Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonucunda yazmaya başladığı “MYANMAR; GÜNEYDOĞU ASYA’DAKİ MAYIN TARLASI” adıyla Mart 2022’de raflardaki yerini alacak yeni kitap çalışmasının “Arakan-Rohingya Sorunu” bölümünü yayımlıyoruz.
Rusya’nın Kırım Savaşı’ndaki yenilgisinin ardından uluslararası profilini düşürmesinden sonra, 1856’da Rus imparatorluğunun Dışişleri Bakanı Alexander Gorchakov tarafından ortaya atılan bir Rus aforizmasıdır bu.
Günümüz retorik ve pratiğinde anlamını yitirmeye başlasa da insanoğlunun en temel ihtiyacı olan güvenlik olgusu, devlet ve halkların bu kavramı mümkün olduğunca bükerek varlıklarına meşruiyet ve süreklilik kazandırma çabaları sonucunda; güvenlik ikilemi, güvenlikleştirme ve terörizmin önemli ortak paydalarda çakışmalarına sebep olmuştur.
Devletlerin dış politikalarını oluşturan durumların çeşitli faktörleri arasında jeopolitika önde gelmektedir. Devletin coğrafi özellikleri nispeten değişmez ve bu süreklilik coğrafi talepler ile bozulmaya çalışılarak, çeşitli çatışma ortamları yaratılabilmektedir.
Yeni teknolojilerle birlikte kent sakinlerinin yaşam kalitesini artırmak, fiziksel, sosyal ve dijital planlamaların şehrin bütününü kapsayacak şekilde gerçekleştirmek, kent sakinlerinin hayatını doğrudan etkileyecek bütün süreçlere proaktif ve reaktif olarak cevap verebilmenin elzem olduğu dönemler yaşanmaktadır.
Bu çalışmada önce yönlendirilmiş göçün asimetrik bir silah olarak kullanılması kavramı ve bu kavram çerçevesinde, Suriye iç savaşının etkisi ile ortaya çıkan göç, Avrupa Birliği (AB), Türkiye ve Suriye’nin göç politikaları açısından incelenecektir.
Afrikalı liderleri bir araya getirecek olan Afrika Birliği’nin 35. Olağan Zirvesi, 5 – 6 Şubat tarihlerinde Addis Ababa’da icra edilecek. 1963 yılında kurulan Afrika Birliği Örgütü’nün devamı niteliğindeki kuruluş, 2002 yılında Afrika Birliği adını alırken, yirminci yıldönümünde yoğun bir gündemle toplanacak.
Bilgi teknolojilerinin hızlı gelişimi, aynı büyüklükteki güvenlik sorunlarını beraberinde getirmiştir. İnternetin ilk yıllarında bilgi güvenliğinin üç önemli bileşeni olan “erişilebilirlik, gizlilik, bütünlük” kavramlarından “erişilebilirlik” öne çıkmış; önce internetin gelişmesi ve işletilmesi düşünülmüş, “gizlilik ve bütünlük” geri planda kalmıştır.
Uluslararası ilişkiler disiplininde gücün tanımı üzerine yapılan pek çok akademik çalışma neticesinde, boyutlarına ve kullanımındaki yöntemlere bağlı olarak güç konusunda çeşitli ayrımlara gidildiği görülmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü, Aralık 2019’da, Çin’in Hubei Eyaleti Wuhan kentinde ortaya çıkan yeni koronavirüsten kaynaklanan hastalığa, 11 Şubat 2020 tarihinde COVID-19 adını verdi.
Güçlü tarihsel ve kültürel arka plana rağmen stratejik nitelikli diyaloğun henüz gelişmekte olduğu Türkiye - Orta Doğu veya daha dar kapsamda Türkiye - Körfez Ülkeleri ilişkilerinin kırılgan eksenden yeni dengeler, yeni roller ve yeni ittifaklara uyum sağlayacak bir işbirliği eksenine dönüşmesi seçenekten öte zorunluluktur. Vizyon ve ferasetle bakıldığında tarihin ve zamanın ruhunun uzun süredir bunu hatırlattığı çeşitli krizlerde test edilmiştir.
Afrika ülkelerinin, benzerlikleri yanında farklılıklarının oluşturduğu jeopolitik panorama, hem entegrasyon hem de çatışma potansiyelleri açısından son derece önemli veriler barındırmaktadır. Gerek kıta-içi gerekse uluslararası savunma ve güvenlik stratejilerinin; Afrika’nın bu niteliklerini istismar etmeyecek şekilde ve öncelikle Kıta lehine kazanım olarak değerlendiren bir yaklaşımla belirlenmesine ihtiyaç vardır.
