Türk-İran İlişkilerinde Gelinen Nokta

Haber

Kasr-ı Şirin anlaşmasından günümüze Türk-İran ilişkileri uzunca bir süre kontrollü bir tansiyon etrafında şekillendi. Her iki coğrafyanın etkili devletleri bir soğuk barış ile çatışmadan kaçınmayı yeğledi....

Bülent Aras

Kasr-ı Şirin anlaşmasından günümüze Türk-İran ilişkileri uzunca bir süre kontrollü bir tansiyon etrafında şekillendi. Her iki coğrafyanın etkili devletleri bir soğuk barış ile çatışmadan kaçınmayı yeğledi.

İran’da 1979 devrimi ile rejim değişikliği ilişkilerin doğasına yansımış, kontrollü tansiyon yerini döngüsel iniş-çıkışlara bırakmıştır. Özellikle 1990’lı yıllarda diplomasi derslerine konu olacak önce kriz, sonra karşılıklı temsilciliklerin geri çekilmesi, sonra kademeli olarak ilişkilerin düzelmesi ve yeniden büyükelçilerin görevlerinin başına geçmesi döngüsü bir çok kez tekrarlandı.

Türk-İran ilişkilerine son yıllarda rejim değişikliği, Orta Asya ve Kafkasya’da çatışan çıkarlar, ABD ve İsrail’le ilişkiler, önce Kuzey Irak sonra Irak’ın tamamının geleceği ile ilgili kaygılar belirledi. Ayrıca Türk şirketlerin İran’da yatırımları ve doğal gaz alımı anlaşmaları etkili unsurlar olarak öne çıkmaya başladı. Her iki ülkenin iç politik ortamı birbirleriyle ilişkilerinde önemli rol oynamakta. Dış politika analizinden önce iç politik ortamlara değinmek açıklayıcı olacaktır.

İran’da beklenen Hatemi devrimi sonuca ulaşamadı ve 1990’lı yılların ikinci yarısında ülkede istikrar, bölgede tansiyonu azaltma ve uluslar arası sistemle barış diye özetlenebilecek politika çizgisi ile yakalanan ivme geride kaldı. Türkiye’de ise iç politik ortamın güvenlik paradigmalarından kurtuluşu ve AB sürecinde güvenlik ve demokrasinin barıştırılması, ekonomik istikrarın sağlanmaya başlanması ve bölgede yapıcı bir politika ile ortaya çıkılması aynı döneme rastlar. Net bir ifade ile İran’ın Türkiye’ye rejim ihracı yada herhangi bir siyasal İslam projesi üzerinden Türkiye’ye model olabilme imkanı üzerinde artık spekülasyon bile yapmak mümkün değil. İran’ın en yetkili ağızlarından ifade edildiği gibi Ortadoğu kaos sisteminden kaçışın tek örneğini gösteren Avrupalı Türkiye, İran için bir modeldir.

İran’daki muhafazakar-reformist çekişmesi 11 Eylül sonrası ortamda çelişkili olarak muhafazakarların üstünlüğü ele geçirmesine yol açtı. ABD’nin bölge politikaları İran’da güvenlik endişelerini artırmakla kalmadı, aynı zamanda reform sürecini erteledi. ABD-İran gerilimi, İran’ın kendi bölgesindeki ülkelerle ve Türkiye ile ilişkilerinde önemli bir belirleyici. İran, son döneme kadar ABD ile ilişkileri kötü ama buna karşılık uluslar arası toplumun geri kalanı ve özellikle Avrupa Birliği ülkeleri ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası organizasyonlar ile iyi ilişkiler yürüten bir devlet imajına sahipti. Ancak özellikle Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumu ile zenginleştirilmiş uranyum ve nükleer enerji programı ile ilgili sürtüşme bu imaja zarar vermekte. AB ülkeleri ve BM ciddi rezervasyonlarını açıkça ortaya koymakta.

Tam bu noktada İsrail ile ilişkiler gündeme gelmekte. İsrail, Tahran yönetiminin nükleer enerji üretimi bahanesi altında nükleer silah üretmeye çalıştığı konusunda neredeyse hiç şüphesi yok. ABD ve İsrail’in şüphelerin artmasıyla, İran’a bir askeri müdahalede bulunma ihtimali Washington dış politika cemaati arasında son dönemde çok fazla telaffuz edilir oldu. Her ne kadar belirgin bir politika ortaya konmuş olmamasına karşılık ABD-İsrail-nükleer silah üretimi üçgeninde gelişen ilişkiler Ankara’yı geçmişe göre daha fazla tedirgin etmekte. Türkiye’nin konvansiyonel silah üstünlüğünün verdiği rahatlık, İran’ın uluslar arası topluma bazen kulaklarını kapatması ile Ankara’yı artık tatmin etmez hale gelebilir.

