Günümüzde enerji kaynaklarının önemi giderek artmakta, hızla büyümekte olan dünya ekonomisi bu kaynaklara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Bunun doğal sonucu olarak zengin enerji kaynaklarına sahip olan ülkeler ekonomik ve jeopolitik açıdan kilit konuma gelmektedirler.
Enerji sorunlarının global çapta yaygınlaşması ve giderek siyasi nitelik kazanması, enerji faktörünü Rusya’nın dış politikasının temelini oluşturan başlıca unsurlardan biri haline getirmiştir. Özellikle son dönemlerde bu faktör, Rusya’nın dış ekonomik ve politik çıkarlarını gerçekleştirmede kullanabileceği önemli araca dönüşmektedir. Dünya enerji piyasalarının gelecekteki seyri ve Rusya’nın bu piyasalardaki konumu dikkate alınırsa, enerji faktörünün Rus dış politikasındaki öneminin daha da artacağı söylenebilir.
Ağustos 2003 tarihinde Rusya Federasyonu hükümeti tarafından onaylanmış Enerji Stratejisi’nde ülkenin enerji politikası ve bu kapsamda ele alınan enerji diplomasisinin genel çerçevesi belirlenmiştir. Bu stratejinin temel ilkeleri Rusya’nın dünya enerji piyasasındaki kendine özgü konumuna göre şekillenmiştir. Rusya, bir taraftan “Büyük Sekizler“ olarak bilinen gelişmiş ülkeler grubunun üyesi olup, bu ülkelerin çıkarlarına zarar verebilecek politikalardan kaçınmak durumundadır. Ekonomileri büyük oranda ithal enerji kaynaklarına dayanan söz konusu ülkeler, doğal olarak, dünya enerji piyasalarında istikrarlı konjonktür ve makul ölçüde düşük fiyat seviyesinden yana tavır sergilemektedirler. 1970’li yıllarda baş gösteren global enerji krizi sırasında kurulan Uluslararası Enerji Ajansı (International Energy Agency – IEA) gelişmiş Batılı ülkelerin çıkarlarını korumakta ve uzun dönemli enerji güvenliğinin sağlanmasına çalışmaktadır.
Diğer taraftan, enerji kaynaklarının net ihracatçısı olan Rusya’nın dış ticaret gelirlerinin %55‘i petrol ve diğer enerji kaynaklarının payına düşmektedir. Dolayısıyla, dünya enerji piyasalarındaki yüksek fiyat düzeyi uzun dönemde ihracat gelirlerini artırdığı için Rusya ve diğer ihracatçı ülkelerin çıkarlarına uygun olmaktadır. Bu ülkelerin bir çoğu Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı (Organization for Petroleum Exporting Countries – OPEC) bünyesinde birleşirken, Rusya gibi bazı ülkeler ise bağımsız ihracatçı konumundadırlar.
Enerji kaynaklarının net ithalatçısı olan gelişmiş ülkelerle bu kaynakları ihraç eden ülkelerin çıkarlarının uyuşmadığı gerçeğinden hareketle Rusya, iki grup arasında dengeyi sağlamaya çalışmakta ve dış ekonomi politikalarını bu yönde şekillendirmektedir.
1998 – 1999 yıllarında dünya petrol piyasasında yaşanan hızlı fiyat düşüşleri sonrası Rusya OPEC’le işbirliğini geliştirmek amacıyla girişimlerini yoğunlaştırmış ve bu örgütün toplantılarına gözlemci sıfatıyla katılma hakkı elde etmiştir. Rusya temsilcilerinin OPEC toplantılarına katılımı dünya petrol piyasası konjonktürünün istikrara kavuşmasında önemli rol oynamaktadır.
Rusya ve IEA arasındaki işbirliği de giderek gelişmektedir. Bu kapsamda 1994 yılında karşılıklı işbirliği hakkında deklarasyon imzalanmış ve Rusya’nın IEA’nın konferanslarına katılımı sağlanmıştır. Aynı zamanda Rusya, “Büyük Sekizler“ grubunun toplantıları çerçevesinde global enerji sorunlarına ilişkin tartışmalarda aktif şekilde yer almaktadır.
Enerji stratejisi çerçevesinde üzerinde durulan konulardan birisi de ülkenin enerji diplomasisinin bölgesel önceliklerinin belirlenmesiyle ilgilidir. Rusya petrolü ve doğalgazının geleneksel satış pazarı Avrupa ülkeleridir. Fakat enerji kaynaklarının Doğu ve Güney yönünde ihracatının artırılması, Hazar kıyısındaki petrol üreticisi ülkelerle ortak projelerin gerçekleştirilmesi ve stratejik petrol boru kemerlerinin inşası önümüzdeki dönemde Rus enerji diplomasisinin kapsamını belirleyen konuların başında gelmektedir.
