AB Barış Koruma Gücü (ALTHEA) ve Türkiye

Haber

2 Aralık 2004’te Saraybosna’da düzenlenen bir törenle 1996 Dayton Anlaşması uyarınca konuşlanan NATO Barış Koruma Gücü SFOR (İstikrar Gücü)’nü AB Ordusu devraldı. Kod adı Althea olan AB Barış gücü operasyonunun komutasını da İngiliz General David Leakey üstlendi. 7000 kişilik AB Barış Gücü, ilk kez Mart 2003’te Makedonya’daki polis güçlerini konuşlandıran AB’nin ikinci görevi....

2 Aralık 2004’te Saraybosna’da düzenlenen bir törenle 1996 Dayton Anlaşması uyarınca konuşlanan NATO Barış Koruma Gücü SFOR (İstikrar Gücü)’nü AB Ordusu devraldı. Kod adı Althea olan AB Barış gücü operasyonunun komutasını da İngiliz General David Leakey üstlendi. 7000 kişilik AB Barış Gücü, ilk kez Mart 2003’te Makedonya’daki polis güçlerini konuşlandıran AB’nin ikinci görevi.

Uzun zamandır, ABD’nin etkin olarak gücünü barındırdığı NATO barış koruma güçlerini yine aynı sayıdaki Althea’nın devralması, AB açısından oldukça zorlu bir süreç sonunda gerçekleşmişti. Özellikle AB’nin kendisine ait bir ordusunun olmaması ve kaynakları (karargah, komuta planlama ve diğer imkân ve kabiliyetleri) açısından NATO’ya bağımlı kalması nedeniyle bir çok sorun yaşamıştı. Yaklaşık 5 yıl süren çabalardan sonra, AB’nin NATO imkânlarından yararlanarak, ayrı bir birim olarak Balkanlar’da konuşlanmak üzere bir barış gücü operasyonun gerçekleştirilmesi üzerinde duruldu. 2004’ün yazında ise bu operasyonun başlatılması kararına varıldı. Buna göre, uzun vadede, barışçı, çok kültürlü bir Bosna Hersek’in sürekliliğini sağlamak amaçlanırken, orta vade amaçları da Bosna-Hersek’in, İstikrar ve Ortaklık Anlaşması’na uygun olarak ve bölgenin AB entegrasyon sürecine dahil edilerek Yüksek Temsilcilik ve AB Özel Temsilciliği’nin Görev Uygulama Planı’nı yerine getirilmesi ve bir süre sonra da bu görevin Bosna –Hersek otoritelerine devredilmesi şeklinde belirlendi. Kısa vadede ise, NATO’nun öncülüğündeki İstikrar Gücü’nün AB gücüne çevrilerek, Dayton Anlaşması’nın uygulama sürecinde güvenlik çevresi oluşturmak öncelik taşımaktadır.

Öncelikle, AB’nin bölgeye konuşlandıracağı barış koruma güçleri, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’nın gelişmesi açısından olumlu olarak değerlendirilmektedir. Özellikle eski Yugoslavya’daki krizin patlak vermesinden bu yana bölgeye yönelik ortak bir dış politika ve güvenlik politikası oluşturamamakla eleştirilen AB üye ülkeleri, bu yönde yavaş ve sorunlu geçen süreçlerin ardından ortak bir güç oluşturabilmenin memnuniyeti içerisindeler. AB şimdilik hafif silahlarla donatılmış askerlerin görev alacağı bir Barış Koruma Gücü oluştursa da, ileride muharebe güçlerinin oluşturulması için de adımlar atmaktadır. Örneğin, 21 Kasım’da 25 üye ülke Savunma Bakanlarının bir araya geldiği Brüksel Toplantısı’nda 2007 yılı itibariyle dünyanın çatışma bölgelerinde görev almak üzere ‘muharebe kuvvetleri’ oluşturma kararı alındı. Atılan yeni adımlar şunu gösteriyor ki, AB’nin 1970’lerde başladığı dış politikası ve 1999’lı yılların başında oluşturmaya başladığı güvenlik ve savunma politikaları birbirleriyle örtüşen süreçler dâhilinde ilerleme kaydetmektedir.