Özellikle 11 Eylül sonrası uluslararası sistemin başat güçlerinin diğer ülkelerden “saflarını“ belirlemeleri yönündeki ısrarlı tepki bu bağlamda özellikle şu son dönemdeki sorunlu ortamda Başbakan Tayip Erdoğan’ın geçtiğimiz aylarda İran ziyaretini ve şimdi İran Cumhurbaşkanı Hatemi’nin ertelenen Türkiye ziyaretini eleştiri oklarının önüne koydu. Ancak unutulmaması gereken bu iki ülkenin komşu olduğu ve nerdeyse bir düzine Ortadoğu sorununda yapıcı tavırları ile bölge barışına ciddi katkıda bulunacakları. Her ne kadar İran’ın muhafazakar elitinin itirazları olsa da Türk işadamlarının İran’da yapacakları yatırımlar iki ülke içinde önemli bir iktisadi potansiyelin hayata geçirilmesine yol açacaktır. Ankara’dan bakınca bölgesel bağlamda en önemlisi Irak üzerinde Türkiye’nin öncülük ettiği komşuluk forumu ile tarafların farklı gündemleri bir tarafa bırakarak Irak’ın toprak bütünlüğünün muhafazası, demokratik ve istikrarlı bir Irak’ın ortaya çıkması için çaba harcamaları.

İsrail ile ilişkiler bağlamında düşülmesi gereken not, Başbakan Erdoğan’ın İsrail’in işgal edilmiş topraklarda yürüttüğü şiddeti sert bir şekilde eleştirmesinin İran için bir artı durum teşkil etmediği. Ankara’nın tavrı bölgesel meşruiyet ilkesi ile şekillenmekte ve İran’ın Ortadoğu barış süreci dahil bölgede yapıcı girişimlerin karşısında olması durumunda aynı eleştirel tepki İran’a da yansıyacaktır. Bu anlamda İran, Türkiye’nin bölgede bir sivil güç olarak ortaya çıkması ve bölgenin kaostan barışa geçiş sürecinde oynayacağı rolden en fazla kazançlı çıkacak aktörlerden birisi. Öte yandan Türkiye’nin Arap dünyasında ve yakın gelecekte Körfez İşbirliği Ülkeleri ile geliştireceği ilişkileri, Türkiye ve İran’a Kafkaslardan Basra Körfezine uzanan enerji havzalarında yeni işbirliği imkanları ve geniş bölgesel koalisyonlar oluşturma imkanı verecektir.

İran’ın içteki siyasal keskinleşmeyi bir tarafa bırakması, bölgesel ve uluslar arası politikada esneklik kazanmasının önünü açacaktır. Türk-İran ilişkileri aslında İran’a bu pragmatik açılım imkanını tanımakta. Ankara uluslar arası sistem ve özellikle ABD’ye, İran ile yapıcı diyaloga girdiğini izah etmeli. İran üzerinde kademeli olarak azaltılacak uluslararası baskı ile İran’dan daha sorumlu davranması beklenebilir. Bu sarkaç ile İran’ın sorumlu bir uluslar arası aktör olarak sisteme yeniden entegrasyonu mümkün olabilir. Türkiye’nin İran politikası klasik AB politikasına yakındır ve son dönemde nükleer silah üretimi konusunda kafası karışan AB yaklaşımlarından daha yapıcıdır. Son nükleer enerji krizinde görüldüğü gibi İran’ın artık uluslararası sistemin boşluklarını kullanma imkanı oldukça azaldı.

Türkiye’nin diğer Ortadoğu kaynakları da dahil olmak üzere, Hazar havzası ve İran doğal gazını Avrupa’ya taşıma projesi olarak adlandırılan önemli bir geçiş koridoru olma potansiyeli var. Öte yandan İran, Türk girişimcilerine Asya’ya tren ve karayolu ile ulaşım yollarını vaat ediyor. Aslında Turkcell ve TAV gibi Türk yatırımcılarına karşı İran’ın tavrı, iki ülkenin beraber iş yapabilme imkanını da ortaya koyacak. İran muhafazakar elitinin Humeyni havaalanını Türkiye-İsrail ilişkileri dolayısıyla güvenlik sebepleri ile Türk şirketine kapatması iyi bir işaret değil. Muhafazakarların siyasal olgunluk sorunu dış politikaya bu şekilde yansımakta. Aynı durum doğal gaz anlaşmaları için de geçerli. Bu tip örneklerin çoğalması Türkiye’yi İran’dan uzaklaştıracaktır.