Son yıllarda petrol fiyatlarında görülen artışlar AB ülkelerinde ciddi sosyal ekonomik sorunlara yol açmıştır. Bunun üzerine AB, enerji güvenliğini sağlamak için alternatif arayışına girmiş ve 2000 yılında Rusya ile AB arasında enerji sorunlarının çözümüne ilişkin görüşmeler başlamıştır. Bu görüşmeler Rusya – AB zirve toplantıları kapsamında gerçekleştirilmekte olup, daha çok siyasi nitelik taşımaktadır. Fakat son dönemlerde enerji konusundaki temasların ekonomik çerçevede devam ettirilmesi ve daimi faaliyet gösteren Rusya – AB enerji forumunun oluşturulması fikri gündeme gelmiştir.
<<>>
Rusya’nın enerji politikalarında önemi giderek artan bölgelerden birisi de Asya Pasifik bölgesidir. Hızlı ekonomik büyüme ve buna paralel olarak enerji tüketiminin artması, Rusya ve bölge ülkeleri arasındaki ilişkilerde enerji konusunu belirleyici unsur haline getirmektedir. İthalatçı ülkelerden Çin, Japonya ve Güney Kore ile işbirliği geliştirilirken, bu ülkelerin aynı zamanda Rusya’nın Uzakdoğu bölgesindeki petrol rezervlerinin işletilmesinde aktif rol alacağı beklenmektedir.
En büyük enerji ithalatçısı ülke olan ABD ile Rusya arasındaki ilişkiler de son yıllarda gelişme eğilimindedir. 2002 yılında iki ülke arasında enerji konularında başlayan iki taraflı görüşmelerin uzun dönemde stratejik işbirliğine dönüşmesi her iki ülke açısından büyük önem arzetmektedir. Dünya enerji piyasalarının istikrarı, global ekonomik ve jeopolitik problemlerin çözümü için de bu işbirliğinin rolü tartışılmazdır. Bu kapsamda Rusya ve ABD arasında enerji sorunlarının görüşüldüğü toplantılar yapılmaktadır. Eylül 2003 tarihinde Saint Petersburg’da gerçekleştirilen son toplantıda petrol ve doğalgaz alanında birçok önemli projenin perspektifleri üzerinde durulmuştur.
İthalatçı ülkelerin yanı sıra, enerji kaynaklarının üreticisi ve ihracatçısı olan ülkelerle de ilişkilerini geliştirmeye çalışan Rusya bu alanda somut adımlar atmaktadır. Suudi Arabistan Prensinin Eylül 2003’te Moskova’yı ziyareti sırasında imzalanan anlaşma bu açıdan büyük önem taşımaktadır. Enerji faktörü Cezayir, Mısır, İran, Oman, Venezuela, Meksika gibi ülkelerle olan ikili ilişkilerde de tedricen ön plana çıkmaktadır.
Özetle, enerji faktörü Rusya’nın yaklaşık 80 ülkeyle olan ilişkilerini etkilemektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi, enerji ihtiyacının giderek artması ve gelişmiş ülkelerin enerji güvenliğini sağlamak için çabalarını yoğunlaştırması sonucu bu faktör Rusya’nın dış politikalarını şekillendiren temel etkenlerden birine dönüşmekte ve ülkenin uluslararası rolünü artırmaktadır. Rusya’nın yeniden süper güce dönüştüğü ve bu gücün eskisinden farklı olarak nükleer silah ve olanaklara değil, petrole dayandığı görüşü daha sık dile getirilmektedir. Son 4 yılda ülke ekonomisinde yaşanan istikrarlı büyüme ve dünya petrol fiyatlarının aşırı yükselmesi bu değerlendirmelere büyük ölçüde geçerlilik kazandırmaktadır. Suudi Arabistan’ın ardından ikinci büyük petrol ihracatçısı olan Rusya günümüzde istikrarın bir türlü sağlanamadığı Yakın Doğu bölgesinin tek alternatifi konumuna gelmiştir. Bu yüzden Rusya’da son dönemlerde yaşanan gelişmeler ve bu gelişmelerin ülkenin petrol ihraç hacmi ve dünya petrol fiyatları üzerindeki etkileri yoğun tartışmalara konu olmaktadır. Özellikle ülkenin en büyük petrol üreticisi ve ihracatçısı olan Yukos şirketi ile hükümet arasındaki sürtüşmeler dünya petrol piyasasını derinden etkilemiştir.
Yukos sorunuyla ilgili uzmanların görüşü birbirinden ayrılmaktadır. Rusyalı uzmanlar yaşanan olumsuzluklara rağmen Rusya’nın petrol üretiminin son dönemlerde azalmadığını, dolayısıyla, spekülasyonların sağlam temellere dayanmadığını öne sürmektedirler. Rusya Sanayi ve Enerji Bakanı V. Khristenko geçtiğimiz haftalarda Yukos’la ilgili durumun Rusya’nın petrol ihraç hacmini etkilemeyeceğini ve petrol üretimindeki istikrarlı artışın süreceğini belirtmiştir. Bakanın açıklamalarına göre, 2004 yılının ilk 7 aylık döneminde Rusya’da 2 milyar varil petrol üretilmiş olup, bu rakamın yıl sonu için 3,3 milyar varili aşacağı beklenmektedir. 2003 yılı üretimi ise 3,07 milyar varil olarak gerçekleşmiştir.
