Amerika Birleşik Devletleri’nin küresel hamlelerinin şifrelerini çözebilmek için “ulusal güvenlik stratejilerine“ bakmak gereklidir. “Yeni bir yüzyılda ulusal güvenlik stratejisi“ isimli belgede ABD, dünyayı nasıl okuduğunu, kendisi için önceliği bulunan konuları, tehlike ve tehditlerin neler olduğunu açıkça ifade etmektedir.25
Soğuk savaşın sona ermesi, duvarların yıkılması, küreselleşme sürecinin başlaması dünyada yeni bir paradigmanın kurulmasına yol açtı.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada Türkiye'nin en zayıf olduğu alanlardan birinin kamu diplomasisi olduğuna dikkat çekerek;
Türkiye’nin gündeminde yeni anayasa var; Toplumun her kesimi sivil, özgürlükçü bir anayasa talebini her platformda seslendiriyor. 1980 askeri darbesi sonrasında yapılan ve defalarca ‘tamir edilmeye’ çalışılan anayasanın iflah olmayacağı konusunda hemfikiriz ama yeni anayasayı nasıl yapacağız konusunda farklı fikirlere sahibiz.
Tayvan'da 20 Mart başkanlık seçimlerini bağımsızlıkçı aday Chen Shui Bian'in kazanması adanın Çin Halk Cumhuriyeti'yle sürdürdüğü gerilimli ilişkiyi farklı bir boyuta taşıdı.
Yeni uluslararası düzenin beraberinde getirdiği açılımlardan biri iç politika ile dış politika ayrımını ortadan kaldırmak oldu. Soğuk savaş döneminde her iki politik alan arasında keskin ayrımlar, kesin sınırlar vardı. Her ülkenin iç politikası, neredeyse dış politikasından bağımsızdı. Birbirlerini etkileme imkanları da yok denecek kadar azdı.
Ülkeler arasındaki vize uygulaması, soğuk savaş dünyasının ürünü. Dünyayı kesin sınırlara ayıran, kutuplaştıran, bölen bir anlayışın da simgesi aynı zamanda.
Yeni yüzyılda en köklü değişim ve dönüşüm medya dünyasında yaşanıyor. Medya endüstrisi adeta deri değiştiriyor; medyada kurallar yeniden yazılıyor.
Geçen yüzyılda medya endüstrisinin merkezinde kurumlar/büyük şirketler/devasa yapılar vardı. Merkezi bir örgütlenme mevcuttu. Büyük medya yapıları üzerinden yürüyen bir enformasyon akışıyla toplumlar bilgi/haber/yorum bombardımanına maruz bırakılıyordu.
Dünya artık eski dünya değil; Oyuncuları da değişti, oyunun kuralları da... Sahnede yeni oyuncular var, kurallar yeniden yazılıyor, yeni işbirlikleri doğuyor, yeni anlayışlar yeşeriyor.
Dünya önce soğuk savaş döneminin “iki kutuplu” güç dengesini, ardından “tek kutuplu” hegemonya sürecini yaşadı. Şimdi ise “çok kutuplu” yeni bir uluslararası sitem ile karşı karşıyayız…
Türkiye son yılların en sıcak Ağustos ayını yaşarken siyaset de referandum dolayısıyla hararetli bir yaz geçiriyor. Ülkelerin demokratik gelişmişlikleri açısından büyük önem taşıyan referandumlar, aynı zamanda milli iradenin söz sahibi olması, karar mekanizmasında bulunması açısından da ayrı bir yere sahiptir.
Türkiye’nin dış politikasının ana parametresini "çok boyutluluk" oluşturuyor. Bu yeni konsept, Türkiye’nin öncelikle bölgesindeki tüm aktörlerle yakın ilişki kurmasını, tüm sorunlarla da yüzleşmesini öngörüyor. Çok boyutlu bir dış politika perspektifi; siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal işbirliklerinin de kapısını aralıyor aynı zamanda, dış politika kazanımlarının ülkenin gelişimine hizmet etmesine yardımcı oluyor.
Soğuk savaş dünyasında yaşamak ülkeler açısından şimdikinden daha kolaydı; iki bloktan birine tabii olunduğunda pek çok riskten kurtulunduğu gibi belirli bir güvenlik şemsiyesine de sahip olunabiliyordu.
Bu kitap Siyasal İletişim Enstitüsü çatısı altında yürütülen bilimsel faaliyetlerin etkileşiminden doğdu; Enstitü'nün projeleri, araştırma raporları ve stratejik vizyon geliştirme eğitimleri böyle bir kitabın yayınlanmasının büyük bir ihtiyaca cevap vereceği gerçeğini ortaya koydu.
Türkiye’de iki konu hakkında hemen herkesi mutlaka bir fikri vardır; Biri futbol diğeri de siyaset. Özellikle siyaset söz konusu olunca, sokaktaki adamın daha çok söyleyecek sözü vardır. Kendisine görev verilse neler yapacağından tutun da, mevcut siyasetçilerin yaptığı hatalara kadar pek çok konuda fikri vardır, kanaat sahibidir.
Medya ile siyasi iktidar ilişkisinde uzun süredir tartışılan önemli bir konu, son terör eylemleri nedeniyle tekrar gündeme geldi. Tartışılan konu şu: “Basın (iletişim) özgürlüğü, güvenlik kaygısıyla kısıtlanabilir mi?”
Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) girişimiyle ilköğretim okullarının 6, 7 ve 8. sınıflarında seçmeli ders olarak okutulması kararlaştırılan “medya okur yazarlığı” dersi, çocuk ve gençleri bilinçli medya izleyicisi haline getirmeyi amaçlıyor.