Afrika ve Dünya Politikası
Soğuk Savaş döneminde Doğu-Batı mücadelesinin bir alanı haline gelen Afrika, Soğuk Savaş sonrası dönemde de küreselleşen dünyanın yeni güçlerinin rekabet içine girdikleri bir Kıta olmuş ve uluslararası ilişkilerin yeni döneminde dünya kamuoyunun ilgisini çekmeye başlamıştır.
Bugün 542 ülkenin bulunduğu, 2 bin mahalli dilin konuşulduğu, 1 milyara yakın insanın yaşadığı, 30 milyon kilometre karelik yüzölçümüyle AB’den 7, ABD’den 3 kat büyük olan, sorunlarla dolu bu Kıta ile uluslararası toplum, 21. Yüzyılda başta ekonomik alan olmak üzere, her sahada ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadır. Afrika’nın büyük sömürgeci güçleri olan İngiltere, Fransa ve Portekiz, 21. Yüzyılda başta Çin olmak üzere, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika, Güney Kore ve Japonya’nın ortaya çıkardıkları yeni rekabet ortamıyla karşı karşıya kalmışlardır. Özellikle Çin’in, Afrika’nın başta petrol olmak üzere doğal kaynaklarına gösterdiği ilgi ve Afrika ülkelerine yaptığı yardımlar, gerçekleştirdiği alt yapı projeleri ve bu ülkelere, siyasal rejimlerine bakmaksızın verdiği krediler, başta ABD olmak üzere diğer batılı ülkelerin Afrika rejimlerine yönelik politikalarını etkilemekte, Batı’nın bu rejimlere karşı uygulamak istediği baskıcı politikalarını etkisiz hale getirmekte, ABD ve eski sömürgeci ülkeleri Afrika’ya yönelik yeni politikalar üretmeye sevk etmektedir.3 İngiltere, Fransa ve Portekiz, Afrika’da ortaya çıkan rekabet şartlarına uymak amacıyla eski sömürgelerine karşı yeni ve daha gerçekçi politikalar izlemeye başlamışlardır.
Afrika ülkeleriyle yakın ilişki kurmak isteyen güçlerin son yıllarda düzenledikleri forumlar da dikkat çekmektedir. Bu alanda Çin en etkili ülke konumundadır. Latin Amerika ülkeleri de Latin Amerika-Afrika Forumu düzenlemeye başlamışlardır. AB, Japonya ve Hindistan da Afrika ülkeleriyle ilişkilerini her alanda geliştirmek amacıyla çeşitli toplantılar gerçekleştirmişlerdir.4
Afrika’yı yakından izleyenler 21. Yüzyılın Afrika’nın ‘‘yeniden doğuşu’’ olacağını ve Afrika ile ilgili kötümser değerlendirmelerin doğru olmadığının ortaya çıkacağını ileri sürmektedirler.5 Uluslararası ilişkiler literatüründe Afrika’ya olan ilgi artmakta ve bu Kıta’da etnik ve diğer çatışmaların sona ermesi, demokrasinin yerleşmesi ve çok partili hayatın gelişmesi konuları tartışılmaktadır. Ayrıca, Afrikalı aydınların ülkelerinin sorunlarını çözmek için halkları arasında gerekli bilinci yaratmaları ve sivil toplumu etkin şekilde örgütlemeleri de yapılan değerlendirmelerde vurgulanmaktadır. Bundan başka, Afrika’nın geleneksel kurumlarının Kıta’nın sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasal yaşamı üzerindeki etkilerinin de modern devletin Afrika’da oluşmasında göz önünde bulundurulması gerektiği belirtilmektedir.6