Bir diğer husus ise, bu görev değişimi ile birlikte AB’nin dış ve güvenlik politikasında yürüttüğü politikaların uygulanmasıyla uzun zamandır tartışma konusu olan ABD’nin NATO aracılığıyla bölgede izlediği stratejik planların sona ermesinin şimdilik söz konusu olmayacağıdır. Bu durum, Amerika’nın bu bölgenin güvenliğinin sağlanması görevinin Avrupalı ortaklarına bıraktığı şeklinde bir yorum getirebilir. Bölgede, ABD ve Avrupalı müttefiklerinin (NATO ve AB yoluyla), değişen uluslararası konjonktüre uygun olarak görev paylaşımlarının keskin hatlarla çizilmiş olduğunu da görüyoruz. Ancak, Dayton anlaşmasının özellikle ilk yıllarında ortaya çıkan iki önemli vizyondan birinin diğerine galip gelmeye başladığının da sinyallerini görebiliriz. Diğer bir deyişle, bölgede istikrar ve barışın askeri güçle sağlanabileceğini ve bu gücün meşru kıldığı bir idarenin (Yüksek Temsilciliğin) oluşması yönünde olan yaklaşımın yerini Avrupalı merkezli yaklaşımların aldığını söyleyebiliriz. Bu şu anlama gelmektedir: Daha savaşın başından beri silahla çözümün olmayacağını savunan Avrupalı devletler, Bosna’daki Yüksek Temsilciliğin görevinin genişletilmesi ve bu sivil idareyi koruyan hafif silahlı bir askeri gücün oluşmasını talep etmekteydiler. Her ne kadar sonuç olarak aynı görevler tanımlanıp, yürütülse de, çeşitli akademik kaynaklarda yazılanlar bu iki tarafın Balkanlar’daki barış ve istikrarın korunmasına yönelik bakış açılarının bu perspektiften farklılıklar taşımasıydı. Böylece, AB’nin Bosna-Hersek’teki barış koruma güçlerini devralmasıyla bir taraftan AB, Bosna savaşı sırasında gösterdiği pasif yaklaşımı geride bıraktığını kanıtlarken, bir anlam da artık ortak savunma ve dış politikaya doğru önemli bir mesafe aldığını göstermek istemektedir. Diğer taraftan ise, Balkanlar’ın sadece ekonomik destek ve demokratikleşme süreçlerine sivil düzeyde katkıda bulunarak değil, askeri gücü de elinde tutarak bölgenin ‘Avrupalılaştırılması’na yönelik bütün bir politika izlememeye başlamıştır.

<<>>

Türkiye’nin Konumu

Yıllardır Balkanlar’ın güvenliğinde özellikle NATO vasıtasıyla bugüne kadar önemli rol oynamış Türkiye’nin -AB’ye tam üye olmadığı göz önünde bulundurulursa- rolünün ne olacağı ilk etapta tartışmalı hale gelmektedir. her şeyden önce şu bilinmelidir ki, Balkanlar’da sürdürülen Barış Korumanın ‘Avrupalılaşma’sı ve AB çatışma çözümü mekanizmaları içinde yer alması söz konusudur. O halde Türkiye’nin rolüne değinmek gerekmektedir.

