Fener Rum Patrikhanesinin hangi tarihte kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. Havari Andre`nin Bizans`ta ilk defa İncili yaydığı söylenmektedir. Constantinople, Bizans`ın merkezi olduktan sonra havari Andre 3 Mart 357 tarihinde şehrin ilk ermişi olmuş, dördüncü yüzyılın sonunda Aziz Gregoire Ortodoksluğu Bizans`a yerleştirmiştir. Constantinople`da toplanan ikinci dini meclis şehre Roma`dan sonra ikinci şeref yerini vermiş, 451 yılında toplanan dördüncü dini meclis Constantinople Patriki`ni Roma ile eşit düzeye çıkarmıştır. Altıncı yüzyıl sonunda Patrik`e ekümenik unvanı verilmiş, ancak Bizans İmparatorları Constantinople Patriklerinin yetkilerini dini işler ile sınırlamışlardır. Onların dünya işlerine karışmalarını önlemişler, böylece Patrikler, Bizans İmparatorluğunun bir çeşit Diyanet İşleri Bakanı olmuşlardır.
Osmanlı Dönemi
Fatih Sultan Mehmet İstanbul`u aldıktan sonra boş bulduğu Patrikliğe seçim yapılmasını istemiş. Dini Meclis tarafından seçilen Gennadius`un patrikliğini onaylamış, Fener Rum Patriğinin ekümenlik unvanı devam etmiştir. Patrik Osmanlı İmparatorluğu içindeki Ortodoks kiliseleri arasındaki işbirliğini sağlamıştır. Osmanlı İmparatorluğunun sınırları genişledikçe Patriğin görev çevresi de genişlemiştir. Osmanlı İmparatorluğu küçülmeye başlayınca Fener Rum Patrikhanesi`ne bağlı Ortodoks kiliseleri kendisinden kopmuşlar, bağımsız ve milli kiliseler olmuşlardır.
Osmanlı sultanları, Fener Rum Patriklerine imparatorlukta yaşayan Rumların başkanlığı görevini de vermiş, Patrikler Rum toplumunu sultan adına yönetmiştir. Fatih Sultan Mehmet, Patriğe bir ferman ile bazı yetkiler, ayrıcalıklar vermiştir. Bu ferman, bir yangında yandığı için verilen yetki ve ayrıcalıklar tam olarak bilinmemektedir. Diğer dini toplumlara verilen benzer fermanlara dayanılarak söz konusu yetki ve ayrıcalıkların şunlardır:
1. Ortodoksları kimse rahatsız etmeyecek,
2. Gennadius ile bağlı piskoposları her türlü vergi ve resimden bağışık olarak yaşayacaklar,
3. Kiliseler cami olmayacak,
4. Evlenme, boşanma vs. gömülme ve diğer ibadetler serbestçe yerine getirilecek,
5. Paskalya yortusu tam bir özgürlük içinde kutlanacak ve üç bayram gecesi Fener`in kapıları açık kalacak,
6. Piskopos ve metropolitler yargı ayrıcalıklarına sahip olacaklar.
Cumhuriyet`in Kuruluş Yılları
Birinci Dünya Savaşı`nda Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi iyi bir sınav vermemiştir. Yunan işgal kuvvetlerinin 15 Mayıs 1919 günü İzmir`e çıkmaları Megali İdea`nın gerçekleşme çanının çaldığı anlamında algılanmış, İzmir metropoliti Hristomos Yunan kuvvetlerinin ve yerli Rumların başına geçip sokaklarda gösteri yapmış, Müslüman düşmanlığını körüklemiştir. İstanbul`da Patrik vekili ve daha sonra Patrik Meletios Rumları Yunan kuvvetlerine yardıma çağırmıştır. Patrik, Yunanistan`la birlikte İstanbul hükümetine adeta savaş açmıştır.
Atatürk, Fener Rum Patrikhanesi`nin bir fesat ve hıyanet ocağı olduğunu, Hıristiyan vatandaşların huzur ve refahını bozduğunu söylemiş, `Rum Patrikhanesini artık topraklarımız üzerinde bırakmayız` demiştir.
