Tamamen ikame edilemeyen bir kaynak olan su yaşayan bütün canlılar için en önemli doğal kaynaklardan biridir. İnsan kullanımı, ekosistem kullanımı, ekonomik kalkınma, enerji üretimi, ulusal güvenlik gibi suyun gerekli olduğu birçok sektör vardır. Son 20 yıl içinde artan insan nüfusu ve bunun sonucu olarak artan su talebi küresel bir su krizini gündeme getirmiştir. Bunun yanı sıra, hızla artan dünya nüfusu ve su talebiyle birlikte ekonomik, politik ve çevresel konulardaki mücadeleler ve çekişmeler çok daha yaygın ve ciddi boyutlara ulaşmıştır. [1] Dünya üzerindeki mevcut tatlı su kaynaklarının ihtiyaçları karşılayamayacak hale gelmesi üzerine tatlı su kaynaklarını (akarsular) paylaşan devletlerarasında yaşanan soruna " su sorunu" denmektedir. Genellikle iki veya daha fazla devletin topraklarından geçen akarsular (sınır aşan sular) üzerinde yaşanmaktadır. [2] Su sorunu uluslararası ilişkiler açısından özellikle gelecek yıllarda kriz ve kimilerine göre çatışma potansiyeli içeren bir sorundur. [3] Türkiye dış politikasında suyu bir araç olarak kullanmayı ve su politikası oluşturmayı uzun süre düşünmezken, 1980’lerde PKK arasındaki bağlantının ortaya çıkması Ankara’nın giderek su ve terörü bağlantılandırmasına ve suyu Ortadoğu politikasında bir faktör olarak kullanmasına yol açmıştır. [4]
Su kullanım oranları
Devlet Su İşleri (DSİ)’nin 2005 yılı verilerine göre ülkemizin tüketilebilir tüm yüzey ve yeraltı suyu potansiyel miktarı; 98 milyar metreküp yerüstü ve 14 milyar metreküp yer altı suyu olmak üzere toplam yıllık 112 milyardır. [5] Türkiye’de suyun % 72’si tarım, %18’i evsel ve %10’u endüstride kullanılmaktadır. 2030’a kadar etkili arazilerin %75, evsel kullanımların %260 artacağı öngörülmektedir. [6]
2003 yılı itibariyle sanayide 4,3 milyar m3 su kullanıldığı hesaplanırken 2030 yılında sanayide kullanılan su miktarının 22 milyar m 3 olacağı tahmin edilmektedir. [7]
Bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için kişi başına düşen yıllık su miktarı en az 8000-10000 metreküp arasında olmalıdır. Kişi başına düşen yıllık 1430 metreküplük kullanılabilir su miktarı ile Türkiye, sanıldığı gibi su zengini bir ülke değildir. Türkiye dünyanın en hızlı nehirlerinden birkaçına sahip olsa da su rezervleri bakımından alt sıralarda yer almaktadır. [8] Türkiye 1430 metreküp miktar ile Avrupa’nın su açısından en fakir ülkesiyken, Ortadoğu’nun ise en zenginleri arasında yer almaktadır. Petrol zengini Ortadoğu’nun gelecek 20 yıl içindeki en büyük sıkıntısı susuzluk olacağı tahmin edilmektedir. Bilim adamlarının araştırmaları, küresel ısınma ve beraberinde yaşanacak çölleşme ve susuzluk riskinden en fazla Ortadoğu’nun etkileneceğini vurgularken, dünyanın en önemli su havzalarını barındıran Türkiye, olası bir su savaşının da merkezi konumunda olabilir. [9] Krizi haber veren rakamlar:
· Dünya’daki içme suyu miktarı sadece %1’dir,
· 400 milyonu çocuk olmak üzere 1.5 milyar insan, Dünya nüfusunun dörtte biri, yeterli ve sağlıklı içme suyuna sahip değildir,
· Her yıl toplam 1 milyon 800 bin çocuk temiz suya ulaşamadığı için hastalıktan ölmektedir,
· 2004 yılında bu nedenle ölen çocukların toplamı, 1990’larda her yıl silahlı çatışmalarda ölen çocukların toplamında altı kat daha fazla olmuştur,
· Milyonlarca kadın, her gün yaklaşık dört saatini su taşıyarak geçirmektedir,
· 43 ülkede yaklaşık 700 milyon kişi "su temininde zorluk" eşiğinin altında bulunmaktadır,
· Kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı ortalamasında 7 bin 600 iken bu rakam Ortadoğu’da 1200’e kadar düşmektedir, · Kişi başına ortalama yıllık 1200 metreküp kullanımıyla Ortadoğu, su temininde en fazla zorluk çeken ülke konumundadır. [10]
21. Yüzyılda su sorunu ile ilgili karşılaşılan problemler
Dünya nüfus artışı: Çünkü mevcut su kaynakları bu oranda devam edecek nüfus artışını karşılamaktan uzaktır.