1789 yılından bu yana kıta ile ilişkileri bulunan ABD’nin dış politikasında Afrika’nın hiçbir zaman bu politikaların merkezinde bulunmadığı ve uzun bir dönem Afrika ülkelerine üst düzey ziyaretlerin gerçekleştirilmediği görülürken, buna karşın 1840’lı yıllarda bağımsız Liberya’nın oluşumuna önemli katkıların sağlandığı bilinmektedir.
Sanayi Devriminin ardından üretimin, ticaretin, lojistiğin ve pazarların gelişmesiyle, 19. yüzyılda İngiltere’nin, daha sonra 20. yüzyılda da Amerika Birleşik Devletleri’nin dünya ticaretinde kontrol sahibi olabilmelerini donanmalarına borçlu oldukları görülmektedir.
Risk toplumları veya belirsizlikler çağı olarak da adlandırılan içinde bulunduğumuz dönemde, geleneksel risklerden oldukça farklı özelliklere sahip, iklim değişikliği, salgın hastalıklar, düzensiz göç, uyuşturucu ticareti, siber saldırılar ve ekonomik krizler gibi sıra dışı riskler nedeniyle, “İnsani Güvenlik” kavramı etrafında şekillenecek yeni bir güvenlik konsepti ihtiyacı öne çıkmaktadır.
Ülkelerin, ülke olabilme kavramlarında üç tane önemli tanımlama yapılmaktadır. Bunlar, Kara, Deniz ve Hava ülkesi tanımı ve olabilme niteliklerini oluşturmaktadır. Denizlere kıyısı olan denizci ülkeler için karadaki menfaatlerinin hukuki niteliğinin sınırları, ülkenin kara sınırları içerisindedir.
Küresel ısınmanın yarattığı iklim değişikliği; karbon monoksit gibi, ısıyı tutan gazların atmosferde artmasıyla oluştuğu düşünülen sera etkisinin, dünya üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıkların artmasıyla oluşan iklimin değişikliğini ifade etmekte.
Türkiye’de Balkanların çoğunlukla manevi kodlar üzerinden kamuoyunda ve literatürde tarif edildiği görülmektedir. Yaklaşık 550 yıl süren Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki hâkimiyeti, ister istemez günümüze bazı miraslar bırakmıştır.
Bir süredir TASAM bünyesinde kaleme aldığımız değerlendirmelerde, genel manada Balkanlar’da ama en sıcak ve kırılgan bölge olarak Bosna Hersek’te devam edegelen zoraki barış yıllarının büyük ölçüde zarar gördüğü yeni bir döneme girdiğimizi; bunun saiklerini de klasik post soğuk savaş dönemi uygulamaları ile anlatmaya çalışıyoruz.
Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM ile Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü tarafından İstanbul’da gerçekleştirilen İstanbul Güvenlik Konferansı 2020’de sunulan tebliğler “Kovid-19 Sonrası Geleceğin Güvenlik Kurumları ve Stratejik Dönüşüm” adıyla e-kitap olarak yayımlandı.
TASAM Yayınları, Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu 2020’nin bildirilerini “Atlantik’ten Hint Okyanusu’na Geleceğin İnşası- Building Future From Atlantic to Indian Ocean” ismiyle kitaplaştırdı.
Küresel denge ve denetleme için II. Dünya Savaşı sonrası oluşturulan uluslararası kurumlar ve güvenlik anlayışı zaman ilerledikçe çağımızın güvenlik ihtiyaçlarına cevap veremez hâle gelmektedir. 1980’lerde başlayan son küreselleşme dalgasının derinleşmesi, küresel düzeyde daha önce benzeri görülmemiş saflaşmaları ve ayrışmaları beraberinde getirmiştir.
Doğu ve Batı arasında süren tarihî mücadelenin şüphesiz ilk sebebi dördüncü iklimin yani medeniyetlerin doğduğu hattın bu mücadele çizgisinin tarihî coğrafyasını oluşturmasıdır.
İnsanlık tarihinde kökeni yazılı döneminde öncesine dayanan diplomasi, toplumlar ve devletler arasında ortaya çıkabilecek sorunların çözümü ve ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla ortaya çıkmıştır.