Balkanlar’da tarihsel ve kültürel bir mirasa sahip Türkiye, bölgenin son yıllarda geçirdiği siyasi ve güvenlik sorunlarını da yakından paylaşmıştı. Balkanların istikrarı ve güvenliği Türkiye açısından her zaman önem taşımıştır. Bu çerçevede, Türkiye barış koruma görevlerinde gerek çatışma devam ederken Birleşmiş Milletler çatısı altında, gerekse çatışma sonrası konuşlanan NATO bünyesinde aktif olarak katılmıştı. Öte yandan Türkiye, hem NATO üyesi, hem de Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’nın (AGSP) önemli bir parçası olarak, Avrupa güvenliğine yönelik tüm toplantılara katıldı. Türkiye, NATO’nun önemli bir üyesi olarak, yaklaşık 5 yıldan beri sürdürülen müzakerelerde çeşitli konularda çekincelerini ortaya koydu. AB üyelerinin NATO’nun kaynaklarını kullanırken, Türkiye’nin bu konudaki tüm karar mekanizmalarında yer alamayacak olması Türkiye tarafından olumlu karşılanmamakta ve bu çerçevede Avrupa Ordusu’nun oluşumu engellenmekteydi. Ancak, Türkiye kendisine verilen güvenceler sonucunda, Avrupa ordusunun tüm mekanizmalarında yer almamayı kabul etmişti. Bunlardan konuyla ilgili olanı, Türkiye’nin yakın bölgesinde oluşturulacak operasyonlarda Türkiye’nin de karar mekanizmalarında yer alması. Diğer bir deyişle, NATO’nun kaynaklarının kullanılacağı bir operasyonda Türkiye’ye sadece danışılmayacak, Türkiye kendisi bu operasyonun karar alma süreçlerine dahil olacaktı. Ayrıca, Bosna-Hersek’te gerçekleştirilen Anthea operasyonuyla Türkiye askerlerini ve polis güçlerini bölgede tutabilecek.

NATO’nun kaynaklarının kullanılmasıyla ilgili olarak Türkiye açısından önem taşıyan diğer konu ise, AB üyesi iki ülkenin Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ve Malta’nın AB operasyonları karar mekanizmalarında yer alamayacak olması. Türkiye’nin reddetmesiyle bu iki ülke, ‘NATO üyesi olmaması, NATO ile özel güvenlik anlaşması imzalamaması ve de NATO’nun Barış İçin Ortaklık programına dahil olmaması’ nedeniyle bu süreç içinde yer alamamakta. Türkiye, AB üyeliği ile ilgili olarak politik kozlarını kullanırken, diğer taraftan konuyla ilgili olarak hukuki dayanaklara atıfta bulunmaktadır. Özetle, Türkiye kendi güvenliğine yönelik her türlü tehdide ve olumsuz kararlara karşı, AB ve NATO otoritelerinden her türlü güvenceyi almıştı. Bu bağlamda Türkiye, özellikle kendi güvenliğini etkileyen çatışma bölgesi olan Bosna-Hersek’teki eskiden sahip olduğu role halen sahiptir. Ayrıca, birliklerinin AB komutasına bağlanmasıyla, Türkiye’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’nın ne derece önemli bir parçası olduğunu göstermesi açısından da, şu anda sahip olduğu konumun iyi bir fırsat olduğu söylenebilir.

*TASAM AB Çalışma Grubu, Uzman

Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2808 ) Etkinlik ( 228 )
Alanlar
TASAM Afrika 80 654
TASAM Asya 100 1130
TASAM Avrupa 23 658
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 299
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1411 ) Etkinlik ( 56 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 25 626
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 191
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1307 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 521
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2063 ) Etkinlik ( 84 )
Alanlar
TASAM Türkiye 84 2063

İsrail’in bugün sabah İran’a yaptığı saldırılar, Batının savaş anlayışının ve genel olarak istihbarat doktrin ve uygulamalarında gelinen aşamanın son örneğini oluşturuyor. Bunlara Batılı diyoruz çünkü bu çalışmalar başta ABD olmak üzere pek çok NATO ülkesi ve İsrail ile işbirliği içinde gelişti...;

İngiltere kısa süre önce "Stratejik Savunma İncelemesi 2025" başlıklı kapsamlı bir stratejik savunma belgesi yayınladı. Belge, NATO’yu savunmanın merkezine koyan bir “Önce NATO” yaklaşımını net şekilde vurguluyor. İngiliz savunma bakanı Healey'e göre stratejik savunma planlarının orduyu '10 kat daha...;