Diğer taraftan, Yukos krizinin Rusya’nın petrol ihracatını olumsuz etkilemesine ülke hükümetinin seyirci kalacağı düşünülemez. Zira ülkenin sahip olduğu rezervler ve üretim kapasitesi mevcut ihracat olanaklarının hayli üzerinde petrol üretimine olanak sağlamaktadır. Dolayısıyla, Yukos’un üretim hacmindeki herhangi bir düşüş diğer şirketlerin üretim artışı hesabına karşılanabilecektir. Ayrıca, petrol fiyatlarının mevcut yüksek seviyesi Rusya’ya çok büyük gelirler sağladığı için üretim ve ihracatın düşmesi bu ülkenin çıkarlarına uymamaktadır. Nihayet, Yukos şirketinin faaliyetinin durdurulması dünya iş çevrelerinde büyük yankı uyandıracağı ve Rusya’nın imajını olumsuz etkileyeceği için hükümetin böyle bir adım atması beklenmemektedir.
Aslında Yukos olayının dünya petrol piyasasını bu kadar derinden etkileyeceğini Rusya yönetiminin bile tahmin etmediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Cambridge Energy Research Associates uzmanlarından D. Yergin’e göre bu gelişme, Rusya’nın dünya petrol piyasasında belirleyici konuma geldiğini ortaya koymaktadır. Yergin normal şartlarda Yukos’un hükümet tarafından takip edilmesinin piyasaları bu denli etkilemeyeceğini, mevcut durumun biraz da dünya petrol piyasasındaki olumsuz konjonktürden kaynaklandığını belirtmektedir.
2003 yılında Yukos 591 milyon varil petrol üretmiştir. Bu rakam Rusya’nın toplam üretiminin % 20’ne tekabül etmektedir. Şirketin petrol stoku ise yaklaşık 14,7 milyar varil olup, OPEC üyesi ülkelerden Cezayir ve Endonezya’nın stoklarının toplamından daha büyüktür. Bu rakamlar Yukos şirketiyle ilgili gelişmelerin doğurduğu global etkinin nedenlerini anlamaya yardımcı olmaktadır. Birçok uzmanın görüşüne göre, petrol fiyatlarının 45 dolar/varil seviyesini aşmasının en önemli nedeni Yukos’un geleceği konusundaki olumsuz tahminlerdir. Günümüzde petrol piyasası spekülatif davranış ve beklentilerden büyük ölçüde etkilendiği için üretimin azalmayacağı yönünde Rusyalı yetkililerin yaptıkları açıklamalar yeterli olmamış ve fiyatlar tarihi zirvesini görmüştür. Genellikle, Yukos olayı sonuçlanmadığı sürece piyasadaki kötümser havanın devam edeceği söylenebilir. Bu konuyla ilgili yargı kararının önümüzdeki haftalarda açıklanacağı beklenmektedir. Fakat çıkacak karar olumsuz olsa ve şirket yönetimi değiştirilse bile, Rusya’nın önemli petrol üreticisi rolünün azalmayacağı otoriteler tarafından vurgulanmaktadır. D. Yergin önümüzdeki 10 yıllık dönemde Rusya ve Hazar bölgesindeki petrol üretim hacminin Yakın Doğu bölgesinin üretim hacmine ulaşacağını belirtmektedir.
“Rusya şu anda çok iyi durumdadır. Petrol ve doğalgaz konusunda ise Rusya gerçek bir süper güçtür“ (D. Yergin).
Günümüzde başlıca konu Rusya’nın dev petrol ve doğalgaz rezervlerinin kim tarafından ve nasıl yönetileceğidir. Ülke yönetiminin son dönemlerdeki girişimleri petrol ve doğalgazın stratejik sektörler olarak algılandığı ve bu sektörlerde devlet kontrolünün sıkılaştırılmak istendiği yönündedir. Fakat bu durumda verimliliğin azalacağı ve ülkenin sahip olduğu potansiyelin tam olarak kullanılmayacağı ihtimali ortaya çıkmaktadır. En önemlisi ise, son gelişmeler çokuluslu petrol şirketlerinin Rusya’ya yatırım yapma isteğini olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla, Putin yönetiminin bundan sonra atacağı adımlar Rusya’nın dünya petrol piyasasındaki konumu ve bu ülkenin sahip olduğu enerji potansiyelinin global ekonomik ve jeopolitik süreçleri etkileyebilen önemli bir güce dönüşmesi açısından belirleyici olacaktır.