Uluslararası ilişkilerde meydana gelen küresel ve bölgesel önemli gelişmeler, Afrika’nın, geleceğiyle ilgili gerekli değişiklikleri yapmasını ve sosyo-ekonomik kalkınmasıyla ilgili olarak uygun plan ve programları uygulamaya koymasını da icap ettirmektedir. Tek parti hükümetleri ve askeri diktatörlükler artık Afrika kamuoyu tarafından da kabul edilmez hale gelmiştir. Demokrasinin Afrika’nın kutup yıldızı halini alması, yeni dönemde Afrika’nın en önemli gelişmelerinin başında bulunmaktadır. Güney Afrika eski Cumhurbaşkanı Sayın Mbeki’nin söylediği gibi, ‘‘Afrika’nın yeniden doğuşunun hedeflerinin ve programlarının Afrikalılar tarafından tespit edilmesi ile bunların başarı ve başarısızlıklarından Afrikalıların sorumlu olmaları halinde Afrika rönesansı mümkün olabilecektir.’’ 7 Ancak bunun için uluslararası yardım gerekmekte ve Afrika bugün, dünya için en önemli kalkınma sorununu oluşturmaktadır.8
Afrika günümüzde iç ve dış sorunlarını çözmeye çabalamaktadır. Yapılan değerlendirmelerde, Afrika’nın geleceğini ülkeler arasındaki savaştan ziyade, ülkelerin içindeki karışıklık ve çatışmaların tehdit ettiği ileri sürülmektedir.9 Afrika’nın bugün dünya ekonomik ve siyasal konjonktüründeki yerinin sağlamlaştırılmasını gerçekleştirmek, Kıta’nın uluslararası toplumdaki konumunun etkinleştirilmesini sağlamak ve Afrika ülkelerinin dünya politikasının oluşturulmasında önemli bir rol oynamalarını mümkün kılmak için de Kıta’ya yönelik yabancı yatırımların artırılması gereklidir. Bütün bu çabalar, Kıta’nın sömürge geçmişinin ortaya çıkardığı olumsuzlukların giderilmesi amacıyla gelişmiş ve Afrika’da sömürge sahibi olmuş ülkeler tarafından yerine getirilmesi gerekli görevlerdir.10
Türkiye Cumhuriyeti 21. Yüzyılın başından itibaren Afrika ülkeleri ve Afrika Birliği Örgütü ile ilişkilerini geliştirmek amacıyla etkin bir politika izlemeye başlamıştır. Aynı zamanda bir Afrika gücü de olan Osmanlı İmparatorluğu’nun mirası,11 Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve gelişme aşamasında dış politika öncelikleri nedeniyle ihmal edilmişse de Cumhuriyet Hükümetlerinin programlarında, 1955 yılından başlayarak Afrika ile ilişkilerin geliştirilmesine önem veren maddeler yer almıştır. Bu hususta, Türk Hükümetlerinin 18-24 Nisan 1955 tarihinde Bandung Konferansı’ndan sonra programlarında Afrika’ya atıfta bulunmayı unutmadıklarını ve özellikle sömürgesizleştirme hareketine rastgelen Birinci İnönü Hükümeti (20.11.1961- 26.06.1962) programında, Türkiye’nin Afrika’nın sömürge olmaktan kurtulmasını ve birçok ülkenin bağımsızlığa kavuşarak Birleşmiş Milletler Örgütü’ne katılmasını memnuniyetle karşıladığını belirten maddeler bulunmakta, bu Ülkelerin refaha ve mutluluğa kavuşmaları da temenni edilmektedir.