2030 yılında nüfusu 80 milyona ulaşacak olan Türkiye, kişi başına düşen 1100 metreküp kullanılabilir su miktarıyla, su sıkıntısı çeken ülke durumuna düşecektir. Su kaynaklarının etkin kullanımı için ihtiyaç duyulan finansman sorunları: Mevcut su kaynaklarından endüstriyel ve tarımsal amaçlı optimum bir biçimde yararlanmak için yapılması gereken tesislerin ihtiyaç duyduğu finansal kaynakların Üçüncü Dünya Ülkelerinde karşılanamaması önemli bir sorun olmaya devam etmektedir.
Çevre kirlenmesi: Çevre kirlenmesinin en önemli boyutunu oluşturan Üçüncü Dünya Ülkelerinin sanayileşme çabaları oluşturmaktadır. Bu ülkeler gelişmiş ülkelerin gelişirken geçirdikleri yolları takip etme durumunda olduğundan ve çevreyi koruyucu tedbirleri alacak finansal kaynağa ve teknolojik bir güce sahip olmadıkların çevre kirliliği su kirliliğini de beraberinde getirmektedir. Bu sebeple gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelere yardım etmedikçe kirlilik artarak devam edecektir.
Suyun tarımsal amaçlı kullanımı: Ortadoğu’da yürütülen kendi kendine yetebilen tarımsal üretim gücüne ulaşma politikasından dolayı bazı ülkelerin aşırı su kullanma talepleri su meselelerinin artmasına katkıda bulunmaya devam etmektedir. Örneğin; İsrail, Suudi Arabistan, Suriye ve Irak. Suyun kalitesinin korunması: Evsel, tarımsal ve endüstriyel atıkların, gölleri ve akarsu havzalarını kirletmemesi için tedbirlerin alınması zorunlu hale getirilmiştir. [11] İç sulara ilişkin ulusal politikalar: Su arzına yönelik önlemlerin, su talebini yönlendirici ekonomik, sosyal, yasal ve kurumsal önlemlerle bütünlettirilmesi gerekmektedir. Su yönetimine halkın katılımı: Sulama sistemlerinin işletme ve bakım hizmetlerinin sulayıcılara devredilmesi, devletin bu hizmetlerden kademeli olarak çekilerek, belirtilen çalışmaların faydalananlarca yapılması sağlanmalıdır. Su kaynaklarının yetersiz olduğu bölge ve ülkelerde, özellikle tarımda su ücretlerinin çok düşük tutulması veya hiç alınmaması, su israfını artıran en önemli faktörlerden birisidir. Halkın sulama işletme ve bakım hizmetlerine katılımından elde edilen olumlu sonuçlar, Dünya Bankası uzmanlarınca da büyük bir başarı olarak nitelendirilmekte ve Türkiye örnek ülke olarak seçilmiş bulunmaktadır. Özellikle Suriye, Irak ve Mısır’ın bu deneyimlerden faydalanması, hem su tasarrufu sağlanması hem de işbirliği ortamı yaratılması bakımlarından önem taşımaktadır. Su ücretleri ve suyun ekonomik değeri: Suyun örneğin tarım, içme suyu ve endüstride kullanılmasına karar verirken, bu sektörlerdeki değeri gözönünde bulundurulmalıdır. [12]
Su kıtlığından en çok etkilenecek ülkeler
Az yağış alan 12 Ortadoğu ülkesi su kıtlığı içinde yaşamaktadır. Bu ülkeler Mısır, İran, Irak, Ürdün, Kuveyt, Libya, Suudi Arabistan, Tunus, BAE, Yemen, Bahreyn. Ortadoğu ülkelerinde özellikle Irak, Suriye, Ürdün, İsrail, Sudan ve Mısır’ın kullandığı suyun üçte birinden fazlası sınırları dışından gelmektedir. [13]
<<>>
Su kaynakları
