Ekonomik Kriz Ve Körfez Sermayesi

Yorum

Geçen sonbahardan itibaren kendisini hissettirmeye başlayan ekonomik kriz günümüzde dünya kamuoyunu en fazla meşgul eden konu olma özelliğini koruyor. Nitekim Davos toplantılarında da, en fazla tartışılan konu, Gazze sorunu değil, küresel ekonomik kriz oldu. ...

Geçen sonbahardan itibaren kendisini hissettirmeye başlayan ekonomik kriz günümüzde dünya kamuoyunu en fazla meşgul eden konu olma özelliğini koruyor. Nitekim Davos toplantılarında da, en fazla tartışılan konu, Gazze sorunu değil, küresel ekonomik kriz oldu. Küresel ekonomik kriz bağlamında tartışılan en önemli konu da “güven“ bunalımı sorunu ve bu güvenin yeniden nasıl ve kim tarafından sağlanacağı idi. Bu noktada ön plana çıkan en önemli ülke ABD ve en önemli kişi de kapitalist sistemin sorgulanmaya başladığı bir dönemde başkan olan ve beklenti bulutlarının ardında parlayan umut yıldızı gibi sunulan Barack Obama oldu.


Ne var ki, bu kriz ortamında liderlik ve güven sözcüklerinin tanımları yeni boyutlar kazanarak anlam değiştirmiş, krizden çıkmak için kolektif düşünme ve çözüm yolları bulma zorunluluğu doğmuştur. Bu noktada, dünya ekonomik krizi patlak verinceye dek yüksek seyreden petrol fiyatları sayesinde kayda değer sermaye birikimi gerçekleştiren Körfez ülkelerinin izleyeceği politikalar büyük bir önem kazanmıştır. Gerçekten de, bu dönemde Körfez ülkeleri kendileri için bir rol belirleyerek, masada stratejik bir konum elde edebilecek duruma gelmişlerdir.


UNCTAD (BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı) tarafından 24 Eylül’de yayınlanan 2008 Dünya Yatırım Raporu Körfez ülkeleri ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. Buna göre, Batı Asya ülkelerinden dışarıya giden doğrudan yabancı yatırım miktarı 2008 yılında 44 milyar dolar civarındadır. Bunun yüzde 94’lük bölümü Körfez ülkelerine aittir.


Körfez ülkelerinin dış yatırımlarının önemli bir bölümü telekomünikasyon ve finans sektörüne gitmektedir. Körfez ülkelerinin diğer ülkelerdeki yatırım miktarları, özel aile girişimlerinin resmi kayıtlarda yer almaması gibi nedenlerden dolayı istatistiklere tam olarak yansımamaktır. Bu özel aile girişimleri, ya da egemen servet fonları (SWFs), son yıllarda uluslararası sermaye piyasalarında ciddi miktarda kayıplar yaşamışlardır ve bu nedenle uluslararası alanda genişleme amacı güden yerli şirketlere yatırım yapma eğilimine girmişlerdir. Doğal olarak, bu fonların miktarları ile ilgili resmi bir açıklama yapılmadığından, ne kadar oldukları ile ilgili kesin rakamlar vermek mümkün değildir. Ne var ki, spekülatif düzeyde kalmaya mahkum olan bir takım tahminler sadece Birleşik Arap Emirlikleri’nde 500 milyar dolarlık bir fon bulunduğu ve bu fonların kendilerine yön belirleme konusunda son derece mütereddit oldukları belirtilmektedir. Bu nedenle, Körfez ülkelerindeki şirketlerle işbirliğine gitmeleri halinde, Türkiye’deki şirketler de bu fonların sermaye piyasaları yerine, ulus ötesi şirketlere ortak olma eğilimlerinden faydalanma imkanına kavuşacaklardır.


Körfez ülkelerindeki SWF’ler, yalnızca %0,2’lik bir bölümü doğrudan yabancı yatırım şeklinde olsa da, bu oran son yıllarda katlanarak artmaktadır. Bu fonların yatırımların %75’lik bölümü gelişmiş ülkelerde, geri kalanı ise gelişmekte ve az gelişmiş ülkelerdedir. Bunun temel nedeni gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerdeki siyasi yapıların ve mevzuatın söz konusu fonlar nezdinde cazip olmamasıdır. Türkiye’deki demokratikleşme çabaları ivme kazanması, ilgili mevzuat yabancı yatırımlar için cazip hale gelmesi, Türkiye’nin bölge ülkeleri ile ilgili siyasi ilişkilerinde gelişmeler sağlanması ve tanıtım faaliyetlerine ağırlık verilmesi halinde yabancı yatırımları artırma eğiliminde olan bu fonlardan Türkiye’nin aldığı miktarlarda ciddi artışlar sağlanabilecektir.