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin üzerinden dört yıl geçti. Kabil Havalimanı’ndaki kaos hâlâ hafızalarda taze: Askeri uçağın ardından koşan kalabalıklar, iniş takımlarına tutunan bedenler, her havalanan uçakta bir umudu yitiren insanlar… O günleri izleyen dünya ise çoktan başka gündemlere yöneldi....;

Türkiye’nin küresel yapay zeka (YZ) yönetişiminde belirleyici bir orta büyüklükte güç olarak ortaya çıkışı, potansiyeline ve yönetişim kapasitesinin stratejik olarak harekete geçirilmesine bağlıdır. Bu makalenin ikinci bölümü, Türkiye’nin teknik yetkinlikler, dış politika mimarisi, veri egemenliği g...;

11. İstanbul Güvenlik Konferansı ve Eş-Etkinlikleri oturumlarında konuşmacı olmak için gerekli belgenin busra.buyuk@tasam.org adresine aşağıda tarif edildiği şekilde oluşturularak MS Word dosyası formatında iletilmesi gerekmektedir: Tebliğ başlığı | 300 kelimelik özet, 5 anahtar kelime | Kurumsal ba...;

İnsanoğlunun tarihsel serüveni, “özgürlük/güvenlik sarkacı”ndaki gel-gitler etrafında şekillenmiştir. Çağımızda İnsan ve Toplum Bilimleri “güvenlik” temasını giderek daha bütüncül bir perspektifte değerlendirmeye başlamışlardır. Çünkü; 21. yüzyılda Küresel(leşen) Toplum’a yönelik tehditler çoğalmış ...;

“Ticaret Koridorları Güvenliği ve Türkiye” Güçlü tarihsel ve kültürel arka plana rağmen stratejik nitelikli diyaloğun henüz gelişmekte olduğu Türkiye - Orta Doğu veya daha dar kapsamda Türkiye - Körfez Ülkeleri ilişkilerinin kırılgan eksenden yeni dengeler, yeni roller ve yeni ittifaklara uyum sa...;

Afrika kapsamlı uluslararası askerî stratejilerin Kıta’daki bölgesel güvenlik krizlerini beslediğine dair kaygılar dikkate alınmalıdır. Afrika‘nın, gerek genel olarak endüstrideki gerekse dar kapsamda savunma sanayiindeki mevcut sorunlar nedeniyle askerî kapasitesini gereği gibi güçlendirememesinin;...;

9. Türkiye - Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu

  • 27 Kas 2025 - 28 Kas 2025
  • Wish More Hotel Istanbul -
  • İstanbul -

7. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 27 Kas 2025 - 28 Kas 2025
  • Wish More Hotel Istanbul -
  • İstanbul -

4. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 27 Kas 2025 - 28 Kas 2025
  • Wish More Hotel Istanbul -
  • İstanbul -

8. Türkiye - Afrika Savunma Güvenlik ve Uzay Forumu

  • 27 Kas 2025 - 28 Kas 2025
  • Wish More Hotel Istanbul -
  • İstanbul -

2. Yeniden Asya Güvenlik Forumu

  • 27 Kas 2025 - 28 Kas 2025
  • Wish More Hotel Istanbul -
  • İstanbul -

Afrika 2063 Ağı | İstişare Toplantısı 3

  • 18 Haz 2025 - 18 Haz 2025
  • Çevrimiçi - 13.00

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 1

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Oca 2024 - 10 Şub 2024
  • İstanbul - Türkiye

11. İstanbul Güvenlik Konferansı (2025)

  • 27 Kas 2025 - 28 Kas 2025
  • Wish More Hotel Istanbul -
  • İstanbul -

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Gündem 2063, Afrika'yı geleceğin küresel güç merkezine dönüştürecek yol haritası ve eylem planıdır. Kıtanın elli yıllık süreci kapsayan hedeflerine ulaşma niyetinin somut göstergesidir.