Rusya Federasyonu’nun Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyeti’nin Beslan kentinde 1-3 Eylül tarihlerinde cereyan eden okul baskını kanlı biterken (yaklaşık 400 ölü ve 700 yaralı) geriye bir sürü cevaplanmamış soru kaldı. Olayın başlamasından bitimine kadar geçen sürede ve günlerdir devam eden tartışmalarda aydınlanmamış noktalar gittikçe artmaktadır.
Çelişkili açıklamalar ve karanlıkta kalan hususlar bu olayın daha çok konuşulacağını göstermektedir. Aşağıda bu olayın karanlık kalan bazı hususlarına, medyanın tepkisine kısaca değinilecek, olayla ilgili öne çıkan üç ihtimalden bahsedilecektir.
Operasyondaki Karanlık Noktalar: Yetkililerin ‘tuhaf’ davranışları
Hemen belirtmek gerekir ki, karanlık kalan hususlardan ilki, okul baskının yapıldığı günlerde yetkililerin sorumsuz davranışlarıdır. Şöyle ki, üst düzey yetkililerden hiçbiri baskın düzenleyenlerle görüşmeye gitmemiştir. Teröristler, İnguşetya Cumhurbaşkanı Murat Ziyazikov (1), Kuzey Osetya Cumhurbaşkanı Aleksandr Dzasokhov ve çocuk doktoru Leonid Roshal (2) ile görüşmeyi talep ettikleri hatırlanmalıdır. Haberlere bakılırsa, Ziyazikov dinlenmek için bu sırada İspanya’ya uçmuş, Dzasokhov olay yerine gelse de sadece rehinelerin yakınları ile görüşmüş, Roshal ise telefonda bazı görüşmeler yapmıştır ki, bunlar da bir sonuç vermemiştir. Devlet Başkanı V. Putin’in özel temsilcisi Çeçen asıllı Aslanbek Aslakhanov ise okuldaki teroristlerle hiçbir şeyin görüşülemeyeceğini söyleyerek herhangi bir girişimde bulunmamıştır. Dolayısıyla, resmîlerin görüşme yoluyla içeridekileri kurtarma girişimleri söz konusu olmamıştır. Okula girip teröristler ile görüşen tek kişinin İnguşetya eski Cumhurbaşkanı Ruslan Auşev’in olduğu belirtilmelidir. Olayın aydınlatılmasında Auşev’in kilit isim olduğu söylenebilir.
Okuldaki rehineler ve teröristlerin sayı konusunda da yetkililer çelişkili bilgiler vermişlerdir. İlk dakikalarda 300’den fazla rehinenin olduğu bildirilse de, olayın bitimine doğru bu rakam 900’lere çıkmıştır. En sonda ise, 1200’ü aşkın bir rehine grubundan bahsedilmiştir. Teröristlerin sayısıyla ilgili verilen resmî malumatlarda önce 15–17, sonra 32 rakamı telaffuz edilmiştir.
Güvenlik güçlerinin okula müdahalesi sırasında da çok karışıklığın çıktığı, muhtemel plan ve programın “yapılmadığı“ görülmektedir. Hatta özel kuvvetlerden Alfa ve Vımpel grupları kendi tarihlerinde en çok can kaybını bu olayda vermişlerdir (ilki 7, ikincisi 3 kişi kaybetmiş). Tam iki gün bu kuvvetler ve diğer özel birliklerin herhangi bir program yapmadan bekledikleri anlaşılmaktadır. Müdahalenin ilk olarak kimin tarafından gerçekleştirildiği, okula doğru otomatik silahlardan kimin ateş açtığı henüz tespit edilememiştir. Bunların ardından patlamalar meydana gelmiştir. Burada yerli ahaliden (bunlar Rus medyasında ‘gönüllüler’ olarak ifade edilmektedir) bir grubun ateş açtığı öne sürülmektedir. Hâlbuki olay sırasında oluşturulan kriz merkezinin verisine göre, okul iki şerit halinde gerek İçişleri bakanlığına bağlı birlikler, gerekse de özel kuvvetlerce çevrelenmiş durumda idi. O halde, şu soruların cevabını bulması lazım: bu “gönüllüler“ nasıl ve hangi yollardan okula ulaşmış idiler? Rus güvenlik güçleri bu sırada nerede mevzilenmişlerdi?
Teröristlerin kimlikleri
Teröristlerin kimlikleri veya hangi etnik gruptan olduklarına dair çok çeşitli versiyonlar ileri sürülmektedir. Şu ana kadar onların kimliklerinin net olarak ortaya çıkarılamadığı belirtilmelidir. Herhalde çelişkili açıklamalar yapan yetkili ağızların bundan sonra bu konuda verecekleri bilgilerin güvenirliğinin de ilaveten test edilmesi gerekecektir.