Körfez ülkelerinden dışarıya giden fonlar diğer alanlarda gerekli know how’a sahip olmamaları ve yatırım yapılan ülkelerdeki mevzuatın itici unsurlar içermesi gibi nedenler sadece telekomünikasyon ve finans alanlarına yönlenmelerine neden olmaktadır. Türk yatırımcılar bu fonların sahiplerinin söz konusu alanlardaki kaygılarını ve kuşkularını gidermenin yollarını bulabilirlerse, ekonomik krizden dolayı had safhaya ulaşan mali kaynak ihtiyaçlarını önemli ölçüde Körfez ülkelerinden sağlayabileceklerdir.


Öte yandan, Körfez ülkelerinin alt yapıları hızla artan nüfuslarına cevap verememektedir ve bu ülkeler elektrik nakil hatları, su şebekeleri, deniz suyu artma tesisleri, kanalizasyon şebekeleri gibi alanlarda alt yapılarını hızla yenilemeyi planlamaktadırlar. Türkiye hâlihazırda bu ülkelerde ciddi müteahhitlik hizmetleri vermektedir. Türk yatırımcıların yeni imkânlardan faydalanabilmeleri için yeni destekleme plan ve projelerine ihtiyaç bulunmaktadır. Küresel ekonomik kriz nedeniyle dünyadaki yabancı yatırım miktarının düşmesi beklenmektedir. Ancak, gerek petrol ihraç eden ülkeler olmaları, gerekse yabancı yatırımlarla ilgili mevzuatı her geçen gün biraz daha elverişli hale getirmeleri nedeniyle, Körfez ülkeleri yabancı yatırım çekme konusunda görece daha şanslı durumdadırlar.


Geçen yıllarda Körfez sermayesi Batı ülkelerinde, özellikle de ABD’de yatırım araçlarına erişmekte ve yatırım yapmakta güçlük çekmekteydi. Küresel ekonomik krizin derinden hissedilemeye başlaması ile birlikte bu durum değişmiştir. Çünkü resesyon dönemlerinde en önemli sorun mali kaynak bulma sorunudur. Bu gün artık devlet ya da özel sektör, tüm batılı kurumlar içine düştükleri finansal sıkıntıları aşmak için Körfez sermayesine yönelmişlerdir. Ne var ki, Körfez sermayesi Körfez ülkelerinin giriştikleri uzun vadeli yatırımlar, hâlihazırda batılı ülkelerin bu sermayeyi kullanmaya başlamış olması vb nedenlerden dolayı geçen yıllara oranla düşmüş durumdadır. New York’ta bulunan CFR (Council on Foreign Realations) kurumu Körfez İşbirliği Ülkeleri’nin 2007’de 1,3 trilyon dolar olan dış varlıklarının 1,2 trilyon dolara düştüğünü rapor etmektedir. Körfez ülkeleri borsalarında geçen yıl 535 milyar dolar değer kaybetmiştir. Yani Körfez ülkeleri petrol fiyatlarının yüz doların üstünde seyrettiği günlerdeki kazanımlarından daha fazlasını kendi borsalarında bir yılda kaybetmişlerdir. Bu nedenle, geçen yıllarda yatırım yapmak için Türkiye’nin kapılarını aralamaya çalışan Körfez sermayesi, Türkiye gibi görece daha riskli ülkelere yatırım yapmakta çekingen davranmaya başlamışlardır. Eğer Türkiye dış finansal kaynaklarını çeşitlendirmek ve IMF gibi uluslararası borç vericiler nezdinde elini güçlendirmek istiyorsa, tüm batılı ülkelerin kendilerine karşı tutum değiştirdiği bu ülkelere karşı daha elverişli yöntemlere başvurmak zorundadır.


Ortadoğu’daki uluslararası siyasi sorunların yanında, bir de küresel ekonomik krizlerden kaynaklanan problemler ortaya çıkmıştır. Bir Ortadoğu ülkesi olarak Türkiye’nin bu sorunların çözümüne katkı sağlayabilmesi için sahip olduğu stratejik vizyonu güçlendirmesi ve bölgedeki çatışmaların ve krizlerin çözümlenmesi yönündeki çabalarını ısrarla sürdürmesi gerekmektedir. Bunun başarılabilmesi için alışılagelmiş davranış kalıplarının gözden geçirilmesi, Bunu yaparken de, Türkiye’nin Osmanlı mirasını hatırlatmaktan, bölgede bir lider ülke olduğunu ihsas etmekten ve ideolojik söylemlerden şiddetle kaçınması gerekmektedir. Bunun yerine, eşitlikçi, karşılıklı saygıya ve çıkarların gözetilmesine dayalı ortaklık anlayışını esas alan ve uluslararası hukuka riayet eden politikalara ağırlık vermesi gerekmektedir. Uluslararası ilişkilerde tarih önemli bir başvuru kaynağı ve yol göstericidir ama günümüz Ortadoğu’sunda pek çok alanda yeni gelişmeler ve düşünceler ortaya çıkmıştır. Tarih iyi bir referanstır ama 21. yüzyılda yaşadığımız ve bu çağın kendine ait özellikleri bulunduğu da unutulmamalıdır.


