Obama yönetiminin girişimi ile başlayan Filistin-İsrail arasındaki doğrudan barış görüşmelerinin ilk turu geçtiğimiz Perşembe (2 Eylül) sonuçlandı. ABD görüşmeleri verimli olarak nitelendirirken; taraflar ikinci turu 14–15 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirme kararı aldılar. ABD her ne kadar, barış görüşmelerinin ilk turunu verimli olarak değerlendirse de, Filistin-İsrail çözümsüzlüğünü besleyen üç büyük problem neticelenmedikçe bir barış anlaşmasından söz etmek çok gerçekçi olmayacaktır.
Yaklaşık yüz yıllık bir tarihin yükünü omuzlayan Filistin-İsrail uyuşmazlığı bugüne gelinceye kadar pek çok çatışma, savaş ve barış çabalarına sahne olmuştur. 1993 yılında Oslo İlkeler Bildirgesi’nin imzalanması ile başlayan Oslo Barış Süreci; nihai statü sorunları, şiddetin artarak sürmesi gibi nedenlerden dolayı, İkinci İntifada’nın başlaması ile çökmüş; Filistin-İsrail ilişkileri barış görüşmelerinin başladığı yere geri dönmüştür. Hatta 2001–2010 dönemine bakıldığında, sürecin daha da kötüleştiğini, tarafların gittikçe artan bir şiddet sarmalına hapsolduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Filistin-İsrail uyuşmazlığında gözden kaçırılmaması gereken temel bazı sorunlar vardır. Öncelikle, bu uyuşmazlık egemenlik ve topraksallık boyutları olan, etnik-dini temelli kimlik çatışmasının yaşandığı ve bölgesel güç mücadelelerine konu olması nedeniyle uluslararası boyuta sahip bir sorundur. Sorun aynı zamanda karşılıklı güvensizlikten de beslenmektedir. Öte yandan, Filistinli mültecilerin geri dönüşü, Kudüs’ün nihai statüsü ve İsrail yerleşimlerinin artarak devam etmesi Filistin-İsrail barışının önünde bir “duvar“ gibi durmaktadır. Bundan önceki barış sürecinin karşılıklı güvensizlik, devam eden yerleşimler, Kudüs’ün statüsü ve adeta sıradan hale gelen şiddet nedeniyle çöktüğü hatırlanırsa; geçtiğimiz hafta başlayan görüşmelerin bu hayati konular hakkında somut çözümler üretilmediği sürece bir kere daha çökmeye gebe olduğu tespitini yapmak yanlış olmayacaktır.
Barış görüşmelerinin başlamasına bir gün kala Hamas’ın silahlı kanadının 4 İsrailli yerleşimciyi meşru hedef olduklarını iddia ederek öldürmesi; İsrail hükümeti içerisinde Filistin ile barışa karşı olanların bulunması; barış için tam bir mutabakatın sağlanmadığının göstergesi... Filistin sorununa güvenlik perspektifinden bakan İsrail, tüm süreci kendi güvenliğini maksimize edebilecek alternatifler üzerine kurmaya çalışmaktadır. İsrail devletinin kuruluş doktrinlerinden biri olan “devletin Yahudi karakteri“ unsuru da Filistinlilerin demografik tehdit olarak algılanmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla İsrail çözümü iki ayrı devletin kurulmasında görmekte; ancak güvenliğini sağlamak için de silahsızlandırılmış bir Filistin Devleti’nin kurulmasında ısrar etmektedir. Realist perspektiften bakıldığında İsrail’in bu talebi kabul edilebilir gibi görünse de; gene aynı perspektif Filistin’in bu öneriyi hiçbir surette kabul etmemesini de açıklamaktadır. Öte yandan toprak bütünlüğü olmayan, silahlı birimi olmayan bir Filistin devletinin sürekliliği ve geçerliliği tartışmaya açıktır.
İsrail açısından Kudüs ne kadar önemliyse Filistin açısından da o kadar önemlidir. 2000 yılında Camp David görüşmeleri çöktüğünde Ehud Barak Arafat’ın yapılan “cömert“ tekliflere sırt çevirdiğini söylemişti. Üç semavi din tarafından kutsal sayılan bir şehir için Müslümanlar adına tek başına karar veremeyeceğini açıklayan Arafat’ı İsrail başbakanlarından başka hiç kimse daha iyi anlayamaz. Zira dini duyarlılıkları yüksek olan İsraillilere de Kudüs’ün Doğu’sunu Filistin’e bırakmayı kabul ettirmek bugün için henüz mümkün değildir. Filistin halkının büyük çoğunluğu barıştan yana olsa da Filistin’deki siyasi bölünmüşlük (Hamas, El Fatih, İslami Cihad) konsensüsü zorlaştırmakta; ekonomik gerilik ve sürekli çatışma ortamı ve İsrail’e karşı güvensizlik barış çabalarını baltalamaktadır. Hamas sözcülerinden Ebu Zuhri’nin eylemlerini sürdürecekleri doğrultusunda yaptığı açıklama; İsrail’deki yerleşimcilerin görüşmelerin başladığı gün yeni inşaatlara başlamaları sürecin daha başından başarısızlıkla sonuçlanacağı yorumlarının da yapılmasına neden oldu. Umut edilen o ki, tarih bir kere daha tekrar etmesin ve bir barış süreci daha her iki tarafın aşırıları tarafından rehin alınmasın.
Yakın geleceğe ilişkin beklentiler hususunda ise şunlar söylenebilir: İyimser bir perspektiften bakıldığında, barış görüşmelerinin kesintilerle de olsa süreceğini söylemek mümkündür. Ancak çatışma hali, zaman zaman artış göstermekle birlikte, dalgalanmalarla devam edebilir. Kısa vadede nihai sorunlarının çözülme olasılığından bahsetmek bugün için mümkün görünmemektedir. İsrail ve Filistin’de siyasi uzlaşmazlıklardan dolayı siyasi kriz doğması beklenebilir. Böyle bir ortamda barış sürecinin tamamlanmasının da riske girme olasılığı yüksektir.
Filistin-İsrail Doğrudan Barış Görüşmeleri
Obama yönetiminin girişimi ile başlayan Filistin-İsrail arasındaki doğrudan barış görüşmelerinin ilk turu geçtiğimiz Perşembe (2 Eylül) sonuçlandı....
Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.