Yunan kuvvetlerinin yenilgisinden sonra toplanan Lozan Barış Konferansı`nda Ankara hükümeti, Patrikhane hakkındaki şikayetlerini sıralamış, bu Rum din kurumunun İstanbul`da kalamayacağını bildirmiştir. İsmet İnönü `Tezimiz, mütareke esnasında Patrikhanenin Türkler aleyhine çalışan bütün tertiplerin merkezi olmasına dayanıyordu. Patrikhane, Türkler ile Rumların iyi münasebetlerini, bir millet halinde kaynaşıp bir devlet içinde yaşamalarını engelleyen unsur olarak, mutlaka Türkiye`den çıkarılmalıdır` demiştir. Patrikhanenin İstanbul hükümetine karşı hareketlerinin örneklerine Rum kökenli yazarların kitaplarında da rastlanmaktadır.
<<>>
Lozan Konferansı`nda Patrikhane, nüfus değişimi ve azınlıkların dini haklarına ilişkin konular alt komisyonda 22 Aralık 1922 günü ele alınmıştır. Yunanistan temsilcisi, hiçbir şey olmamış gibi Patriğin yetki ve ayrıcalıklarının aynen devamını istemiş, buna karşın Türkiye temsilcisi Dr. R. Nur Patrikhanenin devlet içinde devlet olarak kalamayacağını belirtmiştir. Çıkan tartışmalar, Patrikhanenin yetkilerinden ziyade Patrikhanenin İstanbul`da kalıp kalmaması üzerinde yoğunlaşmıştır. Türkiye`nin temsilcisi Türkiye hükümetinin halifeliği devletten ayırdığını, laik bir devlet içinde Osmanlı İmparatorluğunun Müslüman olmayan toplumlara tanıdığı ayrıcalıkların devamına gerek kalmadığını, bu yüzden ayrıcalıkları uygulayacak bir kurumun varlığına da ihtiyaç kalmadığını belirtmiş ve Patrikhanenin Türkiye dışına taşınmasını istemiştir. Türkiye`nin temsilcisinin isteğine Konferansa katılan bütün Hıristiyan devletler el birliği ile karşı çıkmıştır.
Konferansta karşılıklı açıklamalar ile sözlü bir anlaşma yapılmıştır. Patrikhanenin eski statüsü son bulmuş, yeni statüyü belirleme ise azınlıklar hukuku çerçevesi içinde Türkiye Cumhuriyeti`ne bırakılmıştır. Ankara Patrikhanenin statüsünü ve özellikle Patriğin seçim esaslarını kendi başına düzenlemiştir.
Patrikhanenin Lozan Konferansında yapılan sözlü anlaşmayla belirlenen yeni statüye uyum sağlaması güç olmuştur. Cumhuriyet hükümeti Patriğin seçimini denetlemeye başlamış, İstanbul Valiliği 6 Aralık 1923 günü dini meclise gönderdiği yazıda, Patrik adayının Türkiye vatandaşı olması ve seçim sırasında Türkiye`de görevli bulunması gerektiğini bildirmiştir. Kendini Megali İdea`ya kaptıran Meletios, Barış Antlaşmasının imzasından sonra istifaya mecbur kalmıştır. Yerine İstanbul Valiliğinin bildirisine uygun olarak Kadıköy Metropoliti Grigorias 6 Aralık 1923 günü Patrik seçilmiştir. Bundan sonraki seçimde Türkiye`nin denetimi ortadan kaldırılmaya çalışılmış, Türkiye`nin istemediği Terkos Metropoliti Konstantinos Patrik seçilmiştir. Türkiye Konstantinos`u 29 Ocak 1925 gecesi trene koyup Selanik`e göndermiş, Yunanistan ise Patriğin sınır dışı edilmesini protesto etmiştir. Atina ile Ankara arasında görüşmeler gerçekleşmiş, Konstantinos da 22 Mayıs 1925 günü istifaya mecbur kalmıştır. Yerine İznik Metropoliti Vasilios seçilmiştir. Vasilios 4 Eylül 1928`de Yunan kilisesinin bağımsızlığını tanımış, Yunanistan`ın egemenlik altındaki topraklarda kurulu metropolitlikler de Atina Başpiskoposluğu`na bağlanmıştır.