Ortadoğu ülkeleri arasındaki ilişkilerin üzerinde inşa edilebileceği en önemli dayanak güvendir. Körfez ülkelerinin kamuoyları Türkiye’deki iç siyaseti yakından izlemekte ve gelişmelerden derin kaygı duyduklarını her fırsatta belli etmektedirler. Birlikte düşünmenin ve çalışmanın giderek daha fazla önem kazandığı bir dönemde bölge ülkeleri arasında karşılıklı güven duygularının sağlamlaştırılabilmesi için Türkiye’nin yapması gereken çok şey vardır. Karşıdakine güven duygusu verebilmenin birinci koşulu kendine güveninin tam olmasıdır. Kendine güven duymayan başkalarına ne güvenebilir, ne de güven aşılayabilir. Karşılıklı güven sorununun çözümlenmesi halinde diğer sorunlar hızla aşılabilecek niteliktedir.

Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2776 ) Etkinlik ( 223 )
Alanlar
TASAM Afrika 77 650
TASAM Asya 98 1114
TASAM Avrupa 23 650
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 295
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1406 ) Etkinlik ( 54 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 23 623
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 189
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1304 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 518
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2054 ) Etkinlik ( 83 )
Alanlar
TASAM Türkiye 83 2054

Geçtiğimiz Eylül ayında Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın ABD’deki temasları sırasında ortaya attığı Arnavutluk’ta mini bir Vatikan modeli Alevi/Bektaşi devleti kurma planı halen devam eden şaşkın ve meraklı tartışmaları doğurdu. ;

Biz, dünya halklarını temsil eden Devlet ve Hükümet Başkanları olarak, Gelecek İçin Pakt'ta yer alan eylemler aracılığıyla mevcut ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını ve çıkarlarını korumak amacıyla Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'nde toplandık.;

27 Eylül 1538’de Haçlı donanmasına karşı kazanılan Preveze Deniz Savaşı’nın gerek icrası gerekse sonuçları çok tartışılmıştır. Basit taktik ve teknik nedenlerden,;

Türkiye, Somali ile yaptığı anlaşmalar, bölgesel anlaşmazlıklara dahil olması ve savunma sanayii genişlemesiyle Hint Okyanusu Bölgesi'ndeki stratejik varlığını genişletiyor. Bu büyüyen etki, Çin'in varlığıyla birleştiğinde, Hindistan için karmaşık zorluklar yaratıyor ve Hindistan'ın bölgesel politik...;

Savunma sanayii, bir ülkenin güvenliği ve ekonomik kalkınması için kritik öneme sahiptir. Türkiye’nin jeopolitik konumu ve iç-dış tehditler, savunma sanayiinin önemini artırmaktadır. Terörle mücadele, Türk savunma sanayiinin gelişimini etkileyen başlıca faktörlerden biridir. Bu çalışma, terörle müca...;

Bu makale, diasporaların dünya sahnesinde nasıl bir güç unsuru haline geldiğini ve Türkiye'nin Afrika'daki etkisini artırma potansiyelini ele alıyor. Türk diasporasının Afrika'da üstlenebileceği kritik rol ve bu stratejinin Türkiye'nin ulusal çıkarlarına katkıları, yeni bir bakış açısıyla tartışılıy...;

"Küresel Sistemde Dış Politika Stratejileri" kitabı, uluslararası ilişkiler ve dış politika stratejileri alanlarını kapsayan bir eser olarak öne çıkmaktadır. Dr. Nejat Tarakçı, bu eserinde realist bir bakış açısıyla dış politika stratejilerinin nasıl şekillendiğini ve uygulandığını analiz etmektedir...;

Çin – Afrika İş Birliği Forumu (FOCAC) aracılığıyla ilişkilerini kurumsallaştıran ve 21. yüzyılda Afrika’daki rekabetin çıtasını yükselten Pekin, günümüzde Afrika’nın dış ilişkilerinde en çok dikkat çeken aktör konumundadır. Çin, Afrika ile ilişkilerini “kazan – kazan iş birliği“ ve “kapsamlı strat...;

10. İstanbul Güvenlik Konferansı (2024)

  • 21 Kas 2024 - 22 Kas 2024
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 1

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Oca 2024 - 10 Şub 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2023 Dönem 1

21. yüzyıl güvenlik sorunlarının dönüşümünü takip edebildiğimiz bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

  • 11 Kas 2023 - 02 Ara 2023
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Türkiye - AB İlişkilerinin 60. Yılı ve Geleceği Konferansı

  • 24 Eki 2023 - 24 Eki 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Doğu Akdeniz Programı 2023-2025

  • 17 Tem 2023 - 19 Tem 2023
  • Sheraton Istanbul City Center -
  • İstanbul - Türkiye

5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

7. Türkiye - Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Devlet geleneğimizde yüksek emsalleri bulunan Meritokrasi’nin tarifi; toplumda bireylerin bilgi, bilgelik, beceri, çalışkanlık, analitik düşünce gibi yetenekleri ölçüsünde rol almalarıdır. Meritokrasi din, dil, ırk, yaş, cinsiyet gibi özelliklere bakmaksızın herkese fırsat eşitliği sunar ve başarıyı...