Türk diplomasisi Afrika’yı yakından takip etmeye çalışmış ve Türk dış politikasının öncelikleri çerçevesinde, bu Kıta ile ilişkilerini geliştirmeye gayret etmiştir. Türkiye’nin jeostratejik konumu, uluslararası ortamda birçok ülkeden daha fazla çeşitli sorunlarla uğraşmasına yol açmıştır. Ancak, Türkiye’nin bir İmparatorluk varisi oluşu, zengin devlet geleneği, Afrika gibi büyük bir kıta ile ilgilenmesini kaçınılmaz hale getirmiştir. Bu devlet geleneği ve Osmanlı Afrika’sı tecrübesi, Türkiye’nin bu Kıta ile ilişkilerini geliştirmesine katkıda bulunmuştur. Afrika’yı daha iyi tanımak, sorunlarını anlayarak çözümlerine yardımcı olmak ve bölgesel bir güç olarak bu Kıta’da daha görünür hale gelme fikri, Türk dış politikası karar vericileri tarafından daima desteklenmiştir.12
Türk dış politikasının yürütülmesinde Afrika Ülkelerinin göz önünde tutulması gereken bir unsur olduğunu da belirtmek gerekir. Nitekim, Ankara irili ufaklı 53 Afrika Ülkesinin Birleşmiş Milletlerdeki oylamalarda kendi milli çıkarları bakımından önem taşıdığını bilmektedir. Türkiye’nin bu Ülkelerle ilişkilerini geliştirmek amacıyla yaptığı çeşitli girişimler yakın zamana kadar Afrika’nın birçok yerinde hüküm süren iç savaş, çeşitli karışıklıklar ve istikrarsızlıklar nedeniyle bir türlü sonuç verememiştir. Bu durum ve Türk dış politikasının önceliklerinin baskısı da Afrika’ya gerekli ilginin gösterilmesini engellemiş, Türk- Afrika ilişkileri uzun bir süre kendi haline bırakılmıştır. Ancak, Türkiye’nin Afrika’ya yönelik politikaları, 1998’den itibaren ciddi bir dönüşüm göstermiş ve Dışişleri Bakanlığınca bu tarihte ‘‘Afrika’ya açılım’’ politikası uygulanmaya konulmuştur.13 Bu program Haziran 1998’de Ankara’da yapılan Afrika’da mukim TC Büyükelçileri Toplantısı sonuçlarından da yararlanmıştır. Bu açılım çerçevesinde, Dışişleri Bakanlığı Afrika’yı daha yakından tanımak için üniversitelerimizin birinde bir Afrika İncelemeleri Merkezinin kurulmasını sağlamak için girişimde bulunmuş, bu amaçla bir yönerge taslağı da Bakanlık tarafından hazırlanmıştır. Bu merkez Afrika Çalışmaları ve Araştırma Uygulama Merkezi (AÇAUM) adı altında Ankara Üniversitesi’ne bağlı olarak 2008 yılından itibaren faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Ayrıca AÇAUM, 2010 yılından itibaren Afrika çalışmaları bilim dalında yüksek lisans eğitimi vermeye de başlamıştır.
Türkiye- Afrika ilişkilerini canlandırarak etkin bir hale getirmek amacıyla yapılan bu girişimler, bir müddet sonra Türkiye’nin dış politika önceliklerinin etkisinde kalarak yeniden ihmale uğramış ve bu durum Kasım 2002’de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelmesine kadar devam etmiştir. Afrika’nın, Türk dış politikasının yeniden ilgi alanına girmesi Sayın Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanlığı dönemine rastlamaktadır.
Kongo Demokratik Cumhuriyetine, Kinşasa’ya Büyükelçi olarak atanmam üzerine Türkiye’den ayrılmadan önce Nisan 2004’de kendisine yaptığım veda ziyareti sırasında Dışişleri Bakanı Sayın Gül, bana Hükümetin Afrika’ya özel bir önem vereceğini bildirmiş, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin yanında akredite olduğum Kongo Cumhuriyeti (Brazzaville), Orta Afrika Cumhuriyeti, Angola, Gabonve Burundi ile ilişkilerin geliştirlmesi için gerekli maddi ve manevi desteği vermeye hazır olduğunu bildirmiştir. Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan da Aralık 2003’de yeni atanan Büyükelçileri kabul ederken, Afrika ile ilişkilerin geliştirilmesinin önemi üzerinde durmuştur.