Türkiye`de Demokrasi Aşamaları ve Patrikhane
İkinci Dünya Savaşı sonunda Türkiye ile Yunanistan, Sovyetler Birliği`nin tehditleri ile karşılaşmışlardır. Türkiye bu durumda Amerika Birleşik Devletleri ve Batı ile ilişkilerini geliştirmeye çalışmış ve demokratik açılımlar yapmaya başlamıştır. Amerika Birleşik Devletleri`nin desteğiyle iki ülke arasındaki işbirliği artmıştır. Amerika, Sovyetler Birliği ile mücadele ederken çoğunluğu Ortodoks olan Sovyetlere karşı Fener Rum Ortodoks Patrikhanesinden yararlanmayı düşünmüştür. Bir iddiaya göre akıl hastası olan Patrik Maksimos istifaya zorlanmış, yerine 1948 yılı Kasım ayında Kuzey ve Güney Amerika Başpiskoposu Athenagoras Patrik seçilmiştir. Yeni Patrik Amerika Birleşik Devletleri başkanı Truman`ın özel uçağı ile 26 Ocak 1949 günü Türkiye`ye gelip görevine başlamıştır. Athenagoras, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından Çankaya Köşkü`nde kabul edilmiş, Lozan`dan sonra Başpapaz denilen Patrik, Amerika Birleşik Devletleri`nin özel temsilcisi gibi karşılanmıştır.
Athenagoras, İstanbul için; `biz Türkiye vatandaşı Ortodoks Rumları, sadık vatandaşlarız, sadece anayasaya saygı gösterilmesini istiyoruz. Burada üç bin yıldan beri kendi evimizde olduğumuzu da biliyoruz.` demiştir.
Kıbrıs Sorunu ve Patrikhane
Athenagoras`ın İstanbul`daki Rumlarla Türkleri barıştırma çabaları Kıbrıs bunalımı nedeniyle engellenmiştir. Türk devletine tam sadakati, Yunanistan`da bazıları tarafından hainlik olarak nitelenmiştir.. Makarios`u kınamayı ret etmesi de Türkiye`de aşırı milliyetçiler tarafından Enosis`in gizli yanlısı olarak suçlanmasına sebep olmuştur. Kıbrıs uyuşmazlığının her bunalımı, İstanbul`da Patriği ve Rum toplumunu sarsmıştır. Makarios`un 1963 yılı sonunda başlattığı kanlı Noel olayları, daha sonra Rumların Türklere saldırmaları, Türkiye`nin her yerinde, özellikle İstanbul`da Türkleri galeyana getirmiş, 1964 yılı başında Patrikhanenin sınır dışı edilmesi istekleri yeniden gündeme gelmiştir. 1966 yılı Haziran ayında bir milletvekili Patrikhanenin ve Heybeli Ruhban Okulu`nun kapatılmasını önermiştir.
<<>>
Türkiye`nin AB Sürecinde Patrikhane
Patrik bütün çabalarına ve Amerika Birleşik Devletleri Başkanının desteğine rağmen Türk ` Yunan ilişkilerinde olumlu bir rol oynayamamıştır. Şimdiki Patrik Bartholomeos için de aynı şeyleri yazmak mümkündür. 1995 yılı Temmuz ayında Vatikan`da Papa II. Paul`ü ziyaretinden sonra yayımlanan ortak bildiride; Papa ve Patrik`in dinler arasındaki diyalogu teşvik ettikleri ve Avrupa Birliği`nin sınırlarının doğuya genişleyerek gerçekleşmesi için dua ettikleri belirtilmiştir. Bartholomeos`un Türkiye`nin Avrupa Birliği`ne alınmasına taraftar olması basında çıkan haberlere göre Yunanistan`da tepki yaratmıştır. Türk ` Yunan İş Konseyi`nin 1997 yılı Mayıs ayında İstanbul`da yaptığı toplantıda Bartholomeos `Birleşik Avrupa`da Türkiye`ye yer vardır. Türkiye`nin en yakın komşusu olarak Yunanistan da bu amaç yönünde çaba harcamalıdır... bir arada kardeş gibi yaşamayı öğrenmeliyiz, yoksa budalalar gibi yok olup gideceğiz` demiştir.
