NÜKLEER TERÖRİZM TEHDİDİ

Yorum

GİRİŞ Nükleer silahların icadı, yaygınlaştırılması ve bazı devletlerin bu tür silahları bulundurması sonucu uluslararası toplum ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalmıştır. Karşı karşıya kalınan bu fenomenin adı nükleer terörizmdir. Nükleer terörizm ile terörü amaçlarına ulaşmak için güçlü bir araç olarak gören çeşitli terör örgütlerinin faaliyetlerinin genişlemesi arasında ciddi bir bağlantı vardır....

GİRİŞ Nükleer silahların icadı, yaygınlaştırılması ve bazı devletlerin bu tür silahları bulundurması sonucu uluslararası toplum ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalmıştır. Karşı karşıya kalınan bu fenomenin adı nükleer terörizmdir. Nükleer terörizm ile terörü amaçlarına ulaşmak için güçlü bir araç olarak gören çeşitli terör örgütlerinin faaliyetlerinin genişlemesi arasında ciddi bir bağlantı vardır. Otuzdan fazla ülkede yaklaşık 450’si sanayi ve 100’den fazlası bilimsel amaçlı olmak üzere kurulan reaktör, 10 000’den fazla kitle imha silahı bulunmaktadır. Bu durum da terör örgütlerinin faaliyetlerini genişletmeleri, dünyanın en hassas bölgelerinde terör saldırıları gerçekleştirebilmeleri için iyi bir imkân yaratmaktadır. Bu alan içinde yüz binlerce uzmanın yer alması ve bu uzmanlar arasında terörizmi destekleyebilecek insanların da bulunması ihtimali durumun ciddiyetini daha da arttırmaktadır. Bu şartlarda toplumu ciddi facialara yol açabilecek terörist saldırılardan korumak çok daha zorlaşmaktadır.
Nükleer terörizm, terörist saldırıların en tehlikeli ve en çok zarar verebilecek şeklidir; birçok farklı türde ortaya çıkabilir. Bunlardan en tehlikelisi nükleer silahların çalınarak kullanılabilmesi tehdididir. Kitle imha silahlarının yapımı için kullanılan nükleer atıkların ve diğer materyallerin çalınması veya yasa dışı yollarla elde edilmesi de benzer bir tehdittir. Bilimsel amaçlı kurulan nükleer tesislere yönelik saldırılar ise büyük alanlara, su kaynaklarına radyasyon yayılmasına ve insan hayatını tehlikeye atabilecek daha ciddi birçok felakete yol açabilir.
Dünya nüfusunun çoğunluğu dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleşebilecek nükleer terörizm saldırılarının doğurabileceği sonuçlar hakkında çok az bilgiye sahiptir ve bu yüzden de bu insanlar bu tür saldırıların boyutunun ciddiyeti hakkında tahmin yürütemezler. İstatistiklere bakıldığı zaman rakamlar bu tehlikeye karşı hassasiyetin arttırılması gerektiğini göstermektedir. Sadece son 20 yıl içerisinde Avrupa’da ve Amerika’da nükleer tehlikenin artmasına sebep olabilecek 150’den fazla olayın gerçekleştiği bildirilmektedir. Bunların arasında nükleer tesislere yakın bölgelere yönelik saldırılar, bu tesislere sızma teşebbüsleri, nükleer uzmanlarına yönelik saldırılar ve kaçırma olayları, nükleer atıkların ve kitle imha silahlarının yapımı için gereken diğer materyallerin çalınması yer almaktadır. Bu tür faaliyetler birçok farklı yönde gerçekleşebilir ve bu faaliyetlerin doğurabileceği sonuçları tahmin etmek mümkün değildir, fakat bu sonuçların tehlike boyutları hiçbir zaman küçümsenmemelidir.
Şu anda nükleer terörizm sosyal, siyasi, ekonomik, dini, teknik ve askeri bir fenomen olarak yeteri kadar araştırılmamıştır. Bu yüzden sorunun çözümü için çok yönlü bir girişimde bulunulması gereklidir. Bunun için tüm dünya liderlerinin bir araya gelmesi, bütün uluslararası camianın tabi olmasını gerekli kılacak uluslararası yasaların hazırlanması ve nükleer terörizmi ortadan kaldırmak için etkili bir sistem geliştirilmesi gereklidir. Çünkü bu sorun ancak bütün uluslararası toplumun ve uluslararası örgütlerin bir arada hareket etmesi sonucunda çözülebilir.
Günümüzde nükleer terörizm konusunun gündemden düşürülmemesinin ve derinlemesine incelenmesinin gerektiği gibi bu tehlikeyi ortadan kaldırabilecek yöntemlerin araştırılması da şarttır. Bu amaçlara hizmet olarak çalışmada nükleer terörün çeşitli yönleri incelenerek tehdit boyutları ortaya konmaktadır.

