Ekonomik istikrar ile siyasi istikrar arasında çok yakın bir ilişki vardır. Elbette ülkenin üretim miktarı da ekonomik istikrar için önemlidir. Ancak üretim miktarındaki değişmeler daha uzun vadelidir.
Halbuki siyasi gelişmeler piyasaları anında etkileme imkanına sahiptir. Özellikle son aylarda bu ilişki çok daha bariz bir şekilde görülmeye başlandı. İMKB-100 endeksindeki gelişmeler bu ilişkiye iyi bir örnek oluşturuyor. Siyasi istikrarın gelişmesi ve devamı konusunda önemli bir etken olacağı düşünülen AB üyelik müzakereleri için tarih alınacağı beklentisi endeksi 22 bin seviyesine kadar çıkarmıştır. Arkasından Başbakan’ın 17 Eylül’de yaptığı AB’nin ve AB’ye üye ülkelerin içişlerimize karışamayacağı yönündeki açıklamalar endeksi ertesi gün 21 bin, daha sonra 20 bin seviyesine kadar düşürmüştür.
Para piyasasında faizler %24’lerden %27-28’lere kadar çıkmıştır. Döviz piyasasında ise kur 1490000 seviyesinden 1550000 TL seviyesine çıkmıştır.
Türkiye’nin AB’ye üyelik için müzakere tarihi alamaması siyasi anlamda bir belirsizlik içerdiği için ya da belirsizliğin olabileceği beklentisi piyasaları ciddi şekilde olumsuz etkilemiştir. Bu gerçekler ekonomik istikrarın devamı konusunda ekonomideki aktörlere gerekli mesajı vermektedir. Mesaj en başta devlet yöneticilerinedir. Yöneticilerin siyasi istikrarsızlığı andıracak her türlü söz ve davranıştan uzak durmalı ve dikkatli olmalıdır. Elbette diğer aktörlere de bu konuda görevler düşmektedir. Ancak kapitalist bir ekonomik sistemde bunların yapabilecekleri çok sınırlıdır. Çünkü fertler, firmalar ve dış alem kar ve fayda maksimizasyonu peşinde koşarken ekonomideki istikrarsızlıklardan da faydalanmak isteyeceklerdir. Bu durumda devleti yönetenler sorumluluğun tamamını üstlenmek durumundadırlar.
Hükümetin AB ile ilişkiler konusunda şimdiye kadar sürdürdüğü performansı bundan sonra bir tarafa bırakarak AB’ye sırtını dönmesi düşünülemez. Nitekim Başbakan’ın Çarşamba günü Brüksel’e ilişkileri düzeltmek için gidecek olması ve parti yönetiminin AB ile ilişkileri normalleştirme yönündeki kararı bunun bir ifadesidir. Bu iyimser yorum ve beklenti İMKB’de bir normalleşme sağlayacak ve endeksin yönünü yükselişe döndürecektir. Para piyasasında faiz oranlarının artması yabancıları reel faizlerin artmış olması sebebiyle piyasaya çekecektir. Bu bir miktar döviz girişi demektir. Döviz piyasasında ise kurların yükselmesi ithalatçıları frenleyecek ve ihracatçıları teşvik edecektir. Bu gelişmeler de cari işlemler açığını azaltıcı etki yapacaktır. Cari işlemler açığının azaltılması için böyle bir yol ne kadar gerçekçidir? Aynı zamanda siyasi zikzaklar çizilmesi demek olan bu davranışlar hükümete güvenin kaybolmasına neden olabilir. Hükümete güven kaybı çok daha pahalı bedeller ödenmesine sebep olabilir.