Türkiye coğrafyası gereği çok boyutlu ve dinamik bir politika sürdürmektedir. Türk dış siyasetini yürütenler 11 Eylül saldırıları ve Irak’taki savaşın ışığı altında dış politika seçeneklerini dikkatli bir şekilde inceliyorlar. Türk-Rus ilişkileri bu karmaşık ilişkiler yumağı içinde ise oldukça kafa karıştırıyor. Tarihe bakıldığında, iki devlet arasında I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar bir çok savaş olmuştur. Her iki ülkenin de bir imparatorluk geçmişi vardır ve travmatik imparatorluk sonrası yalnızlığını yaşamışlardır. Büyük imparatorluk geçmişleri ve bu imparatorlukların yıkılmasını takip eden tecrit duygusu bu tür ülkelerin ulusal bilinçlerini şekillendiren önemli etkenlerdir.
Böyle bir ulusal bilinç ve jeopolitik yönelimin varlığı Moskova’nın Türkiye’ye karşı sabit ve iyi işleyen bir dış siyaset belirlemesini güçleştiriyor. Rusya gibi Türkiye de Kafkas, Balkan, Orta Doğulu ve Avrupalı kimliklerini taşır ve bu bölgelerde önem verdiği farklı çıkarları bulunmaktadır. Diğer önemli bir etken ise her iki ülkenin de dinamik ulusal ve ekonomik dönüşümler geçiriyor olmasıdır. İçinde bulunduğumuz on yılın ilk dört yılı içindeki değişim hem toplumsal hem de devlet düzeyinde kesinlikle çarpıcı olmuştur.
Eldeki Sorunlar
Daha belirgin ifade etmek gerekirse, Türk-Rus ilişkilerinin geleceği karşılıklı, bölgesel ve uluslar arası gelişmelerin bir sonucu olacaktır. Yakın zamandaki üst düzey karşılıklı ziyaretler iki devlet arasındaki bazı önemli sorunları vurgulamaktadır. Gözlemcilerin Moskova ve Ankara arasında iyimser bir ortam algılamalarına rağmen, iki devletin karşılıklı çekiştikleri sorunlar mevcut.
İkili ilişkiler düzeyindeki konular ticaret, turizm, Türk ve Rus işadamlarının yatırımları, turizm, doğal gaz alımı, Boğazlar’dan geçen Rus petrol tankerleri, ileriki bir tarihte Trakya ya da Anadolu’dan geçebilecek boru hattı projeleri, Çeçen sorunu, Rusya’nın silah satışı ve Rus topraklarındaki Kürt ayrılıkçıların faaliyetleri olacaktır. Son zamanlardaki önemli bir gelişme de Rus liderin adanın bölünmesine son vermeyi hedefleyen BM planının kabulu yönünde oy kullanan Kıbrıs Türkleri’nin uluslar arası kamuoyundan daha iyi bir davranışı hak ettiği yönündeki beyanı oldu.
Türkiye ile Rusya’nın çıkarlarının yakınlaştığı fazlaca söylenmekle birlikte, çatışan çıkarlarından da ayrıca bahsetmek gerekir. İki ülke de mevcut ilişkilerini geliştirmeyi ve uluslar arası arenada daha pragmatik bir tavır takınmayı yeğlemektedirler. İki taraftan da yetkililer yapıcı ilişkilerin kurulmasına mutlaka yardımcı olacak bir takım anlaşmalar imzaladılar.
2004’de karşılıklı ticaret hacmi 10 milyar ABD dolarına ulaştı. İki taraf bu hacmin 2007’ye kadar 25 milyar ABD dolarına ulaşmasını hedefliyor. Türk inşaat sektörü Moskova’da faal durumda ve Rusya’daki pazar payını arttırıyor. Rus işadamları Türkiye’nin özelleştirme sürecini yakın takibe almış durumdalar ve Türkiye’nin enerji projelerinde yer almak istiyorlar. Diğer önemli bir işbirliği alanı ise Türkiye’ye Rus silah satışı. Irak krizi ile İran ve Suriye’de oluşabilecek muhtemel istikrarsız ortamı göz önünde bulunduran Ankara askeri modernizasyon projelerine ciddi bir özen gösteriyor ve Rusya’dan silah teminini de dikkate alıyor. Son olarak da, Rus turistler giderek artan bir ilgiyle tatilleri için Türkiye’nin Akdeniz kıyılarını tercih ediyorlar.
Diğer bir sevide ise, Rusya’nın enerji jeopolitiği, yakın çevresinde izlediği politikalar, Bakü-Tiflis-Ceyhan (B.T.C) petrol boru hattı, Kafkaslar’daki etnik ayrılıkçı hareketler, uluslar arası anlaşmalar doğrultusunda bölgedeki Rus askeri kuvvetlerinin azaltılması ve Irak savaşı sonrasında ortaya çıkan sorunlar ortak gündemi oluşturmakta. Rusya Azeri ve Kazak petrollerini Batı’ya nakletmesi beklenen B.T.C. boru hattına sıcak bakmıyor. Moskova bu boru hattını Hazar havzasındaki konumuna bir meydan okuma ve petrol ticareti önünde bir engel olarak görüyor. B.T.C. boru hattı etrafında oluşan ana çatışma Rusya ve bazı eski Sovyet cumhuriyetleri arasında cereyan etmekle birlikte, söz konusu durum Türk-Rus ilişkilerini dolaylı olarak etkiledi. Ancak, Mavi Akım projesi – Rusya’dan Türkiye’ye Karadeniz’in altından ulaşan bir doğal gaz boru hattı – ve diğer birçok Türk-Rus petrol boru hattı projeleri Rus tarafında petrol politikaları konusunda “düşük profilli“ bir siyasetin doğmasına yol açtı. Şu anda bir spekülasyon olmakla birlikte, Azerbaycan’daki British Petroleum Company’nin (BP) başkanı yakın zamanda Rus petrolünün B.T.C.’den taşınması ihtimaline dair bir söylentiyi çıkardı.