Fırat ve Dicle Nehri: Türkiye’den doğup Irak ve Suriye’den geçerek İran’a dökülmektedir. Türkiye’nin Fırat’a yaptığı su katkısı %89, Suriye’nin katkısı %11’dir. Irak Fırat Nehrine herhangi bir su katkısı yapmamaktadır ancak nehrin sularının %44’lük bölümünü kullanmaktadır. Türkiye’nin kullandığı oran %35’te kalmaktadır. GAP projesinin tamamlanmasıyla birlikte bu oran artacaktır. Suriye, %11’lik katkısına karşılık %21 oranında Fırat suyu kullanmaktadır. [14] Türkiye’nin Dicle’ye katkısı %40, Irak’ın su katkısı %60’dır. Dicle, Türkiye’den çıktıktan sonra Irak’a girmeden, 50- 60 km boyunca, Türkiye ile Suriye arasında sınır oluşturmaktadır. Bu kıyıda Dicle’den yararlanma imkânını elde eden Suriye’nin Dicle’ye su katkısı yoktur. [15] Toplam akarsu potansiyelinin %28.5’ini oluşturmakta olan Dicle ve Fırat, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya hayat veren iki can damarıdır. [16] Asi Nehri: Lübnan’da doğan Asi Nehri, önce Suriye’ye sonrada Türkiye topraklarına girmektedir. Türkiye Asi Nehri ile 165 bin hektar arazinin sulanmasını öngörmüş ancak Suriye’nin tutumu nedeniyle mümkün olamamıştır. [17] Tarih boyunca yaşamak için hep bir su kenarı aramış olan insanoğlu, su uğrunda sayısız mücadeleye girişmiştir. 805 yılından bu yana su nedeniyle 5000’den fazla çatışma ve savaş meydana gelmiş 3600’den fazla anlaşma imzalanmıştır. Ünlü jeopolitik kuramcısı Mc. Kinder’in deyimiyle "Büyük Dünya Adası’nın (Asya, Afrika, Avrupa) en önemli geçit ve bağlantı noktalarından olan Mezopotamya’yı içine alan ve bugün Ortadoğu olarak tanımlanan bölgenin 4000 yıllık tarihinde karşılaşılan pek çok çatı8şmanın temelinde su vardır. Bölgede hayat ve onur ile eşdeğer olan su, sahip olduğu kültürel ve dinsel değerlerle sosyo-politik bir sembol haline gelmiştir. [18] Dünyanın diğer yerlerinde de benzer sorunlar olsa da, Ortadoğu’nun belirgin bir farkı vardır: Bölgedeki sorun ileride insan yaşamını tehdit eder boyuta gelebilecek niteliktedir. Nitekim, Etiyopya, suyunun yaklaşık yüzde 70’ini sağlamasına rağmen Nil’den fiilen neredeyse hiç yararlanamamaktadır. [19]
Ortadoğu’da hızlı nüfus artışı ve miktar olarak azalan su kaynakları gibi olumsuzluklara rağmen, kısa ve orta vadede temel sorun, suyu etkili ve optimum yarar sağlayacak şekilde kullanıma sunulamamasından doğar. Bu hiç kuşkusuz, devletlerarasındaki siyasi ilişkilerin genel durumlarından, yani ikili sorunlardan kaynaklanmaktadır. Devletler, mevcut kullanımlarını korumak adına diğer kıyıdaşları göz ardı etmekte ve neredeyse elli-yüz yıl sonraya ilişkin planlar adına mevcut kullanımlarını makul seviyede tutmamaktadır. Ayrıca, yönetimlerin bir yandan içerideki etkinliklerini sürdürme yolunun dışarıda sorun yaratmak olduğunu düşünmesi diğer yandan da suyu genel dış politikalarının bir aracı olarak kullanırlarsa uluslararası alanda güç ve prestij kazanacaklarını umması da ’su’yu bir sorun haline getirmektedir. Başta Filistin sorunu olmak üzere çeşitli sorunlar nedeniyle sürekli gerginlik ve savaş ortamı içinde olan ve insanları öldürmek için silahların, uçakların vs. milyarlarca dolara alındığı bölgede, insanları yaşatacak kaynakların artırılması için fazla para harcanamamaktadır. Ortadoğu’daki su kıtlığının bir nedeni de coğrafidir. Dünyanın en az yağış alan ve en fazla buharlaşma yaşayan bölgeleri dönenceler etrafıdır ve Ortadoğu tam böyle bir konumdadır. Ayrıca, bölgenin