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti Afrika ile olan ilişkilerin daha da geliştirilmesi amacıyla 2005 yılını Afrika yılı ilan etmiş ve bu bağlamda, Başbakan Erdoğan Mart 2005 başında Etiyopya ve Güney Afrika’yı ziyaret etmiştir. Sayın Erdoğan 2 Mart 2005’de Etiyopya Barış ve Kalkınma Enstitüsü’nde yaptğı bir konuşmada, Türk dış politikasını anlattıktan sonra, 2009-2010 dönemi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi adaylığımıza destek talep etmiş, Türkiye’nin Afrika’ya nasıl baktığını izah etmiştir. Sayın Başbakan ayrıca, konuşmasında, Türkiye’nin coğrafi ve duygusal yakınlık bakımından kendisini Afrika’dan uzak hissetmediğini vurgulamış, Afrikalıların tarih boyunca çektiği zorluklar üzerinde durmuş ve Kıta’nın şimdi bir arslan gibi ayağa kalktığını söyleyerek, Türkiye’nin Afrika’yı şeref ve güç sözcükleriyle tanımladığını ifade etmiştir.14
Bunlara ilaveten, Sayın Erdoğan 27-29 Mart 2006 tarihlerinde Hartum’da yapılan 18. Arap Ligi Zirvesi’ne katıldıktan sonra Sudan’ı ziyaret etmiştir. Daha sonra Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Konare’nin davetlisi olarak Sayın Başbakan, Afrika Birliği’nin Adis Ababa’daki sekizinci olağan zirvesinin açılış oturumuna katılmış ve 29 Ocak 2007’de burada Türk-Afrika ilişkileri açısından önemli bir konuşma yapmıştır. Sayın Başbakan bu konuşmasında, Afrika Birliği Örgütü’nün rolü üzerinde durduktan sonra Afrika’nın önemini vurgulamış, Türkiye’nin Afrika’ya bakışını izah etmiş ve Türk-Afrika ilişkilerini ele almıştır. Sayın Başbakan, Türkiye’nin Afrika Birliği’ne ve Afrika uluslarının barış, demokrasi, kalkınma ve refah çabalarına destek olmak istediğini bildirmiş, Afrika halklarının bir dostu olarak, Türkiye’nin bölgesel işbirliği, barış ve sürdürülebilir kalkınma için birlikte çalışmak istediğini kaydetmiştir. Başbakan devamla, Türkiye’nin açlıktan işsizliğe, salgın hastalıklardan etnik çatışmalara kadar her sorunla mücadelede Afrika’ya destek vermeye kararlı olduğunu ve Türkiye’nin Afrika açılımının devam edeceğini bildirmiştir.15
Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 22 Eylül 2006’daki toplantısında yaptığı konuşmada Afrika ve sorunlarına önemli atıflarda bulunmuştur. Sayın Gül özetle, ‘‘Afrika’nın kaderi bizim ortak kaderimizdir. Kıta’nın zor sorunları karşısında ilgisiz kalamayız, Afrika’yı yüz üstü bırakamayız’’ demiştir.16 Türkiye Afrika’ya olan bu ilgisini kuraklık ve açlık sorunuyla karşı karşıya kalan Afrika ülkelerine yaptığı insani yardımlarla da göstermiştir.
Türk dış politikasının şimdiye kadar görülmemiş şekilde Afrika’ya olan bu ilgisi, ikinci Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti döneminde de devam etmiştir. Nitekim yeni Dışişleri Bakanı Ali Babacan da 10 Aralık 2007’de Dışişleri Bakanlığı 2008 Mali yılı bütçe tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna sunulması vesilesiyle yaptığı konuşmada, Hükümet’in çok boyutlu dış politikasının bir gereği olarak, Afrika ülkeleri ile siyasi, ekonomik, ticari ve kültürel alanlardaki ilişkilerin ve işbirliğinin gelişmesine önem verildiğini açıklamış, 1998 yılından bugüne uygulanan Afrika’ya açılım politikasının geliştirilerek sürdürüldüğünü kaydetmiştir.17
Türk dış politikasının Afrika açılımı dış politikamızın önceliklerinin baskısı altında zaman zaman durgunlaşma eğilimi göstermesine rağmen, 2009-2010 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Üyeliğine adaylığımızın Afrika Ülkelerinin Genel Kurul’daki oylamada lehimize verecekleri desteğin etkisiyle canlı tutulmaya çalışılmıştır. Aynı zamanda, Afrika ile geliştirilen ekonomik ilişkiler ve 2006’dan itibaren İstanbul’da TUSKON tarafından düzenlenen Türkiye-Afrika dış ticaret köprüsü toplantıları Afrika ülkelerinde hızlı bir şekilde yaygınlaşan ‘‘Türk okulları’’ zinciri ile Kasım 2005’den itibaren devamlı olarak Türk-Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) tarafından düzenlenen uluslararası Türk-Afrika Kongreleri, dış politika önceliklerimizin etkisine rağmen, Afrika’ya olan ilginin devamını sağlamıştır. Nitekim 23 Kasım 2005 tarihinde birinci uluslararası Türk-Afrika Kongresine katılan dönemin Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül yaptığı konuşmada, ‘‘Uzun ve zengin tarihi geçmişimize rağmen, Afrika ile bugünkü siyasi,ekonomik ve kültürel ilişkilerimiz mevcut potansiyeli yansıtmaktan çok uzaktır. Bu nedenle, Hükümetimiz bu tarihi dostane ilişkileri önce yeniden canlandırmak ve sonra daha da ileriye götürmek arzusundadır.’’18 demiştir.