Olayın başında eylemcilerin Çeçenler olduğu ileri sürülmüş, hatta Çeçen komutanlardan Magomed Evloyev veya Doku Umarov’un adamları oldukları haberleri yayılmıştır. Sonra bunların tam bir enternasyonal ekip oldukları içlerinde Rusların da olduğu söylenmiştir. Putin, pazartesi günü (06.09.2004) Batılı gazetecilerle görüşünde teröristler içinde Araplar olduğunu tekrarlamış ve bu baskın olayının Rusya’nın Çeçenistan politikası ile ilgisi olmadığını beyan etmişti. Hâlbuki Rusya Başsavcısı Ustinov’un raporunda Araplardan bahsedilmemektedir. Rusya Başsavcının raporuna göre, 32 kişiden oluşan terörist grubun tamamı ölü ele geçirilmiştir. Bunlar içine Arapların var olduğu kararını ise öldürülenlerin dış görüşüne bakarak yerli güvenlik birimlerinin verdikleri anlaşılmaktadır.
Burada çok önemli bir noktaya değinmek gerekir. Teröristler ile görüşen ve konuşan Ruslan Auşev’in daha sonra Novaya Gazeta muhabirine verdiği demeci onların kimlikleri konusunda bazı ipuçları vermektedir.(3) Auşev’e göre, içeridekilere “Çeçence konuşalım“ demişse de onlar, kendisi ile aksansız bir şekilde Rusça konuşmuşlar hem de yüzleri açık olarak. Dolayısıyla, Auşev’e bakılırsa, içeridekilerin Çeçen veya yurtdışından gelmeler olması ihtimali zayıf bir iddiadır. Diğer taraftan, onlar, Doktor Roshal’a ise dağlı, yani Kafkasya’nın yerlileri olduklarını söylemişler.
Daha önceki benzer olaylara bakıldığında Çeçenlerin çocuklara yönelik bir hareketlerinin olmadığı görülmektedir. Moskova’daki tiyatro baskınında da bina içindeki çocuklar salıverilmişti. Ayrıca, olayın cereyan ettiği saatlerde Çeçen lider Aslan Maskhadov bir açıklama yaparak olayı kınamış, kendisinin eylemcilerle bir ilgisi olmadığını beyan etmişti.(4) Maskhadov’un Londra temsilcisi Ahmed Zakayev ise, olayın çözümü için insiyatiflerini kullanabileceklerini belirtirken, Rus yetkililerin bunu görmezden geldiğini bildirmektedir. Ona göre, Kuzey Osetya Cumhurbaşkanı Dzasokhov onların yardımını başta kabul etse de, Putin’in olaya karışması üzerine geri adım atmış, böylece rehineleri kurtarma ihtimali ortadan kalkmıştır. Genellikle, Çeçen kaynaklar olayı FSB’nin tezgâhladığını ileri sürüyorlar.(5)
<<>>
Olayda karanlık kalan bir diğer nokta, çok önemli miktarda olduğu anlaşılan patlayıcıların okula nasıl yerleştirildiği konusudur. Yaz tatilindeki tamirat sırasında yerleştirildiği bildirilen bu patlayıcıların ve bombaların Kafkasya gibi Rusya’nın ordu birliklerinin ve güvenlik kuvvetlerinin fazlasıyla bulunduğu, her adımda gizli servis mensuplarının cirit attığı bir bölgesinde nasıl rahatça taşınabildiği ve okula yerleştirildiği kafaları karıştıran bir meseledir. Hatırlatılmadır ki, bazı Rus gazeteleri daha önce ülkenin diğer bölgelerinde birkaç binanın patlatılması olaylarında iç güvenlik servisinin (FSB) izleri veya bağlantılarına ulaşmışlardı.
Dünya ve Türk Medyasının Olaya Bakışı
Gerek Rus, gerek dünya gerekse de Türk medyasında henüz eylemcilerin kimlikleri tespit edilmeden bunların Çeçen olduklarından neredeyse kesinliğe varacak düzeyde bahsedilmiş, yorumlar yapılmıştır. Rus medyasının büyük bir bölümünün devlet kontrolünde olduğu unutulmamalıdır. Olayın cereyan ettiği günlerde Rusya’ya karşı bir terör savaşı açıldığını, hatta cihat ilan edildiğini yazan gazetelerde eylemcilere hiçbir taviz verilmemesi gerektiği yönünde yazılar çıkmıştır. Sadece liberal yönlü bazı gazetelerde Rus yetkililerin davranışları sorgulanmaya çalışılmıştır. Ayrıca, olayı aydınlatmak üzere Beslan’a giden gazetecilere yetkililer tarafından çeşitli engeller çıkarıldığı vurgulanmalıdır.(6)
Dünya medyasında teröristler kınanıp Putin eleştiri alırken, Avrupalılardan (özellikle kıta Avrupası) ziyade Amerikalılar bu konuda daha sert yorumlarda bulunmuşlardır. Olayı Çeçenleri merkez alarak yapan dünya medyasında, Çeçenistan’da güvenlik tedbirlerinin yanında diyalog kapısının da aralanması dile getirilmiştir.