Nükleer Terörizm Kavramı
Soğuk Savaş öncesi terörizmin genel tanımı “bir kişiyi öldürüp milyonları korkutmak için yapılan sembolik bir eylem“ şeklinde yapılmaktaydı. 11 Eylül 2001’de ABD’ye yapılan terörist saldırılardan sonra “kurallar“ değişti ve yapılan terörist eylemlerin karakteri insanların toplu şekilde öldürülmesi yönünde gelişmeye başladı. Teröristlerin, eylemleri için kitle imha silahları kullanma tehdidinde bulunmaları ya da nükleer terörizmin ortaya çıkması bunun en büyük nedenleridir.
Nükleer terörizm, kişilerin veya terörist örgütlerin siyasi ve/veya ekonomik amaçları uğruna nükleer ve kimyasal silahları insanları toplu şekilde öldürmek, ekolojik zarar vermek, psikolojik etkileşim yaratmak için kullanması veya kullanma tehdidi içeren eylemleri gerçekleştirmesidir.
Nükleer terörizm, teröristlere çok önemli avantajlar sağlamaktadır. Bunun en büyük nedeni nükleer silahların çok sayıda insana zarar verebilmesi ve medyanın ilgisini geniş çapta çekebilmesidir. Ayrıca bir terörist örgütün nükleer silah kullanma tehdidinin ne ölçüde gerçek olduğunu anlamak oldukça zordur. Dolayısıyla bu durum, nükleer tehdit altındaki bir ülkenin terörist şantajlara maruz kalması sonucunu doğurabilir.

1990’lı yıllarda nükleer terörizm tehdidinin ortaya çıkmasının nedenleri şu şekilde gelişmiştir: İlk olarak, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından kitle imha silahlarının bütün türleri üzerindeki kontrol azalmıştır. İkinci olarak, enformasyon teknolojisinin gelişmesiyle birlikte insanların internetten kitle imha silahlarının yapımı için bilimsel ve teknolojik bütün bilgilere ulaşımı kolaylaşmıştır.


Hatırlanacağı üzere 1995 yılında Aum Shinriki (Adalet Kurulu / Yüce Gerçek) terörist örgütü tarafından Tokyo metrosunda kimyasal madde “sarin“ kullanılması, teröristlerin kitle imha silahlarına ulaşmasının ve eylemler için kullanmasının mümkün olduğunun ilk örneğiydi.

Nükleer enerjinin geliştirilmesi, kitle imha silahlarına ulaşım kolaylığını ciddi bir şekilde etkilemektedir. Günümüzde 30’dan fazla ülkede 440 sanayi ve 280 araştırma reaktörü çalıştırılmaktadır. Sadece bin megabaytlık bir reaktör, bir yıl içerisinde 40–50 atom bombası yapılacak kadar platon üretebilmektedir.
Devletler için en büyük tehlikelerden biri, nükleer silahların teröristler tarafından çalınması ve terörist eylemlerde kullanılma tehdidi içermesidir. Nükleer silah üretiminde kullanılan maddelerin teröristlerin eline geçmesi de aynı tehlikeleri içermektedir. Radyoaktif maddelerin teröristler tarafından kullanılması, tehdidinin ciddiyetini gelişen örneklerle doğrulamaktadır. Tıp, sanayi, kontrol ve ölçü aparatlarında geniş bir şekilde kullanılan radyoaktif kaynakların kontrollerinin yapılmaması, bu tür maddelerin binlercesinin kaybına yol açmıştır ve terörist örgütlerin bunları edinmesi kolaylaşmıştır.

