişme olan Dolar karşısında değer kaybeden Türk Lirasına bakalım. Yellen’in açıklamaları sonrasında 2.98’e gerileyen $/TL kuru bugün 3 lira seviyesine tekrar ulaştı. Sanki Türk Lirası, dolara karşı 3 lira civarında yeni dengesini kalıcılaştırıyor. FED açıklamalarının ardından yaşanan dolar kuru oynamaları bize dolar kurunun yönü konusunda nelere dikkat edilmesi gerektiğine de işaret eden bir laboratuar deney sağlıyor adeta.
Dolar kurundaki oynamalar, para ve sermaye piyasalarının profesyonel ilgisini aşarak gündelik popüler gündeme de oturdu. Bu ne anlama gelmektedir peki? Neden dövize ilgi bu denli yaygınlaştı? Bu durum ülke ekonomisinin küresel piyasalara eklemlenme boyutunu yansıtıyor aslında. Dünya ekonomik koşullarını ele almadan kurdaki oynamaların değerlendirilmesinin pek sağlıklı olmayacağı da böylece açığa çıkıyor. Şayet FED faiz arttırma yolunu seçmiş olsaydı Türkiye’den ve diğer pek çok gelişmekte olan ülkeden sermaye çıkışlarının olmayacağı yönünde bir yorum mümkün olamazdı. Bu yüzden, Türk Lirası’nın Dolar karşısındaki oynaklığını ABD merkezli gelişmelere bakarak değerlendirmek gerekliliği FED’in son kararı sonrası olup bitenler bazında ortaya çıkıyor. Türkiye ve çevresinde olup bitenler ‘idare edilebilir’ olduğu müddetçe sermaye bazında getiri beklentileri yüksek olmaya devam edecek gibi duruyor.
ABD ekonomisi için yapılan büyüme tahminleri olumlu. Ancak diğer gelişmiş ülkelerdeki toparlanma başta AB olmak üzere son derece yavaş. Bu da Euro’nun Dolar karşısında neden değer kaybettiğini açıklamaya yarayabilir. Doların Türk Lirası karşısında değerlenmesinin ardında da Türkiye’nin en önemli ticaret ortağı olan Avrupa Birliği ve Avro bölgesindeki ülkelerin durumunun olduğunu söyleyebiliriz. AB’nin uyguladığı para politikasının daha çok kredi kanalları üzerinden reel ekonomiye aktarılarak gerçekleşeceği açığa çıkmış durumda.
Çin, Japonya gibi ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin 2016’da kırılganlıklarının devam edeceği öngörüsü buralarda kalkınmanın sürdürülebilmesi için teşviklerin ve müdahalelerin de devam edeceği anlamına geliyor. Çin’de tüketim harcamalarının kredilerle desteklenmesi büyüme dinamiklerini iç piyasalara doğru çevirecektir. Öte yandan Çin’de giderek bozulan gelir dağılımı yüzünden ihtiyaç duyduğu sosyal harcamaların büyütülmesi gerekiyor. Bu Çin’de enflasyonist bir baskı yaratabilir.
SEÇİMLER KURU ETKİLER Mİ?
Yukarıda bahsedilen kriterlerle dolar kurunun nasıl seyredeceği konusunda yüzde yüz doğru tahmin yapamayacağımızı da belirtelim. Zaten böyle bir şey ne bilimsel olur ne de kehanetden öteye gider. Fiziksel dünyada örneğin yıldızların bir sonraki dönemde nerede olacağını belli bir kesinlikle söylemek mümkün olabilir ama insanlar dünyasında gelecekte olacaklar bu türden kesinliklerle tahmin edilemez. Bu uyarı notunu koyduktan sonra döviz kuru seyrine bakmaya devam edebiliriz.
Türkiye’de beklenenin üzerinde cari açık olmasına rağmen ekonomik büyüme de beklenenin üzerinde gerçekleşti. Dolar kurunun yükselmesi sonucu değişen risk algılarına göre insanlarda yeni denge arayışları oluştu. Doların 3 lira bandındaki yeni dengesi sonucunda değişen risk algıları bankalar arası faizlerin ve diğer değişkenlerin yatırımcıların kendilerini bu yeni duruma ayarladıkları görülüyor. ABD faizlerinin olası değişikliğine (veya sabit kalmasına) ek olarak ülke içinde ve bölgedeki değişimler de genel dengeyi etkiliyor. Dolardaki günlük oynamalar spot piyasalardaki döviz arz ve talebinin dışında, yatırımcıların portföy oluşumlarında toplumsal ve siyasi faktörleri ön plana taşıdıklarını da göz önünde bulundurmamıza işaret ediyor. Petrol fiyatlarında geçen seneyle karşılaştırdığımızda yarı yarıya gerileme var. Dolar kurunun çok daha yüksek bir noktada dengelenmesinin yaratabileceği olumsuz durumu bu azalttı.