Resmi Türk söylemlerine göre, Çeçen sorunu Rusya’nın bir iç meselesidir. Türk yetkililer sıklıkla Rus güvenlik önlemlerinin Çeçenistan’da insan haklarına tecavüz etmemesi gerektiğini beyan ediyorlar. Gelgelelim, Türkiye’de yaşayan büyük bir Çeçen diasporası da başka bir yol izliyor ve Çeçen gerillalara yardım için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu ise, Türk ve Rus hükümetleri arasında önemli gerilimlere sebep oluyor. Buna karşılık, Türk yetkililer Kürdistan İşçi Partisi’nin – ayrılıkçı bir silahlı Kürt hareketi – Rus topraklarında gösterdiği faaliyetlerden duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Şimdilik, her iki taraf da sınırlarının ötesindeki etnik sorunlar yüzünden ilişkilerinin zarar görmemesi için ciddi çaba sarf ediyorlar.
Yeni Bir Jeopolitiğe Doğru
Rusya bölgesel bir profil çizmekte ve eski Sovyet topraklarındaki nüfuzunu kaybetme konusunda hassas. 1991’den bu yana, Türkiye AB ile özel ilişki tesis etmeye çalışan ve Kafkasya ve Orta Asya ile iyi ilişkiler kuran önemli bir bölgesel bir oyuncu olarak sahneye çıktı. Yakın Türk-Rus ilişkilerinin Brüksel ve Washington’da nasıl yorumlanacağı ise başka önemli bir soru.
Avrasya’nın değişik bölgelerindeki ABD askeri yerleşimi, Gürcistan ve Ukrayna’nın yerelindeki Batı yanlısı değişim, ABD’nin Afganistan ve Irak’taki savaşları, diğer birçok şeyin yanında, Avrasya’da yeni bir jeopolitiğin ortaya çıkmasına yol açan gelişmeler oldular. Avrupa ve ABD’nin eski Sovyet topraklarına yayılması Rus siyaset mekanizmasını Asya’da yeni müttefikler aramaya sevk etti. Rusya’nın İran, Çin ve Hindistan ile yakınlaşması bu yeni politikanın örnekleridir. Bu bağlamda, 11 Eylül saldırılarının ardından yaşanan yeni gelişmeler yalnızca Rusya ve diğer önemli Asya güçlerinin değil, aynı zamanda Fransa ve Almanya ciddi Avrupa devletlerinin de politikalarını bir araya getirmiş durumda.
AB üyeliği için müzakere tarihi aldıktan sonra ise, Türkiye bölgede bir Avrupalı oyuncu olarak çıkıyor. Ancak, Türkiye’nin yeni yönelimi Gürcistan ve Ukrayna’da birbirini takip eden yerel dönüşümlerde sınandı. Türkiye Rusya’nın Ukrayna ve Gürcistan’la bire bir politikalarına karşı düşük bir profil benimsedi ve krizleri çözme yolu olarak ilgili uluslar arası normlar ve anlaşmalara dikkat çeken yapıcı bir görüntüyü büyük bir hassasiyetle çizdi. Ankara Moskova ile kendi ilişkilerini geliştirirken, her hangi bir “Rusya Batı’ya karşı“ mücadelesinde taraf olmaktan kaçınıyor.
Bir diğer önemli çekişme konusu ise tarihi husumete ve Türkiye’nin Azerbaycan yanlısı politikalarına kurban giden Türk-Ermeni ilişkileridir. Halen, Rusya Ermenista’ın ana müttefikidir ve Türkiye ve Ermenistan arsındaki bazı sorunlarda muhtemel bir Rus arabuluculuğu beklenebilir. Bu konuda yakın zamandaki olumlu gelişmelerden yola çıkarak Ermeni-Azeri çatışmasının çözümüne yönelik bir Rus-Türk ortak girişimi olabilir.
Sonuç
Mevcut gelişmelere bakıldığında, Türk-Rus ilişkilerinin siyasi, ekonomik ve güvenlik alanlarında gelişeceği sonucuna varılabilir. Ancak, ilişkiler gelişen bağları raydan çıkarabilecek bazı ciddi sorunlardan da mahrum değiller; İki ülkenin de etraflarını çevreleyen bölgelerde birbiriyle örtüşen ve çatışan çıkarları var ve bu durum Türk-Rus ilişkilerini gelecek vaat eden ancak zor bir hale sokuyor. Türkiye ve Rusya Avrasya Jeopolitiğinde nüfuzlu iki oyuncudur ve ilişkileri tüm Avrasya bölgesi üzerinde sonuçlar doğurur. Bu yüzden, Avrasya jeopolitiğinde şansını denemek isteyen dahili ve harici oyuncular bu gelişmekte olan ilişkiyi göz önüne almak zorunda kalacaklardır.
*Kafkaslar-Orta Asya-Orta Doğu Çalışma Grubu, Proje Yöneticisi