Çin dünyanın her köşesindeki askeri kapazitesini arttırma çabası içerisinde. Bu küresel ekonomik yayılmasının destekçisi mi, yoksa öncüsü mü diye sorarsanız, cevabım her ikisi de olacak. Neden mi?
Suudi Arabistan ve Katar arasındaki husumet yeni değil. Dışarıdan bakıldığında her ikisi de Arap, her ikisi de Müslüman. Üstelik iki ülke birbirine komşu. Ama bütün bunlar, aradaki hasmane
Dar anlamda ticaret savaşları, iki veya daha fazla ülkenin birbirlerine karşı uyguladıkları ticari tarifeler nedeni ile ortaya çıkan anlaşmazlık veya çatışmalar anlamına gelmektedir.
ABD ve Çin dünyanın en büyük iki ekonomisi. Aralarındaki ilişkilerin rekabetten çok dayanışmayla sürdürülmesinden, dünyanın diğer ülkeleri büyük fayda görebilir.
Tarım sektörünü koruyan hemen her ülkenin, gıda güvencesini sağlama endişesi ön plandadır.
ABD’den başlayarak ve misilleme ile dünyada dozu yükselebilecek ticari korumacılığı kimlerin, hangi sektörlerin ve hangi yöntemlerle istediğini bir kez daha gözden geçirmeliyiz.
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kıta Avrupa’sı iktisadi korumacılığı tercih ederken, denizaşırı bağları güçlü olan Birleşik Krallık serbest ticarete bağlı kalmış, buna karşılık, ABD
Birleşik Krallık Lizbon Anlaşmasının 50. maddenin AB nezdinde yürürlüğe konması için gerekli ilk adımı attı. Şimdi biçimsel olarak top, AB’nin kalesinde. 29 Mart 2017 itibarı ile Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk’a sunulan 6 sayfalık mektup, Birleşik Krallık’ın, AB den tek taraflı bir ayrılma kararını içeriyor. 24
Musul hala DAİŞ’ten tamamen temizlenemedi. 5000 savaşçıya karşı 60 ülkenin destekli huruç harekatı var. Irak ordusu ve Peşmerge savunması bunun dışında bir savunma gücü. Ülkenin asıl sahibi.
İlk tomurcuklar Londra’yı renk cümbüşüne döndürmüş. Bahar dalları pembe- beyaz, Japon Erikleri eflatunumsu. Halk yemyeşil çayırlarda, zerrin ve sümbüllerin süslediği çiçek tarhları
Yeni dönemin adı belli, bu adı koyan da. Yeni “silahlanma”dönemi. Tabii “silahlandırma” da. Start’ı veren Trump. Sonuç belirsiz. Aslında, “silahsızlanma”
Kıbrıs’ta işlerin yeniden sarpa sarma ihtimaline üzülmek mi lazım? Sevinmek mi? En iyisi tepkisiz beklemek. Gözümü açtım Kıbrıs, bu yaşa geldim yine Kıbrıs. Ama hiç kuşkusuz bu haliyle Kıbrıs,
“Perfide Albion” kıta Avrupa’sının 13. Yüzyıldan bu yana benimsediği bir deyim. Genellikle İngilizlerin, diplomasideki ikiyüzlülüğünü, uluslararası ilişkilerde benimsedikleri elçabukluğunu,
“Doğu Rüzgarı”, TRACECA - Transport Corridor Europe Caucasus Asia - (Avrupa - Kafkasya - Asya Ulaştırma Koridoru),nın sevimli yeni adı. Azerbaycan üzerinden, Hazar denizini aşıp
ABD dört gün sonra yepyeni ve alışılmadık bir Başkan’a kavuşacak. Güvendiğim bir çok dost, bunun çok zorlu bir dönemin başlangıcı olacağı konusunda hemfikir. ABD deki haberlerde de baskın bir kötümserlik var.
İnanması güç. Ama nihayet Suriye’de hala kısmi olan bir ateşkese ulaşıldı gibi. Kısmi çünkü İŞİD veya nam-ı diğer DAİŞ’e ateş serbest. Garantörler,
Güç, yetki, etki ve sorumluluk paylaşımında temeli sağlam bir Troyka (triumvira-üçlü koalisyon), sıradan yurtiçi politika uygulamalarında, uzlaşmayla üstesinden
Kırım’ın Rusya’ya katılma kararını, “serbest” iradesi ile Kırım halkı aldı. Demokratik değer ve tercihlere saygılı AB nin böyle bir karara itiraz edesi pek yok. Etse de zaten faydası yok.
Orta Doğu bir coğrafi bölgedir. Ama bu bölgeyi oluşturan ülkeler arasındaki ekonomik ilişkiler zayıf olduğu için, bir ekonomik bölge değildir. Bu nedenle 1990 lı yıllardan
AB “Tek Pazar” ı, yapı olarak bir ticaret bloku olup, ticaret blokunun oluşması için gereken, gümrüklerin kaldırılması, mal, hizmet ve üretim faktörlerinin serbest dolaşımını