Sıradan iki devlet ilişkisi olmaktan öte, tarihsel bağları da bulunan İran - Azerbaycan ilişkilerinde zaman zaman olumlu ve olumsuz değişiklikler meydana gelmiştir. 1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin dağılışıyla özgürlüğüne kavuşan Azerbaycan ile İran arasında yeni bir dönem başlamıştır. Rusya, SSCB döneminin hüküm sürdüğü 80’li yılların sonunda başlayan Azerbaycan direnişini Şii bir İslâmî harekât olarak algılamıştır. Lâkin daha sonra Azerbaycan’da Halk Cephesinin iktidara gelmesiyle İran iki devlet arasındaki yakınlaşmayı o kadar sıcak karşılamamıştır. Tabii ki buna Azerbaycan hâkimiyetinde bulunan Halk Cephesinin siyasî yanlışlıkları neden olmuştur. Bu yanlışlardan biri de, ülkenin iç ve dış problemleri olmasına rağmen Azerbaycan hâkimiyetinin eski Azeri toprakları olan Güney Azerbaycan’ın kuzey bölgesiyle birleştirilmesi konusundaki talebi idi. Ayrıca, ülkedeki bazı siyasî güçlerin anti İran propagandası yapması, Azerbaycan’da İran antipatisinin artmasına yol açtı. Bu da doğal olarak tarihi bir devlet geleneğine sahip İran devletinin dikkatinden kaçmamıştır.
Ermeni-Azeri çatışmasının yaşandığı dönemde İran, Azerbaycan’ın beklentisinin tam aksine hareket ederek, Ermenistan’la ilişkilerini kesmemiş üstelik daha da derinleştirip geliştirmiştir. Bu durum Azerbaycan’da İran’a karşı var olan antipatinin güçlenmesine ve derinleşmesine yol açmıştır.
Tüm yaşananlara rağmen İran’ın Azerbaycan üzerindeki etkisi -özellikle İslami ve mezhebi bakımdan- reddedilemez.
Azerbaycan’da İslam’ın geniş alanlarda yayılması özgürlüğün ilk yıllarında baş göstermiştir.
Özgürlüğünü elde ettiği 1991 yılında Azerbaycan’a birçok Arap ülkelsi ile birlikte, komşu İran ve Türkiye’den de İslami cemaatlerin gelişi başlamıştır. Bu da haliyle Azerbaycan nüfusunun İslam konusunda bilgilenmesine, ardından ise Müslümanlar arasında siyasi bir görüşün oluşmasına yol açmıştır.
Özgürlüğün ilk yıllarında Azeriler arasında var olan İran antipatisi, Sünniliğin daha çok yayılmasında etkili olurken, daha sonraki yıllarda ise tam aksine ülkede Şiiliğin genişlemesi ve hatta siyasallaşme süreci başlamıştır.
Hatta bazı siyasiler ve araştırmacılar Azerbaycan için, Ortadoğu’daki İran, Irak, Suriye, Lübnan ye Yemen Husileri’nin de dahil edilmesiyle kalıplaşmış “Şii hilali“nin bir parçası olduğunu bile söylediler.
Lakin Azerbaycan’ın Ortadoğu’daki “Şii hilali“ne dahil edilen ülkelerden bir farkı var; Azerilerin çoğunluğu Şii olmasına rağmen Türk kökenlidir.
Ortadoğu’daki mezhep faktörünü her zaman başarıyla kullanan İran tabii ki Azerbaycan’daki Şii faktöründen de faydalanmak amacındadır.
Şu an Azerbaycan’da her ne kadar görülmese bile, İran’ın din ve mezhep faktörünü kullanarak ülkenin iç politikasına müdahale tehlikesi var. Çünkü Azerbaycan’daki Şii Müslümanların ekserisi İranlı müçtehitlerin verdikleri fetvaları tatbik etmektedirler.
Tüm bunlardan daha tehlikelisi ise, mezhebî yönden İran’a bağlı bazı Şii Müslümanların,
Azerbaycan Devleti aleyhinde bir düşünce yapısına sahip olmalarıdır. Bu düşünceye göre, Azerbaycan İran’ın tarihi topraklarından biridir ve er veya geç İran’a dahil edilmelidir.
Azerbaycan’da Müslümanlar arasında böyle fikirlerin olmasına gelince, ülkede İran ve Türkiye’den farklı olarak, dinî siyasetin olmaması, İslam’ı temsil eden kurumların , özellikle de Kafkas Müslüman kurumunun dindar kesim arasında yeterince söz sahibi olmaması ve dinî kadroların bulunmamasıdır.
Mevcut durum, acı da olsa ülkeye er ya da geç dinî yönden bir kriz yaşatabilir. Her an yaşanması muhtemel krizin önüne geçmek için ise, Azerbaycan’da tez bir zamanda yerli dinî kadroların ve dinî siyasetin geliştirilmesi gerekmektedir.
Azerbaycan Din Kriziyle Baş Başa
Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.