Aralık 2007’de Ankara’da yapılan TC Afrika Büyükelçileri toplantısı da Afrika ile ilişkilerimiz ve Afrika’ya yönelik Türk dış politikası bakımından önemli bir merhaleyi teşkil etmektedir. Bir benzeri 1998’de de yapılan bu toplantı vesilesiyle, Afrika’nın çeşitli bölgelerinde görev yapan Türkiye Büyükelçileri, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı ile görüşerek, Türk-Afrika ilişkilerini ve Afrika’ya yönelik Türk dış politikasını tartışmak imkanını bulmuşlardır. Bu toplantının sonuçları Türk dış politikasının Afrika açılımını olumlu şekilde etkilemiştir.
Türkiye’nin Afrika’ya açılımı bu Kıta ile ticari ilişkilerimizin artmasına da yol açmıştır. Ticari ilişkilerimiz hızlı bir şekilde gelişmiştir.19 Sahra Altı Güney Afrika Ülkeleriyle (SAGA) 2000 yılında 742 milyom dolar olan ticaret hacmimiz 2008 yılında 5.7 milyar dolara yükselmiştir.20 Ayrıca Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansının (TİKA) Afrika’daki etkinliği de Türkiye’nin Afrika’ya açılımı çerçevesinde zikredilmeye değerdir. TİKA’nın 2005’de Addis Ababa, 2006’da Hartum, 2007’de Dakar’da açtığı ofisler ve bu kurumun Afrika’da etkinliğini yayması ve maddi yardımlarını artırması, Afrika açılım politikamızı çok olumlu şekilde etkilemiştir. Örnek vermek gerekirse, Türkiye 2008 yılı içerisinde Afrika ülkelerine 50 milyon dolarlık kalkınma projesi yardımında bulunma kararı almıştır. Bu projeleri TİKA, önümüzdeki dönemlerde sağlık, eğitim ve ekonomik kalkınma alanlarında ilgili Afrika Ülkeleri ile işbirliği halinde yürütmek istemektedir. Dolayısıyla TİKA, bu Kıta’ya yönelik dış politikamızın önemli bir aracı haline gelmiştir.
Diğer taraftan Türkiye’nin Afrika ile olan ilişkilerine Genel Kurmay Başkanlığımızın da katkıları bulunmaktadır. Bu çerçevede, Gambiya, Mali, Senegal, Burkina Faso, Kongo Cumhuriyeti, Etiyopya ile imzalanmış Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Çerçeve Anlaşmaları zikredilebilir. Bunun yanında, Sağlık Bakanlığımız da Darfur’da Nyala’da 50 yataklı bir sahra hastahanesini hizmete sokmuştur. Bu hastahanenin yıllık işletme masrafı 14 milyon dolar civarındadır.
Türk-Afrika ekonomik ilişkilerini daha da geliştirmek amacıyla Türk müteahhitlerini ve diğer yatırımcılarını Kıta ile ilgilenmelerini sağlamak için, ülkemizin, Afrika Kalkınma Bankası ve Afrika Kalkınma Fonu’na üyeliği için Şubat 2008’de resmi başvuruda bulunulmuş ve Afrika Kalkınma Bankası yönetim kurulunun onayından sonra, Türkiye’nin Afrika Kalkınma Bankasının bölge dışı 25. üyeliği 14-15 Mayıs 2008 tarihinde Mozambik’te düzenlenen Guvernörler toplantısında kabul edilmiştir.