Nükleer silah kullanılarak yapılan eylemlerin bir örneği 23 Kasım 1995’te Rusya’da gerçekleşmiştir. Teröristler Moskova İzmaylovskiy Parkı’na radyoaktif izotop 137 ve dinamit içeren atom bombası yerleştirerek şehri bombalamayı planlamışlardı. Bomba, eylemciler tarafından patlatılmadan son anda yerli televizyon kanalına bildirilmiştir. Bu da, Rusya’daki Çeçen teröristlerin nükleer silahlara ulaşabildiklerinin ve onları eylemlerinde kullanabileceklerinin bir göstergesiydi. SSCB’nin dağılması, uluslararası nükleer güvenlik için korkunç bir tehlike yaratmıştır; çünkü Sovyetlere ait bütün kitle imha silahları bağımsızlıklarını kazanan dört ülke arasında dağıtılmıştır. Kitle imha silahlarının Kazakistan, Beyaz Rusya ve Ukrayna’dan Rusya’ya getirilmesi için siyasi ve ekonomik kargaşa içinde ciddi bir diplomatik gayret gösterilmiştir. Rusya Güvenlik Bakanlığı tarafından 2 bin nükleer bombanın Rusya’ya götürüldüğü bilinmektedir; fakat bütün kitle imha silahlarının koruma altına alındığına ve güvenli bir şekilde getirildiğine dair bir garanti yoktur. 1991 yılında ABD Güvenlik Bakanı Dick Cheney, “Meet the Press“ Gazetesi’ne verdiği mülakatta Sovyetlerin nükleer silahlarına %99 kontrol garantisi vermesi durumda bile 250 nükleer silahın kontrolsüz kaldığını belirtmiştir.
Teröristlerin eylemlerinde kitle imha silahı kullanma tehdidi bugün de ciddiyetini korumaktadır. ABD’nin “kara listesinde“ yer alan 33 uluslararası terörist örgütün çoğu nükleer silah üretimi için kullanılan maddelere ilgi duymaktadır.
El Kaide terör örgütü lideri Usame Bin Laden, 1998 yılında kitle imha silahların elde edilmesini bir “dini görev“ şeklinde belirtmiştir. Afganistan’da El Kaide tarafından desteklenen eğitim kamplarında terörist örgüt üyelerine internetten, bilimsel ve teknolojik kaynaklardan, konferanslardan kimyasal, biyolojik, nükleer ve radyolojik silahlarla ilgili bilgiler verilmekteydi . Ayrıca El Kaide’nin tehlikeli kimyasal madde ve toksinler elde etmek için girişimlerde bulunduğu da bilinmektedir. El Kaide’nin Afganistan’daki “bürosunda“ bulunan belgelerden Bin Laden’in nükleer silah üretimi için sanılandan daha ciddi projeleri olduğu belirlenmiştir . Bin Laden ve El Kaide örgüt üyeleri tarafından birçok kez nükleer silah üretiminde kullanılan maddelere ulaşma çabaları gösterilmiştir; fakat fiili olarak bu maddelere ulaştıklarına dair bir bilgi yoktur.

Rusya istihbarat servisi, 1998 yılında Bin Laden’in yönettiği Pakistanlı terörist örgüte nükleer silah üretiminde kullanılan, belirlenemeyen miktarda uranyum satmaya çalışan bir grup teröristin yakalandığını belirtmiştir.
Uzmanların görüşlerine göre, Bin Laden tarafından açılan ağ hâlâ nükleer madde arayışındadır. ABD istihbarat servisi, Laden’in nükleer bomba yapımı için kullanılan yüksek seviyede radyoaktif maddeleri elde etmesinden kuşkulandığını belirtmiştir. Bu maddelerin atom bombası yapımından ziyade atmosferin kirletilmesi için kullanılacağı düşünülmektedir.