Burada ilginç olan, küresel kapitalizm Merkez Bankaları çekişli hale gelmişken TCMB’nin son derece atıl kalmış olması. Merkezin piyasalara mümkün mertebe müdahale etmemeye çalışıyor algısı var. Bu sessizliğin ve ataletin ardında TCMB’nin seçime yakın bir zaman diliminde şok müdahalelerle dolar kurunu aşağı yönlü etkilemeyi seçebileceği beklentisi de yaygın. Ancak seçimlere kadar sürdürülecek bir denge döviz kurlarında oluşmuş gözüküyor. Küresel gelişmeler açısından bakıldığında da Yellen’in bahsettiğinin aksine Ekim 2015’de de FED’in faiz oranlarını yükseltmesi pek fazla öngörülmüyor. Popülist seçim politikası uygulanacaksa bile bunun kısa dönemli piyasa fiyat mekanizmalarını etkileyecek, faiz, kur gibi değişkenler üzerinden olmayacağını bugünden söylemek mümkün.
Amerikan faizlerinin artabileceği olasılığının sürekli gündemde tutulması, başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere, küresel düzeyde uygulanan ekonomi politikalara ayar vermeye yönelik olduğunu düşündürtüyor. Özellikle cari açık sorunları olan ülkeler sermaye çıkışlarına karşı ihtiyatlı davranmak zorunda hissediyorlar kendilerini. Türkiye de bunların arasında olan bir ülke. Dünyadaki tek büyük ve açık ekonomi olan ABD küresel iktisadi dengeleri sağlamada kendi içinde uyguladığı para politikasını küresel dengeleri hizaya sokmak için kullanıyor. ABD’de yapılan açıklamalara göre küresel sermaye akımları yön belirliyor.
TÜRK LİRASI DEĞERİNİ EN ÇOK ETKİLEYEN FAKTÖR: FED KARARLARI
Sermaye akımlarının bu denli serbestleştiği, doların anahtar para olarak güçlendiği ve küresel kapitalizmin lokomotifinin Merkez Bankaları sistemi olduğu bir dünyada FED kararlarının önemi yadsınamaz. Yerel gelişmeler, üretim yapısı, rekabetçilik, siyasi istikrar, göç ve savaş da etkili kur düzeyinin belirlenmesinde elbette. Öte yandan, portföy çeşitliliğini sağlayarak risk yönetimi yapılabilen bir dünyada bu faktörler, sermaye için yüksek getiri sağlayan unsurlar olarak da görülebilir.
Bu bağlamda, son zamanlarda ekonomik değişkenler arasında en dikkate değer gelişme olan Dolar karşısında değer kaybeden Türk Lirasına bakalım. Yellen’in açıklamaları sonrasında 2.98’e gerileyen $/TL kuru bugün 3 lira seviyesine tekrar ulaştı. Sanki Türk Lirası, dolara karşı 3 lira civarında yeni dengesini kalıcılaştırıyor. FED açıklamalarının ardından yaşanan dolar kuru oynamaları bize dolar kurunun yönü konusunda nelere dikkat edilmesi gerektiğine de işaret eden bir laboratuar deney sağlıyor adeta.
Dolar kurundaki oynamalar, para ve sermaye piyasalarının profesyonel ilgisini aşarak gündelik popüler gündeme de oturdu. Bu ne anlama gelmektedir peki? Neden dövize ilgi bu denli yaygınlaştı? Bu durum ülke ekonomisinin küresel piyasalara eklemlenme boyutunu yansıtıyor aslında. Dünya ekonomik koşullarını ele almadan kurdaki oynamaların değerlendirilmesinin pek sağlıklı olmayacağı da böylece açığa çıkıyor. Şayet FED faiz arttırma yolunu seçmiş olsaydı Türkiye’den ve diğer pek çok gelişmekte olan ülkeden sermaye çıkışlarının olmayacağı yönünde bir yorum mümkün olamazdı. Bu yüzden, Türk Lirası’nın Dolar karşısındaki oynaklığını ABD merkezli gelişmelere bakarak değerlendirmek gerekliliği FED’in son kararı sonrası olup bitenler bazında ortaya çıkıyor. Türkiye ve çevresinde olup bitenler ‘idare edilebilir’ olduğu müddetçe sermaye bazında getiri beklentileri yüksek olmaya devam edecek gibi duruyor.