temel su kaynakları da birden çok kıyıdaşa sahiptir. Normal şartlar altında işbirliğinin yolunu açabilecek olan su kaynakları, devletlerin ikili ilişkilerinin iyi olmaması nedeniyle sorun olabilmektedir. Belirtildiği gibi su siyasi olarak kullanılmaktadır. Bölge dışı kimi devletler bölgedeki etkinliklerini sürdürmek ya da dikkatleri başka yöne çekmek için bu sorunu kullanabilmektedirler. [20] Su bakımından fakir olan ülkeler, kendilerine oranla su zengini saydıkları ülkelerin su kaynaklarına göz dikmektedirler. Sınır aşan nehirlerle ilgili ülkeler arasında da su kullanımı konusunda büyük ihtilaflar doğmaktadır. Bu sebeple sık sık "su savaşları" senaryoları üretilmektedir. Bugüne kadar, ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin Ortadoğu’ya olan ilgileri petrol ağırlıklıydı. Bugün ise su, Ortadoğu’da petrol kadar Batılıların gündemindedir. [21] Ortadoğu’da yapılan 2. Körfez Savaşı’nın petrol uğruna yapılan son savaş olduğu iddia edilebilmektedir. Bundan sonra Ortadoğu’nun şekillenmesinde su paylaşımının büyük rolü olacaktır. Mesela Irak hükümetinin Dicle ve Fırat nehirleriyle ilgili istekleri farklı olabilir. Bu Hükümetin ABD güdümünde kurulması durumunda Fırat Nehri sularının Ürdün üzerinden borularla İsrail’e aktarılması gündeme gelebilmektedir. Böyle bir gelişme ise Türkiye tarafından geliştirilen Ortadoğu’ya su akıtma ve bundan maddi kazanç sağlama yönündeki beklentilerini ortadan kaldırabilir. [22]
Dicle ve Fırat ırmaklarından yararlanma konusunda Türkiye ile Suriye arasında ciddi bir sorun vardır. Suriye, Türkiye’nin GAP çevresindeki mevcut ve potansiyel kullanımlarına itiraz etmekte ve bu kullanımların kendi haklarını ihlal ettiğini dile getirmektedir. Suriye’nin mevcut kaynaklarını etkin kullanma konusunda ciddi sorunları bulunmaktadır. Suriye sorunu sadece Türkiye’nin yeterli su bırakmaması olarak tanımlamakta ve Türkiye’nin atacağı adımlara bağlı olduğunu savunmaktadır. Özellikle Arap Birliği platformunu kullanarak Türkiye’ye karşı Arap Ülkelerini harekete geçirmeye çalışmakta ve önemli ölçüde başarılı olmaktadır. Mısır, Suriye ve Irak gibi başata gelenleri aşağı kıyıdaş olan Araplar için su sorunu birlikte hareket edebilecekleri ve ulusal gururlarını bir ölçüde tatmin edebilecekleri konulardan birisini oluşturmaktadır. [23] Türkiye’nin ciddi su meselesi olduğu ülkeler Suriye ve Irak’tır. Türkiye’nin Irak ile Dicle ve Fırat Nehri konusunda; Suriye ile Dicle, Fırat ve Asi nehirleri üzerinde yapmış olduğu bütün tesislere Irak ve Suriye kullandıkları su miktarının azalacağı endişesi ile itiraz etmiştir [24]
Ortadoğu su sorununda diğer kilit ülkeler Mısır ve İsrail’dir. Yüzyılın başında Mısır’da İngiliz Sömürgesi varken yapılan, İngiltere’nin tekstil sanayini geliştirmek adına daha fazla pamuk üretmesi için gerek duyulan Nil sularının dörtte üçünü Mısır’a veren ve 1959 ’da teyit edilen anlaşma hala geçerlidir. [25]Herodot’un da dediği gibi ’Nil’ in dünyaya armağan ettiği ülke olan Mısır’da Nil gerçekten çok önemlidir. Öyle ki Mısır ordusu, Nil’in düzenli akışıyla ilgili bir sorun olduğu zaman Mısır Cumhuriyeti’nin varlığını ve güvenliğini koruma adına savaş yetkisine sahiptir. [26] İsveç