Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3’ncü maddesine göre “hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezalara tabi tutulamaz“. Bu maddenin yaygın uygulama alanlarından birini de özgürlükten alıkonulma yerleri oluşturmaktadır. Özgürlükten alıkonulmuş kişilerin (tutuklu, hükümlü gibi) barınma yerlerinin ne gibi özelliklere sahip olması gerekeceği, bu kişilere nasıl davranılacağı ve onların hangi haklara sahip olacağına ilişkin Birleşmiş Milletler Mahpusların Islahına İlişkin Temel İlkeler başta olmak üzere çeşitli uluslararası örgütlerce bir takım ilkeler konulmuş ve sözleşmeler yapılmıştır. Avrupa Kıta’sında da Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin “Avrupa Cezaevi Kuralları“ adlı tavsiye nitelikli (R (2006) 2 nolu kararı ve Avrupa İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi çerçevesinde oluşturulmuş “Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi“ (AİÖK) genel raporlarında cezaevlerine yönelik bir takım standart ilke ve öneriler belirlenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), cezaevlerine ilişkin ihlâl iddialarında özellikle AİÖK’nin gerek ülkeye ilişkin ziyaretler raporlarında, gerek genel raporlarında ortaya koymuş olduğu standartları, öneri, ilke ve yaklaşımları dikkate almakta ve bu organın değerlendirmelerine sıkça göndermelerde bulunmaktadır. AİÖK, “İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi“ni bugüne kadar çeşitli defalar “ziyaret“te bulunmuştur. İlki Mart 1999, ikincisi Eylül 2001, üçüncüsü Şubat 2003, dördüncüsü ise Mayıs 2007 ziyaretleridir. Özellikle 2007 ziyareti, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi’nin 7/1 maddesi çerçevesinde (“durumun gerekli kıldığı hallerde“) “düzenli olmayan“ (ad hoc) kapsamında yaptığı ziyarettir. Bu ani ziyaretin nedeni Öcalan avukatları tarafından 1 Mart 2007’de Roma’da düzenlenen basın toplantısında dile getirilen cezaevi koşullarının ağırlığı, izolasyon (tecrit) ve özellikle de ağır metaller verilerek (krom ve stronsiyum gibi) zehirlenmeye çalışıldığına ilişkin iddialardır. Bu ziyarette, İmralı Cezaevi’nin genel olarak yeniden değerlendirilmesi yanı sıra Öcalan’la çeşitli görüşmeler ve söyleşilerde bulunulmuştur. Komite, bu ziyaretine ilişkin raporunda cezaevinin fiziksel koşullarına ilişkin birkaç husus dışında herhangi bir olumsuz kanaatte bulunmamıştır. Sadece sportif amaçlı kullanabileceği, bazı spor ekipmanlarıyla donatılmış bir mekândan yararlanabilmesi, zamanının çoğunu geçirdiği odasında bir tv bulundurabilmesi imkânı tanınmasına yer verilmiştir. Fiziksel mekân koşulları dışında İmralı Adası’na zaman zaman hava durumuna da bağlı ulaşım güçlükleri dikkate alındığında yapılamayan ziyaretlerin yerine geçmek üzere daha fazla ziyaret imkânı sağlanabilmesi; aile bireyleriyle telefon görüşmesinden yararlanabilmesi; disiplin soruşturmalarına avukatının katılabilmesi ve disiplin dosyalarının avukatınca görülebilmesi yönündeki kısıtlamalara son verilmesi yönünde önerilere yer verilmiştir. Ziyaret raporlarının hepsi AİÖK’nin resmi sitesinde yayımlanmıştır ve herkese de açıktır.