Türkiye, Fener Rum patrikhanesinin Lozan Konferansı`nda yapılan sözlü anlaşmaya saygı gösterilmesine dikkat etmektedir. Bu anlaşmaya göre Fener Rum Patrikhanesi, Türkiye`de kalan Rum azınlığının dini hizmetlerini yerine getirmekle yetinecektir. Patrikhane ise tarihten gelen bir alışkanlıkla ekümenik olduğunu iddia etmekte, Türkiye, bu iddiayı kabul etmemektedir.
Patrikhane ve Ekümenizm
Dini konularda yazılan kitaplarda ekümenik sözcüğü iki anlamda kullanılmaktadır. Birincisi, genel olarak Ortodoks, Protestan ve Katolik kiliselerin tek bir kilise haline gelmesidir. Bunu sağlamak için çalışmalar ve toplantılar yapılmaktadır. İyi niyetli açıklama ve bildirilere rağmen birleşme sağlanamamaktadır.
Ekümenik sözcüğünün ikinci anlamı, Fener Rum Patrikhanesi`nin muhtar ve eşit Ortodoks kiliseleri arasında onursal önceliğidir. Fener Rum Patrikhanesi bu ünvanı ile Ortodoks kiliselerinin birliğini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Geçmişte Ortodoks kiliseleri birbirlerinin üzerinde değil, yan yana ve ayrı ayrı örgütlenmişlerdi. Bu yüzden aralarında bir hiyerarşi yoktur. Fener Rum Patriğinin Atina Başpiskoposu veya Moskova Ortodoks Patriği üzerinde bir yetkisi yoktur. Ancak onların kabul ettikleri kapsamda bir birleşmeyi gerçekleştirebilir. Uygulamada güçlükler çıkmaktadır. Örneğin Amerika`daki Rum ve Rus Ortodoksların örgütlenmesinde İstanbul ve Moskova Patrikhaneleri aynı görüşte değildirler. Fransa`da benzer bir sorun vardır. Fener Rum Patrikhanesine ekümenlik konusunda Atina Başpiskoposu, Ankara hükümetinden daha fazla güçlük çıkarmaktadır. Geçmişte ekümenizm, Bizans ve Osmanlı İmparatorluklarının coğrafya ve siyasi birliğine dayanmıştır. Bugün böyle bir temel yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti`nin patriğin ekümenlik unvanını tanımak için hukuki bir yüklenimi yoktur. Lozan Konferansı`nda yapılan sözlü anlaşmaya göre patrikhanenin İstanbul`da kalması, dünya işlerine karışmaması şartına bağlanmıştır. Bizans İmparatorları, İstanbul Patrikhanesi`nin Roma Kilisesi ile birleşmesini engellemişlerdir. Osmanlılar da Fener Rum Patrikhanesi`ne sadece imparatorluk sınırları içinde kalan Ortodoks kiliseleri arasında eşgüdümü sağlama görevi vermişlerdir.
Günümüzde ekümenizm ile Türkiye Cumhuriyeti içindeki ve dışındaki Ortodoks kiliselerinin birleştirilmesi söz konusudur. Patrik Bartholomeos 5 Mayıs 1997 tarihli Time dergisinde çıkan demecinde; `Ortodoks Hıristiyanlara Doğu-Batı yakınlaşmasını sağlamada özel bir görev düştüğüne inanıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti gibi, bizim de her iki dünyada ayağımız var` demiştir. Böyle bir görev siyasi bir faaliyettir. Bu faaliyetin Amerika ve Rusya`daki Ortodoks kiliselerinin aralarındaki ilişkileri de kapsadığı hatırlanırsa Türkiye bakımından siyasi niteliği açıktır.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, Moskova Ortodoks Patrikliği, Rusya içinde yeniden öne çıkmıştır. Milletlerarası planda da rol oynamak istemektedir. Bu gelişmeler İstanbul ve Moskova patriklerini karşı karşıya getirmektedir. Örneğin Moskova Patriği II. Alexis Estonya Kilisesi`nin yeniden Fener Rum Patrikhanesi`ne bağlanmasını tanımamaktadır. 1997 yılı Haziran ayında Graz`da yapılan toplantıda Moskova Patriği II. Alexis `Ekümenizmin tehlikeli ve hiçbir biçimde kabul edilemez olduğunu` açıklamıştır. Türkiye`nin Federal Rusya ile ilişkileri güçlüklerle doludur. Bunlara bir de iki Ortodoks kiliseleri arasındaki sürtüşmeleri eklemek Türkiye`ye bir yarar sağlamaz.