Sosyaldemokrat İşçi Partisi’nin (SAP) Hristiyan sosyal demokratlarının örgütü Broderskapsrörlsen (Biraderlik ve/Erkek Kardeşlik Örgütü) adlı kuruluşun yayın organı Broderskap’ın (Biraderlik) 10 Mart 2006 tarihli 10. sayı başlıklı makalesinde, İsrail yönetiminin, Filistin, Suriye ve Lübnan halklarının sularını nasıl gaspettiğini anlatmıştır. Terör bahanesi ile Filistin halkını hapseden kilometrelerce uzun duvarın, asıl olarak bu halkı nasıl su kaynaklarından koparttığı açıklanmaktadır. [27] Filistin halkını Filistinli köylülerin yaşadığı toprakları çölleştirecek olan söz konusu utanç duvarının, Filistin halkını ürettiği tarım ürünlerini kurutmaya, bu halkı tüm geçim kaynaklarından yoksun bırakarak 15- 20 yıl içerisinde toptan göçe zorlamaya yönelik olduğu anlaşılmıştır. [28] İsrail, bölgede yürüttüğü tüm saldırganlıklarında sistematik olarak su kaynaklarını ele geçirmiş ve suyu Filistin halkına, Arap halklarına karşı bir silah olarak kullanılmıştır. Günümüzde İsrail, bölgedeki su kaynaklarının %80 kadarının denetleyebilmektedir. Filistin halkının suları yanı sıra İsrail, 1967 savaşından sonra büyük bir kısmı Filistin bölgesinde yer akan Ürdün Nehri’nin (Şeria) sularının en büyük kısmına el koyduğu gibi, Suriye’nin Golan teperlindeki su kaynaklarını da ele geçirmiştir. Yine Lübnan’ı işgal ettiği 1982 yılında, Lübnan’da doğup Ürdün’e akan Hasbani ve Wazzani Nehirlerinin sularına el koymuştur. İsrail’in Kuzey Irak’taki güçlü varlığının önemli nedenlerinden biride, bölgenin zengin su kaynaklarıdır. [29] İsrail çekilecek boru hatlarıyla Türkiye’nin Manavgat suyunun önemli bir kısmını ve Mısır’ın yaşam kaynağı Nil’in sularını almayı planlamaktadır. [30] BBC 16 Haziran 2003 tarihli Kyoto’da düzenlenen Üçüncü Dünya Su Konferansı’nda konuşan eski Sovyet Cumhurbaşkanı Mikail Gorbaçov’un, "yakın tarihte su kaynakları üzerinde 21 kez silahlı savaş oldu ve bunların 18 tanesini İsrail başlattı dediği bildirilmiştir.1993 Oslo Barış Görüşmelerinde, Filistin haklarının ve denetimlerinin olması gerektiğinin altı çizilmiştir. ABD gibi emperyalist güçlere güvenerek BM kararlarını en çok çiğneyen ülke unvanına sahip İsrail, Filistin halkının yaşamsal su gereksinimi üzerine bu öneriyi geri çevirmiştir. [31] Manavgat Çayı Projesi, günde 500 milyon metreküp suyu denizde tankerlere yükleyerek yurtiçi ve yurtdışı ihtiyacı karşılamak üzere planlanmıştır. Yılda 300 milyon dolar gelir sağlaması hesaplanmıştır. [32] İsrail ile Türkiye arasındaki anlaşma devletlerarası statüde olduğu için TBMM’de onaylanması gerekmektedir. Suyun nasıl nakledileceğinin ve satış fiyatının belirlenememesi nedeniyle İsrail’e su satışı henüz gerçekleşmemiştir. [33] Manavgat Çayı İçme Suyu tesislerinden KKTC’nin de yararlanması gündemdedir. Bu arada Libya da Manavgat Suyu’na talip olmuştur. Manavgat Çayı İçme Suyu tesislerinden henüz su satılamadığı için çayın suyu denize akıtılmaktadır. [34]
<<>>
GAP’ın bitmesi gerginliği artıracak
GAP Projesi ile Türkiye’nin Fırat ve Dicle’yi kullanma seviyesinin artacak olmasının Suriye ve Irak’ı kaygılandırdığı vurgulanmaktadır. [35] Türkiye, olmayan kara altını olan petrolü mavi altını ile ikame edecektir.