Diğer yandan bilindiği üzere Öcalan avukatları aracılığıyla AİHM’ne çeşitli iddialara dayalı olarak başvuruda bulunulmuştu. Bu iddialardan biri de İmralı Cezaevi ve infaz koşullarına ilişkindi. Mahkeme, kararında İmralı Cezaevi koşullarının 3’ncü madde ihlâli oluşturduğuna ilişkin iddiayı reddederken şu gerekçelere yer vermiştir: “Güvenlik, disiplin veya koruma sebepleriyle diğer mahkumlarla temasın yasaklanması, tek başına insanlık dışı muamele veya ceza teşkil etmez (Büyük Daire Karar, pr. 191). Başvuran, büyük ve silahlı bir bölücü hareketin lideri olarak, Türkiye’de ülkenin en tehlikeli teröristi olarak görülmektedir. Yakalanmasından dolayı gösterilen tepkiler ve kendi hareketi içinde ortaya çıkan görüş ayrılıkları, hayatının gerçekten risk altında olduğunu göstermektedir. Destekçilerinin, başvuranın cezaevinden kaçmasını sağlamak isteyecekleri makul bir varsayımdır. Bu şartlar altında, Türk makamlarının başvuranı alıkoymak için olağanüstü güvenlik önlemleri alınmasını gerekli görmüş olmaları anlaşılabilir makul bir durumdur (Karar, pr. 192). Başvuranın hücresinin, eleştiriye mahal vermeyecek şekilde döşendiği tartışmasızdır. Mahkeme, CPT’nin raporlarında da belirttiği üzere, başvuranın tek başına bulunduğu hücrenin, bir mahkûm için yeterince büyük olduğunu ve bir yatak, bir masa, bir koltuk ve bir kitaplık ile tefriş edildiğini not etmektedir. Hücrede, klima, yıkanma ve tuvalet tesisatı, doğal ışık alan ve iç avluya bakan bir pencere de bulunmaktadır. Başvuranın, ciddi ve düzenli sağlık kontrollerinden geçirildiği görülmektedir. AİHM, bu koşulların AİHS’nin 3’ncü maddesine göre herhangi bir sorun ortaya koymadığı kanısındadır (Karar pr. 193).
İmralı açısından AİÖK’nin üzerinde durduğu ve takip ettiği en hassas konu izolasyon sorunudur. Çünkü, AİÖK’nin ve Mahkeme’nin, henüz Öcalan yokken dahi ortaya koymuş olduğu yaklaşım şudur: “Tamamen duyusal (sensoriel) ve sosyal izolasyon, bir arada kişiliği ortadan kaldırıcı uygulama olup güvenlik ya da başka gerekçelerle haklı kılınamayacak bir insanlık dışı muamele oluşturur“. Henüz İmralı infaz biçiminin sosyal ve duyusal (birlikte) izolasyon boyutuna varmış olduğuna ilişkin resmî bir tespitte bulunulmamıştır. Ancak, görece bir sosyal izolasyonun olduğuna değinilmiş ve ileride bunun duyusal izolasyonu da tetikleyebileceğine dikkat çekilerek bu durumun uzatılmaması, bu izolasyonun etkilerinin azaltılabilmesi bakımından da çeşitli imkânlardan yararlandırılmasının uygun olacağı (tv’den yararlanma, aile bireyleriye telefonlaşabilme imkânı gibi) belirtilmiştir. 13.10.2008 tarihinde dönemin Adalet Bakanı sayın Mehmet Ali Şahin’le CPT yetkilileri arasında “Yüksek Düzeyde Görüşme“ gerçekleştirilmiştir. Basına açıklanmamakla birlikte bu görüşmede, Öcalan’ın İmralı’da dokuz yıldır süregelen tek başına infaz ve CPT’nin izolasyon konusundaki yerleşik yaklaşımları üzerinde durulduğu bilinmektedir. Nitekim son zamanlarda İmralı’da gerçekleştirilen mekânsal değişim ve oraya yapılan mahkûm sevkiyatının arkasında da bu gereklerin karşılanması yatmaktadır.
Sonuç olarak İmralı Cezaevi, fiziksel mekânın taşıdığı özellikler yönünden uluslararası standart ve ilkelere uygunluğu Avrupa organlarınca da ortaya konulmuştur. Hiçbir rapor ve kararda geçmişte de iddia edildiği üzere cezaevinin fiziksel imkânlarına ve Öcalan’ın infaz koşullarına yönelik ciddî nitelikte bir standart dışılıktan söz edilmemiştir. Kaldığı odanın fiziksel imkânları, özellikleri, mahkûmun dış dünya ile iletişimi, avukatıyla görüşme imkânları, sağlık kontrolleri, beslenme ve hijyen koşulları, AİHM’in bugüne kadarki cezaevleri hakkındaki kararlarındaki yaklaşıma tamamen uygundur. AİÖK’nin izolasyon kaygılarına yönelik raporlarda altını çizmiş olduğu hususlar ise cezaevinin yeni düzenlenişiyle önemli ölçüde karşılanmıştır.
İmralı’ya ait koşulları eleştirenlerin Fransa’da ömür boyu hapis cezasını çekmekte olan Çakal Carlos lâkaplı Ramirez Sanchez’in kaldığı cezaevine ait AİÖK’nin değerlendirmelerine de bakabilirler. İmralı ile ilgili daha önceleri de benzeri iddialar ortaya atılmış (örneğin zehirlenme hadisesi) ve hemen ardından da gerilim yaşatılmıştır. Bu politika kanaatimizce kimseye bir şey kazandırmadığı gibi iyi niyetli girişim ve açılımları da olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Herkesin ve özellikle siyasi aktörlerin daha da sorumluluk bilinci içerisinde hareket etmeleri hepimizin yararına olacaktır.