<<>>
Siyasi bakımdan Türkiye, geçmişte patrikhaneyi İstanbul`dan çıkarmak veya kapatmak istediği zaman, Lozan`da görüldüğü gibi başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Hıristiyan devletlerin ittifakı ve Vatikan`ın tepkisi ile karşılaşmaktadır. Bu yüzden Türkiye, patrikhanenin statüsünü değiştirmekten vazgeçmiştir. Türkiye, Fener Rum Patrikhanesi`ni bugünkü statüsünde tuttuğu zaman İstanbul`daki Rumlar`ın çok azalması nedeni ile Patrikhane gittikçe zayıflamaktadır.
Fener Rum Patrikhanesi etnik bir kilisedir, bir Rum kilisesidir. Bu kilisenin Türkiye`ye içerde zarar vermesi olanağı günümüzde azalmıştır. Türkiye`ye, Türkiye dışında zarar vermesi Amerika`daki Rum lobisinin tutumuna bağlıdır. Türkiye`ye milletlerarası alanda yarar sağlaması da Yunan ve Türk menfaatlerinin çatışmamasına bağlıdır. Bir çatışma olursa Fener Rum Patrikhanesi`nin Yunan menfaatlerine karşı bir tavır alması beklenmemelidir.
Son yirmi yıldır patrikhaneye hoşgörülü davranılmaktadır. Patriğin milletlerarası toplantılara gitmesi kısıtlanmamaktadır. Patrikhane binasının yenilenmesine izin verilmiştir. Bina, Yunan bakanları dahil, üç bin davetlinin önünde 1989 yılında hizmete açılmıştır. Cumhurbaşkanı, patriği diğer din adamları ile Çankaya Köşkü`ne davet etmeye başlamıştır. Günümüzde tartışılan konu, patrikhanenin statüsünün yükseltilerek güçlendirilmesidir.
Konuyu, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Clinton 1994 yılı Mart ayında Başbakan Tansu Çiller`e yazdığı mektupta gündeme sokmuştur. Clinton, patriğin sıkıntılarının azaltılmasını istemiştir. Clinton`un bu tavrının sebebi Amerika`da çoğu Anadolu`dan göçmüş yaklaşık beş milyon Rum kökenli Ortodoks`un bulunması ve bunların verdiği oyların seçimlerde etkili olmasıdır. Clinton, mektubunda sıkıntının ne olduğunu belirtmemiştir. Sonra da, Yunan Başbakanı`nın Washington`a ziyareti sırasında sıkıntılarının azaltılması için patrikhanenin statüsünün değiştirilmesini ve patriğin ekümenik unvanının tanınmasını istediğini açıklamıştır. İstek Lozan Barış Konferansı`nda yapılan sözlü anlaşmanın Rumlar yararına tek taraflı değiştirilmesidir.
Patrikhane`nin Türkiye Cumhuriyeti Devleti içindeki en yüksek dereceli muhatabı olan İstanbul Valiliği`nin, patriğin seçimi hakkında patrikhaneye 1970 yılında bildirdiği ilkelere göre patrik adayının Türk vatandaşı olması şarttır. İstanbul`daki Rum toplumunun küçülmesi ve din adamlarının da azalması yüzünden ileride patrik seçilecek Türk vatandaşı Rum bulmakta güçlük çekilecektir.