Türk-Afrika İlişkilerinde Dönüm Noktası: Birinci Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi
Türk-Afrika ilişkilerinin gelişmesi bakımından en önemli merhaleyi 18-21 Ağustos 2008 tarihlerinde İstanbul’da yapılan Birinci Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi teşkil etmiştir. Bu zirveye 49 Afrika Ülkesi’nden Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Başbakan, Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı ve diğer Bakanlar düzeyinde katılım sağlanmıştır. Ayrıca 11 uluslararası ve bölgesel örgüt temsilcisi bu toplantıyı izlemiştir. Bu zirve, Türk diplomasisinin ihmal ettiği Afrika kıtası ile ilişkilerini geliştirmek için, çeşitli inişler ve çıkışlarla, 10 yıldan beri uygulamaya çalıştığı Afrika’ya açılma politikasını başarılı bir şekilde sonuçlandırma aşamasıdır. Bu zirve ile Türkiye-Afrika ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır. 21 Afrika Türk dış politikasının yeni ilgi alanı haline gelmiştir. Türk diplomasisi Afrika’yı Türk dış politikasının ilgi alanı haline getirerek çok olumlu bir not hak etmiş ve başarılı bir diplomasi çalışması örneği vermiştir.
Zirve sonunda kabul edilen ‘‘Ortak Bir Gelecek İçin İşbirliği ve Dayanışma’’ başlıklı İstanbul Deklarasyonu ve Türkiye-Afrika Ortaklığı İçin İşbirliği Çerçeve Belgesi, Türkiye-Afrika ilişkilerinde yeni bir dönemi başlatmıştır. Artık Türkiye’nin Afrika ile olan ilişkilerinde işbirliği ve ‘‘Stratejik Ortaklık’’ dönemi başlamış bulunmaktadır. Nitekim, Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Jean Ping, 18 Ağustos 2008’de Zirve’nin Dışişleri Bakanları toplantısındaki konuşmasında ifade ettiği üzere, Afrika son yıllarda değişik ülkeler ve kıtalarla ilişkilerini geliştirme gayreti içinde olmuş ve küreselleşmenin getirdiği imkanlardan da yararlanılarak uygulanan bu politika çerçevesinde, Türkiye ile de işbirliği ilişkilerinin kurulması kararlaştırılmıştır.22 Ping, aynı ifadeleri Devlet Başkanları Zirvesi sırasında da kullanmış ve Afrika’nın Türkiye ile stratejik ve dinamik bir işbirliği yapma kararının altını çizmiş, bu kararı Türkiye’nin son yıllarda uluslararası ilişkilerde artan önemi ile irtibatlandırmıştır.23 Aynı şekilde Dışişleri Bakanı Ali Babacan da, 18 Ağustos’taki Dışişleri Bakanları toplantısında yaptığı konuşmada belirttiği üzere, Zirve, Türkiye-Afrika ilişkilerini sürdürülebilir bir işbirliği yapısına kavuşturmayı hedeflemiştir.24
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de Zirve’de 19 Ağustos 2008’de yaptığı konuşmada, Türkiye-Afrika işbirliğinin ve ortaklığının önemini belirtmiş, Türkiye-Afrika işbirliği anlayışımızın ortaklık düşüncesini ön plana çıkararak ‘‘ülkelerimizin ve halklarımızın karşılıklı yararını gözetmekte ve yerel koşulları dikkate almaktadır’’ demiştir.25
Zirve sonunda kabul edilen her iki belge, ihtiva ettiği işbirliği alanları ve gerçekleştirilen etkinlikleri izleme yöntemleri ile, Türk-Afrika ilişkilerini hızlı bir şekilde geliştirme azmini de ortaya koymaktadır. Nitekim bu belgeler, Türkiye ile Afrika ülkeleri arasında Hükümetler arası işbirliği, ticaret ve yatırım, tarım, tarımsal ürünlerin ticareti, kırsal kalkınma, su kaynaklarının yönetimi, küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ), sağlık, barış ve güvenlik, alt yapı, enerji, ulaşım ve telekominikasyon, kültür, turizm, eğitim, medya, enformasyon, iletişim teknolojisi ve çevre alanlarında işbirliği yapılmasını ön