Baskın Konusunda Üç Versiyon
Rusya’daki baskınla ilgili üç görüşün ortaya çıktığı tespit edilebilir. Bunlardan birincisi, küresel güç mücadelesinde Kafkasya’nın, Zbignew Brzezinski’nin deyimi ile, bir satranç tahtası olduğuna inanlar tarafından dile getirilen bir görüştür. Genelde bazı Rus jeopolitikçiler tarafından da savunulan bu versiyona göre, Beslan olayını Rusya ve Batı (daha ziyade ABD) çatışması bağlamında görmek gerekir. Son yıllarda Rusya, hem ekonomisini toparlamış, hem mali ve idari reformlarını yapmış, hem de gittikçe nüfuzunu yakın çevresine yaymaya başlamıştır. Türk medyasında kimi yazarların işaret ettiği gibi, muhtemelen bu olay Rusya’nın genelde açılım politikalarını baltalamak, özelde ise Türkiye ile yakınlaşmasını engellemek için gerçekleştirilmiş olabilir. Nitekim Putin’in Eylül başında yapacağı Türkiye gezisi ileri bir tarihe alınmıştır. Kısacası, bunu Rusya karşısında duran büyük güçlerden birisinin yaptırdığı ima edilmektedir.
İkinci grup analizciler, Beslan olayını Rusya’nın bir iç meselesi olarak görmüş ve genellikle Çeçenistan politikasının bir sonucu olarak değerlendirmişlerdir. Bunlar genelde liberal kesimde yer alan analizcilerdir. Onlara göre, Çeçenistan’da politika değişimine gidilmez ve siyasi sürecin önü açılmazsa, bu tür olaylar devam edecektir. Oradaki insanların ölmekten başka çareleri olmadığı için sivillere karşı böyle kanlı olaylara girişmektedirler. Dolayısıyla, bu olayın büyük devletlerin güç mücadelesi ile değil, Çeçenistan’daki baskı ve şiddetle bağlantısı olduğu ileri sürülmektedir.
Son olarak, olay hakkında görüş belirten üçüncü bir grubun düşünceleri dikkate değerdir. Bunlar genelde Çeçenler ve Çeçen yanlılarından oluşmaktadır. Onların fikrince, okul baskını Rus iç güvenlik örgütü (FSB) tarafından yapılmıştır. Çeçenleri diğer Kafkas halklarından tecrit etmek, Çeçen savaşçıların terörist olduğunu dünyaya ilan etmek için böyle bir girişimde bulunulmuştur. Çeçen kaynaklar, bu ihtimalin kesinliğinden bahsetmektedirler. Çoğu, Beslan’da karanlık kalan noktalara atıf yaparken, bazıları geçtiğimiz yıllardaki olayların hemen akabinde FSB’nin üst düzey yöneticilerinin rütbelerinde terfiler yapıldığına da dikkat çekmektedir.
Beslan’dan Sonra Rusya’nın Kafkas Politikası
Bu olayın ardından Moskova’nın genelde Kafkasya’da, özelde ise Çeçenistan’da güvenlik tedbirlerini arttırdığı görülmüş, hatta Rus Genelkurmay Başkanı Yuri Baluyev, dünyanın her neresinde olursa olsun, teröristlerin vurulabileceklerini beyan etmiştir. Artık bu bağlamda şimdilerde Putin doktrininden bahsedilmektedir. ABD Başkanı Bush’a benzer şekilde, üst düzey Rus yetkililer de teröristlere karşı “önleyici saldırı“ların tüm dünya sathında yapılabileceğini telaffuz etmektedir. Aslında bakılırsa, bu yeni bir şey değildir. Rus ajanlarının dünyanın dört bir tarafına yayılmış Çeçenleri takip ettiği epeydir bilinen bir şeydi. Hatta geçtiğimiz Şubat ayında Çeçenistan cumhurbaşkanlığına bir dönem vekâlet eden Zelimhan Yandarbiyev Katar’da Rus ajanlarının bombalı saldırısında hayatını kaybetmiş ve konu her iki ülkenin gündemini epey meşgul etmişti.