ABD ekonomisi için yapılan büyüme tahminleri olumlu. Ancak diğer gelişmiş ülkelerdeki toparlanma başta AB olmak üzere son derece yavaş. Bu da Euro’nun Dolar karşısında neden değer kaybettiğini açıklamaya yarayabilir. Doların Türk Lirası karşısında değerlenmesinin ardında da Türkiye’nin en önemli ticaret ortağı olan Avrupa Birliği ve Avro bölgesindeki ülkelerin durumunun olduğunu söyleyebiliriz. AB’nin uyguladığı para politikasının daha çok kredi kanalları üzerinden reel ekonomiye aktarılarak gerçekleşeceği açığa çıkmış durumda.
Çin, Japonya gibi ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin 2016’da kırılganlıklarının devam edeceği öngörüsü buralarda kalkınmanın sürdürülebilmesi için teşviklerin ve müdahalelerin de devam edeceği anlamına geliyor. Çin’de tüketim harcamalarının kredilerle desteklenmesi büyüme dinamiklerini iç piyasalara doğru çevirecektir. Öte yandan Çin’de giderek bozulan gelir dağılımı yüzünden ihtiyaç duyduğu sosyal harcamaların büyütülmesi gerekiyor. Bu Çin’de enflasyonist bir baskı yaratabilir.
SEÇİMLER KURU ETKİLER Mİ?
Yukarıda bahsedilen kriterlerle dolar kurunun nasıl seyredeceği konusunda yüzde yüz doğru tahmin yapamayacağımızı da belirtelim. Zaten böyle bir şey ne bilimsel olur ne de kehanetden öteye gider. Fiziksel dünyada örneğin yıldızların bir sonraki dönemde nerede olacağını belli bir kesinlikle söylemek mümkün olabilir ama insanlar dünyasında gelecekte olacaklar bu türden kesinliklerle tahmin edilemez. Bu uyarı notunu koyduktan sonra döviz kuru seyrine bakmaya devam edebiliriz.
Türkiye’de beklenenin üzerinde cari açık olmasına rağmen ekonomik büyüme de beklenenin üzerinde gerçekleşti. Dolar kurunun yükselmesi sonucu değişen risk algılarına göre insanlarda yeni denge arayışları oluştu. Doların 3 lira bandındaki yeni dengesi sonucunda değişen risk algıları bankalar arası faizlerin ve diğer değişkenlerin yatırımcıların kendilerini bu yeni duruma ayarladıkları görülüyor. ABD faizlerinin olası değişikliğine (veya sabit kalmasına) ek olarak ülke içinde ve bölgedeki değişimler de genel dengeyi etkiliyor. Dolardaki günlük oynamalar spot piyasalardaki döviz arz ve talebinin dışında, yatırımcıların portföy oluşumlarında toplumsal ve siyasi faktörleri ön plana taşıdıklarını da göz önünde bulundurmamıza işaret ediyor. Petrol fiyatlarında geçen seneyle karşılaştırdığımızda yarı yarıya gerileme var. Dolar kurunun çok daha yüksek bir noktada dengelenmesinin yaratabileceği olumsuz durumu bu azalttı.
Burada ilginç olan, küresel kapitalizm Merkez Bankaları çekişli hale gelmişken TCMB’nin son derece atıl kalmış olması. Merkezin piyasalara mümkün mertebe müdahale etmemeye çalışıyor algısı var. Bu sessizliğin ve ataletin ardında TCMB’nin seçime yakın bir zaman diliminde şok müdahalelerle dolar kurunu aşağı yönlü etkilemeyi seçebileceği beklentisi de yaygın. Ancak seçimlere kadar sürdürülecek bir denge döviz kurlarında oluşmuş gözüküyor. Küresel gelişmeler açısından bakıldığında da Yellen’in bahsettiğinin aksine Ekim 2015’de de FED’in faiz oranlarını yükseltmesi pek fazla öngörülmüyor. Popülist seçim politikası uygulanacaksa bile bunun kısa dönemli piyasa fiyat mekanizmalarını etkileyecek, faiz, kur gibi değişkenler üzerinden olmayacağını bugünden söylemek mümkün.