<<>>


Harvard Üniversitesi’nin nükleer silahlar uzmanı M. Bann, Bin Laden ağının çok iyi bir şekilde organize edildiğini ve nükleer kaynaklara ulaşabileceği konusunda hiç şüphe duymadığını belirtmiştir.
İsrail ve Rusya’dan gelen raporlara göre Bin Laden’in eski Sovyet nükleer kaynaklarına ve silahlarına ulaşmak için Çeçen teröristlerle işbirliğinde bulunduğuna dair belgeler bulunmaktadır .

St.Petersburg Times Gazetesi, ABD yönetiminin verdiği bilgileri aktararak Amerikan istihbarat servislerinin kanıtlarına göre Bin Laden’in Afganistan’da nükleer silah üretimi için kurulan gizli laboratuarı olduğunu belirtmiştir. Fakat Bin Laden’in fiili olarak kimyasal, biyolojik veya nükleer silah ürettiğine dair bir kanıt yoktur.
New York Daily News Gazetesi, 1996 yılında para transfer etmeye çalışırken yakalanan ve daha sonra El Kaide örgütünden ayrılan Jamal Al Fadl’ın ifadelerine dayanarak El Kaide örgütünün tek tutuklu üyesi Mamdu Mahmut Salim’in, 1993 yılında Bin Laden’in nükleer silah elde etme çalışmalarında yer aldığını yazmıştır. Al Fadl’ın yüksek zenginleştirilmiş uranyum satın almak için Sudan yönetimi ile görüştüğü ve 1,5 milyon dolar karşılığında alınan maddenin kendisi tarafından M.Salim’e verildiği açıklanmıştır. Bu tür haberler, teröristlerin nükleer silah üretimi konusunda ne derece başarılı olabilecekleri sorusunu gündeme getirmektedir.
1997 yılında Kevin O’Nil tarafından hazırlanan ve daha sonra web sayfasında yayımlanan raporda, teröristlerin nükleer içeren veya radyasyon saçan bir silah üretip üretemeyecekleri konusu ile ilgili detaylı araştırmalar yapılmıştır. Rapordan çıkarılan sonuca bakılırsa teröristlerin nükleer silah üretimi için gerekli bütün maddeleri elde etmesi çok zordur. Buna rağmen terörist örgütlerin bu olanaklara nükleer kaynakları çalma yöntemiyle zamanla ulaşabileceği ihtimali yüksektir. Fakat terörist örgütlerin, kaynaklardan nükleer silah üretebilme kapasitelerini değerlendirmek oldukça zordur.
Devletin fiili bir desteği olmadan iyi organize ve finanse edilen terörist grupların kaynaklardan nükleer silah üretebilmek için gerekli uzmanlığa ve tesisata sahip olabilmeleri mümkündür.
1970’li yıllarda Güney Afrika’da nükleer silah üretimi için başlangıçta istihbarat servislerinin tespit etmesi zor basit makineler kullanıldığı gibi teröristler de silah üretimi için küçük bir tesisat kullanabilirler. Terörist örgütlerine silah yapımı için Güney Afrika’da kullanılan tesisatların yarısı yeterli olabilir. Teröristlerin bu silahları eylemlerinde kullanıp kullanmayacaklarına cevap vermek biraz daha zordur. Daha önceki dönemlerde uzmanlar nükleer terörizmin ortaya çıkmasının imkânsız olduğunu söylemekteydi; fakat yaşadığımız dönemde bunu tekrarlamak doğru olmaz.
Bugünün teröristleri siyasi amaçla değil, dini motiflerle hareket etmektedirler ve hedefleri olabildiğince fazla insanı öldürmektir. Bu yüzden ellerine nükleer silah geçtiği zaman kullanacaklarından şüphe duyulmamalıdır. Bugüne kadar terörist eylemlerde nükleer silah kullanılmaması, terörist örgütlerin önündeki ciddi siyasi engellerle açıklanabilirdi. 1990 yılında CIA, terörist örgütlerin eylemlerinde nükleer silah kullanmak konusundaki tedirginliklerinin “destekleyici“ kaybetme korkusundan dolayı süreceği sonucuna varmıştı.

...

Makalenin tamamını okumak için lütfen TIKLAYINIZ.

Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2776 ) Etkinlik ( 223 )
Alanlar
TASAM Afrika 77 650
TASAM Asya 98 1114
TASAM Avrupa 23 650
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 295
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1406 ) Etkinlik ( 54 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 23 623
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 189
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1304 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 518
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2054 ) Etkinlik ( 83 )
Alanlar
TASAM Türkiye 83 2054

Artık ahkâm kesmekten öte çapı kalmayan Birleşmiş Milletlerin(BM), Afet Riski Azaltma Günü yaklaşırken uygun gördüğü tema bu yıl oldukça ilginç. Adeta eski kuşaklardan ümidi kesmişçesine 2024, Uluslararası Afet Riski Azaltma Günü olan 13 Ekim için açıklanan tema “ Bir Sonraki Kuşağın, dirençli bir G...;

Prof. Dr. Erhan Erkut’un Doğan Kitap tarafından yayımlanan "Sistem Çaresiz, Eğitim Sizde" adlı kitabı, Türkiye'deki eğitim sistemine eleştiri sunmakla kalmıyor, aynı zamanda radikal ve uygulanabilir çözüm önerileriyle dolu bir rehber olarak karşımıza çıkıyor. Erkut, günümüz çocuklarının geleceğe haz...;

Gelecek artık bugün oldu. Günümüz savaşlarında silahlar bir kere ateşlenince kimin nereden ve nasıl vuracağı belli olmayacak, durum hızla tırmanma riski gösterecektir. Füze savaşları ve hassas güdümlü mühimmat kullanımı ile devam edecek ilk dönem farklı platformlar, sensörler ve mühimmat ile destekl...;

Afrika, küresel terör örgütleri El Kaide ve DAEŞ'in rekabet ve savaş alanına dönüşmüş durumda. Bölgedeki zayıf devlet yapıları, etnik ve dini çatışmaların varlığı, ekonomik sorunlar ve sosyal huzursuzluk gibi etkenler, bu örgütler için ideal bir zemin yarattı. ;

Biz, dünya halklarını temsil eden Devlet ve Hükümet Başkanları olarak, Gelecek İçin Pakt'ta yer alan eylemler aracılığıyla mevcut ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını ve çıkarlarını korumak amacıyla Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'nde toplandık.;

27 Eylül 1538’de Haçlı donanmasına karşı kazanılan Preveze Deniz Savaşı’nın gerek icrası gerekse sonuçları çok tartışılmıştır. Basit taktik ve teknik nedenlerden,;

Yakında dünyanın en büyük işgücüne sahip olacak olan Afrikalılar, modern güce erişebildikleri takdirde bölgelerini küresel bir ekonomik güç merkezine dönüştürme fırsatına sahipler. Şu anda, Sahra Altı Afrika'da yaklaşık 600 milyon insan elektriğe erişemiyor. Bu durum onları yemek pişirmek, ısınmak v...;

TASAM Staj Programı; katılımcıların akademik çalışma yetkinliği kazanmasına destek olarak kaynaklara ulaşma, bilgi toplama ve iletişim gibi konularda mevcut yetenek ve özelliklerini geliştirmelerini amaçlamaktadır. TASAM’ın mevcut çalışma alanları kapsamında değerlendirilecek stajyerlerin, bu alanla...;

10. İstanbul Güvenlik Konferansı (2024)

  • 21 Kas 2024 - 22 Kas 2024
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 2

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Nis 2024 - 11 May 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 1

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Oca 2024 - 10 Şub 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2023 Dönem 1

21. yüzyıl güvenlik sorunlarının dönüşümünü takip edebildiğimiz bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

  • 11 Kas 2023 - 02 Ara 2023
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Doğu Akdeniz Programı 2023-2025

  • 17 Tem 2023 - 19 Tem 2023
  • Sheraton Istanbul City Center -
  • İstanbul - Türkiye

5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

7. Türkiye - Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Devlet geleneğimizde yüksek emsalleri bulunan Meritokrasi’nin tarifi; toplumda bireylerin bilgi, bilgelik, beceri, çalışkanlık, analitik düşünce gibi yetenekleri ölçüsünde rol almalarıdır. Meritokrasi din, dil, ırk, yaş, cinsiyet gibi özelliklere bakmaksızın herkese fırsat eşitliği sunar ve başarıyı...