Ayrıca Irak’ta bu ülkenin bölünmesinin önünü açacak girişimler İran’ın bölgede tansiyonu azaltma politikalarının nihai sonu olabilir. Ankara bu açıdan kaybedilmemesi gereken bir müttefiktir ve İran bölgedeki nüfuzunu Irak’taki Türk girişimcilerin güvenliği için kullanmalı. İran’ın bölgedeki terör unsurlarına karşı sorumlu bir Ortadoğu devleti politikası izlemesi gerekmekte. Her ne kadar son dönemde PKK kalıntıları ile ilişkilerin kötüleşmesi, bu örgütün İran’a karşı kullanılması ve hatta İran içinde yeni bir oluşuma gitmesi Tahran’ı zorunlu olarak bu çizgiye getirmiştir. Bir diğer unsur ise Halkın Mücahitleri isimli örgütün ABD tarafından müsamaha ile karşılanması ve Irak sınırından İran’a yönelttiği tehdit. İran için terörle mücadele ve destek ilişkisi içinde olmama şartların dayattığı fiili bir politika değil, sürekli bir tavır olmalı. Bu tavır içine girildiği zaman Türkiye’nin İran’ın meşru kaygılarını dikkate aldığı gözlenecektir. Sonuç olarak iki ülke arasında geliştirilecek olan siyasi, ekonomik ve güvenlik ilişkileri hem İran’ın uluslar arası sisteme yeniden kazandırılması, hem de başta iki ülke halkları ve bölge için birçok olumlu gelişme imkanının önünü açacaktır. Zamanın ruhuna uygun olanda zaten bu tavırdır.

04.10.2004

Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2776 ) Etkinlik ( 223 )
Alanlar
TASAM Afrika 77 650
TASAM Asya 98 1114
TASAM Avrupa 23 650
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 295
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1406 ) Etkinlik ( 54 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 23 623
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 189
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1304 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 518
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2054 ) Etkinlik ( 83 )
Alanlar
TASAM Türkiye 83 2054

Artık ahkâm kesmekten öte çapı kalmayan Birleşmiş Milletlerin(BM), Afet Riski Azaltma Günü yaklaşırken uygun gördüğü tema bu yıl oldukça ilginç. Adeta eski kuşaklardan ümidi kesmişçesine 2024, Uluslararası Afet Riski Azaltma Günü olan 13 Ekim için açıklanan tema “ Bir Sonraki Kuşağın, dirençli bir G...;

Geçtiğimiz Eylül ayında Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın ABD’deki temasları sırasında ortaya attığı Arnavutluk’ta mini bir Vatikan modeli Alevi/Bektaşi devleti kurma planı halen devam eden şaşkın ve meraklı tartışmaları doğurdu. ;

Afrika, küresel terör örgütleri El Kaide ve DAEŞ'in rekabet ve savaş alanına dönüşmüş durumda. Bölgedeki zayıf devlet yapıları, etnik ve dini çatışmaların varlığı, ekonomik sorunlar ve sosyal huzursuzluk gibi etkenler, bu örgütler için ideal bir zemin yarattı. ;

Biz, dünya halklarını temsil eden Devlet ve Hükümet Başkanları olarak, Gelecek İçin Pakt'ta yer alan eylemler aracılığıyla mevcut ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını ve çıkarlarını korumak amacıyla Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'nde toplandık.;

27 Eylül 1538’de Haçlı donanmasına karşı kazanılan Preveze Deniz Savaşı’nın gerek icrası gerekse sonuçları çok tartışılmıştır. Basit taktik ve teknik nedenlerden,;

Yakında dünyanın en büyük işgücüne sahip olacak olan Afrikalılar, modern güce erişebildikleri takdirde bölgelerini küresel bir ekonomik güç merkezine dönüştürme fırsatına sahipler. Şu anda, Sahra Altı Afrika'da yaklaşık 600 milyon insan elektriğe erişemiyor. Bu durum onları yemek pişirmek, ısınmak v...;

Çin’i Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşın kararlı bir destekçisi olmakla itham eden NATO, Avrupa-Atlantik güvenliğinin tehlikede olduğunu düşünüyor. NATO, çok kutuplu bir yapıya evrilen uluslararası sistem içerisinde kendisine tatmin edici tarihsel bir rol arıyor.;

Türkiye, Somali ile yaptığı anlaşmalar, bölgesel anlaşmazlıklara dahil olması ve savunma sanayii genişlemesiyle Hint Okyanusu Bölgesi'ndeki stratejik varlığını genişletiyor. Bu büyüyen etki, Çin'in varlığıyla birleştiğinde, Hindistan için karmaşık zorluklar yaratıyor ve Hindistan'ın bölgesel politik...;

10. İstanbul Güvenlik Konferansı (2024)

  • 21 Kas 2024 - 22 Kas 2024
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 2

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Nis 2024 - 11 May 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 1

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Oca 2024 - 10 Şub 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2023 Dönem 1

21. yüzyıl güvenlik sorunlarının dönüşümünü takip edebildiğimiz bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

  • 11 Kas 2023 - 02 Ara 2023
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Türkiye - AB İlişkilerinin 60. Yılı ve Geleceği Konferansı

  • 24 Eki 2023 - 24 Eki 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Doğu Akdeniz Programı 2023-2025

  • 17 Tem 2023 - 19 Tem 2023
  • Sheraton Istanbul City Center -
  • İstanbul - Türkiye

5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Devlet geleneğimizde yüksek emsalleri bulunan Meritokrasi’nin tarifi; toplumda bireylerin bilgi, bilgelik, beceri, çalışkanlık, analitik düşünce gibi yetenekleri ölçüsünde rol almalarıdır. Meritokrasi din, dil, ırk, yaş, cinsiyet gibi özelliklere bakmaksızın herkese fırsat eşitliği sunar ve başarıyı...