Lozan Barış Antlaşması önünde Fener Rum Patriği ile Batı Trakya`daki Türk müftüleri benzer statüdedirler. Batı Trakya`daki Türk müftüler atama yolu ile göreve getirilmiştir. 24 Aralık 1990 tarihli kanun hükmündeki kararnameye göre Yunan hükümeti, müftüleri istediği gibi atamıştır. Türkler`in seçtikleri müftüleri dikkate almamıştır.
Patrikhane yeni seçim sistemi ile, Ankara`nın seçimlerini ve faaliyetlerini kontrol etmekte zorlanacağı milletlerarası bir din kurumu haline dönüştürülmek istenmektedir. Gelecekte yarar ve sakıncaları açıkça tartışılmadan ve Türkiye`ye benzer karşıt haklar tanınmadan Fener Rum Patrikhanesi`nin statüsünün yükseltilmesi ihtiyatlı bir politika olmayacaktır. Şimdilik görünen, Fener Rum Patrikhanesi`nin Amerika`daki Ortodoksların çabaları ile Türk ` Yunan ilişkilerinden sıyrılıp Türk ` Amerikan ilişkileri yörüngesine yerleşmeye çalışmasıdır.
Amerika`nın yanı sıra Avrupa Birliği`nin de patrikhanenin ekümenik statüsü ile ilgili desteği ön plana çıkmaktadır. Özellikle Yunanistan`ın bu konuda Avrupa Birliği üyelerine öncülük ettiği görülmektedir. Patrik Bartolomeos da, Türkiye`nin Avrupa Birliği`ne üye olması yönündeki temennilerine Heybeliada Ruhban okulunun açılması ve patrikhanenin ekümenik statüsünün tanınmasını da eklemektedir. 17 Aralık öncesinde bu konularda Türkiye`de hiçbir gelişme olmaması da bir şikayet konusu olarak ortaya atılmaktadır. Türkiye ile ilgili önemli bir kararın alınacağı AB zirvesi öncesi, Yunanistan`la birlikte Kıbrıs`ın da çeşitli konuları gündeme taşıyarak, bunların çözümünün Türkiye ile müzakerelerin başlamasında ön koşul olarak sunulmasına gayret ettikleri de gözlenmektedir. Her ne kadar Türkiye ile ilgili kararda şu aşamada bir etkisi olmasa da Avrupa Parlamentosu`nun başta Heybeliada Ruhban Okulu olmak üzere Rumlar`ın istediği birçok alanda Türkiye`den talepleri olduğu görülmektedir. Benzer eleştiriler Komisyon tarafından İlerleme Raporları`nda da zaman zaman dile getirilmiştir.
Bugünkü konjonktürde ABD, AB ve Rusya`nın özellikle Balkanlar`daki Ortodoks topluluklarını etkilemek için kullanabilecekleri patrikhane üzerinde çeşitli senaryolar konuşulmaktadır. Ruslar tarihsel perspektif içinde Ortodoks hamiliğini üstlenerek, Osmanlı toprakları içinde etkinliklerini artırmaya çalışmışlardı. Bugün ise, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri, Rusya`nın bölge üzerinde zayıflayan etkisini dikkate alarak Ortodoksların birlikteliğini sağlamak ve İstanbul`daki patrik vasıtasıyla Ortodoks halklar üzerinde etkili olmak istemektedir. Balkanların kontrolünün stratejik önemi düşünüldüğünde, ABD ve AB`nin Rum Ortodoks Patrikhane`sinin ekümenizm iddialarına desteği ve Rusya`nın bu iddialara tepkisi daha anlamlı hale gelmektedir.
Son olarak belirtilmelidir ki, Fransa`nın devlet politikası olarak dini konulara eşit mesafede olması prensibine saygı duyan Avrupa Parlamentosu ve diğer AB devlet ve kurumlarının, Türkiye`nin benzer bir prensibi uygulamasına tepki göstermesi de dikkatle değerlendirilmesi gereken bir gelişmedir. Dolayısıyla, Avrupa Birliği içinde bazı üye ülkeler ve grupların patrikhaneyle ilgili Türkiye aleyhine yaptığı yorumları iyi değerlendirirken, Avrupa Birliği`nin dış politika yönelimlerini da değerlendirmeye almak gerekecektir.
* TASAM Genel Müdürü