görmekte, gerçekleştirilecek kapsamlı çalışmaları içermektedir.26 Anılan Çerçeve Belgesi, ayrıca uygulama ve izleme mekanizmasını da kurmaktadır. Buna göre, Türkiye-Afrika Zirvesi’nin her 5 yılda bir Türkiye’de ve Afrika’da dönüşümlü olarak düzenlenmesi ile 2. Türkiye-Afrika Zirvesi’nin 2013 yılında Afrika’da gerçekleşmesi kararlaştırılmıştır.27 Öngörülen eylem planının uygulanış sürecini değerlendirmek için, Bakan düzeyinde, Gözden Geçirme Konferansı ile Kıdemli Memurla Toplantısı düzenlemesi de söz konusudur. 28 Bu Zirve sırasında, ayrıca, 18-20 Ağustos 2008 tarihlerinde, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) tarafından düzenlenen Türkiye-Afrika İş Forumu da 20 Ağustos 2008’de Türkiye-Afrika İş Forumu İstanbul Deklarasyonu’nu kabul etmiştir. Bu Deklarasyona göre, Türkiye ile Afrika ülkeleri arasında ticaretin geliştirilmesi, yatırımların artırılması, uygun bir yatırım ve iş çevresinin oluşturulmasına katkıda bulunulması, teknoloji ve bilgi transferinin teşvik edilmesi ve Türkiye ile Afrika ülkeleri arasında lojistik alt yapının geliştirmesine destek olunması hedef alınmıştır.29 Bu toplantı kapsamında, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve Afrika Ticaret-Sanayi-Ziraat ve Meslek Odaları Birliği (UACCİAP) arasındaki işbirliğini kurumsallaştırmak amacıyla, Türkiye-Afrika Odası’nın (TAC) da kurulması kararlaştırılmıştır.30
Ayrıca, Zirve ile ilişkili olarak, Afrika ülkelerinin önde gelen sivil toplum kuruluşları da 14-16 Ağustos 2008 tarihlerinde TASAM tarafından düzenlenen Türkiye-Afrika Sivil Toplum Kuruluşları Forumu’nda, Türk sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelerek, 15 Ağustos’ta, işbirliği olanaklarını yansıtan, Türkiye-Afrika Sivil Toplum Kuruluşları İstanbul Deklarasyonu’nu kabul etmişler ve yapılabilecek işbirliği alanlarını saptamışlardır.31
Söz konusu Zirve, kabul edilen belgeler, iş ve sivil toplum kuruluşları forumları ve deklarasyonları, Türk-Afrika ilişkilerini Afrika bakımından, Çin, Japonya, Hindistan, Latin Amerika Ülkeleri ve Güney Kore seviyesine çıkarmış bulunmaktadır. Nitekim, Jean Ping’in 19 Ağustos tarihli konuşmasında bu husus belirtilmektedir.32 Böylelikle Afrika, ilişkilerini çeşitlendirerek Avrupa gibi geleneksel ortakları yanında, Ocak 2008’de Afrika Birliği’nin Türkiye’yi stratejik ortak olarak ilan etmesinden sonra, bu defa da yeni iş ortaklarına Türkiye’yi de eklemiş bulunmaktadır.
Bu Zirve’den sonra Türk-Afrika ilişkileri hızlı bir şekilde gelişmeye başlamıştır. Sayın Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olmasından sonra, Türkiye-Afrika ilişkilerinin ivme kazandığı görülmektedir. Nitekim Sayın Davutoğlu, Stratejik Derinlik adlı eserinde, Afrika’yı Türk dış politikasının ihmale uğramış en ciddi bölgesi olarak tanımlamakta ve Türkiye’nin bu Kıta ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmesini istemektedir. 33 Türk-Afrika ilişkilerinin tarihsel boyutunu da ele alan Stratejik Derinlik vizyonu Türkiye’nin Afrika ile olan siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerini geliştirmesini önermektedir.34
Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu, 17 Kasım 2009 tarihinde Dışişleri Bakanlığı’nın 2010 Mali Yılı Bütçe Tasarısının TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na sunulması vesilesiyle yaptığı konuşmada, Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle siyasi, ekonomik, ticari ve kültürel sahalardaki ilişkilerinin ve işbirliğinin gelişmesine önem verdiğini vurgulamış, 1998 yılından bu yana uygulanan Afrika’ya açılım politikasının sürdürüldüğünün altını çizmiştir.35 Sayın Davutoğlu konuşması sırasında, Türkiye’nin sahra altı Afrika’sında mukim Büyükelçiliklerin sayısını artıracağını ve bu çerçevede Tanzanya’da açılan Büyükelçilikten sonra, Fildişi Sahili, Kamerun Cumhuriyeti, Mali Cumhuriyeti, Nijer Cumhuriyeti, Uganda Cumhuriyeti, Angola Cumhuriyeti, Madagaskar Cumhuriyeti ve Gana Cumhuriyeti’nde Büyükelçilik açma işlemlerinin tamamlanması aşamasına gelindiğini de ifade etmiştir. Dolayısıyla Davutoğlu, Türkiye’nin artık Sahra Altı Güney Afrika (SAGA) ülkeleriyle sürdürülebilir bir işbirliği için gerekli zemine kavuşmuş olduğunu ve artık bölge ülkeleriyle ilgili gelişmelerde görüşü ve desteği aranan ülke konumuna geldiğini de sözlerine eklemiştir.36
Türk dış politikasının Afrika’ya olan ilgisinin en önemli adımını 26 Mart 2010 tarihinde Sayın Başbakan Erdoğan’ın 2010/7 sayılı genelgesiyle yayınlanan ‘‘Afrika Strateji Belgesi’’ teşkil etmiştir. Genelgede, Türkiye’nin çok yönlü ve aktif dış politika yaklaşımının bir gereği olarak, Afrika ülkeleriyle ilişkilerinin ortaklık anlayışını esas alan ve sürdürülebilir bir zemine oturtulmasının büyük önem taşıdığı ifade edilmektedir. Belgede devamla, Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle olan ilişkilerinin geliştirilmesi ve yukarıda gördüğümüz Zirve ve Forumlarda alınan kararların uygulanması ve belirlenen hedeflerin gerçekleştirilmesi amacıyla, Türk Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Afrika konularıyla ilgilenen bir yapılanma içine girmesi istenmekte ve kurumlar arası eşgüdüm sağlanması amacıyla, ‘‘Afrika Strateji Eşgüdüm Komitesi’’nin oluşturulduğu ve bu komitenin sekretarya hizmetlerinin Dışişleri Bakanlığı’nca yürütüleceği bildirilmektedir.37
Sonuç
Türk diplomasisi, iniş ve çıkışlarıyla, Afrika’yı nihayet Türk dış politikasının ayrılmaz bir parçası haline getirmeyi başarmış bulunmaktadır. Bu başarıda, siyasi iradenin yanında, Dışişleri Bakanlığı’nın Afrika’nın 21. Yüzyıldaki önemini kavramış olmasını ve Bakanlık’ta Afrika’da görev yapmış Büyükelçilerin oluşturduğu lobinin de etkisini görmek icap eder. Bu Büyükelçiler Afrika’nın Türk dış politikası için arz ettiği önemi her fırsatta karar vericilerin dikkatine sunmuşlardır.
Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yıllık yurtdışı programlarına Afrika ülkelerini de eklemesi, Türk diplomasisi açısından çok olumlu diğer bir gelişmedir. Bu çerçevede, Sayın Cumhurbaşkanı, Tanzanya ve Kenya’dan sonra, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Kamerun’u ziyaret etmiştir. Bu ziyaretlerin yanında Ankara’ya da Afrikalı Liderlerin ziyaretleri gerçekleşmiş ve bunların sonucunda Türkiye-Afrika ilişkileri çok olumlu şekilde etkilenmiştir. Türkiye’den Dışişleri ve diğer Bakanların da belli bir program içinde SAGA ülkelerini ziyaret etmeleri de gereklidir ve bu ziyaretler Kıta ile ilişkileri daha da pekiştirici bir rol oynayacaktır.
Türk diplomasisinin Afrika ile olan ilişkilerinde sağlam bir zeminin oluşturulması için Türkiye’de Afrika’yı tanıyan, Afrika’daki gelişmeleri yakından takip eden entelektüel bir zümrenin oluşmasını da sağlamak gerekir. İlk elden, Afrika’ya yönelik bilgiler üretebilmemiz amacıyla, Türk üniversitelerinin ve düşünce kuruluşlarının Afrika incelemelerine önem vermeleri gerekmektedir.