Putin’in söz konusu olayın akabinde yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında hem olaya verilen tepkinin sert olacağının, hem de bundan sonra nelerin yapılacağının işaretleri görülmektedir. Putin, bu olayın her ne kadar Çeçenistan’la ilgisi olmadığını açıkladıysa da (bu konuşmasında Çeçenistan lafı bile geçmiyor), hemen Çeçen savaşçıların liderleri Aslan Maskhadov ve bölge komutanı Şamil Basayev’in yerini bildirenlere FSB’nin 10 milyon dolarlık ödül vereceği açıklandı. Bu ödülün daha önce neden konulmadığı belli değildir.
Muhtemeldir ki, Rusya bu okul baskınını kendi güvenlik vizyonunu değiştirmek için kullanacaktır. Kafkasya’ya daha fazla ordu birliklerinin nakledilebileceği, ülke içinde güvenlik tedbirlerinin daha da sıkılaşacağı daha şimdiden söylenebilir. Dünyaya yayılmış Çeçenlerin örgütlenme çabalarının ve Çeçenistan’daki savaşçılara yardım kanallarının kapatılmasının diğer devletlerden daha şiddetle talep edileceği de ihtimal dışı değildir. Ayrıca, Rusya’nın yakın çevresine doğru saldırganlığının artacağı tahmin edilebilir. Beslan’daki teröristlerin kimliği ve onlara yardım ve yataklık yapan ülkeler konusunda devlet desteği ve gözetimindeki çoğu Rus medyasındaki provakatif haberler, Rusya’nın yakın çevresine, özellikle Güney Kafkasya’ya müdahil olma isteğinin ipuçları olarak değerlendirilebilir. Rusya yönetiminin, Beslan baskınını ABD’nin 11 Eylül olayı gibi kullanma girişimleri, bunun yanında sözgelimi, valilerin seçimle değil, atama ile gelmesi, yeni güvenlik birimlerinin kurulması ve daha fazla merkezîleştirme çabalarına başlama sinyalleri bunlara örnek gösterilebilir.
Sonuç olarak, Beslan olayındaki karanlık noktalar ne kadar açıklığa kavuşturulursa kavuşturulsun, bu olay yukarıda sözü edilen üç bağlamın herhangi birinde ele alınırsa alınsın ortada bir gerçek var ki, bu da baskının tamamen Rus yönetimine yaradığı, eylemi yaptıkları iddia edilen Çeçen savaşçıları ise yalnızlaştırdığıdır.
Son Haber: “Basayev’in Mektubu“
Dün, yani 17 Eylül tarihinde kafkazcenter adlı Internet sitesinde Abdullah Şamil adına okur köşesine gönderilmiş bir mektup yayınlandı. Şamil Basayev’e ait olduğu iddia edilen bu uzun ve çelişkilerle dolu mektupta, Beslan’daki okul baskının kendisinin yaptırdığı iddia edilmekte ve olayın bazı ayrıntılarına değinilmektedir. 11 Eylül sonrası dönemde yayınlanan kasetler benzeri bu mektup da birçok çelişki ile dolu olup, şaibeli görünmekte ve henüz diğer kaynaklarca doğrulanmamıştır. Sözgelimi, Çeçen siteleri bu konuda hiçbir bilgi vermemişlerdir; mektubun yayınlanmasından sonra adı geçen site çökmüştür!
(*) Bu yazı, Şamil Basayev’e atfedilen malum mektubun Internet’te yayınlanmasından önce yazılmıştır. Yazının sonunda bu mektupla ilgili değerlendirmeler eklenmiştir.
(1) Ziayazikov, FSB (Rusya İç Güvenlik Örgütü) generali olup, Ruslan Auşev’in Rusya’nın Çeçen politikasını eleştirerek istifa etmesinin ardından 2001’den beri İnguşetya cumhurbaşkanlığını yapmaktadır.
(2) Leonid Roshal’, Ekim 2003’de Dubrovka’daki (Moskova) Nord-Ost tiyatrosu baskınında baskını yapanlarla anlaşması üzerine içerideki çocukları çıkarılmasına yardımda bulunmuş ve daha sonra Devlet Başkanı Putin tarafından ödüllendirilmişti. Daha fazla bilgi için bkz.: Denis Nadejdin, “?????? ?????? ?????? ??? ????????? ? ???????????“ [Doktor Roshal mümkün olan her şeyi yapacaktır], 3 Eylül 2004, www.utro.ru
(3) “????? ?????? "?????? ????"?“ [Müdahaleyi ‘Üçüncü bir güç’ mü başlattı?], 07.09.04, www.strana.ru
(4) http://www.chechenpress.info/news/2004/09/03/37.shtml
(5) Çeçenlerin siteleri için bkz.: www.kvestnik.org; www.kafkazcenter.com; www.chechenpress.info
(6) http://www.ntv.com.tr/news/286305.asp